PETROLE BAĞLI HAYATLAR VE "mikrı Milliyetçiler"

Atalarımızın, kışın gaz lambası altında yaptığı "peke" sohbetlerini yaşatmaya ne dersiniz?

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Osman Nuri Sarı

PETROLE BAĞLI HAYATLAR VE "mikrı Milliyetçiler"

Mesajgönderen İlkay Durgun » Cum Kas 24, 2006 4:07 pm

Çökme emareleri gösteren ABD'nin nüfusu, dünya nüfusunun yüzde beşini teşkil ediyor ama Amerikalılar, dünyada harcanan enerjinin dörtte birini harcıyorlar. ABD'nin itibarı sürekli düşen Dolarının üçte ikisi Amerika dışında bulunuyor ve bu paraların artan hızla ülkeye dönmesi olasılığı yükseliyor. Avro'nun tedavüle çıktığı 2002 Ocak ayından itibaren Dolar sürekli itibar kaybediyor. Bunda ABD'nin 1990'lı yıllardan beri yürüttüğü, dünya kamuoyunu takmayan saldırgan dış politikasının büyük payı var. Kalabalık Amerikan orta sınıfının, yazın klimalı kışın merkezi ısıtmalı bahçe içinde kocaman müstakil evlerinin her garajında ortalama iki otomobil bulunuyor. (Bu otomobillerden biri, büyük ihtimalle bir Jeep'tir) "Jogging yapmak" dışında sokakta yürümeyi bile garip karşılayan bu tekerlekli insan türünün, bu haliyle değişmeden 21'inci yüzyılda yaşamaya devam etmesi sahiden imkansız görünmektedir çünkü hiç bilmediği, hazır olmadığı türden bir petrol kısıntısıyla tanışma ihtimalleri yükselmektedir.

ABD'nin son gücü Amerikan ordusu, bu kötü ihtimali geciktirmek için dünya hegemonyasını silah zoruyla elinde tutmaya çalışıyor ama başaramıyor. Başaramaz. Gayrı ulusal (global) bir dünyada Clausewitzçi ulusal bir orduyla hegemonya kurmak -bu ordu Amerikan ordusu gibi bir dev olsa bile- mümkün değildir. Globalleşme öncesi çağın Sol/Sağ ayrımı üzerine kurulmuş paradigması ortadan kalktığı için, "modern değerler" veya başka bir "idealist" değer için savaşmak numaralarına yatıp arkasından bilumum ülkeleri sürüklemek de mümkün değildir. Artık böyle şeylerden arınmış "saf! Para" konuşulmaktadır. Adamın ırkına demokrasisine dinine değil parasına ve ekonomik getirisine bakarlar -ki ABD'nin yarım trilyon Dolarlık açığı vardır ve kendinden başka hiç bir şey düşünmeyen kanunsuzluğuna ve ürkütücü askeri gücüne kimse güvenmemektedir. Joseph Stieglitz'in dikkat çektiği gibi sadece Dolar'ı değil tehlikede olan.


Amerikalı fizikçi David Goodstein, 11 Eylül'den hemen önce bir evrakta, petrol üretiminin en üst seviyesinin (peek oil) aşılmasının ardindan 2007'de nasıl bir felaketin gelebileceğini anlayınca hemen araştırmaya başladığını anlatıyor. Durum son derece vahim. Bütün dünyada ulaşım için kullanılan araçların yüzde 99'u petrolle işliyor. Bunun anlamı, petrol üretimini kesintiye uğraması halinde, başta Amerika'da olmak üzere, bütün trafiğin ve böylece, adına ekonomi denen Para/iş/petrol sisteminin duracağıdır.


Petrol konusunun sadece otomobillerin havayı kirletmesi sorunundan ibaret olduğunu ve "temiz enerji kaynakları"na geçip, sorunun şıpınişi aşılacağını sananların, petrolün günlük hayatta ne anlama geldiğini anlamaları için ilk süper markete uğramaları gerekir. Günümüzde bu kadar çok insanın başta şehirler olmak üzere bu kadar çok çeşitli ve taze ürünle beslenebilmesini, "Yeşil Devrim" diye adlandırılan "modern tarım"a borçluyuz. Modern tarımın temel taşı suni gübre ise petrolden üretiliyor. Ayrıca modern tarım ürünlerinin bozulmadan hızlı bir şekilde şehirlerde dükkanlara dağıtılması ve tüketiciye ulaştırılması da benzin sayesinde oluyor. Burada plastik torbadan ilaca, oradan bilgisayarlara kadar nelerin petrol ürünü olduğuna girmeyeceğiz. Yani kısacası, bazı aydınların yere yamağa koyamadığı "modern şehirli uygar hayat", zerzevat şehirli "uygar" bilim adamlarının "bilimsel" desteği ile, 'petrol' gibi kitlesel bazda sadece maksimum 150 yıllık ömrü olan naylon bir temel üzerine inşa edilmiştir. Kantitatif parasal "değerler" dışındaki bütün kalitatif insani/kutsal değerleri dışlayan veya paraya tahvil eden ve paradan başka hiçbir yüce değer tanımayan sistemin "aklı" işte bu kadar ileri görüşlüdür.


Petrol çağının tamamen ne zaman sona ereceğinin hesaplarını yapan Amerikalı jeolog Colin Campbel, "Karbondioksit-insanı adlı türün soyu, bu yüzyıl içinde tükenecek. Onu, yeni bir insan türünün izleyeceğinden de pek emin değilim. Ama iyimser olunmalı" diyor. Arabasız/benzinsiz bir hayatı tasavvur edemeyen iyi niyetli bir Amerikalı için anlaşılabilir sözler. Ama elbette Amerika'dan ve kapitalist sistemden sonra da bir dünya ve insanlık olacaktır. Şimdi, düşünen/hisseden her insan bu ve bunun gibi, sistemin para/iş/petrol bileşenlerinin çöküş tehlikesini konuşuyor. Rum bir dostumuz, "Atina'da herkesin kafası karışık" diyor. "Herkes geleceğin nasıl olacağını anlamaya çalışıyor". Anlaşılan orada da sistemin bu şekilde gitmeyeceği konusunu herkes anlamış bulunuyor."Günlük politikanın" akıl sahibi olanlar tarafından artık kesinlikle ciddiye alınmadığı bir dönemde yaşıyoruz. Asıl konular, dost toplantıları ve internet buluşmalarında konuşuluyor ve bu konuların ortak paydasını, ABD'nin ve ona bağlı olarak belki sistemin de çökmesinin ardından ne geleceği oluşturuyor.


İnsanlık için adeta bir sınav teşkil eden böyle bir dönemde, birlikte hareket edip ortak akıl oluşturmanın önemi ortadayken, gelecek yerine geçmişe kilitlenmiş, intikamcı mikromilliyetçiliklerin ve onların güçlenmesi için elinden geleni yapan çoğunluk milliyetçiliklerinin , hristiyancı/islamcı fundamentalizmlerin aşılması büyük önem arzediyor. Eski travmalara, eski komplekslere göre hareket edemeyiz, zaten artık bu eskisi kadar mümkün de değildir, çünkü "eskiler"e can veren sistemin zayıflamakta olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz.


Bu bağlamda modern milliyetçiliklerin inşa edildiği 20'inci yüzyılın kapitalist sonradanmodernleşme döneminde, kanla/katliamla yer yer cehennem azabı olarak kurgulanmış ulusal kimliklerin, yeni mikromilliyetçilikler tarafından yeniden keşfedilip yeni nefretlere dönüştürülmesinin ne kadar acı bir psikolojik bozukluğa işaret ettiği, Avrupa'dan başlayarak gittikçe daha iyi anlaşılıyor. Modernizmin kara büyüsüne kapılan ultra milliyetçi aydınlar tarafından geçen yüzyılda mahvedilen halkların yaşadıkları katliamlardan, sadece dönemin başka ultramilliyetçi aydınlarını "sorumlu" tutmak, büyük bir zaafa işaret etmektedir. O dönemin aydınlarının neden böyle çıldırdıkları sorulmamakta, günümüz mikromilliyetçi kültürcü aydınlarının aklına, halkların gerçek katili gelmemektedir. Gelemez de. Çünkü aynı katil ideolojiyi, yani kapitalist modernleşmenin yaşayan son ideolojisi makro/mikro MİLLİYETÇİLİĞİ savunmaya devam etmektedirler. Bu durum, Avrupa'dan başlayarak samimiyetleri konusunda artık ciddi kuşkular uyandırıyor.

Hiç kimse, hele böyle ihtimali yüksek bir çöküş dönemine, kapitalist modernleşmenin sosyo-psikolojik bozukluklarlarının etkisi altındaki mikromilliyetçi aydınların kancı/ırkçı diliyle, hırçın intikamcı düşmanlıklarıyla girmek istemiyor.



salihselcuk@hotmail.com
Kullanıcı avatarı
İlkay Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzr Kas 06, 2005 9:27 pm

Mesajgönderen Mehmet Nuri Durgun » Pzt Kas 27, 2006 11:28 pm

İlkay dan ders alınabilecek güzel bir yazı daha. Sağolasın
Kullanıcı avatarı
Mehmet Nuri Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 75
Kayıt: Cum Nis 14, 2006 9:31 pm

Mesajgönderen Caner Topaloğlu » Sal Kas 28, 2006 2:19 am

İlkay abi yazıların çok güzel.Yaşım gereği sessiz kalmaya çalışıyorum ama hepsini beğeniyle takip ediyorum.cevap gelmese bile sen böyle paylaşımlar sunmaya devam edersen bizlere sevinirim..
Caner Topaloğlu
 

Mesajgönderen Mehmet Aydinli » Sal Kas 28, 2006 9:36 am

İlkay ve Caner'in güzel yazılarını ,Mehmet abinin bütün yazılara güzel yorumlarıyla verdiği cevap niteliğindeki yazılarını beğeniyle takip ediyorum.
Hepinizin eline ,yüreğine sağlık .
Kullanıcı avatarı
Mehmet Aydinli
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 2166
Kayıt: Sal Kas 15, 2005 11:47 am
Konum: Trabzon

Mesajgönderen İlkay Durgun » Pzr Ara 03, 2006 9:19 am

Öncelikle, yazılar bana ait değil.Başka yerlerde okuduğum yazıları ,burada, sizinle paylaşıyorum.Zaten, yazıların sonunda yazarların elektronik posta adresleri var.Yazılara karşı övgü sözlerini, yazarlar hak ediyor.

Yazılar, belli yerlerden değil.İslamcı aydınlardan ,sosyalist aydınlara değişen dünyayı,kavramları anlamama yardım edecek yazıları buraya da aktarıp, ilgili arkadaşlarla paylaşmak istiyorum.Yaptığım budur...

Değişen,farklılaşan dünyayı anlamaya çalışıyorum.
Dünya değişiyor.
O eski soğuk savaş dönemi düşünme alışkanlıklarını yeniden sorgulamalı, değişen dünyanın yeni kavramlarını, yeni ortaklıklarını, yeni ekonomik ve sosyal sonuçları iyi takip etmeliyiz.

Çağımız,bilgi çağı!.Bilgiye, çok süratli ve çok çeşitlilikte ulaşabiliyoruz.Ancak, bilginin hiç bu kadar kirletildiğine de şahit olmadı insanlık.Bilgiyi hakim sınıflar ve dünyanın egemenleri, çarpıtıp,içindeki gerçeği parçalayıp,bir çatışma ,bir manipülasyon aracı olarak kullanıyorlar.Buradan gerçeği süzarek almanın, ortak bir akılla ve vicdanla olabileceğini düşünüyorum.Aksi mümkün değil.

Bugünkü haliyle, bir bilgi çağı efsanesi sadece bilgisizlik, yada, kafa karışıklığı yaratıyor.Bunu aydınların kendi topraklarından bakarak bir fikir,bir idea inşaa edemediklerinden de anlıyoruz.Büyük idealler kalmadı.Değişen dünyanın ,vahşi modeline tek bir ciddi eleştiri yok.Ne sağda,ne solda,nede islami çevrede, belirgenleşen bir model yok.

Evet, dünya çok vahşi bir hal alıyor.Hemen yanıbaşımızda altıyüzellibin insan öldürüldü.Tarihin en vahşi saldırısıyla karşı karşıyayız. Sosyal devlet gün geçtikçe çözülüyor.İnsanlar bulundukları yerlerde kendilerini doyurmakatan hızla uzaklaşıyor.herkez büyük holdinglerin,çokuluslu şirketlerin, ücretli köleleri olmaya doğru hızla gidiyor.Bu holdingler ve çokuluslu şirketler herşeyi alıyor, satıyor, üretiyor.Artk kimse bağımsız bir üretim yapamıyor.İnsanların bireysel bağımsızlıkları yok oluyor,herkez ,hepimiz ,gün geçtikle tek bir hegemonyanın hem üreticileri hem tüketicileri,hem askerleri oluyoruz.İnsanlık,topyekün ücretli köle durumuna düşürülüyor.

Bunun için şeytanın aklına gelmeyecek yöntemler kullanıyorlar.Reklamlar,Tv'ler tek bir insan,tekbir yaşam biçimi öneriyor bize.Bu modelde yükselmek ,ileri gitmek için hiçbir sosyal,ahlaki,vicdani,dini sınırlama istenmiyor.Akıl,zaten devre dışı.Aklı sadece, şeyteni bir biçimle mevcut düzenin devamında kullanabilme yolu açık.Bu şeytani ,vahşi düzenine uyumunda aklınıza ihtiyacı var.

Bu yeni düzenin yani tanrıları var.Bunlara tapmamızı,onlara kurban vermemizi istiyorlar hayatlarımızı ve başkalarının hayatlarını.

"Başarı" bu yeni tanrılardandır.Başarıya ulaşmak için hiç bir ahlaki,vicdani sınırlama kabul edilemez.

"Başarı"ya tapının.

"Piyasa" bu yeni tanrılardandır.Piyasanın rahatını ,huzurunu hiçbir şekilde kaçıramazsınız.Dünya yıkılsa,altıyüzbin insan yanı başınızda ölse, piyasanın huzurunu kaçıramazsınız.

"Piyasa"ya tapının.

Bunun gibi modern zaman tanrılarını tespit edebilir,sayabilkirsiniz.Ben uzatmayayım.Yeni bir çok tanrılı din yaşanıyor dünyada.Diyelim giydirme çepheli renki camlı yüksek kuleler de, bu yeni, çok tanrılı dinin yeni totemleri...

Herhalde bundan birkaç yüzyıl sonra,Tarihçiler ,filozoflar,sosyologlar,bu yüzyılı "Ahlaksızlığa övgü çağı "olarak adlandıracaklar.

Hürriyet gazetesi ve beraberindegi diğer gazeteler son aylarda akıl almaz ahlaksızlıkları sekizsutuna manşet yapıyorlar.Birbuçuk yaşındaki bebeğe tecavüz,kadın kadına sex şantajı gibi korkunç ve yaralayıcı olayları sür manşet yapıp, bu toplumun ahlaki değerlerinin çöktüğü imajını verip, kendi kendimizden utanmamızı,birbirimize güvensiz hale gelmemizi,yarınımızdan umutsuz olmamızı sağlamaya,böylece daha da kendi içimize çekilip,yanlızlaşıp,güvensizleşip,sistemin kucağına teslim olmamızı sağlıyorlar.Bu tür sapkınlıklar hep olmazmıydı? duymazmıydık? Duyardık.Bilirdik.öfkelenirdik.Şimdi öfkeleniyoruz mu? Hayır.Sadece korkuyoruz.

Allahım sonumuzu hayreyle diyip,komşumuzdan ,arkadaşlarımızdan bile tedirgin olmamızı sağlamaya çalışıyorlar.Evet, bir imha saldırısı ile karşı karşıyayız.

Modernzaman tanrılarını yaratanlar,bu yarattıkları tanrılara sığınmamızı,sadece orada güvende olabileceğimizi söylüyorlar,onlara tapmamız ve onlardan rahmet beklememizi söylüyorlar.

Kardeşlerim!

Şimdi bu toprağın çocukları olarak,sosyalisti-müslümanı olarak,alevisi- sünnisi olarak,kürtü- lazı olarak binyıldır beraber yaşadığımız,ara ara kavga etsek bile ortak şehirler kurduğumuz,çarşısında pazarında alış veriş yaptığımız,büyük filozofların,bilginlerin yetiştiği,büyük ve destansı aşkların yaşandığı,birbirimizin kızlarına aşık olduğumuz,Kilisesinin,camisinin,havrasının aynı sokakta olduğu,mevlana ile bektaşi dergahlarının karşılıklı olduğu bu coğrafyada ,şehirlerimizde birbirimize sarılmanın,anlamanın,kardeşleşmenin zamanıdır.

İçimizdeki azınlıkları bu toprakların nadir yetişen çiçeği olarak görmenin zamanıdır.

Bu modern tanrıları,putları devirmenin zamanıdır...

İlkay DURGUN

İstanbul/03.12.2006
Kullanıcı avatarı
İlkay Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzr Kas 06, 2005 9:27 pm

Mesajgönderen Serkan Birinci » Cmt Ara 09, 2006 4:13 pm

BU BAŞLIĞA NE ZAMAN CEVAP EKLEMEYE ÇALIŞTIYSAM CEVABIN YARISINDA YANLIŞ BİR TUŞA BASIP YAZDIKLARIMI KAYBEDİYORUM NE HİKMETSE.

Ama bu yazıyı okuyabiliyorsanız demek ki başarmışım sonunda:-)

ABD'nin ve petrolün beslediği emperyalist sermayenin dünyadaki petrol arzının azalması/bitmesi ile sona ereceği ve sonrasında oluşacak " YENİ DÜNYA DÜZENİ" nin ırkçı ve intikamcı MİLLİYETÇİLİĞE teslim olmaması vurgusunu taşıyan makalenin gerçeklikten uzak bir ÜTOPYA olmasının yanısıra birkaç yönden eksik olduğunu düşünüyorum.

Küresel sermayeyi tehdit eden petrol rezervlerinin yerine gelecekte YENİLEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI (KANOLA bitkisinden, mısırdan üretilen biyodizel ve benzer biyoyakıt) arayışları olduğu, yine nükleer enerji konusunda arayışlardan söz etmeyeceğim bile.

Ancak, ABD ve AB merkezli stratejistlerin "SU SAVAŞLARI" konusundaki makale ve öngörüleri burada yerine oturuyor sanırım. Bu noktada, AB nin İLER-LEME raporlarında ülkemiz topraklarındaki su kaynaklarının kullanımının mülkiyetine başka ülkeleri dahil etme merakı hatta daha ileri giderek bu kaynakların kullanımında kendilerine de pay arayışı sanırım bir tesadüf değil.

işte bu gerçeklikten hareketle makalenin bu yönüyle eksik olduğunu düşünüyorum. bu hususlar göz önünde bulundurmadan kurgulanan "yeni dünya düzeninde" MİLLİYETÇİLİĞİN DÜNYA BARIŞI İÇİN BİR TEHDİT OLARAK GÖSTERİLMESİNİ İSE manidar buluyorum. zira makalede MİLLİYETÇİLİK ırkçılık, intikamcılık gibi kavramlarla özdeşleştirilmeye çalışılmış.

kavram ve tanımların doğru kullanılmadığı makale İLKAY'ın eklediği yorumun son bölümleriyle bir nebze olsun giderilmiş. yine de mikri/mikro milliyetçilik kavramları izah edilmeden bir tehdit olarak gösterilmiş.

Oysa benim algılamamda MİLLİYETÇİLİK kavramı en basit anlatımıyla Türkiye özelinde ÜLKESİNİ SEVMEK VE ONUN İÇİN MÜCADELE ETMEK OLDUĞUNDAN burada tehdit unsurunun ne olduğunu anlamakta zorlandım.

yine türk milliyetçiliği kavramının aslında bir İDEOLOJİ olduğu ve "yeni dünya düzeni" konusunda kendi topraklarından dünyaya bakan insanlar için bir model kurgusu iddiasında olduğunu hatırlatmakta yarar var sanırım. zira TURAN/KIZIL ELMA iddiası mikri/mikro bir milliyetçilik projesi değil dünya barışına da tesir etme iddiasında bir İDEOLOJİDİR.

küresel sermayenin bu gün hedefinin ulus devletler olduğu gerçeğinden hareketle bu tehdidin karşısında ortaya konacak tedbirin; İLKAY'ın makalesinin sonunda not ettiği etnisiteden uzak, kardeşlikle yoğrulmuş ULUS DEVLET MODELİNİN KORUNMASI olduğu fikrine katılmamak mümkün mü.

ancak bu ULUS DEVLET MODELİ'NİN dünya siyaseti ve DÜNYA BARIŞI ile ilgili bir iddiasının olması da gerekir. İşte burada doğru tanımlanmış, kincilik/ırkçılık/etnisite ile bir ilgisi olmayan akılcı, barışcı ve iddiası olan bir MİLLİYETÇİLİK anlayışının ULUS DEVLET MODELİNİN RUHU olması gerektiği,

ve böylesi bir Türkiyenin de bir tehdit olmak bi yana milletimiz ve "YENİ DÜNYA DÜZENİ" algılaması içinde tüm dünya insanları için bir şans olabileceği

düşüncesindeyim.

saygılarımla,

BEYOĞLU serkan
09.12.2006/ANKARA
Serkan Birinci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 260
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 7:18 am
Konum: Ankara


Dön PEKE SOHBETLERİ

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir