gönderen Yılmaz Ersezer » Sal Oca 23, 2007 5:44 pm
Öyle bir makale olduğunu sanmıyorum, planlı bir yönlendirme bu sanki, psikolojik savaşta gri propaganda dedikleri türden, kulaktan kulağa yayılan. Abartılı hassas ve kolay gaza gelen bir topluluk olduğumuz için bu psikolojik savaş türüne karşı tüm Anadolu'da en zayıf memleketiz.
-"Hey arkadaş duydun mu Mersin'de Türk bayrağını yakmış teröristler."
-"Vay şerefsizler."
-"Yaa şimdi de meydan da basın açıklaması yapıyorlarmış"
-"Allaaaaaaaah"
bu kadar. 3 kişinin kulağına fısıldanacak bu tür bir "bilgi" ile kıyamet kopar. Artık meydan da kimin basın açıklaması yaptığı, yapmaya çalıştığının zerre kadar önemi yoktur. Konuşmaya, derdini anlatmaya, kim olduğunu anlatmaya fırsat bile bulamadan saldırıya geçen ve dayak yiyen bir kaç bin "vatan sevdalısı" ile gazete ve tv'lere haber olur memleketimin insanı. Herkes maruz kalabilir bu saldırıya ve herkes bir parçası olabilir, o kadar garip bir durum. Ve fısıldayıcı bir türlü çıkmaz ortaya, çıkarılmaz.
Okuyan arkadaşların aktardığına göre çeşitli yabancı yayın organlarında bu yazarı yerden yere vuran Türk uşağı ve ajanı olarak tanımlayan bir çok makale yayımlanmış geçtiğimiz sene içinde. Tanımamakla ve takip etmemekle birlikte cinayetten sonra incelediğim kaynaklardan anladığıma göre de, uluslararası toplantılarda ermeni diasporası olarak nitelendirilen kişi ve kurumlara bu sorun Türkiye'nin iç meselesidir ve sizi ilgilendirmez diyebilme yürekliliğini gösterebilmiş bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Bu tavrından dolayı diaspora ve uluslararası kamuoyu tarafından sevilmemiş yerden yere vurulmuş. Mustafa Kemal'in tabiri ile "Kimsesizlerin kimsesi" Cumhuriyet tarafından yetiştirme yurdunda yetiştirilmiş ermeni kökenli bir Türk. Ve bence yukarda bahsettiğim tavrıyla çeşitli gazetelerde "Türk" sıfatı ile yazı yazan ABD ve AB kalemşörlerinden bin kez daha Türk.
Biz insanları etnik kökenleri, dilleri, dinleri ile yargılama sefilliğini tarihinde göstermemiş bir topluluğuz. Ne Osmanlı'da ne de Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yok böyle bir şey. Ortadoğu toplumlarında ve tarihlerinde ırkçılık yok, bulamazsınız. Kafatası ölçümlerine ve kan analizine dayalı "milliyetçilik" bize değil Avrupa'ya ait bir değer. Mustafa Kemal'in meşhur vecizesi "Ne mutlu Türk'üm diyene", "Ne mutlu Türk olana" değil, anayasal vatandaşlık temelinde bir milliyet tanımıdır bu, ırk temelinde değil. Damarda dolaşan ve insana hayat veren o kırmızı sıvıya üstün nitelikler atfetmek, ırktan ırka farklı olduğu gibi bir sanı ile hareket etmek en iyimser bakışla çocukluk olabilir, ve çocukluk kullanılmak-yönlendirilmek için ciddi bir altyapıdır. Buradaki hiç bir arkadaş kan'ı ile diğerinden üstün ya da farklı değil, ya da Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan diğer herhangi bir insandan, ya da dünya sınırları içinde yaşayan herhangi birinden. Tarihimizle övünmemiz için çok sayıda sebep bulabiliriz, Türk'üz biz, türk tarihinin mirasçısı ve sahibiyiz bu başka bir şey, ancak kanımız her insanın taşıdığı o kırmızı sıvı ile bir ve aynı. İnanmayan kolunu bacağını kesip bakabilir ve emin olabilir. Bizi Türk milleti çatısı altında toplayan bilimsel gerçeklik kullandığımız dil, vatandaşı olduğumuz devlet ve sahip çıktığımız tarihimiz.
Toplamda bakıldığında bu cinayeti planlayanların ne kadar başarılı olduğu bu sayfadaki yazılardan ve en yakınımızdakilerin kafasının içinden geçenlerden bile belli. 17 yaşında bir çocuk iddia odur ki "milli" değerlere duyduğu hassasiyetden dolayı bir "Ermeni" kökenli yazarı sokak ortasında infaz ediyor. Büyük devletlerin Türkiye'ye müdahalesine karşı çıkan yazarın cenazesine "Büyük devlet" lerin Türkiye uzantıları sahip çıkıyor. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bir kan analizi tartışması yapıyor, kulaktan kulağa oynuyor. Daha ne isterler ki? Şam'da kayısı dedikleri bu olsa gerek. Tetikçiye parmağıyla hedef gösteren merkez bir işbirlikçiyi gösterse idi ve bir ABD AB kalemşörü öldürülse idi böyle bir başarı elde edilemezdi. İçinde bulunulan kritik uluslararası konjoktürde bu cinayet içerde ve dışarda kimin işine yaradı ise planlayan da odur, şüpheniz olmasın. Büyük Ortadoğu Projesi bu tür ve daha çok plan ile hayata geçirilebilir ancak, oyun değil ki, adamlar Türkiye dahil 20 küsür ülkenin sınırlarını değiştireceklerini bunun adının da Büyük Ortadoğu Projesi olduğunu ulu orta ilan ediyorlar, başbakanımız da o projenin merkezi ilan ediyor Diyarbakır'ı gene uluorta, eş başkanı olduğunu bildiriyor. Türk milleti bu işe al gülüm ver gülüm ikna edilemez herhalde, büyük cinayetler, büyük olaylar, büyük kamplaşmalar gerek. Çok açık ve net bir şekilde bu cinayet CIA'nın planladığı ve buradaki kuvvetlerine yaptırdığı (kulaktan kulağa talimatı) bir Türkiye'yi BOP'un içine sıkıştırma operasyonu ve sanırım bu tür olaylar büyüyerek gelecek önümüzdeki yakın dönemde. Olayın içerdeki ekonomik ve dışardaki konjoktürel detaylarına pek çok arkadaş bu ve diğer sayfalarda detaylı değindi. Bu cinayeti anlayabilmek, o detaylara yoğunlaşmakla mümkün. O detayları gözden kaçırmaya sebep olan tüm his, duygu ve yoğunluklar da planı yapanların dikkate aldığı ve değerlendirdiği olgular.
Biz tarihsel olarak vatan sevgisi, insan sevgisi, ahlak, namus, onur vb.. değerlere fazlası ile sahibiz, bu ve benzeri değerlerde hiç bir ek ihtiyacımız yok. Heyecanımızı, ateşimizi, kızgınlığımızı ve bilgimizi akıl ile dizginleyebildiğimiz, akıl ile yönetebildiğimiz-yönlendirebildiğimiz, dünyayı ak ve kara olarak görmemeyi becerebildiğimiz kadar başaracağız ve işimiz zor, görünen bu!..
Selamlar...