Çökme emareleri gösteren ABD'nin nüfusu, dünya nüfusunun yüzde beşini teşkil ediyor ama Amerikalılar, dünyada harcanan enerjinin dörtte birini harcıyorlar. ABD'nin itibarı sürekli düşen Dolarının üçte ikisi Amerika dışında bulunuyor ve bu paraların artan hızla ülkeye dönmesi olasılığı yükseliyor. Avro'nun tedavüle çıktığı 2002 Ocak ayından itibaren Dolar sürekli itibar kaybediyor. Bunda ABD'nin 1990'lı yıllardan beri yürüttüğü, dünya kamuoyunu takmayan saldırgan dış politikasının büyük payı var. Kalabalık Amerikan orta sınıfının, yazın klimalı kışın merkezi ısıtmalı bahçe içinde kocaman müstakil evlerinin her garajında ortalama iki otomobil bulunuyor. (Bu otomobillerden biri, büyük ihtimalle bir Jeep'tir) "Jogging yapmak" dışında sokakta yürümeyi bile garip karşılayan bu tekerlekli insan türünün, bu haliyle değişmeden 21'inci yüzyılda yaşamaya devam etmesi sahiden imkansız görünmektedir çünkü hiç bilmediği, hazır olmadığı türden bir petrol kısıntısıyla tanışma ihtimalleri yükselmektedir.
ABD'nin son gücü Amerikan ordusu, bu kötü ihtimali geciktirmek için dünya hegemonyasını silah zoruyla elinde tutmaya çalışıyor ama başaramıyor. Başaramaz. Gayrı ulusal (global) bir dünyada Clausewitzçi ulusal bir orduyla hegemonya kurmak -bu ordu Amerikan ordusu gibi bir dev olsa bile- mümkün değildir. Globalleşme öncesi çağın Sol/Sağ ayrımı üzerine kurulmuş paradigması ortadan kalktığı için, "modern değerler" veya başka bir "idealist" değer için savaşmak numaralarına yatıp arkasından bilumum ülkeleri sürüklemek de mümkün değildir. Artık böyle şeylerden arınmış "saf! Para" konuşulmaktadır. Adamın ırkına demokrasisine dinine değil parasına ve ekonomik getirisine bakarlar -ki ABD'nin yarım trilyon Dolarlık açığı vardır ve kendinden başka hiç bir şey düşünmeyen kanunsuzluğuna ve ürkütücü askeri gücüne kimse güvenmemektedir. Joseph Stieglitz'in dikkat çektiği gibi sadece Dolar'ı değil tehlikede olan.
Amerikalı fizikçi David Goodstein, 11 Eylül'den hemen önce bir evrakta, petrol üretiminin en üst seviyesinin (peek oil) aşılmasının ardindan 2007'de nasıl bir felaketin gelebileceğini anlayınca hemen araştırmaya başladığını anlatıyor. Durum son derece vahim. Bütün dünyada ulaşım için kullanılan araçların yüzde 99'u petrolle işliyor. Bunun anlamı, petrol üretimini kesintiye uğraması halinde, başta Amerika'da olmak üzere, bütün trafiğin ve böylece, adına ekonomi denen Para/iş/petrol sisteminin duracağıdır.
Petrol konusunun sadece otomobillerin havayı kirletmesi sorunundan ibaret olduğunu ve "temiz enerji kaynakları"na geçip, sorunun şıpınişi aşılacağını sananların, petrolün günlük hayatta ne anlama geldiğini anlamaları için ilk süper markete uğramaları gerekir. Günümüzde bu kadar çok insanın başta şehirler olmak üzere bu kadar çok çeşitli ve taze ürünle beslenebilmesini, "Yeşil Devrim" diye adlandırılan "modern tarım"a borçluyuz. Modern tarımın temel taşı suni gübre ise petrolden üretiliyor. Ayrıca modern tarım ürünlerinin bozulmadan hızlı bir şekilde şehirlerde dükkanlara dağıtılması ve tüketiciye ulaştırılması da benzin sayesinde oluyor. Burada plastik torbadan ilaca, oradan bilgisayarlara kadar nelerin petrol ürünü olduğuna girmeyeceğiz. Yani kısacası, bazı aydınların yere yamağa koyamadığı "modern şehirli uygar hayat", zerzevat şehirli "uygar" bilim adamlarının "bilimsel" desteği ile, 'petrol' gibi kitlesel bazda sadece maksimum 150 yıllık ömrü olan naylon bir temel üzerine inşa edilmiştir. Kantitatif parasal "değerler" dışındaki bütün kalitatif insani/kutsal değerleri dışlayan veya paraya tahvil eden ve paradan başka hiçbir yüce değer tanımayan sistemin "aklı" işte bu kadar ileri görüşlüdür.
Petrol çağının tamamen ne zaman sona ereceğinin hesaplarını yapan Amerikalı jeolog Colin Campbel, "Karbondioksit-insanı adlı türün soyu, bu yüzyıl içinde tükenecek. Onu, yeni bir insan türünün izleyeceğinden de pek emin değilim. Ama iyimser olunmalı" diyor. Arabasız/benzinsiz bir hayatı tasavvur edemeyen iyi niyetli bir Amerikalı için anlaşılabilir sözler. Ama elbette Amerika'dan ve kapitalist sistemden sonra da bir dünya ve insanlık olacaktır. Şimdi, düşünen/hisseden her insan bu ve bunun gibi, sistemin para/iş/petrol bileşenlerinin çöküş tehlikesini konuşuyor. Rum bir dostumuz, "Atina'da herkesin kafası karışık" diyor. "Herkes geleceğin nasıl olacağını anlamaya çalışıyor". Anlaşılan orada da sistemin bu şekilde gitmeyeceği konusunu herkes anlamış bulunuyor."Günlük politikanın" akıl sahibi olanlar tarafından artık kesinlikle ciddiye alınmadığı bir dönemde yaşıyoruz. Asıl konular, dost toplantıları ve internet buluşmalarında konuşuluyor ve bu konuların ortak paydasını, ABD'nin ve ona bağlı olarak belki sistemin de çökmesinin ardından ne geleceği oluşturuyor.
İnsanlık için adeta bir sınav teşkil eden böyle bir dönemde, birlikte hareket edip ortak akıl oluşturmanın önemi ortadayken, gelecek yerine geçmişe kilitlenmiş, intikamcı mikromilliyetçiliklerin ve onların güçlenmesi için elinden geleni yapan çoğunluk milliyetçiliklerinin , hristiyancı/islamcı fundamentalizmlerin aşılması büyük önem arzediyor. Eski travmalara, eski komplekslere göre hareket edemeyiz, zaten artık bu eskisi kadar mümkün de değildir, çünkü "eskiler"e can veren sistemin zayıflamakta olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Bu bağlamda modern milliyetçiliklerin inşa edildiği 20'inci yüzyılın kapitalist sonradanmodernleşme döneminde, kanla/katliamla yer yer cehennem azabı olarak kurgulanmış ulusal kimliklerin, yeni mikromilliyetçilikler tarafından yeniden keşfedilip yeni nefretlere dönüştürülmesinin ne kadar acı bir psikolojik bozukluğa işaret ettiği, Avrupa'dan başlayarak gittikçe daha iyi anlaşılıyor. Modernizmin kara büyüsüne kapılan ultra milliyetçi aydınlar tarafından geçen yüzyılda mahvedilen halkların yaşadıkları katliamlardan, sadece dönemin başka ultramilliyetçi aydınlarını "sorumlu" tutmak, büyük bir zaafa işaret etmektedir. O dönemin aydınlarının neden böyle çıldırdıkları sorulmamakta, günümüz mikromilliyetçi kültürcü aydınlarının aklına, halkların gerçek katili gelmemektedir. Gelemez de. Çünkü aynı katil ideolojiyi, yani kapitalist modernleşmenin yaşayan son ideolojisi makro/mikro MİLLİYETÇİLİĞİ savunmaya devam etmektedirler. Bu durum, Avrupa'dan başlayarak samimiyetleri konusunda artık ciddi kuşkular uyandırıyor.
Hiç kimse, hele böyle ihtimali yüksek bir çöküş dönemine, kapitalist modernleşmenin sosyo-psikolojik bozukluklarlarının etkisi altındaki mikromilliyetçi aydınların kancı/ırkçı diliyle, hırçın intikamcı düşmanlıklarıyla girmek istemiyor.
salihselcuk@hotmail.com