ÇOCUKLUĞUMUN RAMAZAN GÜNLERİ (60 lı yılların sonları)

Atalarımızın, kışın gaz lambası altında yaptığı "peke" sohbetlerini yaşatmaya ne dersiniz?

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Osman Nuri Sarı

ÇOCUKLUĞUMUN RAMAZAN GÜNLERİ (60 lı yılların sonları)

Mesajgönderen Naci Altuncu » Cum Eyl 14, 2007 10:24 pm

Yazma gereğini duydum. Çünkü çocukluğumun ramazanı başkaydı. Hemde bambaşka.
Örneğin şubat ayında ramazanı hatırlıyorum. Karne tatiliydi, okula gitmiyorduk. Her sabah kalkar camiye kuran öğrenmeye giderdik. Kalktığımda hem sevinir hem da üzülürdüm. Üzülürdüm çünki beni sahurda ( o zaman biz temcit derdik.) uyandırmadıklarını düşünür hayıflanırdım. Sevinirdim temcitten kalan makarna komposto ve kuymağın "kazikasi"ni yer camiye giderdim.
O ramazanlarda iki durum beni çok etkilemiştir. Birincisi iftar saatini beklemek. Şimdiki gibi ezan höporlerden okunmoyordu ve de Koca şurda iki cami vardı. Bobayros camisinde okunan ezanu Hadi mahallesinden duymak imkansızdi. Ama köylülerim bunun da kolayını bulmuştu. Boru çalınırdı. Öküz boynuzu şeklinde bir boru. Hani bulmacalarda boru sesi diye sorulur ve biz "Ti" yazarız ya işte o ti sesini lik kez o ramazan borusundan duydum: Lazkirandan Ömer emice vehebun her iftar vakti boruyu Hadi ya doğru çalardı Tİİİİ Tİİİ Tİİİİİİİ....
Tamam iftar yapılabilir. Bbama aşağı balkondan (ğayattan) bağırır hemen sigarasını yakardı. İftar SOFRASİNİ HATIRLIYORUM. Çok şey yoktu. Değil kuş sütü, her şey eksikti. Örneğin ne hurma vardı, ne zeytin. Ne salata vardı, ne pirinç pilavı. Salı günü akşamları pide veya çaykara ekmeği bulunur, haftada bir iki kezda kukur saçta ofis buğdayından ekmek yapılırdı. Temcit yemekleri daha seçkin(ağniyo) yemekler olurdu.
İkinci unutamadığımda temcitlerdi. Nedense büyüklerimiz biz çocukları temcit yemeğine kaldırmak istemezlerdi. Gündüz evde ki herkese yalavarırdım beni kaldırsın diye dedemin dışında aldıran olmazdı. O da beni açıktan çağırıp kaldıramaz çaktırmadan cimcik atar uyanmamı sağlardı. Ben şanslıydım bir bakıma dedemle içerde yani mutfakta yatardım. O kaldırmadığında da konuşmalara kab kaşık seslerne uyanır ama bir türlü cesaret edip, kalkıp sofraya oturamazdım. Uyandığımı belli etmek duyurmak için yatakta kıvranır, inler , yorganı tekmeyle atar, kalkar gibi yapar yinede kalkamazdım. Dedemin dışındakiler benim uanık olduğumu anlasalarda beni davet etmezlerdi. Bazan kalkar tuvalete gider gelir yine de "ola gel ye" davetini alamazdım. Tabii ki ertesi gün de camide ben bu akşam temcite kalktım havasını atamazdım.
Teravih namazlarına giderdik. Cemaatın arkasında rahat durmasakta kıgır kıgır gülsekte bizi götürler ve bize katlanırlardı.
Babamlar hetr akşam mahallede bir evde toplanır, bisküvit, incir, şekerine oyun oynarlardı. Babam aldığı zaman evde bisküvi bereketi yaşanırdı. Hele Anakam bizden çok sevinirdi. Bisküvilere el koyar ve hemen her gün bize bisküvi verirdi.
Yaşlılar evde kuran ve özellikle siyernebi yani peygamberin hayatını savaşlarını anlatan tarih okurdu. Okuyan, kıraatla okur. Okuduğu Türkçe olduğu halde her paragrafın sonunda geniş bir açıklama ve yorum yapardı. Onu dinleyicilerin yorumları izler, bazen yorum farkı hararetli tartışmalara neden olurdu. Özellikle kadınlar sürekli ağlayarak dinlerlerdi.
Bazen ikindiden sonra denle "düz". "üç taş" yada "kuyi" oyunlarını oynardık. Sonra anladım ki dedemin amacı son iki saati geçirmekti.Ama yine de beni yenerdi.
Yazılacak çok şey var ama sanırım bu kadarı bile bu günün ramazanlarıyla karşılaştırıldığında ; ozaman dinin, ibadetin, ne kadar daha güzel yaşandığını bize anlatır. Gösteriş yok, şov yok, siyasi nutuk yoktu. ibadette zengin fakir belli değildi. Herkes fitresini bile ihtiyacı olana kimseye çaktırmadan verirdi. Kumanya dağıtan ismini bile gizlerdi. Zekat ihtiyaçlı olana gizli verilirdi.
İşte böyleydi çocukluğumun ramazanı.
Naci Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 125
Kayıt: Prş Eyl 21, 2006 7:15 pm
Konum: SAMSUN

Re: ÇOCUKLUĞUMUN RAMAZAN GÜNLERİ (60 lı yılların sonları)

Mesajgönderen Naci Altuncu » Cum Eyl 14, 2007 10:38 pm

NACİ ALTUNCU yazdı:Yazma gereğini duydum. Çünkü çocukluğumun ramazanı başkaydı. Hemde bambaşka.
Örneğin şubat ayında ramazanı hatırlıyorum. Karne tatiliydi, okula gitmiyorduk. Her sabah kalkar camiye kuran öğrenmeye giderdik. Kalktığımda hem sevinir hem da üzülürdüm. Üzülürdüm çünki beni sahurda ( o zaman biz temcit derdik.) uyandırmadıklarını düşünür hayıflanırdım. Sevinirdim temcitten kalan makarna komposto ve kuymağın "kazikasi"ni yer camiye giderdim.
O ramazanlarda iki durum beni çok etkilemiştir. Birincisi iftar saatini beklemek. Şimdiki gibi ezan höporlerden okunmoyordu ve de Koca Şur'da iki cami vardı. Bobayros camisinde okunan ezanI Hadi mahallesinden duymak imkansızdI. Ama köylülerim bunun da kolayını bulmuştu. Boru çalınırdı. Öküz boynuzu şeklinde bir boru. Hani bulmacalarda boru sesi diye sorulur ve biz "Ti" yazarız ya işte o ti sesini lik kez o ramazan borusundan duydum: Lazkiran'dan Ömer emice vehebun her iftar vakti boruyu Hadi ya doğru çalardı Tİİİİ Tİİİ Tİİİİİİİ....
Tamam iftar yapılabilir. Babam aşağı balkondan (ğayattan) bağırır hemen sigarasını yakardı. İftar SOFRASİNİ HATIRLIYORUM. Çok şey yoktu. Değil kuş sütü, her şey eksikti. Örneğin ne hurma vardı, ne zeytin. Ne salata vardı, ne pirinç pilavı. Salı günü akşamları pide veya çaykara ekmeği bulunur, haftada bir iki kezda kukur saçta ofis buğdayından ekmek yapılırdı. Temcit yemekleri daha seçkin(ağniyo) yemekler olurdu.
İkinci unutamadığımda temcitlerdi. Nedense büyüklerimiz biz çocukları temcit yemeğine kaldırmak istemezlerdi. Gündüz evde ki herkese yalavarırdım beni kaldırsın diye dedemin dışında aldıran olmazdı. O da beni açıktan çağırıp kaldıramaz çaktırmadan cimcik atar uyanmamı sağlardı. Ben şanslıydım bir bakıma dedemle içerde yani mutfakta yatardım. O kaldırmadığında da konuşmalara kab kaşık seslerne uyanır ama bir türlü cesaret edip, kalkıp sofraya oturamazdım. Uyandığımı belli etmek duyurmak için yatakta kıvranır, inler , yorganı tekmeyle atar, kalkar gibi yapar yinede kalkamazdım. Dedemin dışındakiler benim uanık olduğumu anlasalarda beni davet etmezlerdi. Bazan kalkar tuvalete gider gelir yine de "ola gel ye" davetini alamazdım. Tabii ki ertesi gün de camide ben bu akşam temcite kalktım havasını atamazdım.
Teravih namazlarına giderdik. Cemaatın arkasında rahat durmasakta kıgır kıgır gülsekte bizi götürler ve bize katlanırlardı.
Babamlar her akşam mahallede bir evde toplanır, bisküvit, incir, şekerine oyun oynarlardı. Babam aldığı zaman evde bisküvi bereketi yaşanırdı. Hele Anakam bizden çok sevinirdi. Bisküvilere el koyar ve hemen her gün bize bisküvi verirdi.
Yaşlılar evde kuran ve özellikle siyernebi yani peygamberin hayatını savaşlarını anlatan tarih okurdu. Okuyan, kıraatla okur. Okuduğu Türkçe olduğu halde her paragrafın sonunda geniş bir açıklama ve yorum yapardı. Onu dinleyicilerin yorumları izler, bazen yorum farkı hararetli tartışmalara neden olurdu. Özellikle kadınlar sürekli ağlayarak dinlerlerdi.
Bazen ikindiden sonra dedemle "düz". "üç taş" yada "kuyi" oyunlarını oynardık. Sonra anladım ki dedemin amacı son iki saati geçirmekti.Ama yine de beni yenerdi.
Yazılacak çok şey var ama sanırım bu kadarı bile bu günün ramazanlarıyla karşılaştırıldığında ; ozaman dinin, ibadetin, ne kadar daha güzel yaşandığını bize anlatır. Gösteriş yok, şov yok, siyasi nutuk yoktu. ibadette zengin fakir belli değildi. Herkes fitresini bile ihtiyacı olana kimseye çaktırmadan verirdi. Kumanya dağıtan ismini bile gizlerdi. Zekat ihtiyaçlı olana gizli verilirdi.
İşte böyleydi çocukluğumun ramazanı.
Naci Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 125
Kayıt: Prş Eyl 21, 2006 7:15 pm
Konum: SAMSUN

Mesajgönderen Muzaffer Mustafa Altuncu » Cmt Eyl 15, 2007 10:37 am

Sevgili Emiceoğlu,
Senin bu anlatımlarına bayılıyorum.Biz bunların hepsini yaşadık ama nedense böylesi güzel ifadeleri bir araya getirip yazamıyoruz...En azından akıl edemiyoruz....Ne de güzel anlattın o günleri...Diline sağlık..

Gerçeklerin yazılması insanın hoşuna gidiyor...

O günlerde yorganın altından biz de çok baktık...Bazen dediğin gibi kadırılırdık, bazen da "Uyuyun...uyuyun...Kalkın sabahtan yeyin" azarını duyardık...

Fakat nedense, bizim o günlerde en çok sevdiğimiz cırıhtayı yazmadın.. Ben en fazla cırıhtaya bayılırdım...Nerde o günün cırıhtaları....Ya kaybanca !

Gece sahurda kuymak ve cırıhta vardı...Başka bir şey hatırlamıyorum... Ya da benim aklımda sadece onlar kaldı...Hafızam zayıf herhalde...

İyiki varsın emiceoğlu, sayende eski günlerdeki çok şeyi hatırlamış oluyoruz....Sen hep burada ol ....Tamam mı ?
Kullanıcı avatarı
Muzaffer Mustafa Altuncu
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 26605
Kayıt: Cmt Şub 04, 2006 9:12 pm
Konum: GÖLCÜK

Mesajgönderen Mehmet Aydinli » Prş Eyl 27, 2007 9:43 pm

Türkiye'de en güzel ezani o zamanlar Kambo Hasan hoca (HASAN AYDİNLİ) okurdi.Biz feğmenoslilar o yönden çok şansli iduk. Teravih namazinida ağir çekimde kıldirurdi.Kıraatli bir şekilde.Takvada hata hiç olmazdi.Feğmenoslilar bu yönde çok şanslidur sevaplari altun kalem ile yazilmiştur o dönemde.
Kullanıcı avatarı
Mehmet Aydinli
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 2166
Kayıt: Sal Kas 15, 2005 11:47 am
Konum: Trabzon

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Prş Eyl 27, 2007 9:48 pm

ola mehmet gene güldürdun beni habu sıkıntılı zamanlarımda. Siz feğmenoslilar bu dünyada zate şanslı feğmenosta dünyaya gelmekle, domuzlardan yana şanslı idi, şimdi diyosun öteki taraftada şanslı, ne mutli size
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Muzaffer Mustafa Altuncu » Prş Eyl 27, 2007 9:55 pm

Mehmet ,Altun dedun değil mi ? O bizlerden sorulur...Altun işi ile Altuncular uğraşır....Peki altun kalemle yazdıklarınızın defteri duruyor mu ?
Kullanıcı avatarı
Muzaffer Mustafa Altuncu
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 26605
Kayıt: Cmt Şub 04, 2006 9:12 pm
Konum: GÖLCÜK

Mesajgönderen Mehmet Aydinli » Prş Eyl 27, 2007 9:59 pm

Bu deduğum "Altun kalem" işi Altuncilara gelmez hoca :D :D .Seni çikarayim bunlarun içinden ama benum tanituğum Altuncilarda altun kalemluk biriş yok. :D :D Takvada çok hata yapayurler. :D :D
Kullanıcı avatarı
Mehmet Aydinli
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 2166
Kayıt: Sal Kas 15, 2005 11:47 am
Konum: Trabzon

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Prş Eyl 27, 2007 10:01 pm

Altuncular doğuştan defteri kapatmış doğarler Mehmet, yanlışları olmayacağı için düzeltecekleri bir defter ihtiyaçları yoktur, siz çok yazı silersunuz :D
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Mehmet Aydinli » Prş Eyl 27, 2007 10:08 pm

Zahmet verdurmemek içun hiç defter açturmazler hemi. :D :D
Kullanıcı avatarı
Mehmet Aydinli
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 2166
Kayıt: Sal Kas 15, 2005 11:47 am
Konum: Trabzon

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Prş Eyl 27, 2007 10:14 pm

ola Naci amcamdan özür dileyerek (başlığı biraz sabote oldu ama) yazmak zorundayım. Mehmet öldürdün beni gülmekten :D :D :D
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Caner Topaloğlu » Pzr Şub 15, 2015 9:59 pm

Mehmet Aydinli yazdı:Zahmet verdurmemek içun hiç defter açturmazler hemi. :D :D


:D:D harikaydı mehmet abi ya.
En son Anonymous tarafından Pzr Şub 15, 2015 9:59 pm tarihinde darbelendi.
Caner Topaloğlu
 


Dön PEKE SOHBETLERİ

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir