Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Osman Nuri Sarı
NACİ ALTUNCU yazdı:Yazma gereğini duydum. Çünkü çocukluğumun ramazanı başkaydı. Hemde bambaşka.
Örneğin şubat ayında ramazanı hatırlıyorum. Karne tatiliydi, okula gitmiyorduk. Her sabah kalkar camiye kuran öğrenmeye giderdik. Kalktığımda hem sevinir hem da üzülürdüm. Üzülürdüm çünki beni sahurda ( o zaman biz temcit derdik.) uyandırmadıklarını düşünür hayıflanırdım. Sevinirdim temcitten kalan makarna komposto ve kuymağın "kazikasi"ni yer camiye giderdim.
O ramazanlarda iki durum beni çok etkilemiştir. Birincisi iftar saatini beklemek. Şimdiki gibi ezan höporlerden okunmoyordu ve de Koca Şur'da iki cami vardı. Bobayros camisinde okunan ezanI Hadi mahallesinden duymak imkansızdI. Ama köylülerim bunun da kolayını bulmuştu. Boru çalınırdı. Öküz boynuzu şeklinde bir boru. Hani bulmacalarda boru sesi diye sorulur ve biz "Ti" yazarız ya işte o ti sesini lik kez o ramazan borusundan duydum: Lazkiran'dan Ömer emice vehebun her iftar vakti boruyu Hadi ya doğru çalardı Tİİİİ Tİİİ Tİİİİİİİ....
Tamam iftar yapılabilir. Babam aşağı balkondan (ğayattan) bağırır hemen sigarasını yakardı. İftar SOFRASİNİ HATIRLIYORUM. Çok şey yoktu. Değil kuş sütü, her şey eksikti. Örneğin ne hurma vardı, ne zeytin. Ne salata vardı, ne pirinç pilavı. Salı günü akşamları pide veya çaykara ekmeği bulunur, haftada bir iki kezda kukur saçta ofis buğdayından ekmek yapılırdı. Temcit yemekleri daha seçkin(ağniyo) yemekler olurdu.
İkinci unutamadığımda temcitlerdi. Nedense büyüklerimiz biz çocukları temcit yemeğine kaldırmak istemezlerdi. Gündüz evde ki herkese yalavarırdım beni kaldırsın diye dedemin dışında aldıran olmazdı. O da beni açıktan çağırıp kaldıramaz çaktırmadan cimcik atar uyanmamı sağlardı. Ben şanslıydım bir bakıma dedemle içerde yani mutfakta yatardım. O kaldırmadığında da konuşmalara kab kaşık seslerne uyanır ama bir türlü cesaret edip, kalkıp sofraya oturamazdım. Uyandığımı belli etmek duyurmak için yatakta kıvranır, inler , yorganı tekmeyle atar, kalkar gibi yapar yinede kalkamazdım. Dedemin dışındakiler benim uanık olduğumu anlasalarda beni davet etmezlerdi. Bazan kalkar tuvalete gider gelir yine de "ola gel ye" davetini alamazdım. Tabii ki ertesi gün de camide ben bu akşam temcite kalktım havasını atamazdım.
Teravih namazlarına giderdik. Cemaatın arkasında rahat durmasakta kıgır kıgır gülsekte bizi götürler ve bize katlanırlardı.
Babamlar her akşam mahallede bir evde toplanır, bisküvit, incir, şekerine oyun oynarlardı. Babam aldığı zaman evde bisküvi bereketi yaşanırdı. Hele Anakam bizden çok sevinirdi. Bisküvilere el koyar ve hemen her gün bize bisküvi verirdi.
Yaşlılar evde kuran ve özellikle siyernebi yani peygamberin hayatını savaşlarını anlatan tarih okurdu. Okuyan, kıraatla okur. Okuduğu Türkçe olduğu halde her paragrafın sonunda geniş bir açıklama ve yorum yapardı. Onu dinleyicilerin yorumları izler, bazen yorum farkı hararetli tartışmalara neden olurdu. Özellikle kadınlar sürekli ağlayarak dinlerlerdi.
Bazen ikindiden sonra dedemle "düz". "üç taş" yada "kuyi" oyunlarını oynardık. Sonra anladım ki dedemin amacı son iki saati geçirmekti.Ama yine de beni yenerdi.
Yazılacak çok şey var ama sanırım bu kadarı bile bu günün ramazanlarıyla karşılaştırıldığında ; ozaman dinin, ibadetin, ne kadar daha güzel yaşandığını bize anlatır. Gösteriş yok, şov yok, siyasi nutuk yoktu. ibadette zengin fakir belli değildi. Herkes fitresini bile ihtiyacı olana kimseye çaktırmadan verirdi. Kumanya dağıtan ismini bile gizlerdi. Zekat ihtiyaçlı olana gizli verilirdi.
İşte böyleydi çocukluğumun ramazanı.
Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir