Hepimiz anılarla büyüdük. Hala anlatılır. İlk günkü heyecanla usanmadan dinleriz. Dedeme her yıl aynı soruları bıkmadan sorar cevabını ezbere bildiğim yanıtları alırım. "Soloma'daki mezireyi ağabeyumden 40 koyun karşılığında aldum, diğer ağabeylerum benimle şu kadar zaman konuşmadı ". İhtilalde dağda koyun beklerken Jandarma peşume düşti, 14'lim varidi, oni Panduki'de gömdum, sonra bir daha bulamadum" o silahi falanca şerefsuz aldi. “Falanca kişi bana küfür etti Çoban değneğiyle kafasına vurdum hastanelik oldi”. Bunun gibi nice hikaye. Dedem yaşadıklarından öğrendiklerini anlattı. Dağları anlattı bize, yaylaları anlattı, koyunlarını anlattı, yoklukları, kavgaları, olayları anlattı. Her birinde büyük bir yaşam deneyiminin izleri, insanlık dersleri vardı. Ölümüne kavga ettiği arkadaşlarıyla küs kaldı belki ama onları hiç rencide etmedi. Gün geldi bayramlarda barıştı, gün geldi hiç duyurmadan hasmının yakınına yardım etti. Bütün bunları "barış evliyası" büyükleri sayesinde yaptı.
Herkesin büyüklerine saygısız vardır, en azından olmalıdır. Hiç merak ettiniz mi bizim köyümüzde o kadar anlaşmazlıklara, sinor kavgalarına, kız kaçırmalara rağmen bütün köyü sarsacak cinayetler neden hiç işlenmedi ? Neden kan dökülmedi? Coğrafyamızda yakın zamana kadar kan davaları sürüp giderken bizde neden bu ilkellik hiç filizlenmedi. Cevabını yine dedemden vereceğim. Başka yerlerde çok rahat cinayet nedeni olabilecek meselelerde dedem, dedelerimiz hep bir çıkış yolu buldu. Deneyimlerine, yaşlarına saygı duydukları büyük ağabeylerininin, babalarının, dedelerinin sözlerini dinlediler. Doğruyu anlatanı dinlediler. Araya girenleri, barış elçilerini hiç geri çevirmediler. Aklı selim insanlar olarak hep 'bir bilene güvendiler. Koyun meselesi oldu. Köyün en yaşlı koyuncusuna danıştılar. Çayır meselesi oldu, onbaşılarla ( Çuruk çayırındaki mahalle reisleri) toplanıp çözümü buldular.Siyaset toplumu bölerken, aynı hastalığa yakalanmalarına rağmen, üstesinden geldiler. Ülkede mahalleler bölünürken, kardeşler birbirine düşerken, aynı kahvede oturup, aynı derelerden geçtiler. Berlerini bölmediler, koyunlarını yan yana yatırdılar, dib dibe sağdılar. Çuruk çayırında sağcıya daha fazla ot, solcuya daha fazla deste vermediler. Hiçbir şeylerini ayırmadılar. Neden mi ? "Adil hakemleri" vardı da ondan. Taraf tutmayan, hata yapan kendi oğluysa bile onu kayırmayan yaşlılarımız vardı. Köyümüzün düzenini sağlayan, eli öpülesi bu insanlara hürmet gösterildi. Camilerimizde en ön saflar hep onlara bırakıldı. Bayram namazlarında ilk önce onların elleri öpüldü.Yayla çıkımlarında kamyonların şoförmahallerinde onlar oturdu. Eli bastonlu, ak sakallı, mübarek yüzlü dedegaları hayal meyal bende hatırlıyorum. İşte onlar bizim barış evliyalarımızdı.Ekonomiden, dünya dengelerinden, siyasetten anlamazlardı. Felsefe nedir, Enflasyon nedir, devalüasyon nedir bilmelerine gerek yoktu. Ama yine de bir gencin heyecanıyla, üniversiteye giden torunlarına sorarlar, o yaşlarına rağmen öğrenmeye çalışırlar, o engin deneyimleriyle yoğurdukları bu yeni bilgilerden profesörleri bile kıskandıracak yorumlar, sonuçlar çıkarırlardı. Sen sus, konuşma, ne bilirsin demezlerdi. Üç kuşak önceden bahsediyorum. Dedelerimizin babalarından, barış evliyası eli öpülesi dedegalardan bahsediyorum.Geçmişimizden, namusumuzdan bahsediyorum.Dedelerimiz, babalarımız ve biz ne yazık ki, onlara ihanet ediyoruz.
Zaman değişti. Bir arada değiliz artık, barış evliyası dedegalarımızın mezarlarına bile uğramıyoruz. Ama zamanımızın bize sağladığı olanaklarla İnternet denilen koca bir dünyada kendi sanal köyümüzde ayrıda olsak bir arada yaşamaya çalışıyoruz. Geçmişin namusunu günümüzün ahlak yoksunu sanal dünyasında korumaya çalışıyoruz. Çölde vaha misali kendi barış evliyalarımızı oluşturmaya çalışıyoruz.
“Ben bilirim,bal alacağım çiçeği kendim seçerim,başkasından öğreneceğim birşey yok, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, ben silerim, ben okumam, ben yazmam tavrıylarıyla ihanet içindeyiz.
Bizim barış evliyalarımız artık bu sanal köye hizmet edenlerdir. Yazan, öğreten, düşündüren ağabeylerimizdir. Onlara saygı boynumuzun borcu, dedelerimizin vasiyetidir. Onlara tıpkı barış evliyası dedelerimize yapıldığı gibi en ön sıraları vermeliyiz. Bu sitede baş tacı edilmesi gereken onlardır. Onları dinlemeli, öğreneceğimiz şeyler varsa öğrenmeli, gerekiyorsa eleştirmeliyiz. Sözleri yazılarıdır. Yazılar kestiğimiz, topladığımız otlarımız, emeğimizdir. Başımızdaki onbaşılar adil olmalı, her yazıya deste misali destan gözüyle bakmalıdır. Unutmayalım, kim yazarsa yazsın, yazı namusumuzdur. Yapacağımız tek şey namusu silmek değil korumaktır.