Film icabı partiler
Partileri böylesi acınacak hale kim düşürdü?Türkiye böylesi acınası bir seçime nasıl geldi?Sanki Türkiye’de bütün partiler “film icabı” var. Hiç birisi dediğini yapamıyor.
--------------------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------------------
Profesyonellerin olanca abartmasına, “Gümbür gümbür geliyoruz”, “Bu tarihi bir seçim, Çanakkale’den, (Malazgirt’ten, İnebahtı’dan, Prezeve’den!) daha önemlidir” filan demesine rağmen halkta bir inançsızlık ve yorgunluk gözleniyor.
Olmuyor, olmuyor, olmuyor…
Şu temmuz sıcağında gelip geçen parti otobüslerinin çazgırlarına bakıp çok heyecanlı bir seçim kampanyası yaşandığını sanmayın.
Her parti bir reklam şirketiyle anlaşmış, onlar da işlerini yapıyor.
Duvarlardaki afişlere bakıyorum; basit mi basit, hatta çocukça sloganlar: “Şehit kanlarıyla sulanmış toprakları parayla sattılar…Mutlu gelecek, güçlü Türkiye, çocuklarını düşünüyorsan oyunu bize ver…Durmak yok yola devam, bir karar yeter, değişimin gücü, mazot 1 lira olacak, herkese iş aş…” vs.
Bunlar bir özlemi, bir umudu yansıtmıyor.
Profosyenel reklam şirketlerinin masabaşında icat ettiği sıradanmı sıradan cafcaflı laflar. Öbür partiyle anlaşsa aynısını yine kullanacaktı. Sanki önceden hazırlanmış kiminle anlaştılarsa onun için kullanıyorlar.
Gülüp geçiyorum.
***
Partileri böylesi acınacak hale kim düşürdü?
Türkiye böylesi acınası bir seçime nasıl geldi?
Sanki Türkiye’de bütün partiler “film icabı” var.
Hiç birisi dediğini yapamıyor.
Meydanlarda sözler verip de dediğini yapan bir parti gösterin.
“Sözün namusunu” ispat etmiş bir parti gösterin bana.
“Asarız, keseriz” dediler.
Erkek, ürkek edebiyatı yaptılar.
“Başörtüsü namustur, çözeceğiz” dediler.
Kendi söylediklerini yaladılar.
İspat ettiler ki Türkiye’de partiler film icabı var.
Oysa partiler seçim meydanlarında söylediklerini, iktidara gelince yapmazlarsa sistem işlemez, tıkanır. Sözün de bir namusu olduğuna olan inanç kaybolur. Vatandaş da “Nasıl olsa yapmaz” kanısı yerleşir. “Parti bu atar tutar, bu seçimde böyle gelir geçer, salla gitsin” boşvermişliği ve koyvermişliği yerleşir.
“Film icabı partilere” de böyle “film icabı” oy verilir.
***
Bakın, en son bir araştırmada ortaya çıktı.
AKP’nin oyları irtica, laiklik, din, iman tartışması olduğunda artıyormuş.
CHP’nin oyları cumhuriyet, Atatürkçülük tartışmaları olduğunda artıyormuş.
MHP’nin oyları şehitlik, bayrak, Türklük tartışmaları olduğunda artıyormuş
DTP’nin oyları da Kürt tartışması olduğunda artıyormuş.
Fakat hepsinin de, istisnasız, yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, gelir dağılımı vs. olduğunda oyları azalıyormuş.
Oysa…
Madem bunlardan bahsediyorlar, örneğin, AKP’nin, her şeyi bir kenara bırakıp başörtüsü, İHL, Kur’an Kursları sorununu çözmesi gerekirdi.
CHP’nin her şeyi bir kenara bırakıp cumhuriyeti milletin tüm kesimleriyle paylaşacak politikalar üretmesi gerekirdi.
MHP’nin her şeyi bir kenara bırakıp Türklük söylemini, Kürtlük tepkisine yol açmayacak bir şekilde gözden geçirmesi gerekirdi.
DTP’nin her şeyi bir kenara bırakıp Kürt duyarlılığını bir Türkiye meselesi haline getirmesi ve bu bütünlük içinde çözmek için adımlar atması gerekirdi.
Dayandıkları sosyoloji bunu gerektiriyordu.
Hiç birisi de hiç birini yapmadı, yapmıyor veya yapamıyor.
Sloganları ağızlarında ama hiçbir adım yok.
Laf üzerinden bir edebiyat, kavramlar üzerinden bir rant dönüyor.
Böyle olunca…
Hem sistem işlemiyor, hem partilere olan inanç zayıflıyor, hem de halkın kendine güveni azalıyor hatta hiç kalmıyor.
Vatandaş oy verdiği partinin dediğini söke söke yaptığını, sözünü yerine getirdiğini görse hiç olmazsa verdiği oyun işe yaradığını görecek, kendine güveni artacak, hem halka hem partilere güç gelecek.
Ama olmuyor, olmuyor, olmuyor.
Her partinin “esas meselesi” orada öylece duruyor.
Her partinin dayandığı sosyoloji bezgin, yılgın ve umutsuz.
Bunca AB uyum yasası çıkmasına rağmen Türkiye’nin “esas meseleleri” orada öylece duruyor. Sistem işlemiyor, çark dönmüyor.
Esas meseleler çözülemeyince partiler meselesiz hale geliyor. “Bir meselesi olmak” yük olarak görülmeye başlanıyor. Dayandığı sosyolojinin beklentileri hep bir başka bahara kalıyor hatta unutuluyor. Bir meselesi olmadığını göstermek için habire suyuna tirit işlerle uğraşılıyor. Meselesizlik bütün partilerin ideolojisi haline geliyor.
Seçim meydanlarına bakarsanız partilerin çok büyük, esaslı davaları var sanırsınız. Ama nasıl oluyorsa Ankara’ya gidince birden meselesizleşiyorlar. Hepsi kuzu gibi oluyor. Meclisin kapısındaki döner kapıdan mı nedir, oradan bir kez “dönerek” girince bir daha kendilerini aynı yerde gören olmuyor. Gelecek seçime kadar habire dönüyor ha dönüyorlar…
Oysa Türkiye çözüm bekleyen meseleler ülkesi.
Dindarın onuru çiğnenmiş…
Kürdün haysiyetiyle oynanmış…
Türkün kendine güveni gitmiş…
Laik endişeye kapılmış…
Alevi korku içinde…
Sünni tedirgin…
Asker güvensiz…
Sivil işbirlikçiliğe teşne…
Yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, gelir dağılımı, hak, hukuk, adalet hak getire….
Partiler niye var?
Bu sorunları akılcı ve gerçekçi bir şekilde çözmek için değil mi?
Ne işin var AB’de şurada burada?
Ne işin var BOP maceralarında?
Senin gerçeğin bu, onları çözsene?
Başkasından akıl almayı bırak, kendi yaratıcılığını ortaya çıkar.
Akif’in dediği gibi;
Gökten inmez bir şey bütün yerden taşar
Kendi ahlakı ile bir millet ölür yahut yaşar
Yani;
AB’den, ABD’den gelmez hiçbir şey kendi toprağından taşar
Kendi imkanları ve dinamikleri ile bir millet ölür yahut yaşar.
Bu topraklarda yaratıcı bir deha var, görsene onu.
***
Bakın, değil bir partinin, devletin kendisinin, başta ABD olmak üzere, dünyanın büyük güçlerine karşı çıkış yapacak mecali kalmamış, dizlerinin bağı çözülmüş, Batı başkentleri karşısında bitap düşmüş vaziyette.
Kaderi, Anayasa Mahkemesi’nin iki dudağı arasında olan ve toplumun ancak bir kesiminin desteğini alabilen herhangi bir parti mi böylesi büyük bir çıkış yapacak?
Türkiye’nin devlet ve millet olarak dünyada “Ben de varım” demesi herhangi bir parti gücüyle olacak bir iş değildir.
Hele İslam uygarlığının içine girdiği üçyüz ylıllık krizi AKP’ye yükleyip ondan bunu çözmesini beklemek ham hayaldir.
Bu çok zorlu bir iştir.
“1921 ruhu” gibi büyük bir hamle lazımdır. Partileri aşan bir millet dayanışması, devlet asabiyesi ve uygarlık heyecanı lazımdır.
Eğitimden kültüre, din anlayışından etnik sorunlara köklü bir yaklaşım farkı, felsefe değişikliği ve yeniden yapılanma lazımdır. Bunu yapacak olan da siyasi partiler değildir. Onlar böylesi bir uyanışın ancak yol temizleyicisi olabilirler. Eh, onu dahi yapıyorlar ya…
***
Demek ki şu an sorun partilerin ne söylediği değil, hangisinin söylediğini yaptığı sorunudur. Yani sözün namusu olduğunu gösterebilmedir partilerde esas sorun.
Çinli bilge Laotse’nin bir sözü var 2500 yıl önce söylemiş: “Baskıcı ülkelerin insanları ikiyüzlü olur” der. Keza İbn Haldun da benzer şekilde “Bir ülkedeki ağır vergiler, sıkı şeriatlar (kanunlar) halkı bezdirir” der.
Aksi halde İkiyüzlü, kaypak, yılgın ve bezgin insanlar ülkesi olursunuz.
“Amaan, böyle gelmiş böyle gider” inancınız hale gelir.
Eli işte gönlü oynaşta insanlar türer.
“CHP’ye oy vereceğiz ama AKP’nin iktidar olmasını istiyoruz” denir.
“İtikatta Saadet, amelde AKP” formülü üretilir.
Çünkü hiç birisine güveni yok, hepsinin tutsan eline gelecek bir tarafı var.
***
Oysa partiler bu boşvermişliği, yılgınlığı, bezginliği giderebilirler.
Nasıl?
“Sözün namusu” olduğunu göstererek.
Hiç birini ayırmadan söylüyorum: Herhangi bir parti “Şunu yapacağım, söz” deyip, Ankara’ya gidip “döner kapıdan” etkilenmeden verdiği sözü tutsa, tutulduğunu, tutulabileceğini gösterse bir ucundan iş başlamış olacak.
Millete “Demek ki oluyormuş” diye güç gelecek, güven gelecek.
Bu oluncaya kadar, bilin ki, bütün partiler “film icabı”dır.
Bu oluncaya kadar, bilin ki, “film icabı” bir demokrasi var demektir.
Evet, bütün varlıklarını bunun üzerine kuranlar var, biliyorum. Çünkü onlar filimden medet umuyorlar. Oysa gerçek gelince film yok olmaya mahkumdur. Şu halde gerçeğin ta kendisidir bütün oyunları bozacak olan.
Allah aşkına, “gerçeğin ta kendisi” neredeyse gelsin ve bütün bunların “film icabı” olduğu ortaya çıksın.
Önce partilerin “film icabı” olmadığını görelim, kime oy vereceğimiz kolay.
recepihsan@gmail.com