UZAK SEVDALARA

Atalarımızın, kışın gaz lambası altında yaptığı "peke" sohbetlerini yaşatmaya ne dersiniz?

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Osman Nuri Sarı

UZAK SEVDALARA

Mesajgönderen Yusuf Uysal » Çrş Mar 29, 2006 8:51 am

Önce sevgilerini çekip gittiler sırasıyla sonra da ellerini.şimdi üşümüş bir çocuk gibi yapayalnızım kara saplandım çıka mı yorum…bahçe kapısının her aralanışında annem geldi sanırdım oysa konserveler için yaktığı ateş hala yanıyor hala eskisi gibi dik duruyordu evin önündeki erik.

Sonra adımları sayıp yola kadar koşardım geçen arabaları sayar baca deliklerinden içeri kartopu atmaya çalışırdım başımız öne eğik musubara okurken ki meyve çalma planlarım, akşam babam gelmeden uyumalarım kadar masum,yediğim her dayak için ettiğim yeminlerim ve misafirliğe gelen dayımın dizlerinin dibinde oturmalarımı arıyorum…

Koskor dedekadan öğrendiğim anlamını bilmeyip sadece yakalanmamak için kullandığım dualarım istamahmudun bize inat büyüttüğü kirazlar babamın evin üstünde yetişdirdiği ilk şur karpuzu ve annemin inadına, balkonda yetişdirdiği saksıda ki biber lakaplı şekilsiz meyveleri o zaman ki dünyanın merkezi olan caminin yanı..herşey karavanın evinin arkasındaki isimlerini sonradan öğrendiğimiz çilekler kadar güzeldi….fındık çubuğundan yaptığımız tek gidiş gelişli hayattaki,arabalarımız, o küçücük dünyada sogan ekmekli çaykara ekmeğimiz tadı hep aklımızda kalan hiç doyamadığımız sarmaçın meşhur lokum ekmeği ve her sabah hayatım da ki bezer genaşi bezmeyen kenari oldu hayatımın….

Ve yavaşça büyüdük sonra.Lausabilari taşıyacak kadar…ama hiç bir zaman camiye gidemeyecek kadar büyüyemedim..ve hiç hastalanıp camiye gidememek gibi bir lüksüm olmadı..her sabah elimde bir odun ayağımızda, ki; numarasını telafuz bile edemediğimiz koca koca kara lastikler her sabahın 7,30 u düştü yollara..okumak adına….o zaman öğretti bize nazım güvercin muharrem durgun ve ismet ayaz,her gün inişli çıkışlı bir hayatın günün birinde sadece iniş veya sadece çıkış olabileceğini…ve her gün biz bi indik bi çıktık o yokuşu…yerli malı haftasının getirdiği pastörize sütü kuru üzüm ve fındık içini tanıdık bize ait olmayan poşetlerin içinde…o zamanlar başladı nazaranın bana karşı kini ve sonra daha iyi anladım yiyince tekmesini.annemin neden içme pis şeyleri dediğini…

Şimdi üstü kapalı anlamsızlıkların olduğu bi şehirde taşıyoruz umutlarımızı her şeye inat seviyorum insanları ateşi güneşi suyu bulutu denizi yağmuru ve aramızdaki uçurumu…inatla üstüne yürüyorum hayatın ve hiçbir zaman aklımdan çıkarmıyorum doğarken ülüfer nanakanın kulağıma fısıldadığı sesiiiiii……………….

Beni anlayamazsın……..çünkü sennn.

ROBERT KOLEJİ BEN ÇAYKARA LİSESİ….
Kullanıcı avatarı
Yusuf Uysal
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 112
Kayıt: Cmt Mar 04, 2006 4:06 pm
Konum: istanbul

Eygidi köyum

Mesajgönderen Metin Kuzu » Çrş Ağu 23, 2006 9:48 am

bu yazın için sana çok teşekkür ediyorum
Ben seninle çok zaman paylaşdığım için yazın içindeki bir çok olayı biliyorum.
Ama şu varki bunu metin halinde biraraya toplanmış olması gerçekten
çoook hoş.

Yaşadığımız ortamlar hemen hemen aynı olsada
senin bu yazında olanlar ayrı.(Bir kısmı tabiki).

Ortam ve zamanlar farklıda olsa her kesin(şurda yaşamış olanların) kendi yaşadıklarını gözünün önüne döken bu yazı benimde geriye doğru bi seyahat etmemi sağladı.

Çok çok teşekkür..
Kullanıcı avatarı
Metin Kuzu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 158
Kayıt: Cum Ara 30, 2005 6:26 pm
Konum: İSTANBUL

Mesajgönderen Yusuf Uysal » Çrş Ağu 23, 2006 11:12 am

metinim öncelikle sana teşekkur ederım.sonrada bülent agabi sana:adını saydığın isimler benim için okadar önemli ve kıymetliki kendi yazılırımda bu etkıden cıkmakta zorlanıyorum.çünkü o kadar fazla zaman geciriyorum ki onlarla cümlelerımın ve beynımdeki tum sentezlerin yuzde 75 ini oluşturuyorlar.özellikle sunay akın ve volkan konak benim için ne tartışılabilir nede yorumlanabılır.
Kullanıcı avatarı
Yusuf Uysal
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 112
Kayıt: Cmt Mar 04, 2006 4:06 pm
Konum: istanbul

Mesajgönderen Serkan Birinci » Çrş Ağu 23, 2006 12:45 pm

Yılmaz ERDOĞAN konusunda aldığım bir maili yeri gelmişken paylaşmak istedim. "Mükremin Abi" ile başlayan bir hayranlığım vardı kendisine ta öncelerden "sevebilme ihtimalini sevdim" tarzı şiirlerine de diyeceğim yok. ama toplumsal meseleler ve siyaset üzerine bazı söyleşilerdeki fikirlerini pek tutmamıştım. geçtiğimiz günlerde yazmış olduğu ve kamuoyu ile paylaşılan/paylaştırılan bir mektubuna bir vatandaşın cevabıdır ekteki yazı.

