gönderen Meltem Ayal Nacar » Pzt Mar 10, 2008 10:25 pm
Umulmadık bir zamanda bir gece ansızın başlayan Kuzey Irak’taki PKK yuvalarına yönelik sınır ötesi kara harekâtı hiç beklenmedik bir anda sürpriz şekilde bitirildi. Başlaması dışarıda Kosova’nın bağımsızlığını ilan ettiği, içeride üniversite öğrencilerine türbanı serbest bırakan anayasa değişikliğinin Köşk’te onay beklediği bir sırada aniden başlatılan kara harekâtının zamanlaması çok ince hesaplarla yapılmıştı.
Olayı geçen haftaki manşetimizde bir taşla 3 kuş şeklinde değerlendirirken, harekâta ve zamanlamasına karar veren irade; Hükümeti, Köşk’ü ve Genelkurmay’ı birlikte bağlayacak üstün bir etkiye sahip olmalıdır yorumunu yapmış ve harekât her yönüyle üstün bir aklın izlerini taşıyor.
Harekâtın bitiriliş biçimi başlatılmasına ilişkin bu değerlendirme, yorum ve tespitimiz ile örtüşerek ne kadar isabetli olduğunu bir kere daha göstermekle kalmadı, aynı zamanda dünyayı şaşırtan üstün bir strateji örneği vererek tüm taraflara çok etkili mesajlar da verdi.
Bu haftaki manşetimizde bu kez harekâtın bitirilmesinin taşıdığı üstün siyasi aklın izlerini ve önemli özelliklerini konu yaparak maddeler halinde göstermeye çalışacağız. Ancak bu sınır ötesi kara harekâtının başlatılması ve bitirilişindeki üstün nitelikli stratejik hususiyetlerin konunun bütünlüğü içerisinde doğru anlaşılabilmesi için geçen haftaki manşetimizin okunması büyük önem taşımaktadır.
Önce bir kere görünen o ki neredeyse herkes özellikle harekâtın bitirilişindeki kamuoyunu hayal kırıklığına uğratan acelelik ve üzerine düşen ABD gölgesi konusuna ilişkin eleştirilerde ortak bir paydada buluşmaktadır. Şimdi bu ve diğer hususları ayrıntılarıyla maddeler halinde yine El-Aziz’in geçen haftaki bakış açısından ele alalım.
1- Harekâtın sürpriz başlaması ve bitişinin konjonktürel açıdan ortaya koyduğu temel özellik itibariyle özeti şudur: Türk Silahlı Kuvvetleri bu harekâtla adeta dünya askeri çevrelerinin gözlerini kamaştıran bir şov yaparak PKK’ya müthiş bir darbe indirirken sahne gerisindeki destekçileri İsrail, ABD ve Avrupa Birliğine de büyük bir gözdağı verdi. Pentagon ve NATO uzmanları, stratejistleri ayaklarını denk almak durumunda olduklarını gördüler.
Harekâtın salt bu özelliği bile, Türkiye’nin bağımsız şekilde, kendi iradesiyle ve tamamen ABD’nin bilgisi dışında kararlaştırıp gerçekleştirdiğinin yeterince bariz kanıtıdır. Keza beklenmedik bir anda ve bütün herkesi oldukça şaşırtıcı şekilde bitirilmesi de harekâtın plan, program, proje ve icra safhalarının büyük bir gizlilik, sır ve ketumiyet içerisinde gerçekleştirildiğinin kanıtıdır.
Kanal-D muhabiri Engin Yılmaz’ın haber bülteni sırasındaki canlı bağlantıda Erbil’den aktardığı habere ilişkin şu sözler de bu gerçekliğin çok çarpıcı bir ifadesidir: Kuzey Irak bölgesel yönetimi şaşkın… Gates’in verdiği bilgiye dayanarak harekâtın en az bir hafta daha devam edeceğini zannediyorlardı!
Zaten Bush ve Gates’in kaygısı harekâtın sürekli olmasına ilişkin beklentilerinden kaynaklanıyordu. Yoksa derhal sona erdirilmesi yönünde umutları ya da beklentileri hiç olmadı. Harekâtın onların öngördüğünden erken bitirilmesindeki şaşırtıcılık elbette ki fevkalade önemlidir.
2- Dünyanın gözlerinin sürekli üzerinde odaklandığı ve istihbarat örgütleri unsurlarının cirit oynadığı Türkiye’de, günümüz ileri iletişim imkânlarına, alabildiğine medya özgürlüğüne ve demokratik açık rejime rağmen bu harekât’ın sürpriz şekilde herkesi şaşırtarak bitirilmiş olması; bu kararın Genelkurmay Başkanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı ve ABD’den habersiz alındığının bir kanıtıdır. Çünkü bu durum kararın kurumsal ya da kurumlar arası bazda alınmadığını, kişisel bir inisiyatifle verildiğini göstermektedir. Yoksa böyle bir gizlilik sağlanması mümkün değildir.
Belli ki kararı veren üstün siyasi akıl özellikle bu husus bilinsin diye kasıtlı böyle yaparak bir mesaj verdi. Bu şekilde ayrıca Türkiye ve dünya kamuoyunu bu tür sürprizlere alıştırmak da istiyor olabilir. Bu takdirde daha büyük sürprizlere hazır olunması için bir beklenti oluşturulması isteniyor olabilir.
Gazeteci-yazar Fehmi Koru’nun da kim çekilme kararını vermişse onun dışında kimsenin haberi yoktur şeklindeki tespiti bu açıdan çok anlamlıdır. O da demek istiyor ki bu kurumsal bazda alınmış bir karar değil, bir kişi tarafından verilmiş bir karardır!
Çünkü Türkiye gibi demokratik ve açık bir rejimde böyle gerçek anlamda ketum nitelikte ve sırlarla dolu bir karar kurumsal bazda alınamaz. Nitekim Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın harekâtın bitirilişine ilişkin karardan habersiz olduğu kameralar karşısındaki kendi beyanıyla net ve kesin şekilde ortaya çıktı.
3-Genelkurmay Başkanı’nın kısa zaman izafidir, bir yıl da bir gün de kısa sayılabilir
Sınır ötesi harekâtın ABD’nin etkisi ve inisiyatifi ile yapılmadığını, tamamen Türkiye’nin kendi değerlendirmesi ve kararı ile gerçekleştirildiğini Beyaz Saray sözcüleri defalarca açıkladılar. Gerek içeriden gerekse dışarıdan tüm veriler harekâtın başlaması ve bitirilmesine ilişkin şaşırtıcı kararların bilinmeyen bir yerden verildiğine işaret ediyor!
Başbakan Erdoğan’ın ulusa sesleniş konuşmasında yapmak zorunda kaldığı değişiklik hükümetin de harekâtın seyrini kontrol etmediğini ve planını bilmediğini net ortaya koymuştur. Harekâtın başlama ve bitiş tarihleri askeri gereklilikler dikkate alınarak belirlendi şeklindeki sözleri de bunun üstü kapalı bir itirafından başka bir anlam taşımıyor.
4- Türkiye’nin böyle bir kararı tamamen bağımsız ve herkesten habersiz şekilde alıp icra etmesi ve sonuçlandırması tabiatıyla spesifik hesaplarının ve stratejilerinin olduğunun çok kesin bir kanıtıdır. Bunun resmi yönetim mekanizmaları dışındaki bir merkez inisiyatifinde gerçekleşmiş olduğunu anlaması, Türkiye’ye artık güneyde sınır komşusu olan dünyanın tek süper gücü ABD’nin Savunma Bakanı için dehşet verici olmuştur.
PKK terörünü bitirmenin tek yolu arkasındaki emperyalist güçleri caydırıp destek vermekten vazgeçirmekten geçiyor. Dünyada bugün hiçbir ülkenin gerçekleştiremeyeceği bu süper operasyonu şaşırtıcı şekilde gerçekleştiren Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve onu yöneten özgür bir iradeye sahip olduğunu gösteren Türkiye’nin caydırıcılığı zirve yapmıştır.
5-Ne var ki ABD Başkanı ve Savunma Bakanının dünya kamuoyunda yer alan istekleri karşısında umursamazca zıt açıklamalar yaparken, harekâtın bitişine dair kamuoyunu hazırlayıcı bilgiler de verilmeden hareketin aniden sona erdirilmesi ve yabancı kaynaklardan haberinin alınması bütün yetkilileri, sorumluları zan altında bıraktı.
Demek ki ABD ile işbirliği içinde olan sadece siyasi iktidar değil, asıl askermişKuzey Irak’ı bombalamayı bırak da laik rejimi korumaya bakSK’nın ABD’nin talimatlarını iktidarın talimatlarının üzerinde tuttuğu varsayımlarından, eğer harekâtı bitiren ABD ise başlatan da ABD’dir… Türünden düşüncelere kadar birçok husus ister istemez akıllara geldi. Zaten tüm bu iddialar ve daha fazlası medyada yer almaktadır.
Bu duruma; Genelkurmay Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanının bilerek, isteyerek yol açmış olabileceklerini düşünmekte herhangi bir isabet ve mantık tutarlılığı yoktur. Genelkurmay Başkanı’nın Robert Gates geldiğinde çekilme zaten çoktan başlatılmıştı, olay tamamen bir tesadüftür demesinin de bu bakımdan sadra şifa olacak bir yanı yoktur. Çoğu zaman gerçek değil algılanan daha önemlidir. Kaldı ki Gates’in ne zaman geleceği belli idi, gelmeden önce konuya ilişkin yaptığı açıklamalar da biliniyordu.
Yani her şeyin çok bilinçli şekilde programlanıp kararının verildiği doğru, ama bunun Genelkurmay tarafından yapılmadığı açık. ABD ile alakasının olmadığı da.
Örneğin eğer harekâtın hedefi ve süreci Genelkurmay tarafından belirlendiyse neden sadece bu kadar sorusu akla gelir. Çünkü Büyükanıt’ın bu yapılanla örtüşmeyen sınır ötesi bir harekâta ilişkin açıklanmış görüş ve düşünceleri var ki bunlar kamuoyu tarafından biliniyor.
6- Harekâtın ABD, Irak ve Bölgesel Kürt yönetimlerinin umduklarından çok önce ve onların da hiç beklemedikleri bir kısa sürede ani bitirilmesinin şaşkınlığa yol açtığı da açık. Bu durum karşısında harekâtın bitirilmesinde yabancıların bastırmasının etkili olmasından söz etmek aslında anlamsızdır.
Ancak yine de Türkiye kamuoyunda fena halde ve yaygın şekilde oluşan Gates geldi, bastırdı, bu yüzden harekât erken bitirildi ve yarım kaldı şeklindeki kanaatin ve iç politikaya yönelik sonuçlarının değiştirilmesi de bu ithamların muhataplarınca sindirilmesi de çok kolay değildir.
Belli ki böyle bir konjonktürde siyasi ve askeri liderlerin asla hoşlanamayacakları bu ani çekilme kararını veren üstün irade olayın böyle algılanmasını istedi. Çünkü askeri ve siyasi liderlerin böyle bir kararı isteyerek verip tepkileri göze alabileceklerini düşünmek hiç mantıklı değildir. Ülke yararı için yetkililerden bu fedakârlığın istenmiş olduğu anlaşılıyor!
7-Ayrıca harekâtın tüm dünyada sürprizle ve şaşkınlıkla karşılanan ani bitirilişinin verdiği oldukça güçlü mesajlar var… Zaman zaman Beyaz Saray yönetimine karşı bile sert çıkışlarıyla arkasındaki asıl gücün İsrail olduğunu Mısır’daki sağır sultanın da bildiği Mesut Barzani’nin; Türkiye’nin asıl hedefi PKK değil Kuzeydeki Kürt yönetimidir şeklindeki kasıtlı ve hesaplı söylemi de terörist kamplarıyla birlikte bu kısa süreli ani baskında yerle bir edilmiştir.
Harekâtın bölgesel yönetime yönelik bir plan ve amaç içermediğinin anlaşılması ve bunun Kürt yetkililer tarafından da ifade edilmesi Türkiye ile Kuzey Irak toplumları arasındaki ilişkileri güçlendirmiştir.
Barzani belki harekâtın böyle sürpriz şekilde bitirilişinden memnun olabilir ama ağababası İsrail’in endişe ve hatta dehşetle karşıladığı muhakkaktır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin böyle beklenmedik kararlar verebilme yeteneğine sahip olması özellikle İsrail için fazlasıyla ürkütücüdür.
8- İsrail ve Pentagon için gözdağı niteliği taşıyan ileri teknoloji ve üstün muharebe gücü ile gerçekleştirilen bu kısa süreli baskın harekât, PKK yuvalarına öldürücü darbeler indirdikten hemen sonra tespit edilen zamanda sona erdirilerek kalış sürecinin inisiyatifi düşman taraflara bırakılmayıp elde tutuldu. Ayrıca bu baskın kara harekâtı PKK için Kuzey Irak’ın asla güvenilir bir yerleşme alanı olmadığını, Irak ve bölgesel Kürt yönetimlerinin de örgütün güvenilir müttefikleri olmadıklarını taraflara gösterdi.
Bu ise baştan beri TSK’nın caydırıcı gücünü zirvede tutup çevre ülkeleri ile herhangi bir savaşa asla tutuşmamak şeklindeki kadim stratejisinin başarıyla sürdürülen bir gereğidir.
Aynı zamanda harekât, dünya siyonizminin Türkiye’yi bir komşu ülke ile çatıştırıp sonunu getirinceye kadar savaşı sürdürme şeklindeki vazgeçilmez temel planını sonuçsuz bırakıcı mahiyette sonuçlandırılmıştır. Büyük bir başarı ile yürütülen bu yıldırım kara harekâtı böyle bir komplikasyon doğuracak şekilde ucu açık bırakılmadan, çeşitli endikasyonlara davetiye çıkaracak bir zamana yayılıp uzamadan belirlenen hedeflerini gerçekleştirip sona erdirilmiştir.
Harekâtın yapıldığı bölge yakınında işgal güçlerine ait tankların, ABD askerleri ile Irak ordusuna mensup birliklerin bulunduğuna ilişkin medyada yer alan haberler bu tür bir arayış ile alakalı olması ihtimalini akla getirmektedir.
9- ABD için bu harekâtın kendi inisiyatifinde başlayıp bitirilmediğini bilmek son derece kaygı verici bir durumdur. Çünkü bu tür bir kararın kim tarafından ve nereden alındığının bilinmemesi her zaman büyük bir endişe kaynağıdır.
Görünüşte ABD’nin isteği doğrultusunda verildiği intibaının çok güçlü şekilde kamuoyuna yansıması ise kendisi dışında alınıp uygulanmış bir kararın maliyetinin ABD’ye fatura edilmesi demektir. Şimdi ABD için mutlaka cevabını öğrenmesi gereken hayati önemdeki soru Genelkurmay Başkanı’nın, Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın habersiz bulunduğu bu kararı kim, nerede, nasıl aldı ve uygulattı sorusudur!
Genelkurmay Başkanı’nın ben cumhurbaşkanı ile görüşmemde durumu bildirdim, benden sonra da Başbakan’ı kabul etti, mutlaka söylemiştir şeklindeki açıklaması da harekâtın sürpriz şekilde başlatılıp şaşırtıcı şekilde sonlandırılması kararlarını kimin aldığını muamma haline getirmektedir.
Her yönüyle kasıtlı ve bilinçli yapıldığı anlaşılan bunca yanlışı taktik anlamda da olsa yapmayı ne askeri ne siyasi iktidar göze alıp riskini göğüsleyemez. Ne var ki artık karşı karşıya bulundukları emrivakii savunmak dışında bir seçenekleri de yoktur. Bunu başka türlü hiç izah edemezler. Çarnaçar bu kararı biz aldık baştan sona yürüttük deyip üstlenmek ve üzerlerine çöken ABD gölgesini de sindirmek durumundalar.
10- Çok önemli bir husus da harekâtın Başkan Bush ve Savunma Bakanı Gates’in isteğine uygun sonuçlanmasının siyon-con’lara karşı Beyaz Saray yönetiminin elini güçlendirecek olmasıdır. ABD Yahudi Lobisi ve İsrail karşısında AKP iktidarı ile stratejik bir işbirliği içinde bulunan Başkan Bush liderliğindeki Beyaz Saray yönetiminin yoğun bir seçim kampanyası döneminde bu aldığı olumlu puan hiç kuşkusuz ki çok önemlidir.
Bu durum, ABD’nin işgale son verip çekilmek zorunda kaldığında iş başına getirdiği Irak yönetimini Türkiye’ye emanet etmesi açısından da iyi bir referans oluşturmaktadır. Buna karşın Türkiye’nin bölgede etkinliğinin artmasından en çok gocunanın İsrail olduğu gerçekliği ise artık sır değildir.
Dolayısıyla harekât sonuçlanırken üzerine düşen ABD gölgesi, Türkiye’de nasıl politik bir önem taşıyorsa seçim sathı mailine giren ABD’de de Beyaz Saray için puan kazandırıcı bir nitelik taşımaktadır.
11- Harekât başlatılırken Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin uzun süredir sorun teşkil eden Türkiye’ye davet edilmesi konusu bu vesile ile çok uygun bir zaman aralığına denk getirildi.
Celal Talabani’nin Türkiye’ye davet edilmesine olumsuz bakanlara karşı harekât iyi bir bahane oldu. Çünkü harekâta göz yumması karşılığında Irak’a verilmiş bir rüşvet gibi algılandı. Talabani’nin de Gül çok istiyordu ancak bu vesile ile Orduya bunu kabul ettirebildi şeklinde düşünmesi sağlanmış oldu. Bu mülahazaların iki ülke ilişkilerine imaj olarak önemli katkılar sağlayacağı muhakkaktır.
12- Bu harekâtın belirlenmiş amacının PKK’yı bitirmek olmadığı da açık. Bu da bir gerçeğin ipuçlarını ortaya çıkarıyor: Türkiye (yanlış anlaşılmasın TSK değil) PKK’nın bitirilmesini istemiyor! Çünkü terörle mücadele, PKK’nın Türkiye’ye verdiği zararın bilânçosundan çok daha önemli ve değerli kazanımlar sağladı.
TSK’nın bugünkü muhteşem gücüne kavuşması, PKK terörü gerekçesiyle geçekleştirdiği yapılanma ve ona karşı yürüttüğü mücadele sayesindedir. Yoksa Türkiye bunca güçlü bir orduya sahip olmayı ve özellikle savunma sanayiini kurmayı müttefiklerine ve hatta içerideki uzantılarına asla anlatamazdı.
Bu nedenle bir yıldırım kara harekâtıyla PKK’yı bitirmeyi değil, onun destekçilerine gücünü göstermeyi hedefledi ve bunu fazlasıyla başardı. Bütün dünya operasyonun muhteşem başarısını gördü ve hayran kaldı.
13-Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a gerçekleştirdiği kara harekâtı sona ererken İsrail de Gazze’ye bir kara harekâtı başlattı. İki harekât arasındaki fark bir büyük kahramanla bir alçak cani arasındaki müthiş fark kadardır. Siyonist Yahudilerin sivillere yönelik hunharca vahşetine karşın; Mehmetçiğin üstün ahlakını, feragat ve fedakârlığını, disiplinini, kararlılığını ve bütün bunların harekâta yansımalarını dünya hayranlıkla izledi.
Türk Silahlı Kuvvetleri 300 teröristten 240’nı etkisiz hale getirirken tek sivilin burnu bile kanamadı. Buna karşın İsrail Ordusu Gazze’ye yaptığı saldırılarla çoğu çoluk çocuk tamamı sivil 110’u aşkın masum insanı yaptığı katliamda katletti.
Bu vahşi tutum zaten İsrailli yetkililerin beyanlarına da yansıyordu. Türkiye yetkilileri bir tek sivilin, hatta çarpışmak istemeyen silahlı militanların burnunun bile kanatılmamasına ilişkin beyanatlarda bulunurken; İsrailli yetkililer gayet pişkince Filistinliler bizi soy kırım yapmaya zorluyor deme küstahlığında bulundular.
Bu muazzam fark, aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ne kadar güçlü olduğunu, nasıl kahramanca savaştığını; Siyonist İsrail Ordusunun ise ne kadar güçsüz, korkak bir çapulcu sürüsü olduğunu, savaş yerine katliam yaptığını tüm dünyaya göstermiştir.
14- Kuzey Irak’ta konuşlanmış PKK terör yuvalarına yönelik kara harekâtının Türkiye’yi ziyaret eden Savunma Bakanı Gates’in baskısı sonucu durdurulduğunun çok kuvvetli bir kanaat halinde kamuoyunda yerleşmesi, ABD ve Avrupa Birliği karşıtlığını alevlendirip derin toplumsal ve siyasi sonuçlar doğuracaktır.
Pazar günü Show TV’deki bir programa katılan ana muhalefet lideri Deniz Baykal sözünü eğip bükmeden, ABD’nin terörle mücadelede Türkiye’nin elini tuttuğunu ve daha fazla PKK kampı imha etmesini engellediğini açık seçik şekilde üzerine basa basa söyledi. Konuyu Meclis’e taşıyacaklarını ve topluma anlatmak için siyasetin tüm olanaklarını kullanacaklarını da söyledi.
Hiç şüphesiz ki Deniz Baykal gerçek anlamda Türkiye’nin milli çıkarları söz konusu olduğunda daima büyük bir samimiyet ve özveri içerisinde tüm gücü ile çalışmış bir lider olarak çok temiz bir sicile ve başarılı bir karneye sahiptir. Bunu 1 Mart Tezkeresi sırasında da tüm ülke olarak gördük. Bölücü terör konusunda da en sağlam duran liderlerin başında Deniz Baykal geliyor.
Bölücü terör örgütünün uzantısı unsurları sırtıyla Meclis’e taşıyan İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü’ye hiç toz kondurmayan azınlıkçı Sabetayist çevreler, Deniz Baykal’a Yahudi töresini uygulayarak ölümüne bir kinle adeta kan davası güdüyorlar.
Öte yandan bir grup işbirlikçi azınlıkçı aydın Hükümete karşı bir bildiri yayınlayarak Avrupa Birliği için elinden geleni yapmayıp ipe un sermekle suçluyor. Lider konumundaki Avrupa Birliği ülkelerinin Müslüman Türkiye’yi içimize almayız türünden yaptıkları açıklamaları ve fiili engellemeleri görmezden gelen, bölücü PKK terör örgütüne verdikleri kabul edilemez açık desteğe aldırmayan bu işbirlikçi sözde aydınlar Haçlı Batı için adeta bir Truva Atı misyonu üstlenmiş bulunuyorlar.
İşte bu oldukça sofistike mücadele ortamında Türkiye’yi yöneten güçlü irade ve üstün siyasi akıl sıkça birtakım emrivakiler yaparak Yeniden Büyük Türkiye liderliğinde Yeni Bir Dünya ve Adil Düzen kurulması çabalarına ivme kazandırmaktadır.
Başörtüsü bizim öncelikli sorunumuz değildir sözleri dillere destan Başbakan Tayip Erdoğan’ın İspanya ziyareti sırasında durup dururken sürpriz şekilde velev ki siyasi simge olsun, siyasi simgeyi yasaklayabilir misiniz? Diyerek iki cümlelik bir anayasa değişikliği ile başörtüsü sorununu çözeceğiz açıklaması da keza bu emrivakilerden biridir. Başörtüsü yasağı için 5 yıldır parmağını kıpırdatmayan Başbakan Erdoğan’ın ansızın sırf bunun için anayasa değişikliği yapması ve çığ gibi büyüyen tepkileri göğüslemesi elbette ki derinlerden ya da yukarılardan gelen bir talimat ve emrivaki nedeniyle olmalıdır.
Zaten bu sürpriz kararlar, beklenmedik çıkışlar ve emrivakiler bir süredir sıkça görülmektedir. Bazı örnekler verelim…
Başbakan Erdoğan’ın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklaması da böyle şekilde olmadı mı?
27 Nisan 2007 gece yarısı Genelkurmay Bildirisi sürpriz değil miydi?
Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanı seçimi için Meclis’in toplanma yeter sayısı 367 milletvekilidir şeklindeki absürt kararı sürpriz olmadı mı?
AKP’nin genel seçimi öne alması ve anayasa değişikliğini referanduma götürmesi de bir sürpriz değil miydi?
DYP-Anavatan birleşmesinin fiyasko ile sonuçlanması az mı sürprizdi?
Bütün bu sürprizlerin oluşturduğu tsunami etkisi ile toplumun AKP’ye yüklenip % 47’ye yakın oyla iktidara getirmesi de bütün bu sürprizlere tüy dikmedi mi?
Ve daha nicesi…
MHP Meclis Grubunun Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi önündeki engeli kaldırması sürpriz…
YÖK başkanlığına Yusuf Ziya Özcan’ın getirilmesi sürpriz…
Ergenekon çetesine yönelik operasyon sürpriz…
Nicedir Türkiye her gün bir sürprizle uyanmıyor mu?
Sürpriz demek aynı zamanda emrivaki de demek değil midir?
Son olarak da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a sınır ötesi kara harekâtı başlatması ve ansızın sona erdirmesi de sürpriz şekilde, yani bir emrivaki ile gerçekleşti!
Eğer son olayı özetlersek, sonuç itibariyle, yapılmış bulunan sınır ötesi kara harekâtı konusunda tüm söylenenler ve yazılıp çizilenler unutulur gider, fakat akılda şu tek şey kalır:
ABD, bölücü PKK terörünü bitirmesi için Türkiye’ye müsaade etmiyor. Çünkü ABD ve Avrupa Birliği’nin amacı PKK terör örgütü eliyle Türkiye’yi bölüp parçalamak ve kadim Sevr Planını hayata geçirmektir.
Bu gerçekliğin toplum tarafından algılanmasına yaptığı katkı bile sadece her şeye değer.
Şimdi ABD harekâtın durdurulması ile hiçbir alakam yoktur dese de kimseyi inandıramaz. Çünkü Bush ve Gates’in beyanları ortada!
Ancak, ben bastırdım Türkiye harekâtı bitirdi diye sahiplenip böbürlenmeye kalksa da kendine bir pay çıkaramaz ve ödemek durumunda olduğu yüklü fatura daha da kabarır. Zaten dünya diplomatik çevreleri Türkiye’nin ABD’yi iplemediğini birçok vesile ile defalarca gördüler, biliyorlar, kanaatleri pek değişmez…
En son
Meltem Ayal Nacar tarafından Pzt Mar 10, 2008 10:29 pm tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.