YAYLANUN BERLERİ

Caykara, Şahinkaya Köyü ve Kusmer yaylasi ile ilgili tüm bilgilerimizi burada paylaşalım.

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Köksal Ağaoğlu, Mehmet Aydinli

YAYLANUN BERLERİ

Mesajgönderen Naci Altuncu » Prş Eyl 21, 2006 7:20 pm

YAYLANUN “BER”LERİ…
Prahimağanun beri, Sulanun beri, Hacidurmişun beri ve Murudun beri.
Çocukluğumun ve ilk gençliğimin anılarında çok sık yer alan mekanlar bunlar. O günlerin anılarını bile dinleyemeyen gençlere bir kaç cümlelik tanım yaparak “yaylanun berlerini anlatayım.
Ber : Koyunların sağılmak üzere konulduğu ağıl. Neyse Kuşmerde ki berlerin duvarları hala yıkılmamış. Ama berler işlevini tamamen yitirmiş. Ber kültürü sadece 40 yaş üzeri kuşakların anılarında var.
70 li yıllar; Kuşmer’ de üç bin , dört bin koyunun olduğu yıllardı. O yıllar Kuşmer tam anlamıyla hayvancılık yapılan bir yaylaydı. Yaylanın çıkım zamanını da, inim zamanını da çobanlar belirlerdi.
O yıllarda yapanlar için Koyunculuk bir yaşam biçimiydi. Yılın 12 ayı koyunlarla uğraşmak zorundaydı koyuncu olan. Eskide büyüklerin söylediği “koyuncunun bırakun düğune gitmesini, cenazeye bile gitmesi günahtur.” Sözü her şeyi anlatanbir sözdü. Kısacası koyunculuk zor işti, çileli işti. Ama vazgeçilmez tiryakilikti koyunculuk.
Neyse ben döneyim berlere.
İbrahimağa’nın beri. Beri İbrahimağalar’ın mahallesinde kurulduğu ve büyük olasılıkla da onlar tarafından kurulduğy için için böyle anıldı.
Yaylanı en kalabalık beri idi. Her ber zamanı en hareketli, en kalabalık, en neşeli pek çok zaman kavgalı, gürültülü beri idi.
Koyun sağanlar berin başındaki taşlarda oturur. Kadınlar ve çocuklar onlara berin içinden koyun getirir koldan geçen koyunu bacaklarından yakalayan sağıcı kazanın üzerine çeker ve sağardı. Koyun sağanların 3,5 hatta 8 ayrı kazana koyun sağdıkları ve her koyunda kazan değiştirmek zorunda oldukları çok olurdu. Koyun taşıyanlar kendi koyunlarını tanımak için kulaklarındaki nişanlara bakarlardı.
Şimdi İbrahimağa’ nun berindeki çobanları , berdeki oturuş sıralarına göre, kendilerine ait olan koyun nişanları ve çocukluğumdaki gözlemlerimle edindiğim karakteristik özellikleriyle anlatacağım . Eksiklerim olabilir. O günleri birlikte yaşadığım arkadaşlarım tamamlasınlar.
En sağda ; Paşa dedeka. Paşa prahimağanun. Zayıf yüzü ,siyah sakalı ve İstanbul şivesine özenen sesi hala kulaklarımda “verin, verin koyunu. Birakiniz koyunu.” O olmadığı zamanlar Mahmut emice her zaman sininrli , her zaman bağırarak konuşur. Sağılırken rahat durmayan koyunu sırtüstü yatırır, kaldırır tekrar sağardı. Nişanları Sağ kulak makas sol kulak kocot idi.
İkinci taş hacmahmut Şevket emicenun idi. O da çok sinirli idi. Çoğunlukla bernek almaz, kendisinin ve babasının koyunlarını sağardı. Hamza emice ile aynı taşa nöbetleşe oturulardı.Nişanları sağ kulak kocot arkadan basma idi.
İkinci kolun sağında Şafleya dedeka otururdu. Beyaz sakalları , çekik gözleri kısa boyu ile Orta Asya Türkmeni’ni çağrıştırırdı.Bere en büyük kazanla gelirdi. Sağdıktan sonra çoban değneğini kazanın sapına geçirir ve torunu Ahmet’le kazanı eve taşırdı. Yarı yazdan sonra koyunların sütü üçte iki azalsa da O büyük kazandan vazgeçmezdi. Şafleya dedekanun oturma taşı farklı idi. Biz o taşa yağlı taş der ve her bere gidişimizde o taşı kapmak için yarışır oturak taşlarında arabacılık oynardık. En değerli olanda o yağlı taştı. Şafleyalarun nişanı; sağ kulak yarma sol kulak kocot idi.
Şafleya dedeka ile aynı koli Altunci Ahmet paylaşırdı. En çirkin taş babamınki idi. Çok kez niye düzgün bir taş bulmuyoruz dedimse de babam hiç önemsemedi ve o rahat olmayan taştan vazgeçmedi. Çok bernek aldığı için sağmayı en geç o bitirirdi. Altuncilarun nişanı sağ kulak makas sol kulak önden aluk. idi
En çok koyun sağılan kollardan biride Kazanci Haviz ve Prahimağaoğli Dursun emicelerin koli idi. Bu kolun bir simgesi de Haviz Hatice idi.Koyunları onoun kadar seven bir bayan hiç görmedim. Tüm yaşlı kadınlara O yardım ederdi. Kazancıların nişanı sağ kulak kocot sol kulak arkadan aluk idi.
Sonra Kazancı İbrahim emice ve Pergel Mustafa emicenun koli. Sağmayı en erken o kol bitirirdi. Biz çocuklar için o kol sıkıntıydı. Hemen bizi kolun ağzına nöbetçi yaparlardı. Geri kalan koyunlar o koldan kaçmasın diye ber bitene kadar oflayarak , puflayarak üşenerek sıkılarak bekler dururduk.
, Son kolda Kedir Ahmwetçavuş dedeka ile Şuayip dedeka vardı. İki kardeş ordaa uzun süre sonra birbirlerini görmüş gibi sürekli sohbet ederek sağarlardı.Onların nişanı bizim kinin tersi idi sol kulak makas sağ kulak aluk. Daha sağı solu ayırt edemediğim zamanlar opnların koyununu da yakalar bizim kola getirirdim. Tabii ki eşşoğoleşek diye başlayan fırçayı da yerdim.
Berde az koyunu olup” kol”i olamayanlar ve bernek verenlerde vardı. Aklımda kalanlar. Koter (Tuci) dayım, Hacı İlyas Altunci, Kulur Hasanbey, Necmettin kulur, Posteki Ahmet emice, Zebeşke dedeka, Sakalli dedeka, Kazanci Hatice hala,çüboçer , Ç avş Molaselim emice, Karahüseyin emice ve diğerleri vardı.
Diğer berlerde yaşananları bilemem ama Hangi berde kimler vardı yazayım
Hacidurmişun berinde; bilumum hacidurmişlar, (Simge Safet ‘ti) Dursun Onbaşı, Kavaz Ahmet emice, Kot Haviz emice,
Murudun berinde; Murutlar,Haviz Mehmet, Haviz Hasan, daha eskişlerde Ali Osman dedeka ,Huseyin Murut dedeka, Borzancılar. Hatta Borzancinun beri deyenlerda olurdi.Çofalalar.
Sulanun beri; Sulalar, Gencalilar, Naneko Mahmut emice,Necmettin kulur, çok eskiden Niyazlar,
Anımsayamadıklarımdan özür dilerim. Bilenler yorumlarda eklerse svinirim.
Her berin iki sürüsü vardı. Sağınlar ve kısırlar olarak. Koyunlar nöbetleşe beklenirdi. Aynı gruptaki çobanlar birbirine “Refik” derler nöbet günlerini yaylanın çıkımında belirlerlerdi. Nöbetleri belirlerken müthiş bir hesap yaparlardı. Kalem kağıt olmadan hesabı yapar birbirini ikna eder, nöbet çizelgesini hazırlarlardı. Bbam ortaokul lise yıllarımda bu hesabı bana yaptırtmaya çalışır beni “imtihan” ederdi. Her defasında sınıfta kalırdım.
İsterseniz problemi yazayım. Ödüllü. Çözebilen sınıfı geçecek.
Problem: Prahimağanun berinde tplam 1214 sağin koyin var. Bu koyinlari l3 çoban toplam 105 gün bekleyecek. Her gün sağinlara bir kisirlara bir çoban gidecek.Çobanlarun koyin sayisi aşağidaki gibidur.
Kazanci haviz 2l4 , Paşa Mahmut 193. Altunci Ahmet 180 ,Haci Şafleya 176,Prahimağanun Dursun 153, hacimahmut şevket 65, Hamza 35, Kazanci İbrahim 50,Ahmet Çavuş Enver 42, Şuayip 30, Çordan Ahmet21, Pergel Mustafa 18, diğerleri 37
Koyin sayisina göre bir ayluk nebet sirasini yapun.
Buyurun yapan sitede çizelgeyi yayınlasın ve sınıfı geçsin.
Ber her gün kuşluk vakti gelirdi. Öğlen geçtikten sonra giderdi.Yazbaşı bir buçuk ay koyunlarda süt çok olduğundan ikindi beri de olurdu. Sağın koyunlar geceyi çeleb deresinde , komarluk ve Plakana taşölardaki koyun yataklarında geçirirdi. Buna dişari ki yatak denirdi. Kuzular ve şişekler yani kısırlar sabah ezanla yayladan çıkar akşam ezanıyla yayladaki yataklarına gelirdi. Her çobanın bir koyun köpeği olurdu. Bu köpeklerden özellikle koyunu olmayanlar çok korkardı.
Koyun kuzu ayırımı yaz başlı yapılırdı. Çok zor ,çileli ve hüzünlü bir olaydı. Onun için en uygun yer Küçük Kemer’in arkasındaki Ğoruktera denilen yerdi.Sürü bu çebere sürülür. Yukarıdaki tek çıkış aralığından sadece sağılan koyunlar çıkartılırdı. Anasından ilk kez ayrılan kuzuların melemesi, koyunların buna karşılık vermesi adeta bir ağıta dönüşürdü.
En eğlenceli olaylar. Çocukluğumuzda Kuzi kayasında koç binme ve dere göllerinde kuzu yıkama idi.Yıkama ve kırkma işlemleri imece usulü birlikte yapılırdı. Önce koyunlar , 15-20 gün sonra da kısırlar kırkılırdı. Kuymaklar, yemekler baklavalar , ziyafetler… Hilesiz, ard niyetsiz , teklifsiz yenilir ayranlar ,yayla suları kana kana içilirdi.
Tüm yaylanın yününü Ordu’lu Mustafa adında bir tüccar alırdı.
Koyun sütü değerli idi. Koyuncunun misafirine dostuna, akrabasına en büyük ziyafeti Bulama ve koyun yoğurdu olurdu. Bulama koyun sütünün sade olarak uzun uzun kaynatılarak ve karıştırılarak kaymak kıvamında bulamaç haline dönüştürülmesiyle yapılan yemeğe denirdi.
Koyunların en çok yakalandığı iki hastalık vardı. Tabak ve titreme. Özellikle titreme ağustos dan sonra yayla çimenlerinde çıkan zehirli bir otun zehirlemesiyle koyunu anında öldüren hastalıktı. 20-25 GÜN İÇİNDE ONLARCA JOYUN YA MUNDAR OLUR YADA KESİLİRDİ.
Berleri anlatmakla bitirmek çok uzun iş. Ben yazıyı Koyunları betimleyen isimlerle bitireyim.
Kelika :Boynuzları gözlerinin üstünde halka şeklinde büyümüş koyun
Fase: Yüzü beyaz siyah koyun
Sise : ağız ve burnunun çevresi siyah benekli beyaz koyun.
Tebeli; Kafasının tepesinde beyaz olan siyah koyun.
Boze : rengi griye vçalan koyun
Ğuluman :Kafasında çok yün olan koyun
Sarika: yüzünde kına rengi çiller olan koyun.
Çizmeli :ayakları farklı renkte olan koyun.
Yakali: omuz ve boyun kısmı siyah ya da kahverengi olan beyaz koyun.
Koluk :Boynuzları büyümemiş keçi.
Şişek. 2 yaşına gelmiş koyun
Toğli: 2 yaşında erkek koyun

Koyun nişanları
Makas: kulağın ucundan V şeklinde kesilmesi
Aluk: Kulağın yandan oval kesilmesi
Kocot: Kulağın ucundan düz kesilmesi
Yarma :Kulağı ucundan geriye dğru çizgi şeklinde kesilmesi
Deluk: Kulağın küpe deliği gibi delinmesi
Yan çalma :Kulağın ucundan çapras kesilip atılmasıdır.
Basma :Kulağın ucuna yakın yerden ve önden yada arkadan hafif kesilmesidir.
Şimdi bu nişanları çeşitli şekilde kullanırsak, tek ,çift,sağ,sol,ön, arka binlerce farklı nişan yapabilir miyiz.Yaparız tabi . Eskilerde öyle yaptılar. Ama son zamanlarda boya çıkınca nişanlar bırakılmaya başlanmıştı.
Naci Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 125
Kayıt: Prş Eyl 21, 2006 7:15 pm
Konum: SAMSUN

Mesajgönderen Sami Ayan » Prş Eyl 21, 2006 9:30 pm

Ağabey tarihçi kimliğin ile yerel kimliğini öyle güzel buluşturup bize öyle kıymetli belgeler sunuyorsunki ne kadar teşekkür etsek azdır. Çok sağol.
Kullanıcı avatarı
Sami Ayan
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 724
Kayıt: Çrş Eyl 21, 2005 11:09 pm
Konum: Çaykara-Şahinkaya

Mesajgönderen Osman Nuri Sarı » Prş Eyl 21, 2006 9:35 pm

Muhterem Hocam

Bu sene yaylalara gitmediğin her halinden anlaşılıyor. ne diyeyim. yaylaya gidince bizi bu güzel yazılarından mahrum bırakacaksan 4-5 sene daha gitmemen en büyük dileğim :D :D :D

saygılarımla
Kullanıcı avatarı
Osman Nuri Sarı
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 500
Kayıt: Prş Eyl 08, 2005 12:11 am
Konum: samsun

Mesajgönderen Muzaffer Mustafa Altuncu » Prş Eyl 21, 2006 10:27 pm

.....Çocukluğum Kuşmerde geçmedi ama yazılanlar ile ilgili bazı şeyleri zaman zaman kuşmere gittiğimde ben de duymuşumdur.

...Ama gerçekten mükemmel bir sunuş.Belge niteliğindeki bu yazıyı belgelerim arasına mutlaka alacağım.Bütün bu yazılanları bu şekilde yıllar sonra sunmak gerçekten harika.Bir şeyi merak ediyorum amcamın oğlu, bunları yazarken elinde yazılmış notların var mıydı ? Yoksa.........

....Eline,koluna,yüreğine sağlık......
Kullanıcı avatarı
Muzaffer Mustafa Altuncu
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 26605
Kayıt: Cmt Şub 04, 2006 9:12 pm
Konum: GÖLCÜK

Mesajgönderen Ahmet Cemal Durgun » Cum Eyl 22, 2006 7:01 am

Daha küçük berler de vardı yaylada. Belki ber demek yerine koyun yatağı demek daha doğru olacak. Bunlardan bir tanesi Kamali'da Kazancilar'un evlerinin arkasındaydı. Çocukken sık sık oynamak için üzerine çıktığımız büyük bir kaya vardı bu berin başında. O kayadaki son oyunum, sanırım 4 yaşındaydım, berin içine düşüp kafamı yarmakla sona erdi. Yaramın dikişini rahmetli Mehmet Ali Karabıyık atmıştı. İzi hala kafamdadır.

Yazını okurken Naci Dayı elim ister istemez kafama, o izin üstüne gitti ve fark ettim ki yalnızca bir yara izi değilmiş kafamdaki. Berlerin kokusu kazınmış her hücresine kadar. Hayata ve değişen onca şeye inat, duruyor o koku; diretiyor. Bilmiyorum belki de inanmayacaksın ama ağlıyorum şu satırları yazarken. Şaşıyorum kendime. Neydi beni bu kadar bağlayan berlere, neredeyse hiçbir anım yokken onlara dair? Ve niye farkında bile değildim bu duyguların? Yoksa her Şur çocuğunun alnına yazılmış kaderi miydi bu her adımlarında onların peşinden gelen soylu koku?

Ne yazık ki yaylanın ve berlerin o tumturaklı zamanları erken çocukluk dönemlerinden başlayarak son buldu. Şimdi yalnızca büyüklerinden biliyor çocuklar humi, hobes ve kolon seslerini. Halbuki onlar ırmaklarda akan suların şırıltısı ve koyun melemeleri ile birleşince dünyanın en güzel müziğini oluştururlar.

Yine bu şarkıyı dinledim sayende Dayı. Kendimi buldum.

Teşekkürler, yardımların için...
Ahmet Cemal Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 108
Kayıt: Sal Kas 22, 2005 4:01 pm
Konum: Tempe/Arizona/ABD

Mesajgönderen Mehmet Aydinli » Cum Eyl 22, 2006 9:27 am

Çocukluğumuz geçtiği köydeki yeşillikler ve yayladaki bu kıraç topraklardaki yaşamın her şeyine özlem duyuyoruz.Her türlü yiyeceği kendi elleriyle üreterek karın doyuran insanlara ,ürettklerini kullanılmasına izin verilmeyen,yok edilmeye çalışılan ,yok edilen bugünkü koşullarda Naci abinin tek kelimeyle"harika" bir şekilde anlattığı berleri ve onu asıl oluşturan koyunları yani koyunculuğu ve onun ürünlerini insanlar ne kadar arar oldu,değilmi?Yok olmaya yüz tutmuş veya yok olmuş bu değerlerimizi bu kadar güzel bir şekilde anlattığın için yüreğine ,eline , diline sağlık; sayın NACİ ABİ.
Kullanıcı avatarı
Mehmet Aydinli
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 2166
Kayıt: Sal Kas 15, 2005 11:47 am
Konum: Trabzon

Mesajgönderen Cengiz Selimoğlu » Cum Eyl 22, 2006 11:25 am

Evet övleleri ve akşam üzerler koyunlar perlere yaklaşırken etrafda bir koşuşturmaca bağırmalar koyun,keçi ve ve ğobes sesleriyle köpek havlamaları hangimizin anılarında yoktur.Zamanla birlikte yok olmaya başlayan hayvancılık ve yetim kalan perler.Hiç alışkın olmadıkları sessizlik ve anlatamadıkları duyguları.Her yayla çıkımında vede her akşamüzere bekledikleri gerçek sahipleri nerelerdesiniz?Çıkn ve gelin pandukidan beyuk kemere ordan küçük kemere ve duyurun seslerinizi gösterin küçük kemerden sizi gözü yaşlida olsa beklemeden yorulmayan size sadık kuşmer tarihine sadık ve bizlerin anılarına sadık perlere yüzlerinizi.Onlar sizleri beklemekten hiç yorulmayacak onlar ki sevdalısı oldukları sahiplerine ihanet asla etmeyeceklerdir.

Naci abi tşkler
Kullanıcı avatarı
Cengiz Selimoğlu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 520
Kayıt: Pzt Nis 10, 2006 3:32 pm

Mesajgönderen Fatma Ozbilgi » Cum Eyl 22, 2006 12:14 pm

Naci amca yureginize saglik, boyle guzel yazilarinizi bizlerle paylastiginiz icin, beni cocukluk yillarima geri getirmisisniz, butun yazilarinizi buyuk zevkle okuyorum, yureginize saglik diyorum, sonsuz tesekkurler, saygilarimla...
Kullanıcı avatarı
Fatma Ozbilgi
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 5100
Kayıt: Pzr Eyl 04, 2005 6:06 pm
Konum: Fransa/ Lille/Ankara/ Caykara Sahinkaya

Mesajgönderen Sami Ayan » Cum Eyl 22, 2006 12:34 pm

Ağabey yazının tazyikiyle yazılan yazılar da en az yazın kadar etkiledi beni. bu nedenle ikinci kez duygularımı paylaşmak istedim. Kuşmerin perleri biber oldu yaktı gözlerimizi. Her yazanın gözlerinin buğulandığını hissediyorum. Tarihi bir gerçekliği anlatırken duygularınla yoğurman belki tarihi objektiflik açısından sorun teşkil edebilir ama Şur tarihine altın harflerle kazınmıştır buna emin ol. Her yorumdan ama özellikle Ahmet Cemal kardeşimin yorumundan ayrıca etkilendim ve bir ders çıkardım. Sosyolojik ve ekonomik değişimin de öldüremediği duygular varmış. Yeter ki o duygular bir gönül mimarının elinde işlensin. Ahmet Cemal kardeşimin nasıl yetiştirildiğini bizimle paylaşması özlediğimiz geçmişin geleceğe taşınması için bize rehber olacaktır. Yetiştirilmesi yanında üstün kişiliği ve değerlerimize olan bağlılığında kişisel gayretini göz ardı ettiğim, duygularını anlamadığım anlaşılmasın. Belki Ahmet bir çoğumuzun büyük yerel tecrübelerinden çıkaramadığı sonuçları az ama her noktasını değerlendirdiği ve doya doya yaşadığı geçmişe ait tecrübelerinden çıkarıp bizimle paylaşıyor. Onun için kendisine ayrıca teşekkür etmek istedim.

Naci ağabey sana diyecek bişey yok zaten... Her şey ortada,
Diğer uşaklar! emekliluk mesleğumuz bellidur. Yalandan nara atmağa gerek yok berleri canlanduracağuk...

50'şer koyin ile emekliluğun ikinci ayinda gireyuruk bu işe.
Onlar iki senede 2'şer yüzi bulur..
Kullanıcı avatarı
Sami Ayan
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 724
Kayıt: Çrş Eyl 21, 2005 11:09 pm
Konum: Çaykara-Şahinkaya

Mesajgönderen İlmiye İbrahimağaoğlu » Cum Eyl 22, 2006 1:33 pm

Naci amca elinize,yüreğinize sağlık...
Rahmetli mahmut ibrahimağaoğlunun kızıyım.
Benim berde ki görevim babam koyun sağarken koyun kaçmasın diye koyunu tutmaktı. Çok yaramazbir koyunumuz vardı ben de koyunu kaçırmamak için kafasını bacaklarımın arasına sıkıştırdım.Babam koyunu sağınca bıraktı fakat ben bırakamadım.Eşeğe ters binmiş gibi ben de koyunun sırtındaydım.Babam hiç kıpırdanmadan durduğu yerden ''ekiz in koyunun sırtından''bağırmaları hala kulağımda...Kolumda ki bilezik koyunun boynuzlarına takılmıştı öyle 2 ,3 metre sürüklendim.Annem beni kurtarmıştı.Ağlayarak berin yanına indiğimde babamdan da beklemediğim bi anda 2 tokat yemiştim.Ber de baya kalabalıktı öyle utanmıştım ki...
Altuncu ahmet amca babamı küfürlü bir şekilde azarladıktan sonra elimden tuttu camenun yanına doğru yol almaya başladık.Zegiç dedeye uğrayacağımızı anlayınca keyfim yerine gelmişti...
Kullanıcı avatarı
İlmiye İbrahimağaoğlu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 148
Kayıt: Sal Şub 21, 2006 6:20 pm
Konum: şahinkaya

Mesajgönderen Adnan Ayaz » Cmt Nis 07, 2007 12:28 pm

Sevgili Naci kardeşime...
....Mükemmel diyebileceğim bir yazınızı daha henüz okumuş bulunuyorum.
Böylece geçmişti birçoğunu tanıdığım asıl yaylacıları hatırlamış oldum.Ah bir de onlara ait birkaç fotoğraf olsaydı ne güzel olurdu...
...Bu denli yazıları okudukça oruhla yaşayan birisi olarak ne kadar mutlu olduğumu tahmin edersin herhalde.Yaylamız yayla olmaktan çıktı çıkıyor.
Ben burada rahmetli Çofala Ahmetimden biraz bahsetmek istiyorum.Onun
niyeti emeklilikte bir miktar koyun almak,bir çoban tutarak onlarla yaylacılık yapmaktı.Ama nasip olmadı.Aramızdan istemediğimiz bir zamanda ayrıldı.Kendisini sayğı ve rahmetle anarken yayla berleri için yazmış olduğunuz bu manidar yazınızdan dolayı sizlere sonsuz teşekkürlerimi bildirirken BRAHİMAĞALILARIN berindeki o büyük dikili taşın yanında mil gibi güneş vururken buluşmak dileğiyle sevgi ve saygılarımı sunarım...............................
Kullanıcı avatarı
Adnan Ayaz
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 4990
Kayıt: Cmt May 06, 2006 11:31 am
Konum: TRABZON


Dön CAYKARAMIZ, ŞAHİNKAYA KÖYÜMÜZ VE KUŞMER YAYLAMIZ

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir

cron