maksat sanatsal becerileri ve yetenekleri olan insanların topluma verebildiklerini de ortaya koymak. herkesin farklı siyasi düşünceleri olabilir. sanatçının toplumsal duyarlılığı da olmalı. Hakkarili olan yılmaz ERDOĞAN'ın teröre ve bölgede yaşanan terör olaylarına karşı tavrı malum.

bu açıklama ihtiyacı da olsası siyaset yapmayalım arkadaşlar tarzı anlamsız değerlendirmelere meydan vermemek içindir.

bilgi ve değerlendirmelerinize arz ediyorum:


Bir mektup yazdım Yılmaz Erdoğan'a… Zarfa koymadan önce sizlere de yüksek sesle okumak istedim…

Yılmaz Erdoğan
BKM/İstanbul

Bir mektubu okuduktan sonra beğenmeyip, zarfa tekrar koyup göndericisine iade etmenin hoş olmadığını bilmediğimi sanma. Ama bu sefer böyle oldu ve ben yazdığın mektubu, bu mektubumun ekinde sana iade ediyorum…

Benim hiçbir zaman senin gibi romantik bir dilim olamadı. Edebi lafları arka arkaya dizip şiir yazmasını ise hiç bilmem… Ama bu benim hassas olmadığım veya duygusuz olduğum demek değildir.

Seni anladım. Hem de çok iyi anladım.
Aman!
Sakın! Mütareke basının anladığı enteller gibi seni anladığımı sanma! Allah beni o durumlara düşürmekten saklasın!

Eğer bir gün görseydim seni bir şehidimizin cenaze töreninde, elinde al bayrakla en önde yürürken, "Bu Vatan Bölünmez" diye bağırken, yazdığın mektubun içindeki maddi hataların hepsini görmezden gelir, sana iade etmezdim. Derdim ki en nihayetinde; " Sanatçı kafasıdır, karışmış biraz…"

Ama;

Gönderdiğin kanamalı güvercindi silâhı eline alıp ilk dağa çıkan. Terörü başlatan ve devam ettiren de o oldu. Hatta terörden ekmek dahi yedi. Senin savaş dediğinin adı terördür. Savaş iki devlet arasında olur. Topraklarımız içinde ayrı bir devlet kuruldu da bizim mi haberimiz olmadı?

Senin kanamalı güvercininin elindeki keleşten çıkan mermi ile kıpkırmızı bir gül yaprağı olup düşerken Mehmetçik sahi sen ve mektupların nerdeydiniz?
Biliyor musun; öz be öz Türkçe olarak kaç ana, kaç eş, kaç evlât bağırdı; "Söyleyin Güneşe Bu Sabah Doğmasın!" diye… Sen, sahi o zamanlarda da nerelerdeydin?
O Mehmetçik'lerin yüzlerine bakmaya kıyamazdın. Bahar kadar güzeldiler… Ay kadar güzeldiler… Ecelleri senin mektubunda siyasallaşmasını resmen istediğin PKK'nın ta kendisi oldu.

Bak sen bir mektup yazdın. Herkes sesini duydu. Peki; sen geçen hafta Gül Hanımın sesini duydun mu? Gül Hanım bir şehit eşi… Senin bahsettiğin o mayınlarda geçtiğimiz günlerde şehit olan binbaşının ardından annesinin "Artık vatan sağ olsun demeyeceğim" demesi üzerine "Hiç kimsenin bu anayı kınamaya hakkı yoktur" başlıklı bir yazı yazdı.

Tabii Gül Hanım senin gibi ince zanaatkâr olmadığından, sesini ancak bizler duyabildik. Ne mütareke basının başköşelerine çıktı, ne de dantel misali entellerden destek alabildi…

"Zemheri soğuğunda ateşler içinde yandım" dediğinde, biz onu çok iyi anladık. Yazdıkları öz Türkçe idi… Sade Türkçe idi… "Elimde kelimeler var" deyip alt alta dizerek şiirimsi havalar katarak, senin gibi satır arası mesajlar iletmeye çalışmadan, açıkça, mertçe yazdı… Gerçek bir Türk kadını idi yazarken… Kaçak güreşmedi senin gibi…
Ağırbaşlı, vakur, efendi, sözünün ardında duran cesur bir Türk kadını Gül Hanım.
Ateşin düştüğü yer Gül Hanım.
Yani senin anlayacağın, şehit eşine lâyık bir Türk kadını Gül Hanım…

Sahi, senin bahsettiğin şu kürtçe ağıtlardan birini, birebir tercüme edip yollasana bana… Yayınlayalım! Gül Hanımın feryadını okuduğumuz gibi onları da okuyalım! Birkaç tanesinin çevirisi bana denk geldi, biliyorum… Onlardan olsun ama… Sakın kıvırtma! Çok iyi kürtçe bildiğinin dersini de vermişsin mektubunda…

Uzun uzun mektubunda yer ayırdığın mayınlardan sadece son bir ayda kaç asker, kaç subay şehit oldu bilir misin? Dağın tepesine helikopterle indirme yaparken aşağıya atlayan asker, mayının üstüne bastığında, ölüm nasıl gelir bilir misin? Her şeyi hayal eden beyin gücün, onu da hayal etsin bir kere… Dağın tepesine o mayınları kim döşedi? Ya da asfalta? Veyahut kuş uçmaz kervan geçmez patikalara kimler döşedi o mayınları? Mektubunda mayınları döşeyenlerin adını koymayarak, mayınlarla gelen ölümlerde orduyu da ne kadar net suçlamışsın!

"Dağa çıkmak yazgı" dediğin an mektubunda, sen de onlardan olmadın mı? Ya da yazgının mı tarifini bilmezsin? Aynı cümle içine "kışlada olmak yazgısı" kelimelerini de katarak, kelimelerinle yaptığın oyunu görmedik mi?

Kanlı terör örgütünün eşkıyaları ile bu ülkenin şerefli askerini aynı kefeye koymak seni "aydın –sanatçı" yapıyorsa ve mütareke entellerinden de destek alıyorsan eğer; senin de, entellerinin de boynunadır bu işin vebali… Masumiyetten bahseden güya masum(!) mektuplar yazarak bu vebale de bizi ortak etmeye kalkma…

Edebiyatçılardan(!) çok büyük destek alan bu mektubu, açık olarak Türk milletine yazana kadar neden dağdaki kızlarınıza bir mektup yazmadın? Senin aşk ve sevgi dilinin çok iyi olduğunu söylerler. Yazsaydın ya o kızlara;

-" Yakışır mı size âşıktaşlık etmek! Bir erkek evleneceği kadının yapısında asalet arar! Nezaket arar! Namus arar! Hangi erkek, soğuk dağ gecelerinde eşkıya yatağı ısıtmış, yorgun yosmayı alır? Bakın bana, evlenmek için sizler gibi dağdan bir kızı mı seçiyorum?"

Cesaretin varsa Yılmaz Erdoğan bu mealde bir mektup yaz… Senin kahramanlığını ben o zaman göreyim.

Önceden gerekli mihraklara haber verilerek desteği sağlanmış, kendi kendine sipariş ettirilmiş mektuplar yazarak, Türk Milletini ve Türk Ordusunu suçlayarak kaybeden sen oldun… Tarih senin gibi kaybedenlerle dolu…

Velhasıl Yılmaz Erdoğan… Yıktın perdeyi, eyledin viran…

A. Asuman ÖZDEMİR
Serkan Birinci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 260
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 7:18 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen Serkan Birinci » Çrş Ağu 23, 2006 2:19 pm

bu arada sevgili Yusuf'un yürek okşayan yazılarını da ilgi ve beğeniyle izlediğimi ve devamını dilediğimi not etmeyi unutmuştum. eksiği tamamlayayım istedim.
Serkan Birinci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 260
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 7:18 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen Engin Aydin Kuzu » Çrş Ağu 23, 2006 11:14 pm

Kardeşim koyde olmama rağmen bu özlem dolu sozlerinle beni bile ağlattın ...
Eline, koluna, diline ve de o güzel yüreğine sağlık.
Engin Aydin Kuzu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 704
Kayıt: Cum Kas 18, 2005 9:20 pm
Konum: trabzon

Mesajgönderen Yusuf Uysal » Prş Ağu 24, 2006 12:47 pm

serkan ağabi yazın çok güzeldi teşekkür ederim.
Kullanıcı avatarı
Yusuf Uysal
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 112
Kayıt: Cmt Mar 04, 2006 4:06 pm
Konum: istanbul

Mesajgönderen Cüneyt İbrahimağaoğlu » Sal Ağu 29, 2006 9:41 am

gerçek çok güezl bir yazı paylaşımın için candan yürekten teşekkür ediyorum sana herşey için tşk ederiz kendine iyi bak :wink:
Kullanıcı avatarı
Cüneyt İbrahimağaoğlu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1358
Kayıt: Cmt Tem 15, 2006 11:51 am
Konum: SAMSUN

Mesajgönderen İlkay Durgun » Cmt Eyl 02, 2006 9:38 pm

Selam

Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı bu açık mektub! ne kadar iki yüzlü ise,A.Asuman Özdemir'in bu mektuba yazdığı cevap da o kadar iki yüzlü malesef...

İçinde öyle ifadeler varki, insan utanıyor.Dağdaki terörist kadınların eşkiya yatağı ısıtmaktan başka bir kadınlık rolleri olmadığını söylemek düşmanına yapılacak en büyük vahşettir.

Bu ifadelere bu satırları okuyan kadınların tepki göstermemelerini anlamak istemiyorum.
"İnşallah okumamışlardır" demekten başka bir şey de elimden gelmiyor.

Bu çok vahşi bir saldırıdır.

PKK ya karşı çıkacağız elbette.Onların ideolojisine, saldırılarına karşı çıkacağız elbette.Lanetleyeceğiz.Savaşacağız.

Ancak,açıkça söylüyorum ki o teröristlerin herbiri bu vatanın çacuklarıdır.Kardeşlerimizdir.Aileleri yanıbaşımızdadır.Kardeşlerden biri dağdayken diğeri ordumuzda askerdir.Bizler böylesine birbiri içine girmiş iki halkız.

Bu nefreti körükleyecek her sözü,davranışı,eylemi vatana ihanet sayıyorum.Emperyalizmin bilerek yada bilmeyerek vurucu gücü sayıyorum.

ABD,AB Emperyalizminin hemen sınırımızın ötesine geldiği,Siyonist İsrail'bu topraklara ajan provakatif faliyetler yürüttüğü bir zamanda nefreti körüklemek bu Emperyalistlerle aynı oyunu oynamak demektir.

Mesela Saddam'ın Halepçe'de beşbin ıraklı kürdün üzerine kimyasal silah atarak çoluk çocuk öldürmesine sesini çıkarmayanların,Irak'a girip kürt kardeşlerimizi koruyalım demeyenlerin,bugün türkmenlerin yada musul kerkük için girelim demelerini ikiyüzlülük olarak görüyorum.

Kürtlerde en az Türkmenler kadar kardeşimizdir. Üstelik üzülerek görüyorumki Türkmenleri dahi aynı çevreler musul ve kerkük açısından bir "Türkmen kartı" şeklinde algılıyorlar.Görüyorlar.

Bu vahşi bir ikiyüzlülüktür...

Selam ve sevgiyle...
Kullanıcı avatarı
İlkay Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzr Kas 06, 2005 9:27 pm

Mesajgönderen Serkan Birinci » Pzr Eyl 03, 2006 12:39 am

bakın iddiaların muhabı ne diyor

Saygıdeğer Ülkem İnsanları,

Son günlerde e-iletiler, telefonlar ve fakslar aracılığı ile sizlerden, beni ve faaliyetlerimi yakinen tanıyan dostlarımdan aldığım, cevap vermemi gerektiren yoğun sorular ve tepkiler üzerine aşağıdaki açıklamaları yapmak ihtiyacını duydum.

Yakın dostlarım ve sevgili okuyucularım bilirler, ben emekli bir bankacıyım. 2000 yılından beri yazılı basın olarak Aylık Ufuk Ötesi Gazetesi ve Vatansever.Biz, Bozok ve Afyon Kocatepe Haber sitelerinin medya ortamında önce bir Türk, sonra bir kadın, sonra bir anne olarak yazılar yazdım ve bugüne kadar önceleri bazı ilk öğretim okulların dernek başkanlığı olmak üzere daha sonraları Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği önceki adı Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları Hizmet Derneği olan şimdiki adı Dünya Türkleri ve Akraba Toplulukları Hizmet Derneğinde aktif faaliyetlerde bulundum. Bütün bunları kendimi “Ulu önder Atatürk’ün olmamızı istediği çağdaş, eğitimli, ülkesini gönülden seven, damarlarında dolaşan asil kan ile dipdiri ve kişilikli” gördüğüm için yaptım.

Doğru bildiklerimi ülkem insanları ile paylaşmak için yaptım.

Sosyal alanlarda yaptığım tüm çalışmalarda Türk insanının sosyal ve refah seviyesinin yükselmesi için “Birlikten kuvvet doğar” inancı içerisinde ve paylaşımcı bir ruh ile hizmetler verdim. Yazdığım yazılarda ülkem insanlarına Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda, Türk olmanın bilinç ve gururu ile ülkemin gasp edilmekte olan hak ve menfaatlerini anlatmağa çalıştım.

Bu konularda makaleler yazdım, değişik medya ortamlarına röportajlar verdim. Onurla ifade etmek isterim ki, yazdıklarıma çok geniş bir okuyucu kitlesi destek verdi ve “beğeni yandaşlıklarını” ifade ettiler. Bu tür destekler benim toplumsal sorumluklarıma karşı daha radikal ifadeler kullanma cesaretine sahip olmamı sağladı. Her geçen gün daha vurgulu ve daha radikal konuları ele alır oldum. Bu durum, doğal olarak benimle aynı görüşü paylaşmayan dostlarımın da beni radikal eleştirme haklarını doğurdu. Bu, demokratik toplum olmanın en doğal sonucu ve onur verici yanıdır.

Her zaman inanmış ve arkasında durmuşumdur ki, kişi söylediklerini eylemlerine yansıtmalı, hayat görüş ve felsefesini yaşamı ile bütünleştirmelidir. Benim için bu “erdem” demektir. Bende böyle yaptım ve aktif faaliyet göstermekte olduğum Atatürkçü Düşünce ve Çağdaş Yaşamı Destekleme derneklerinden ayrıldım. Ayrıldım, çünkü o kurum ve kuruluşlar benim hayat felsefem doğrultusunda ülkem insanları için artık doğruları yapmıyorlardı. Sözlü uyarılarım ve içten yönlendirme çabalarımın sonuç vermeyeceğine kanaat getirdiğimde, ayrıldım.

Ayrılma kararım ve nedenlerini değişik kurum, kuruluş ve kişilerle paylaştım. Şu an tespit etmiş bulunmaktayım ki, ayrılma kararım konusunda paylaştığım açıklamalar çok faklı algılanmış ve farklı anlamlarda, farklı amaçlar doğrultusunda kullanma çabaları içerisine girilmiştir. Bu konuda olumlu ve olumsuz çok farklı ve etkileyici eleştiriler aldım. Yapılan tüm yorumların sonunda “Neden?, Niçin?, Gerekçesi ne?” sorularına muhatap oldum. Hiçbir görüş ve yorumun, toplumun tüm kesimleri tarafından aynı değer yargıları içerisinde kabul görmesi mümkün değildir. Bu nedenle hangi dostlarım ne şekilde algılar bilemiyorum ama yazdıklarıma yakın ilgi gösteren okuyucularım için kendimi yazılarımda ifade ettiğim şeklin dışında yalın olarak bir kez daha ifade etmek isterim.

Hep böyle oldum. Hep böyle olacağım…

Türk kadınıyım. Türk anasıyım. Damarlarımda genlerimizden gelen asil Türk kanı taşımanın gururunu yaşıyorum. Ülkemin bekası, naçiz bedenimden daha kıymetlidir. Atatürk ilke ve devrimlerine gönülden bağlı, laik ve demokrasi ile yönetilen tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığının korunması ve çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması için son nefesime kadar çalışma karar ve azmindeyim.

Tüm dostlarımın beni böyle bilmesini isterim.

Saygılarımla,

Asuman ÖZDEMİR
Serkan Birinci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 260
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 7:18 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen Serkan Birinci » Pzr Eyl 03, 2006 1:47 am

esasında yılmaz erdoğan bahsi geçince adamın iyi, şair, iyi tiyatro oyuncusu, iyi yönetmen olduğunu ama iyi bir insan, iyi bir yurtsever olmadığını anlatmaktı maksat. bunu da örneklendirmek için medyaya da yansıyan sözde barış mektubuna yukarıda kısmen biyografisi verilen hanım efendinin cevabını da ben eklemiştim.

anafikir PKK terörü ve terörüstleri ile şehitler ve şühedanın olduğu cevabi mektuba ilişkin sayın hocamın değerlendimelerini biraz geç de olsa aldık. Asuman hanımın biyografisini verdikten sonra da bu değerlendirmeleri değerlendirmekve bir süzgeçten geçirmek hususunda alıntıya yer veren ve ifadelerin hemen tümüne katılan biri olarak itham ve iddialara cevap hususunda bize de söz düşer dedik.

sayın hocam antikürtçülük yapıldığını, terörist kadınlara yapılan hakaretlerin kendisini utandırdığını, DÜŞMANA VAHŞETLE edildiğini,bu duruma karşı duyarsızlık ve tepkisisliği anlayamadığını söylüyor, nefreti körükleyenleri VATAN HAİNİ ve EMPERYALİZMİN VURUCU GÜCÜ olarak tanımlıyor.

hocamın konuyl ilgili hassasiyetlerini daha önce benzeri bir konudaki mütalaalarından bilen ve orda da taraf olan biri olarak hüsnü niyetinden şüphe duymamakla ve hatta kimi husulara katılıyor olmamakla birlikte, değerlendirmeleri çok sığ ve daha önemlisi vicdani de bulmadığımı not edeyim ilk önce. ifadeler ya anlaşılmamış yada çarpıtılmış, şöyleki;

1- değerlendirmeler okunması gereken anafikirden uzak olduğu gibi, terör ve teröristle doğu ve g.doğu bölgesinde yaşayan insanlar birbirine karıştırlmış. oysa ki yazıda konu edilenler dağdaki eşkıya bozuntuları, destekçileri, işbirlikçileridir. ve bölgede yaşayan vatandaşlara ilşkin iddia edilen bir ayrımcılık veya nefret körükleyicilik söz konusu bile değildir.
2- eşkıya kadınların yatak ısıtmaları sözüne adeta feminist bir yaklaşım getirlmeye çalışılmıştır. hocam bu sözden utandığı söylüyor, o kadınların başka işlevleri yok mu diye de soruyor üstelik

var. benim bildiğim benim de kardeş diyebileceğim masum insanlara kurşun sıkmak, yazıda da ifade dildiği gibi dağa taşa mayın döşemek, polis asker güvenlik güçlerine kurşun sıkmanın dışında medyadaki ititraf konuşmalarında da yer verilen ve PKK yönetim kadrolarına karşı verilen işlevler de var ama. daha da utanmayasınız ! diye onları yazmayacağım.

maksat analık fonksiyonu gibi kutsal bir değere bir olguya gönderme yapmaksa onu dağdaki eşkıya ile ilişkilendirmek daha utanç verici olmalı sanırım.

3- hümanist yaklaşımlarla teröristlere kardeşlik türküsü yazmak da bir düşünce tabii. ancak bu vatanın onu seven, onu koruyan , yüceltmek için uğraşan bunca evlat varken ihanet içinde olanlara, kurşun sıkanlara kardeş diyemeyeceğim ben. ve bunca evladı olan vatanın babasına kurşun sıkan evlatlarada ihtiyacı yok sanırım.

4- VATANA İHANET olsa olsa vatanını bölmeye çalışan bu çapulcuların, onlara yardım ve yataklık edenlerin, onları besleyen destekleyen içerde ve dışardaki hain yuvalarının hak edeceği bir ifadedir.

ab, abd, israil gibi dış merkezleri olduğu gibi içerdeki bu şer merkezleri halka göstermeye çalışan, karanlığa mum yakan insanlar, her vatansever bir güç olmalı ve her birey her fert, bu topraklardan kursağına ekmek giren her canlı da VURUCU GÜCÜN bir neferi olmalıdır.

5- haksızlığa, adaletsizliğe, vahşete karşı olmak ilahi olan olmayan tüm dinlerin merkezinde var olan ve insan olabilme erdeminin temelini de teşkil eden unsurlardır.

her muhtacın yardımına koşan bir ecdadın torunları olarak bize de düşen görev budur. ancak, "yeni dünya düzeni" dedikleri kapital meraklısı insanlarla ve namüsait şartlarla bunlar pekde mümkün olamıyor. "haksızlığa, zulme karşı elin yettiğinde elle, gözün yettiğine gözle, değilse yüreğinizle buğz edin" diyen bir peygamberin ümmetiyiz. bende kendi adıma "buğz ediyorum". halepçede, ırakta, afganistanda, bosnada, lübnanda, çeçenistanda, karabağda, musulda, kerkükte v.s v.s
olanlara buğz ediyorum.lakin kerkük, musul bu vatanın toprağıdır. tarih delilidir. önce ona sahip çıkmalı ki. senin olanı alamadıktan sonra yalnız buğz edersin.

kandil dağına asker gönderemeyenlerin lübnana asker göndermesine benziyor hocam senin dediğin

ikiyüzlülük nerde, aynı manzarayı seyrediyoruz da farklı resimler nasıl görüyoruz. galiba bakmayı bilmeyenler var. yada yanlış yerden manzaraya bakanlar....

ez cümle "MEVZU BAHİS VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR" diyorum.

selam ve muhabbetle.........
Serkan Birinci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 260
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 7:18 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen İlkay Durgun » Pzr Eyl 03, 2006 9:29 am

Selam,

Sn Serkanbi demişsinizki;

1- değerlendirmeler okunması gereken anafikirden uzak olduğu gibi, terör ve teröristle doğu ve g.doğu bölgesinde yaşayan insanlar birbirine karıştırlmış. ..............


Bu karıştırılma, benim karıştırmam değildir.Durumun karışıklığı ile direk ilgilidir.Mesele, su ve yağ gibi, birbirinden ayrı değildir.Yani, terörle, teröristin ,doğu ve güneydoğu ile karışması, durumun kendisidir.

Kızı yada kardeşi, dağda olan birinin "eşkiya yatağı ısıtma" cümlesinden sonra ruh halini düşünmenizi tavsiye derim.Babasının gözleri önünde tokatlanan ,aşağılanan,hakaret edilen bir gencin ruh halini düşünmenizi tavsiye derim.

Onur, herşeyin üstündedir.Eğer insanların onurunu çiğnerseniz "vatan dışında herşeyin teferruat "olduğunu söylediğiniz o vatan bir mezar yeri anlamından başka bir şey ifade etmez olur.

Bunuda düşünmenizi tavsiye ederim...

Feminizm gibi batılı aklın ürünü katogorileştirmelerden hoşlanmam.Bu katogorileştirmeyi doğru bulmam.Ancak,onur sadece erkelere ait bir duygu değildir."yatağı ısıtmak" türünden bir ifadeyi kadınlık onuruna bir saldırı olarak algılıyorum.

İnsan olma hali türk,kürt,ingiliz olma halinden yücedir.

Diyorsunuzki; bunu ben söylemiyorum.Basına da yansıyan kendi ifadeleridir.Durum buda olsa bize düşen bu zalimliğe uğrayan bir mazlumu korumak ve saklamaktır.onu bu mazlumluğundan dolayı aşağılamak değil.

Analık durumu bir haldir.bu hal hiç kimsenin elinden alınamaz.Terörist olsa dahi.Eğer birkez bu fikirden uzaklaşırsanız,bu gün İsrail'in yaptığı gibi çocuk öldürme fikrini olağan görürsünüz.İnsan olma haline,kadın olma haline,çocuk olma haline saygı göstermezseniz,terörist anası diye vurursuuz,aşağılarsınız.Terörist çocuğu diye vurursunuz,aşağılarsınız.

İşte, biz bugün, İsrail'in nezdinde bunu nefretle ,öfkeyle izliyoruz...

yine demişsinizki;

hümanist yaklaşımlarla teröristlere kardeşlik türküsü yazmak da bir düşünce tabii. ancak bu vatanın onu seven, onu koruyan , yüceltmek için uğraşan bunca evlat varken ihanet içinde olanlara, kurşun sıkanlara kardeş diyemeyeceğim ben. ve bunca evladı olan vatanın babasına kurşun sıkan evlatlarada ihtiyacı yok sanırım.


Siz ister kardeşim deyin ister demeyin.Ama onlar bu toprakların çocuğudur ve bu toprakların diğer çocuklarının da kardeşidir.Öfkelenebiliriz onlara,hatta kurşunda sıkabiliriz ama kurşun sıkarken canımız acımaladır.

Acımalıdırki neden kardeşimiz bize isyan etmiştir.Hatta ihanet etmiştir sorgulamalıyız.Çünkü bu çocukar ağa değildir,İngiliz yetiştirmesi değildir,İsrail beslemeleri değildir. Bu çocuklar bu toprakların yoksul çocuklarıdır.

PKK teröristlerine ingiliz askeri,amerikan askeriymiş gibi bakamayız.Bu topraklara yabancı ülkelerden gelmediler,bu toprakların çocuklarıdır.Bunun unutulmaması bu vatanın bekası için elzemdir...

Devam ederek demişsinizki;

5- haksızlığa, adaletsizliğe, vahşete karşı olmak ilahi olan olmayan tüm dinlerin merkezinde var olan ve insan olabilme erdeminin temelini de teşkil eden unsurlardır.


Bu cümlenizin ışığında, daha sağduyulu düşünmenizi tavsiye ederim.Çünkü; sağduyu da bu toprakların bir değeridir.Batılı, akılcı düşünür,faydacıdır.Oysa anadolu, sağduyulu düşünür.

Son olarak,

Musul,kerkük,hatta kudüs bu toprakların bir parçasıdır.Üzerinde yaşayan her ırkda kardeşimizdir. Hatta üzerinde yaşayan her dinden insanda dostumuzdur ki biz bin yıl buralarda hüküm sürdük ve kardeşlik tesis ettik.Kudüsü haçlılardan alan Selahaddin Eyyubi kürttür ,ordusunun tamamına yakınıda türktür.

Son ziyaretinde Adullah gül Mescidi Aksayı ziyaret ederken ,bir filistinli bağırır,

"Buraları üçyüzyıl yönettiniz ,gelin buralara sahip çıkın ve bizi tekrar yönetin"

İbrahim paşanın mekke savunmasını okumadan ,askerlerine çekirkge kavurması yedirerek yaptığı bu savunmayı okumadan, bu topraklardaki değerimiz anlaşılmaz.

Cumhur başkanı Sezere Cezayir ziyaretinde cezayir cumhur başkanı şöyle seslenir

"Biz sizden ayrılmak istemedik,bizi yönetmenizden memnunduk,ama siz bizi terk edip gittiniz.Bu gün bizi tekrar yönetmenize de ses çıkarmayız"

Bunu söyleyen ülkenin, bağımsızlığı için yapılan birleşmiş milletler oylamasında Türkiye, karşı oy kullamıştır. Buda, tarihimizde kara bir leke olarak yerini almıştır.

Şimdi, bütün bunların ışığında Lübnan'a asker göndermeyi ciddi olarak düşünmek gerek.Orada bir askeri varlığımız olmasını ben tartışılmaya değer buluyorum.

Ve kandil dağından öncelikli tartışmaya muhtaç bir konu olarak görüyorum...

Muhabbetle...
Kullanıcı avatarı
İlkay Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzr Kas 06, 2005 9:27 pm

Mesajgönderen Serkan Birinci » Çrş Eyl 13, 2006 12:37 pm

bülent kardeş soruna cevap vermeden önce şunu söyleyeyim;

öyle bir ülke olsun ki bence kan ve gözyaşı yerine adalet, barış ve huzur olsun diyorum.

şimdi sorunun cevabı; yılmaz erdoğan'ın bakış açısını anlatmaya çalıştım. sanırım beceremedim de. ama sonuç itibariyle benim bakış açımın da sizin yaklaşımlarınızın da yukarıda olması gerektiğini ifade ettiğim sonuca bizi götürmeyeceğini düşünüyorum.

gerek ilkay gerekse senin aslında ütopya olarak adlandırabileceğim (umarım yanılırım yada insanlık kendini bulur) hümanist yaklaşımlarınıza bi diyeceğim yok. yürek okşayan sevgi sözcükleri, barış gibi, huzur gibi kardeşlik gibi kavramlar her ne kadar "bu gün insanlığa en büyük ihaneti yapanların da gerekçelerini oluşturuyor ise de" sıcak kavramlar. sempati de toplar, bazı haksızlıkları da maskeler.

ancak ben de duygusallıkları olan ve belki icra etmede tembellik etsem de kutsal sevdaları yüreğinde taşıyan biri olarak bu tür meselelere "GERÇEKÇİ" yaklaşmanın akılcı çözümler üretmede daha yararlı olacağı kanısındayım.

insanlık var olduğundan beri bi şekilde kavga da var olmuştur. habil ile kabil olayını bilirsiniz. paylaşılamayacak ülke toprağı da yoktu, yeraltı zenginliği de. ancak insan egosu sevgiyi de "EŞİT" paylaşmaktan aciz olduğundan tarihteki ilk kan olarak yerini aldı.

kişisel anlamdaki egolar, ben merkezli yaşam felsefesi, kişilerden çıkar gruplarına, oralardan genişleyen dünya coğrafyasına doğru yayıldıkça kavgalar büyüdü.

işte ondandır ki çözümler konuşulurken belki bu reel gerçekliklerden, bir anlamada rüyalardan uyanarak, günün koşullarında ve kuşatılmışlığında değerlendirmeler yapmak yarınlar ve geleceklerin yarınları için daha akılcı.

tabi ki her akli selimin arzusu, kansız, savaşsız huzur ve barış dolu bir dünya. ancak bu bilinç ve bu fikir aydınlığı ışığı bu günlere uzak.

bakın ne diyor koca osmanlının kurucusu olan felsefenin piri "şeyh edebalı" "devleti yaşat ki millet yaşasın".

bu konu müsamere konusu olsa da, kimileri daha "liberal yaklaşımlarla" bu ifadenin tam tersini düşünse de belki de tüm soruların cevabı bu anahtarda.

işte o günler gelinceye kadar geride bir şeyler bırakabilmek adına biraz hissiyattan uzak mantıksal yaklaşımlar sergilemeliyiz.

işte bugün belki aynı duyarlılık ve duygusallıkta düşünsekte bizi farklı gösteren şey bu gerçekliğin farkındalığı....

belki meseleyi dar bir sahada değerlendiriyor olamamız doğru anlaşılmama ya da hiç algılanamam gibi bir soruna neden oluyor. ve bülent'in kinaye ettiği gibi "el attığım başlıklar ne hale geliyor" !!!!

konuşulabilecek güzellikte yaylalar, türküler, sevdalar yerine farklı şeylere temas ediyor olmak gibi bir şeçimde bulunuyor olmak sonuçlarından algılanamama gibi bir yansıma yaşamak zaman zaman beni rahatsız etse de, bir anlamda fikir teatisi olarak değerlendirdiğim bu tür konuları kendim için faydalı görüyorum. ve daha güzel şeyleri konuşabilmenin yolunu "ütopya" yerine "gerçekçilikte" arayabilmek açar diye düşünüyorum.

aslında duygusallığını yüreğinde yaşayan biri olarak bu kadar hissiyat yeter sanırım.günü geldiğinde "yolu sevgiden geçen herkesle bir gün bir yerlerde bulaşacağımızı" bildiğimden aslında sizleri de anlıyorum.

belki bir gün sizde beni anlarsınız !

sevgi ve muhabbetle....
Serkan Birinci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 260
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 7:18 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen Kayhan Durgun » Cmt Eyl 23, 2006 11:57 am

HİÇ KUŞKUSUZ BU KONUYLA İLGİLİ HERKES KENDİ BİLDİĞİ DOĞRULARI YAZIYORDUR.AMA HEPİMİZİN BİLDİKLERİNİN GERÇEKTEN TAM DOĞRULAR OLDUĞUNDAN EMİNMİYİZ.YAZILANLAR KONUSUNDA (YAZIM ŞEKLİNE GÖRE)HERKESİN HAKLILIK PAYI VAR.ANCAK BEN SİZLERİN BİLİPTE YAZ(A)MAMIŞ OLDUĞUNUZ İNANCINDAYIM.

KUŞKUSUZ PKK BİR TERÖR ÖRGÜTÜDÜR.AMA BU TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ORTAYA ÇIKMA NEDENLERİNİ ,NASIL AZILI BİR TERÖRİSTE DÖNÜŞTÜKLERİNİ,İNSANLARIN NEDEN HALA DAĞA ÇIKTIKLARINI İRDELEMEZSEK SADECE HAVANDA SU DÖVMÜŞ OLMAZMIYIZ.BİR BAŞKA SÖYLEMLE ÜLKEDE KAN AKMASINA SEYİRCİ KALANLARA TARAF OLMAZMIYIZ.

KENDİ ADIMA DÜŞÜNCEM ORTADOĞUDA KÜRT SORUNUNA TEMELDEN YAKLAŞIMDIR(TÜRKİYEDE DEMEDİM ÇÜNKÜ TÜRKİYEDE KÜRT SORUNU YOKTUR İNSANLIK ONURU SORUNU VARDIR).HİÇ KİMSEYİ ELEŞTİRMEDEN EKSİK BİLGİLERİMİ TAMAMLAYARAK SİZLERLE PAYLAŞMAYA ÇALIŞACAĞIM.BU KONUYLA İLGİLİ YENİ BİR BAŞLIKTA AÇILABİLİR.AMA LÜTFEN YAZILANLARIN SİLİNMESİ GİBİ ŞIK OLMAYAN BİR DAVRANIŞTA BULUNULMASIN....
Kayhan Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 139
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 1:35 pm
Konum: ankara

Mesajgönderen Kayhan Durgun » Pzr Eyl 24, 2006 12:46 am

Dünyada hem stratejik hemde jeopolitik açıdan çok önemli bir yerde bulunan ülkemiz ve ortadoğunun bazı ülkeleri , emperyalist ülkeler tarafından yıllarca karıştırılmış ve parçalanmaya çalışılmıştır.

Etkin ilk tohumlar çarlık rusyasının osmanlıyı parçalamak ve boğazları ele geçirmek için rumeli topraklarında pan-helenizm,pan-slavizm,anadoluda ise büyük ermenistanı hatta eski gürcistanı oluşturmak için dernekler ve enstitüler kurmasıyla başlar.Kürt sorunuysa ilk olarak kırım savaşı sonrası(1855) kürtler ve kürdistan olarak ele alınmıştır.

Anadolunun doğusunda dağlık ve sarp bölgelerde yaşayan,geçimini hayvancılık ve çiftçilikle sağlayan,kırmanço ve zazaca konuşan bu insanlar ilk hedef grubunu oluşturmuştur.Uzun süre bu insanlara Türklerden farklı oldukları empoze edilerek koparılmaya çalışılmışlardır. Bu bölgede yaşayan insanların bir çoğu arapça-farsça türkçe karışımı bir dil kullanmaktaydı ama geldikleri yer göz önünde bulundurulmamıştır.Anadolu insanı birbiriyle o kadar karışık ve iç içe yaşamaktaydıki Lozanda bile kürtlerin azınlığından hiç söz edilmemiştir.

Osmanlının yıkılış dönemine girdiğini,baskıcı zorla vergi alan bir yönetim şekline girdiğini de buna eklersek ayrıca oynanan entrikaları gör(e)memelerini de göz önüne alırsak kaçınılmaz son başlamış oluyordu.Bölgede yaşayan
.....kırmançolar;Anadoludaki şii tehditini engellemek için Yavuz Sultan Selim tarafından orta anadoludan doğuya kaydırılmış türkmen aşiretleridir.
.....baba kürdiler;Orta asyadan göç edip van gölü çevresi ve şimdiki iran-ırak sınırı arasına yerleşmiş Türklerdir.
.....zazalar;orta asyadan irana göç eden part ve eti türklerindendir
......lutlar;orta asyadan irana göç etmiş,ülkemizdeki kürtlerle bağı olmayan ve iranlılar tarafından tamamen asimile edilmişlerdir.

Ülkemizin parçalanması için kürtçülüğü canlandırmayı esas alan ABD Almanya İngiltere ve Fransa bölgeye hızla ajanlarını yerleştirmişlerdir.Aşiretler , şeyhler ve toprak ağaları ekonomik ve silah olarak desteklenirken ,kürtçülüğün öncülüğünü yapacak olan kişiler İsviçre,Fransa ve İstanbulda eğitim altına alınmışlardır.

Günümüzde savaşların su ve enerji nedeniyle çıkacağını (yada çıktığını) sokaktaki çocuklar bile bilirken,o dönemde ülkeyi yönetenlerin sadece İstanbul u yönetmek olduğunu zannedenler,parçalanma anında aşiretlerin ve çetelerin ne denli güçlenebileceğini görememişlerdir.Bunun yanında Osmanlı topraklarında batıda milliyetçi politikalar etkin bir şekilde yayılırken,doğuda ermeni çeteler ve kürt milliyetçiliği batılı ülkeler tarafından açıktan desteklenmekteydi.Ancak ülkemizde Türkçülük ve milliyetçi politikaların netleşmesiyse cumhuriyet sonrasında görülmektedir. Kürtçü ayaklanmaların cumhuriyete kadar 12 cumhuriyet sonrasında 25 olduğunu anımsatmam konunun daha iyi anlaşılması açısından önemlidir.


Sevgili arkadaşlar cumhuriyet dönemine kadar kürtçülüğün başlangıcıyla ilgili kendi bildiklerimden bazı bilgiler sundum.Emperyalist ülkeler kendi çıkarı olmadan karşılıksız hizmeti kime sunmuştur?Emperyalizmin kucağına düşmüş hangi ülke abat olmuştur?Türk ve kürt halkı ulusal kurtuluş mücadelesinde emperyalist ülkeler ve onların uşaklarına karşı omuz omuza birlikte savaşmamışmıydı?Peki neydi bu iki halkın kardeşliğini bozan mesele.ne idi paylaşılamayan?Yoksa paylaştırılmak istenmeyen.

Emperyalist ülkeler kendi çıkarları doğrultusunda her türlü puştluğu yaparken ,acaba bu ülkeyi yönetenler hata yapmadımı?


Devamı tabiki var ama şimdilik bu kadar.Sağlıcakla kalın.
Kayhan Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 139
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 1:35 pm
Konum: ankara

Sonraki

Dön PEKE SOHBETLERİ

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir