BOŞ

Forumdaki bazı önemli belge ve bilgilerin saklandığı bölümdür.

Moderatör: Fatma Ozbilgi

BOŞ

Mesajgönderen İhsan Şahin » Pzr Haz 01, 2008 9:06 pm

Meşruiyetini kendi eliyle yok eden iktidar!

Türkiye’yi bugün ‘AB söz konusu olunca bağımsızlığın, egemenliğin ve hukukun sözü olmaz’ anlayışına sahip olanlar yönetmektedir. Türkiye’yi AB’nin ihtiyaçlarına göre şekillendirmekten sorumlu bir iktidarla ülke karşı karşıyadır. Bu anlayış ülkenin bağımsızlığını, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü her türlü tehlikeye açık hale getirmiştir.

“İç İşlerinize Karışırız”
Müzakere sürdürülüyor diye AB’ye, Türkiye’nin bağımsızlığını zedeleyecek tavırlarına izin verilemez. “İç İşlerinize Karışırız!” diyenlerin iç işlerine karışmak, Türkiye’deki iktidarların görevidir. Bu tür bir söylemi sineye çekmek sömürge olmayı kabullenmek anlamına gelir.

AKP’nin gardı düşmüştür!
İktidar yetkilileri maalesef bu tür söylemleri bir sorun olarak kabul etmemektedir. Daha da kötüsü, iktidarın Türkiye’ye yönelik dış baskıların yapılmasını teşvik edici bir tavır içine girmiş olmasıdır. Yargının kapatma davasına karşı AB’den destek bildirisi yayınlanmasını talep etmek, ABD’ye sitem etmek, tam da bu tür tavırdır.
Kendisini savunacak gücü kendinde bulamayan bir iktidardan bu ülkeye hayır gelir mi? AB ve ABD baskısıyla iktidar olunabileceğini sananlar büyük bir yanılgı içindedir. Çok açıktır ki, kapatma davası AKP’nin gardını düşürmüştür. AKP yöneticileri şaşkınlık ile pişkinlik arasında gidip gelen bir sarkaca dönmüşlerdir.

Yargı reform tasarısını
Olli Rehn’e sunmak!
Yargı Reformuyla ilgili taslağı; incelesinler, gerekli gördükleri değişiklikleri yapsınlar ve kontrol etsinler diye AB komiserine sunmak hangi anlama gelmektedir? Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir anlayışıyla bu tavır uyuşabilir mi? Böyle bir tavır içine girmiş olan bir iktidara Türkiye’nin yönetimi bırakılabilir mi?

Bağımlı ülke/bağımsız yargı!
Yargıtay Başkanvekili Şirin, “Hazırlıkların Yargıtay’ın bilgi ve görüşü alınmadan şekillendirilmesi ve AB Sorumlu Komiserine sunulması, şaşırtıcıdır” diyor. Bu duruma şaşırmak yeterli midir? İktidar yargıyı AB’nin komiserlerine resmen bağlıyor. Yabancı komiserlerin iki dudağı arasına sunulmuş tasarıdan bağımsız bir yargı reformu olarak söz etmek nasıl mümkün olabilir.

AB’nin vesayeti zararsız mıdır?
Kendi yargısı üzerindeki son sözü başkalarına söyleten bağımsız bir ülke, küre üzerinde yoktur. Olsa bile böyle bir ülkenin bağımsızlığı ve egemenliğinden söz edilemez. Bağımlı bir ülkenin bağımsız yargısı olmaz.
Hâlâ egemenlik kayıtsız şartsız milletin ise bu yapılanlar yanlış olmanın ötesinde aynı zamanda suçtur.
Anayasal demokrasiler iktidarlara keyfilik yapma hakkı tanımaz. Erki kullananlar bunu yasalar çerçevesinde yerine getirmek durumundadır. Hiç kimse AB ile müzakereler sürdürülüyor, bir gün üye olma ihtimalimiz var onun için ‘AB’nin vesayeti zararsızdır’ diyemez.
Bunu diyenler, kendi iktidarlarının meşruiyetlerini kendi elleriyle yok etmiş olurlar
En son İhsan Şahin tarafından Pzt Haz 16, 2008 7:28 pm tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
İhsan Şahin
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 4436
Kayıt: Cmt Eyl 09, 2006 6:09 pm

Mesajgönderen Caner Kama » Pzt Haz 02, 2008 3:48 pm

Peki halkın alternatifi kimdir acaba? Tamam diyeli bu hükümet teslimiyetçi bizi sömürge yapıyor, seçeneklerimiz nelerdir? Onu da bir tartışsak ya. Yoksa içerdeki bir parti başkanı mı, 70'ine dayanmış Rodos yüzücüsü mü,meydanların ip canbazı mı, kim?
Kim başa gelirse tam bağımsız(!) bir ülke olacağız. Bu ülkede bir Mustafa Kemal daha yok mu? Varsa nerede? Ustanın veliahtı çırağıdır, o da ustasını takip eder.

Yargı öyle böyle diyorsunuz, peki şemdinli savcısı genelkurmay başkanına mahkemeyi etkilemeye yönelik beyanatından ötürü dava açınca, o savcının görevden alınması ve bu aralar tazminat davaları ile elinin ayağının bağlanması surumunda neredeydiniz, o zaman da mı yargı bağımsızdı?

Her fırsatta laiklik ile ilgili duyurular yapan, laiklik konusunda çoook hassas davranan yüksek yargı üyelerinin bu aralar Kapadokya kampına gitmeleri ve özellikle Alevi vatandaşlarımız için önemli olan yerleri tam kadro resmi(!) bir ziyaret gerçekleştirmeleri, bütün ziyaret ritüellerini yerine getirip kutsal sudan bile üç yudum içip poz vermeleri karşısında; birbaşka toplantıda bulundukları salonlara başı örtülü (başı bağlı,sıkmabaşlı her ne diyorlarsa) vatandaşları salona aldırmamaları ne kadar objektif? ( Hacı Bektaş ilçesi Aleviler için çok büyük öneme sahiptir, burayı devlet adamları, siyasiler ziyaret edebilmişlerdir. Sorun özellikle laiklik söylemlerinin şu sıralar en ayyuka çıktığı ve parti kapatma davalarına bile konu edildiği bu ortamda, hüküm verici durumdaki yüksek yargı üyelerinin bu basına karşı ziyaretini garip buluyorum. )

Kısa süre önce bir anket şirketinin Türkiye'de hakimler ve savcılar üzerinde yaptığı bir anket sonucuna göre, hakimler kişiler arası işlenen suçları devlete işlenen suçlara nazaran daha az önemsiyormuş. Bu ne demek peki, eğer biri adam öldürür, hırsızlık yaparsa hakimler bu davalarda inisiyatiflerini kullanıp isterse en asgari cezayı vermelerine karşın meydanda iş,özgürlük gibi slogan atıp devleti aşağalayanlara karşı aynı inisiyatifi kullanmamalarıdır. Bu objektiflik o zaman sizin dediklerinize katılıyorum.... O yüzdendir ki, hırsızlık yapanlar 1-2 ay, adam öldürenler 6 ay bile ceza alırken meydanlarda slogan atanlar 8 aydan 3 yıla (sadece slogan atmak) ceza alabiliyorlar. Adalet, hak bunun neresinde o zamanda mı acaba yargı herkese eşit bağımsız diyebiliriz?


Ayrıca yönetim sisteminden,temel kanunlarına,yaşam tarzlarına kadar örnek aldığı bir medeniyete yapılacak yasaların gösterilmesi, onlardan onay alınmasında bir gariplik görmüyorum, balıkbaştan kokar. Bunu eleştirenlerin işi bu yönüyle de görmeklerinin isterim.
Kullanıcı avatarı
Caner Kama
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 226
Kayıt: Cum Mar 03, 2006 4:15 pm


Dön ARŞİV

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir