LA GÜLMA BARİ...

Caykara, Şahinkaya Köyü ve Kusmer yaylasi ile ilgili tüm bilgilerimizi burada paylaşalım.

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Köksal Ağaoğlu, Mehmet Aydinli

LA GÜLMA BARİ...

Mesajgönderen Köksal Ağaoğlu » Cum Nis 20, 2007 9:26 am

-Onnbaşıı!

Diye seslendiğim asker bana doğru dönünce, hem ben hem onbaşı şaşırdı. Birbirimize bakarak bi müddet öyle kala kaldık. Onbaşı benden: “Vay! Ola Burhanettin ne haber, ola ne arayusun burda” diyerek onu gördüğüme sevindiğimi belli edecek sözleri söylememi ve koşarak birbirimize sarılmamızı bekliyordu. Ama böyle olmadı.

Ben çocukluğumdan beri beyuyup askere gitmek için yetiştirilmiştim. Anam beni hep “oğlum eyi ye beyuyup asker olacaksun” diye sevmişti. Askerluk mesleği kutsallığının yanında kutsal anamun sevduği, beni yetişturduği, , önem verduği meslekti. Bu yüzden olduğundan ciddiye almıştım askerliği. Muvazzaf değildim ama nice muvazzaflara taş çıkaracak asteğmendim.

Önce disiplin gelirdi bu meslekte. Ben askerliği böyle bildim, böyle yapmaya çalıştım.

Sözüme:

-Nereye?

Sorumla devam ederek beklediği yakınlığı göstermedim. Aksine böyle bir yakınlığı benden endereps etmesine çok boğaldum. İçumden: “Ola şerefsuzluk yapma burada herkes senun gibidur. Oteki askerlerden ne farkun var , olar insan değil mi? Yakınumsun diye sana ğadir mi yapacağum?” diye söylendum. Neyse…

-Yemek alimina gideyurum komitanum (Eliyle yemekhaneyi işaret ederek)

Ola tepem atti. Zaten benden iltimas bekleduği içun kızmış idim. Şimdi da en nefret ettuğum şeyi yapti. Ssaas durişta el kol hareketiyle bana cevap veruyi. Gene içumden “ola haşindi vur patlat suratina bi dane, sifata bak asker diye ortalukta dolaşiyu tpuu senun askerluğune” diye geçururken; sinurumi ses tonuma vererek:

-Onbaşı ellerunile oyynamaaaaa!

Ola bağirur bağirmaz gözleri doldi. Ağladi ağlayacak…Çok korkti, titreyu. Hiç beklemeyudi. Doğrusi penda uzuldum. Kalun bi tükuruk yutkunup başumi onüme eğup yoluma karargaha doğri devam ettum.

**

Burhanettin benim neşeli olduğum bir günü seçerek:

-Komitanum bişe deyeceğum sana

Bu cümleyi işitur işitmez sinirden yuzum kızardi. “Yaho yok yuz vermeyeceksun. Aha usluba bak: “komitanum bişe deyeceğum sana. Ola bu ne biçim konuşuk…La hevle vela kuvvete illa…”

-Evet onbaşım. Maruzatın ne?

-Şeyy (Bekleduği yakinluği gene bulamadi)

-Yok bişe komitanum şey..

-Olum ne geveleyusun. Ne soylemek isteyusen çabuk soyle!

-Kızarsun komitanum.

-Ola tamam boğaltma beni. (Patlayacağum bu diyaloktan)

-Komitanum yazluk bot var midur?

(Ola güldurdi beni )

-E eşek kafali.Ola kışun yazluk botlari ne yapacasun, yok midu botun?

-Komutanum yazun yaylada giyeceğum.

Zayif tarafumdan vurdi beni ve kapti botlari.

-Depocuuuu!


**

Burhanettin sabah koşilarini çok severdi. Çünkü bu koşilar esnasında söyleyeceğimiz marşlar, türküler arasında “Ay akşamdan ışıktır, yaylalar yaylalar” türküsünü söylemek ayrı mutluluk verirdi ona. Ben de bunu bildiğimden:

-Burhanettin! “Ay akşamdan ışıktır…”
Der demez bölükteki koşu sırasından ayrılarak bölüğe paralel duruma geçerek büyük bir heyecanla bölüğe bu türküyü söyletirdi. Hele “yaylalar yaylalar “kısmını kendinden geçecek bir vurguyla söyler/söyletirdi…

Ama bir gün her zaman ki sabah koşisina gelemedi. Zavallı Burhanettin revirde ğasta yatayu ve gittukçe da kotuleşiyudi. Titremeler, sayiklamalar, ateş…Eridi geribum, bi deri bi kemuk kaldi. Ğasta yatağinda yapacağum ziyaret ona yapabileceğum en etkili yardim idi. Başka ne yapabilurdum?

Özlemle yanup tutuşuyudi. Ana, boba, çeluk çecuk hepsinden öte köy, yayla burninda tüteyudi. Yayla deyunce sanki iltihaplari artayudi. Kendinden geçup sayiklayu: vartan geluyi aklina, bazen çecukluğune dönüyor: Doyamaduği vartan günleri, çimende oynaduği futbol maçlari, kuku oynaduği gündüz ve geceler. Yalinayak ve sigarasini yakmiş kukuvaga topladuği günler..

Hatta bi keresinde ateş kırklari bulmiş iken genesayiklamalar; yaylada maç yapayu ve arkadaşlarına bağiruyu: “Ola kaleye kaleye, ola yapiştur ordan ve gayri ihtiyari sanki kendisi şuti atayumiş gibi ayağini sallayudi. Goooolll."

Evet durumu hakaten çok ciddi. Doktor arkadaşlar, sevduğum ve nazumun geçtiği insanlardı. Tabib asteğmen Hulusi Bey’e:

-Hulusicim bu hastayi bu revirden dışari çıkaralum.

-Köksal nereye? Bu hastanın acilen sevk olması lazım durumu hiç iyi değil ateşini düşüremiyoruz.

-Hulusi bana güven,bu çecuği eğitim alanındaki çimenlukleun üzerine geturelum. Çimenlerun üzerinde gulun guvaris yuvarlayalum. Hau eğitim alaninun çimenlerini kestuğumuz kerendiyi bi asker doğsun. Çekucun o kerendiye vurduğunda çıkaracaği sesun etkisini o zaman göreceksunuz. Varsa kolon sesini hatırlatabilecek bir iki teneke bulalum. Sığır, koyun, köpek sesi, inek gübresi. Gece olunca tabur komutanından ben izin alurum bir iki el silah sesi, bi kaç asker “kuma kuma kumaaa” bağirsun, bi yerden lağana bulup kaynatalum, kuymak, muğlama, kesme makarina hangisi olursa olsun kokularinun etkisini göreceksunuz. Bişesi kalmaz toparlar. Bu çecuk Vatan ile Vartan arasinda sıkışti, taniyurum oni benum yakinumdur.


Burhanettin sığir sesini duyar duymaz canlandi…

La gülma bari.
Kullanıcı avatarı
Köksal Ağaoğlu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 176
Kayıt: Pzt Eki 24, 2005 5:30 pm
Konum: Trabzon

Dön CAYKARAMIZ, ŞAHİNKAYA KÖYÜMÜZ VE KUŞMER YAYLAMIZ

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir

cron