"Erkenden kalktı. Gökyüzüne baktı. Ne bir çatı vardı onu engelleyen ne de bir duvar. Keçesi ve taşla çevrili kulubesinde tek başınaydı. Hava iyi görünüyordu. Yılın bu mevsiminde hep böyle olurdu. Gökyüzü berrak; güneş parlaktı. Dağ havasıydı bu, ne zaman ne yapacağı belli olmazdı. Güneşe rağmen, hava yine de serindi. Ela gözlerine çarpan güneş ışınları yüzünden kaşlarını buruşturup etrafa baktı. Etrafta tek bir canlı yoktu. Oysa binlerce canla çıkmıştı o dağa. O bir "Çoban"dı. Canları, "Koyun"ları ortalarda yoktu. Hafif uyuşan sağ eliyle, keçeli montunun cebinde zincirini iğneyle tutturduğu cep saatini uzandı. Saate baktı. Saat sabah altıyı gösteriyordu. Hafifçe doğruldu. Dizlerinin üzerinde durdu. Taşla çevrili derme çatma kulubesine dışarıdan bakanlar, onu görebilirdi. Ama etrafta sabah güneşini neşeyle karşılayan kuşlar dışında kimseler yoktu. Seslenmek istedi, sesi çıkmadı. Kuşlar kadar olamadı. Hemen çıkıp koyunlarını aramak istedi. İki ayağının üzerine kalkamadı. Birden ne kadar yalnız olduğunu hissetti. Çok sevdiği koyunları bile onu terketmişti. Sadık "köpeği" bile ortalarda yoktu. Ölüm böyle birşey olmalı diye düşündü. Koca bir yalnızlık. Ölürken yalnız olmak korkusu düştü içine. Daha çok gençti. Ölümün çok uzak olduğunu düşünüp avuttu kendini.
Ela gözlerini birden açtı. Yılların izlerini taşıyan kapkara ahşap kirişlere baktı. Yorgundu. Sabaha kadar, sızlayan böbreği yüzünden uyuyamamıştı. dört odalı koca evde tek başınaydı. Ne onu uyundaracak torunları, ne de çayını hazırlayacak hayat arkadaşı oradaydı. Evin salonunda yankılanan çocuk seslerini duymayı, hayal etti. İki yıl önce yitirdiği eşinin bir "günaydın" yerine kendisine çıkışmasını: " be adam yeter uyuduğun, kalk artık" demesini bile çok istedi. Ama tek başınaydı. İki oğlu hayat kavgasının içinde, uzaklarda. Artık birer yetişkin olan torunları, en fazla telefonun ucundaydı. Birden kırk yıl önceki o sabah aklına geldi. O gün "koyun"larını arayıp bulmuştu. Sevdiklerini bulmak o kadar kolay olsaydı, bunu hemen yapardı. Bunları düşünürken yataktan hiç çıkmamıştı. Aniden aynı korkuyu hissetti, "yalnızlık içinde ölmek bu olsa gerek" dedi içinden. Yıllar önce yaptığı gibi kendini avutmak, daha çok gencim demeyi istedi. Oysa kırk yıl önce ela gözleri kadar parlak olan tavandaki kirişler gibi yıpranmıştı. Yüzü solgun ve zayıftı. Kırk yıl önceyi ve bugünü düşündü. Koyunları ve sevdikleri aklına düştü.
Aynı anda şehir gürültüsüyle İstanbul'da uyanan torunu rüyasını hatırlamaya çalışıyordu. Rüyasında çok sevdiği dedesinin bir dağ başında tek başına olduğunu görmüştü. Bu bir rüyaydı ama gerçekte de dedesi, köyde tek başınaydı. Hemen telefona sarıldı. Çalan telefonunun sesi dört odalı ıssız köy evinin içinde yankılanırken; duvara asılı, yırtık keçeli yeleğin cebine, solgun zincir ve paslı iğneyle tutuşturulan cep saati çoktan durmuştu.
Bu benim kabusum olsun. Ama kaçınılmaz olana Allah'tan gelene karşı boynumuz kıldan ince. Dede seninle her konuştuğumda ben biraz daha eriyorum. Ne olur yanlız olduğunu düşünme. Her anım seninle, seni düşünmeden geçirdiğim bir an bile yok. Memleket sen demek. Sen de gidersen viran olur bana oralar. Anagamın yokluğuna hala alışamadım. Sensizliğe nasıl alışırım bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var. Seni çok ama çok seviyorum.
Ben Ö.Hasan ALTUNCU, Dedesinin ilk torunu."
[/img]
_________________
GURURLA "MORİ"
En son Özgür Hasan ALTUNCU tarafından Cmt Ekm 14, 2006 2:15 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi.
Başa dön
RIFAT TAŞKIN
Sitenin Sahipleri
Kayıt: 22.06.2006
Mesajlar: 76
Şehir: trabzon-caykara-feğmenos
Tarih: Çar Ağu 30, 2006 3:03 pm Mesaj konusu: teşekkürler sana çoban torunu
--------------------------------------------------------------------------------
.......Benimde dedem çobandı.Rahmetli Dursun Güvercin(onbaşı) aklıma geldi tıpkı senin yazdığın gibi dağlar koyunlar ve sadık köpeğiyle yıllarca hayat mücadelesi yaptı.Erken kaybettiği eşinin hasretini dağlardaki taşlara yazdı içine gömdü açısını.Onlar köyümüzün,mezirelerimizin ve yaylamızın gerçek sahipleriydiler.
.......Onları asla unutmayalım ve unutturmayalım.
Başa dön
Özgür Hasan ALTUNCU
Bölum yetkilisi
Kayıt: 28.08.2006
Mesajlar: 60
Şehir: İstanbul
Tarih: Cum Eyl 01, 2006 4:11 pm Mesaj konusu:
--------------------------------------------------------------------------------
Çok Sevgili Ayşegül ablam, sen bir meleksin bunu bil. Teşekkür ediyorum. Senin olduğun yerde hüzün olsun istemem. Daima gülmek isterim. Ne kadar gıbta ettim sana bir bilsen. Seni köyde tek başına bırakıp gittiğimiz günü hatırlıyor musun ? Belki de dünyanın en huzurlu, en güzel insanına giderken el salladım. Ne mutlu bize ki, arkamızda bıraktığımız böyle güzel insanlar var.
_________________
GURURLA "MORİ"
Başa dön
Cengiz Selimoglu
Sitenin Sahipleri
Kayıt: 10.04.2006
Mesajlar: 209
Tarih: Sal Eyl 05, 2006 7:49 am Mesaj konusu: selam
--------------------------------------------------------------------------------
Hasan kardeş sen bizi ağlatmak içinmi üye oldun siteye.Dedene bakınca bende kaybettiğim ama yüreğimden sevgileri hiç eksilmeyen birçok değeri hatırladım.Aslında çok şey anlatmak istedim ama şuan yaşadığım yoğun duygusallık parmaklarımın klavyedeki tuşlara bile dokunmasına müsaade etmedi.Ama dedenle aramızda geçen enson anımı anlatmadan duramayacam.Deden hasta olmadan birkaç ay önce çaykarada kahvede akşam dokuz gibi sohbet ettik.Babamla olan dostluklarından eskilerden kaybettiği dostlarından bahsetti.İkimizinde gözlerinin dolduğu bir anda ben konuyu değiştirmek için Ahmet amca bu saatte neişin varburda boşver gitsene eve gençler yanında oyun oynayamıyor dedim.Gözlerimin içine bakarak sanki hayatının her döneminde evine düzenli girip çıkan ev kuşu bir eş edasıyla ey gidi torunum benum rahmetli kari sağ olsa idi burda dururmi idum dedi. O hayatımın hiçbir döneminde ağlamayı yakıştıramayacağım duygu yüklü güzel insanın gözlerinden yaşların boşaldığına şahit oldum.Dayanamadım karşısında ağlamamak onu daha fazla üzmemek için çıkmak istedim ama ayağa kalkacak gücü bulamadım ve dedimki baba dostunun karşısındada gözyaşı dökemeyeceksem ne olur benden.Koluna girdim amcanın evine kadar dertleşerek gittik. Babama yakıştıramadığım o lanet hastalığı onada hiç yakıştıramadım ve dedimki:Hayatınız boyunca belki sizlere enyakın olanların bile onaylamadığı çok şeyler yaptınız. Ama bilirimki yaptığınız herşey sizlere bir şekil yakışmıştır . Fakat bu son hamle sizlere hiç yakışmadı 66 ustaları
Hasanın yazdıklarından sonra bende aynı başlık altında aslında bana özel bir mart akşamı babam için yazdığım şiirden birkaç dörtlüğü sizlerle paylaşmak istedim
Gitti bir bir silinerek izleri
En yakının can bildiğin dostların
Geç kalmışsın seni arar gözleri
Bekler baş ucunda mezar taşların
Böyle olamazdı bu işin sonu
Daha başlamadan bitirdin yolu
Yağar üzerine hem kar hem dolu
Durur başucunda mezar taşların
İki satır yazı doğum ve ölüm
Anlatır herşeyi sonudur yolun
Çok uzaklardasın kırıktır kolum
Bekler başucunda mezar taşların
Dalıp uzaklara gözlerim arar
İçimi tarifsiz duygular sarar
Karı yok dünyanın gidenler zarar
Bekler başucunda mezar taşların
Bakıpta resmine anlatamadım
Satılmazki bu dert ben satamadım
Gelip başucunda kaçgez ağladım
Bekler başucunda mezar taşların
Kelimeler yetmez cümleler boşa
Sığdı koca ömür küçük bir taşa
Ölüm hak ayrılık gelince başa
Bekler başucunda mezar taşların
Soğuk bir akşamdı dışarda ayaz
Mezarına geldim üzerin beyaz
Duyuyorsan beni sende birşey yaz
İletirler bana mezar taşların
Başa dön
mehmetzekisari
Sitenin Sahipleri
Kayıt: 06.10.2005
Mesajlar: 1059
Şehir: istanbul
Tarih: Cum Eyl 15, 2006 1:27 pm Mesaj konusu:
--------------------------------------------------------------------------------
hüzün ve anılar... gerçekten yazılanlardan çok etkilendim.rahmetli hüseyin amcayı tam olarak yakından tanıdığım yıllar kıbrısta bizde bir haftalığına misafir olduğu yıllardı. gerçekten renkli kişiliğiyle ve babamla her akşam 66 ve tavla oynamaları bir kez daha gözümün önünde canlandı allah rahmet eylesin
Başa dön
Ilhan Ayal
Sitenin Sahipleri
Kayıt: 09.11.2005
Mesajlar: 62
Şehir: şimdilik erzurum
Tarih: Cum Eyl 15, 2006 6:54 pm Mesaj konusu: hasretlik
--------------------------------------------------------------------------------
ey gidi cengiz kardeşim. nerelere gidiyoruz. satirlarına döktüğün insan veya insanlar hemen hemen ayni şeyleri hatırlatıyor bizlere. yani köyümüzün ortak paydası yayladan kesitler. yayla da olmasaydı kimbilir köyden kaç kişi tanıyacaktık, o yayla ki geçmişiyle bizlere bu duyguları yaşatıyor. ne mutlu bize ki böye yaylayı alan ve kuran bir geçmişin todunlarıyız. şimdi belki gözlerimiz doluyor ama geçmişimiz bir okadar dolu ve güzel geçmiş.
eline yüreğin sağlık
_________________
ilhan ayal
Başa dön