gönderen Mehmet Aydinli » Çrş Kas 22, 2006 10:06 am
Öncelikle Caner'in bu konudaki duyarlılığı için kendine çok teşekkür ederim.
Konu Laikliğide içerdeği için,tartışma Laikliğe kadarda gittiği için bende Caner ve Hasret'in güzel muhabbetine katılmak istedim.Tabiki biraz gerilere doğru giderek biraz da araştırarak.
Laiklik ,esas olarak hiçbir semavi (tek tanrılı din)dinde yoktur. Bütün semavi dinler ,öteki dünya ile birlikte bu dünyayı da düzenleyici kurallar içerir.
Bunların bir bölümü doğrudan doğruya kutsal kitaplardan çıkarılırken ,bir bölümü de peygamberlerin yaptıklarından ve söylediklerinden doğar.
Zamanla ,din bilginlerinin ,din başkanı olan devlet yöneticilerinin uygulama ve kararları da din adına,Allah adınafetvalar biçiminde ,kamu yaşamına da ,özel yaşamı da düzenlemeye devam eder.
İşte kendi yaşamlarında iktidarlarının ve menfaatlerinin korunması amacını taşıyanların din ile siyaset arasında ayrım yapılmamasını ,her şeyin din adına yapılmış göstermeleri ,kendilerini Peygamber ve Tanrı yerine koymalarıyla fetva vermeleri ne Laiklikle hem dünyevi saltanatları ,hem de öbür dünya temsilcilikleri birbirinden ayrılmış olup son buluyordu. Yani bir anlamda dünyevi saltanatları ve menfaatleri din ve Tanrı adına verdikleri fetvalarla kalkmış oluyordu.
Papalık, bir teokratik devlet biçimidir. : Yani Şeriat Din hükümlerine göre idare edilen ve dinî esaslara bağlı olan idare şekli. Allah namına papazlar idaresi.(Bu kelime, İslâm memleketlerinde hükümleriyle devleti idare etmek mânasında kullanılır. Avrupa memleketlerinde ise, "Allah namına papazlar idaresi anlamına gelir.
Şeriata dayalı devlet de bir teokratik devlettir.
Her ikisinde de iktidar,Allahın iktidarı ,ona karşı çıkanlar ise şeytanın aldattığı sapıklar sayılır.
Bu durumda ,iktidara muhalefetetmenin cezası :
Dinsize ,münkire ,kafire ,enginizisyonun biçtiği ceza işkence ve ölümdür.
Yüzyıllar boyu papalığın egemenliğinden kurtulmak için kanlar dökülmüştür.
İşte Luther bir dinden gelerek Hırıstiyan toplumlarında başlattığı reform ,Türkiye Cumhuriyetine Atatürkle gelmiştir .
Bugünkü kavramlarıyla bir laiklik olmasa da din işleri ile dünya işlerinin ayrılması 1055 tarihinde Bağdatta Halife Kaaim Biemrillaın Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey adına hutbe okutarak HÜKÜMDARLIĞI, yani egemenliği Tuğrul Beye devretmesiyle dünyevi saltanatın Türklere geçmesiyle ve Halifenin uhrevi temsilcilikle yetinmeye başlaması ile bir laiklik başlamış oluyordu.
İşte Laiklik aslında Türklere ve Müslümanlara yabancı ve uzak olmayan bir terim olarak çok düşmanca bri terim olarak algılanmaktadır.