BİLİNMEYEN TARİHİMİZ !!!!!!!!!

"Düşünebilen bir nesil yaratmak ve düşüncelerimizi özgürce paylaşmak için" burada buluşalım.

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Osman Nuri Sarı, Özgür Hasan Altuncu

Mesajgönderen Ahmet Cemal Durgun » Pzt Ara 24, 2007 4:04 pm

Selamlar,

İnsanlar niye inat ederler bazı konularda pek anlamış değilim. Birazdan okuyacağınız bilgileri internetten (Vikipedi sayfasından) buldum ve yazıyorum. İnanmayanlar bakabilirler...

2. Abdülhamit tahta 31 Ağustos 1876'da çıktı. Yeşilköy (Ayestefanos) Antlaşması da 93 Harbi'nden yani 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı'ndan sonra imzalanmıştır. Dolayısıyla bu savaş sayın Caner Kama'nın belirttiği gibi Abdülhamit tahta çıkmadan önce yapılan bir savaş değildir. Ayrıca Abdülhamit'in bu savaş sırasında meclisi kapatarak meşrutiyeti askıya aldığı tarih okuyan her orta okul öğrencisinin bildiği bir gerçektir.

Diğer belirtilen konularda da Abdülhamit buraları niye verdi diye kimse bir şey demiyor ama bazıları inatla "Abdülhamit'in üstün başarılı politikalarıyla Osmanlı devleti neredeyse hiç toprak kaybetmemiştir" savını öne sunuyorlar; karşı çıkılan durum budur.

Kişiler benim dediğim, benim bildiğim en doğrusudur inadından vaz geçmedikçe mutlak doğruda buluşmak mümkün olmayacaktır. Umarım bu sitedeki tartışmalarımızı da bu doğrultuda yönlendiririz.

Saygılarımla...
Ahmet Cemal Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 108
Kayıt: Sal Kas 22, 2005 4:01 pm
Konum: Tempe/Arizona/ABD

Mesajgönderen Ahmet Hamdi Kama » Pzt Ara 24, 2007 7:56 pm

evet arkadaşım iyi diyon ,hoş diyon da

...beki sormazlarmı size sizin israrla abdülhamitle ilgili bu yaklaşımınızda ki tutumunuzu....
her neyse, bu konularda kimse kendisini birilerini ikna etmekle görevli görmemeli
...
.......
bilen bileceğini biliyor zaden... eh olan da olmuş
....biraz kırıcı bir üslüp olmaya başlıyor iyisimi işi kıvamında bırakmak en iyisi...

... neyse benimki sadece bir öneri siz yazarsaniz size karşı birileride mutlaka cevap verecektir...

amac ikna etmek değilde kaynaşmak olmalı...


muhabbetle kalın
Ahmet Hamdi Kama
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 386
Kayıt: Cmt Oca 20, 2007 9:28 pm
Konum: SAMSUN/MERKEZ

Mesajgönderen Naci Altuncu » Pzt Ara 24, 2007 10:36 pm

Sevgili Caner biraz daha oku. Araştır. Daha çok Abdülhamit şoku yaşayacaksın. "Atatürk'te yapardı" iddianda duygusal bir savunma. Atatürk yapmadı. Dikkat et yapmazdı demiyorum. Modrosla teslim alınan Osmanlı devletinin küllerinden yepyeni devlet yarattı unutma.
Atatürk Atatürk+tür. Abdülhamit'te Abdülhamit. Tarihi bilinçli okuyan herkes bunu böyle değerlendirir.
Naci Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 125
Kayıt: Prş Eyl 21, 2006 7:15 pm
Konum: SAMSUN

Mesajgönderen Caner Kama » Cum Ara 28, 2007 8:44 pm

ac durgun ; tahta çıkmadan önce savaşa hazır hale gelmiş bir ortam ve tahta yeni çıkmış bir padişah.....sen soruyorsun; kimse sormuyor abdülhamid buraları neden verdi.....ben de sana soruyorum neden verdi acaba; kendisi kızıl sultan olduğu için heralde buna böyle davranmaya yeltenmiş. birşey düşünmüş, kendi ülkesine bir kazık atmayı kafasında kurgulamiş olacak ki buraları,oraları vermiş peşkeş çekmiş yani.........
....
..........öyle vikipididen aldığın bilgiler muallakta (asılı) kalır.....öncesini sonrasını bilmeden böyle alıntı yaparsan acaba ben mi inatçı olurum onu bilmem......sadece bir noktaya değil çizginin bütününe bak belki o zaman anlayabilirsin.....
......
........naci hocam'a; hocam haklısın atatürk abdülhamid gibi yapmadı; yapamazdı değil yapmadı...bir tarihçi olrak iki dönem arasında şartlar bakımından büyük farklar görüyorum.......belki yalnış bir ibare kullandım fatih de yapardı;atatürk de yapardı diye,tarihte o olsa bu olsa şöyle yapardının yeri yok...orada gerçekten de duygusal davrandığımın farkındayım......
........oku abdülhamid hakkında hayal kırıklığına uğrayacaksın derken bana bi kaynak tavsiye edin lütfen, ne göreceğimi ben de merak ediyorum....nasıl bir hayal kırıklığına uğrarım,onu da bilmiyorum......benim için sabit doğrular yoktur, elbette belgeleriyle mantıklı bir sunum bütün fikirleri altüst edebilir......
Kullanıcı avatarı
Caner Kama
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 226
Kayıt: Cum Mar 03, 2006 4:15 pm

Mesajgönderen Ahmet Cemal Durgun » Sal Oca 01, 2008 1:37 pm

Selamlar

Konuyu kendini kafanızda öyle güzel yorumluyor ve çarptırıyorsunuz ki hayret etmemek elde değil. Yukarıdaki yazıların hiçbirinde Abdülhamit bu toprakları peşkeş çekti diye bir ifade kullanılmadı. Nerden çıkarıyorsunuz bunları? Ayrıca ben yazımda herhangi birşey de sormadım. Yoksa yazdığımı yanlış mı anlıyorum? Sizin sorduğunuz sorunun yanıtını da iyi bildiğimi düşünüyorum ama iş inada bindiği için herhangi bir şey yazmayacağım. Ancak başta belirttiğim gibi Abdülhamit, bu toprakları verdi diye suçlanmıyor.

Diğer konuya gelince işim gereği bilimsel bir çalışma nasıl yapılır bir makale nasıl yazılır ve nasıl referans gösterilir gayet iyi bilirim. Vikipedi'yi herkesin kolayca ulaşabileceği ve anlayabileceği bir kaynak olarak sunmuştum yalnızca. Yoksa durum öyle sandığınız gibi öncesini sonrasını bilmemek değil. Sonra bilginin kaynağı değil onu nasıl yorumladığınız önemlidir. Asıl akıl süzgecinden geçirilmeyen bilgiler muallakta kalır.

Çizgiye gelince de, kimbilir belki kafa kafaya verirsek çizginin ötesini bile görebiliriz.

Saygılarımla
Ahmet Cemal Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 108
Kayıt: Sal Kas 22, 2005 4:01 pm
Konum: Tempe/Arizona/ABD

Mesajgönderen Ahmet Hamdi Kama » Sal Oca 01, 2008 4:32 pm

selam ve muhabbetler ....

SİZLERİ İZLEYE DEVAM EDİYORUZ...

...KENDİNİZE ...İYİ ....
BAKIN .....

Kişiler benim dediğim, benim bildiğim en doğrusudur inadından vaz geçmedikçe mutlak doğruda buluşmak mümkün olmayacaktır. Umarım bu sitedeki tartışmalarımızı da bu doğrultuda yönlendiririz.....

DEMENNİM AYNI......
Ahmet Hamdi Kama
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 386
Kayıt: Cmt Oca 20, 2007 9:28 pm
Konum: SAMSUN/MERKEZ

Mehmet ERDOĞAN

Mesajgönderen Mehmet Erdoğan » Sal Oca 29, 2008 11:17 am

Kocaman bir ağaçtı,o yaşlandı ve dallarını budadılar.(Hani bahçemizde kurumaya yüz tutmuş ve meyvesini çok sevdiğimiz
hepden yok olmasın diye iyice kurumadan tekrar kökünden filizlensin diye kestiğimiz,gibi.)gövdesinide kestiler ve şimdide;kökleri ile toprağın temas kurmasının engellendiği gibi günümüzle geçmiş arasına bir kalın sünger çekiliyor gibi geldi banada bu başlığı açma gereği hissettim.
Geçmiş ile sürekli aramıza dıvar örüldü ve bize tarihimiz sapıtılarak okutuldu,
yaşanmış bir çok gerçekler gizlenmiş.Yerlerine uyduruk konular yazılmış,kitaplarda yazılmamış bir çok olaylar ağızdan anlatıla geldi.Osmanlı'nın devasa arşivleri bile hangarlarda çürümeye terk edildi ve merak edenlerin hizmetine açılmadı.Bazı zihniyetler Osmanlı'yı;Yobaz,Kafa koparan ve gerikalmışlıkla hala suçlayabiliyor.
Bende bu zihniyetlere diyorumki:Osmanlı;Dünyada ilklere imzasını atmış ve Her türlü yeniliğe açık bir yapıya sahipti.İlk topu yapan Osmanlı,İlk Uçağı yapan Osmanlı,Dünyayı dolaşan Osmanlı,İlk İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini yayınlayan (Bosnaya)Osmanlı,Üniversite,Hastahane ve Futbol takımları bile kurdu bu Osmanlı.Bu gün Türkiye'de bulunan kuruluşların hizmet tarihlerine bakılması yeterli sanırım.Camiyi,Sinagokve Kiliseyi üçünü bir arada asırlardır hır çıkarmadan yaşatan Osmanlı'dır.
Kullanıcı avatarı
Mehmet Erdoğan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 35
Kayıt: Prş Oca 24, 2008 9:48 pm

ABDÜLHAMİT HAN (KIZIL SULTANMI ?)

Mesajgönderen Mehmet Erdoğan » Prş Oca 31, 2008 1:21 pm

Abdülhamid han hasta yatağında iken Fransa'nın bir kasabasında Peygamber Efendimiz aleyhinde bir piyes oynıyacaktı.Henüz piyes oynamadan Abdülhamit'in haberi olmuş ve Fransaya O piyesi oynatma İslam Alemini başına yıkarım,demiş ve Fransa o piyesi kendi ülkesinde oynatamadı ve Abdülhamid han ın Kızıl Sultan şeklinde Karikatürünü yapmışlar.Dünyada zaten devam ede gelen karalama kampanyalarına bu şekilde devam ettiler.
Fransa; kendini Tapınak Şovalyelerinin Hamisi olarak kabul eder.Tapınak şovalyelerinin bu günkü adı FARMASONLAR dır.
Kullanıcı avatarı
Mehmet Erdoğan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 35
Kayıt: Prş Oca 24, 2008 9:48 pm

Mesajgönderen Emel Ayal » Pzr Şub 03, 2008 6:18 pm

nedense küçüklüğümüzden beri osmanlı padişahlarını bir nevi peygamber kıvamında sundular bize
uzun uzun yüzyılların getirdiği boynum kıldan incedir lafının ağırlığı padişahsız doğup büyümemize rağmen nesiller boyu hala üzerimizde
abdülhamit osman bey fatih sultan mehmet vs vs
hata yapmadılar mı hiç
haşa insan değilmiydi bunlar
anlamadığım neden gardımızı alıyoruz siper ediyoruz abdülhamite yada başkalarına kendimizi

fizikçiler acaip bi iş üstünde çalışıyomuş
bi yerde okudum
ağzımızdan çıkan her söz tarih boyunca her ses uzaya gitmiş bu sesleri geri getirmek için çalışıyomuş fizikçiler(haydaaa diyesim var burda) neyse bu sesler geri geldiğinde insanlık tarihi yeniden ve acaip objektif yazılacakmış
düşünün hayal kırıklıklarını
neyse internetim kaçak olduğu için her an kesilebilir o yüzden sözümü noktalıyorum
padişahlarımız
vatanı herne pahasına olursa olsun savunmuş da olabilir yokpahasına satmış da olalbilir
zira insan olmanın dezavantalarıını onlar da yaşamıştır
Kullanıcı avatarı
Emel Ayal
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 790
Kayıt: Pzt Nis 17, 2006 12:46 pm
Konum: İzmir

Mesajgönderen Caner Kama » Pzt Mar 24, 2008 1:49 am

....padişahlarımız vatanı savunmuş olabilirler de satma işini anlamadım? insan kendi toprağını milletini satıp avrupaya gidip orada açlıktan sefaletten ölebilir mi? bugüne ulaşmış hanedan üyelerinden zengin olanına hiç rastlamadım malum satıp kaçtılarsa bunun karşılığını da almış olmaları lazım? eee nerde bu paralar? gördüğüm zamane şehzadeleri -zira okuduğum röportajlarda öyle hitap ediliyor onlara- okumuş, aydın orta sınıf insanlar!

......bu arada mehmet erdğan'ın yazdıklarını abartılı ve gerçek dışı buluyorm, bu kadar da abartmamak lazım...
Kullanıcı avatarı
Caner Kama
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 226
Kayıt: Cum Mar 03, 2006 4:15 pm

İŞTE SANA OSMANLI

Mesajgönderen Mehmet Erdoğan » Pzt Mar 24, 2008 9:56 am

Osmanlı İmparatorluğu,her zaman yeniliklere açık bir toplumdu.
Bilim adamları yetiştiren ve onlara hertürlü desteği verendi.

İ L K L E R İ

DÜNYA HARİTASI(Pir'i Reis)
İLK DÜNYA KEŞFİ(DOLAŞMA)
İLK UÇAK
İNSAN HAKLARI BEYANNAMESİ (Bosna-Sırp sancağına)
TOP ve GÜLLE
KALORİFER TEŞKİLATI
ÜNİVERSİTE
MATBAA
hastahane
Türkiye nin yurt dışında katıldığı ilk sergi 1851 yılında Londra da düzenlenen Tarım ve Sanayi Ürünleri Sergisi dir.Osmanlının yapmış olduğu ve dünyada ilk olan,iki adet uçak bu fuara giderken ingilizler tarafından düşürülgüğünü...!!!!!


* Türkiye de ilk sergi ise 27 şubat 1863 tarihinde Sultan Ahmed Meydanı nda Sultan Abdülaziz in de katıldığı bir törenle açılan "Sergi-i Osmani" dir. Çeşitli el sanatları ile tarım ve sanayi ürünlerinin yer aldığı bu sergiye İmparatorluk sınırları içinde kalan ülkelerden olduğu gibi bazı Avrupa ülkelerinden de katılımlar oldu.


* İstanbul a ilk tünel yine Sultan Abdülaziz zamanında Fransız Mühendis Emile Gavand tarafından yapıldı ve bu tünel 17 Ocak 1874 günü hizmete girdi. Dünyanın üçüncü yeraltı treni olan bu tünel 575 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğindedir.


* Türkiye de Meşrutiyet in ilk ilanı, 23 Aralık 1876 (Sultan İkinci Abdülhamid).


* İlk olarak Sultan İkinci Abdülhamid döneminde açılan okullar: Mekteb-i Hukuk-i Şâhâne (Hukuk), Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne (Tıp), Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne (Siyasal Bilgiler), Mekteb-i Şâhâne Hendese-i Mülkiye (Teknik Üniversite), Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi, Orman ve Madenler Mektebi.

Dünyanın ilk Toplu Sözleşmesi

Dünyada ilk toplu sözleşmenin Osmanlı Devleti tarafından gerçekleştirildiğini. Kütahya Vahid Paşa kütüphanesinde bulunan şeriye Mahkemesi sicilinin 57'ci sayfasında kayıtlı belgeye göre, yeryüzündeki bu ilk sözleşme Kadı Ahmed Efendinin tasdiki ile 24 işyeri ile işçileri arasında imzalandığını .
Bu sözleşmeye göre, "Kalfaların, yardımcıların, ustaların ve vasıfsız işçilerin yevmiyeleri"nin tesbit edilip, her gün belli sayıdaki fincan imali karşılığı alacakları ücretlerin tesbit edildiğini.Biliyor muydunuz?
450 Yıllık Çevre Nizamnamesi

Çevremizin gitgide yaşanmaz hale gelip bunun ekolojik felakete yol açan neticelerinin hergün biraz daha fazla ortaya çıkmasıyla birlikte çevreyle ilgili haftalar tertip edip, hukuki düzenlemelerin gündeme yeni yeni gelmesine karşılık, Osmanlı Devleti'nin bizden tam dört buçuk asır önce, meselenin ehemmiyetini idrak ederek Çevre Temizliği Nizamnamesi " hazırlayıp uygulamaya koyarak problemi çözdüğünü



ALINTI
200 yıl önce ABD ve Osmanlı


"...Yıl, 1783... Avrupa standartlarına göre mütevazi da olsa, yeni bir denizci devlet olan ABD, denizlerde tek başına bayrak gezdirmeye başladı...

Daha 25 Temmuz 1785'te, Atlantik'te Cadiz açıklarında, bu yeni bayrağı taşıyan ilk gemi Cezayir açıklarında Osmanlı gemileri tarafından ele geçirildi. Bu gemi, Boston limanına bağlı, Kaptan Isaak Stevens'in idaresindeki Maria idi. Arkasından, Philadelphia limanına bağlı, Kaptan O'Brien'in Dauphin'i de aynı akıbete uğradı.

1793 Ekim ve Kasım aylarında 11 ABD gemisi daha Osmanlıların eline geçti...

Kongre, 27 Mart 1794 yılında, Osmanlı denizcilerine karşı koyacak güçte savaş gemileri inşa edilmesi veya satın alınması için, Başkan George Washington'a 700.000 altına yakın harcama yetkisi verdi.

Osmanlıların oluşturduğu deniz tehdidi sayesinde, ABD donanmasının temelleri atılıyordu. 5 Eylül 1795'te ABD bu tehdide karşı bir anlaşma yapmayı kabul etti. Bu anlaşmaya göre ABD, Cezayir'deki esirlerin iadesi ve gerek Atlantik'te, gerekse Akdeniz'de ABD sancağı taşıyan hiçbir tekneye dokunulmaması karşılığında, 642.000 altın ve yılda 12.000 Osmanli altını (216.000 dolar)ödeyecekti.

Dili Türkçe olan ve 22 maddeden oluşan anlaşmaya, Başkan George Washington ve Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı imza koydular...

Böylece ABD yıllık vergiye bağlanmış oldu. Bu, ABD'nin iki asri aşkın tarihinde, yabancı bir dille imzalanan tek anlaşma olduğu gibi, yabancı bir devlete vergi ödemeyi kabul eden tek Amerikan belgesidir...

İşte; ABD tarihinde kendi dilinde olmayan tek uluslararası anlaşma Türkçedir ve ABD tarihinde vergi vermeyi kabul ettiği tek ülke Osmanlı İmparatorluğudur....

ABD baskani George Washington Osmanlı İmparatoru tarafından muhatap görülmemiş ve anlaşma Cezayir beylerbeyi tarafından imzalanmıştır.
Kullanıcı avatarı
Mehmet Erdoğan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 35
Kayıt: Prş Oca 24, 2008 9:48 pm

Mesajgönderen Caner Kama » Pzt Mar 24, 2008 10:54 am

güzel teşekkürler bi ekleme de ben yapayım o zaman 1795 ya da 97 de akdenizde abd gemilerinin ticaret yapabilmeleri için ilk defa abd ve de son defa bir ülkeye haraç vermiştir......
....
......tamam verilen örnekler çok güzel ama osmanlının bilim yapmadığının söylemek kadar onun bilimde çok ileri gittiğini söylemek de yanlıştır......şöyle bir geriye doğru bakltığımızda osmanlının bilimsel bilgiyi teknolojik bilgiye dönüştüremediğinin göreceksiniz bunun tek istisnası vardır o da istnabul'un fethi sırasında yapılan yeni tip top sistemidir kaldı ki onun da macar bir mühendis yapmıştır.......kalorifer sistemleri falan ilk defa osamnlılar taafından değil ortasyada yugurlar tarafından yapılmıştır; bugün bile piri reis in haritasının gerçekliği tartışılıyor bazı osmanlı tarihçileri o haritanın çinli denizcilerde alınmış olabilineceğini ileri sürmektedir; ilk uçak ilk uçan insan osmanlı gibi sözler geçende röportajını seyrettiğim tarihçi ilber ortaylı tarafından yalanlanmıştır, kendisi osmanlı tarihinde böyle bir kişinin olmadığını belgelerde böyle bir isme ve olaya rastlamadığını belirtmiştir; üniversiteye gelince dünyada ilk üniversite nizamiye medreleri ya da mısır daki el-ezher üniversitesi verilebilir ve bunlar osmanlı döneminde yapılmamaıştır; matbaa ya gelince bunun çıkış noktası asyadar ya uygurlar ya da çinliler yapmışlardır, ve matbaa bu topraklar üzeinden avrupaya taşınmıştır; bi eklemek yapalırsa matbaa sanıldığı gibi istanbul a lale devrinde değil ondan çok önce girmiştir ( seri baskı yapabilen matbaalar ) fakat o matbaalar rum veya ermenilerce kendi kitaplarını çoğaltmada kullanılıyordu...
....ilk dünya keşfi, hastahane ve insan hakları beyannamesi konusunda bir bilgim yok yani hiç kulak doldunluğum bile yok o konularda birşey diyemeyeceğim ama umarım diğerleri hakkında sağlıklı bir bilgi vermişimdir.......böyle tartışmak daha güzel teşekkürler
Kullanıcı avatarı
Caner Kama
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 226
Kayıt: Cum Mar 03, 2006 4:15 pm

OKUYUN BAKALIM.........

Mesajgönderen Mehmet Erdoğan » Pzt Mar 24, 2008 11:10 am

MEREŞAL FEVZİ ÇAKMAK'IN SIRRI

Fevzi Paşa... bu ifşayı, refikasi Fitnat hanıma söyle açıklamıştır:

"Fitnat. Öyle birşey biliyorum ki ortaya çıkıp söylememe bugüne kadarki
tutumumuz ve davranışlarımız müsait degil. Mecburum, bu sırrı kendimle beraber
mezara ürmeğe.."

Ve işte Mareşalin senelerce sakladığı büyük sır ki, Sultan Vahdettin'in vatansever
bir insan olduğunu ve kurtuluşu (İstiklal Savaşının kazanılması) Anadolu'da
gördüğünü apaçık göstermektedir.

Dinleyelim Fevzi Paşayı:

«Mütareke senesinde, bir Cuma selamlığından sonra Sultan Vahdettin beni
huzuruna kabul etti.

"Paşa, dedi. Durumu görüyorsunuz. Bu işler anca Anadolu'da teşkilatlanarak
kurtarılabilir. Bana Anadolu'da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan
kurtarabilecek Paşaların bir listesini yapıp getirin"

Ertesi Cuma, yine selamlıktan sonra huzuruna girip hazırladğım listeyi verdim.
Dikkatle okuduktan sonra, bir müddet sustu. Sonra yarı kapalı gözleriyle agır agır,
tane tane konusmaya başladı:

"Paşa, Mustafa Kemal Paşa hırsız mıdır"

"Haşa Padişahım"

"Bir namuzsuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır ?"

"Haşa Padişahım"

"Beceriksiz ve kabiliyetsiz midir?"

"Hayır efendim. O hepimizden bilgili, kabiliyetli ve dinamiktir"

"O halde bu listeye niçin onun adını yazmadınız?.."

Hiç düşünmeden cevap verdim:

"Padisahım, Mustafa Kemal Pasa yenilik, bilhassa öteden beri Cumhuriyet
taraftarıdır"

Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı...Ayağa kalkıp pencereye
döndü. Limanda demirli İtilaf devletleri (İngiliz, Fransız, Italyan, Yunan) gemilerini
göstererek:

"Paşa, Paşa... Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da
isterse Cumhuriyet olsun...Kendine selamla birlikte tebliğ ediniz, haftaya Cuma
günü Mustafa Kemal Paşa'yı göreceğim..."

(Vehbi Vakkasoğlu, Son Bozgun, Cilt 1 -Timaş , Istanbul, 1990, shf. 134)

MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE SULTAN VAHDETTİN'İN SON BULUŞMASI

Peki bu görüşmede neler oldu.

Mustafa Kemal, Küçük Mabeyn'de Sultan Vahdettin'le yaptığı son görüşmeyi (15
Mayis 1919), şöyle anlatmıştır:

"Yıldız Sarayı'nın ufak bir salonunda Vahdettin'le adeta diz dize denecek kadar
yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap
var. Salonun Boğaziçi'ne doğru açılan pencerelerinden gördüğümüz manzara su:
Birbirine muvazi hatlar üzerinde düşman zırhlıları, bordalarındaki toplar sanki Yıldız
Sarayı'na doğrulmuştu.... Manzarayı görmek için, oturduğumuz yerlerden
baslarımızı sağa, sola çevirmek kafi idi.

Vahdettin hiç unutmuyacağım su sözlerle konuşmaya başladı:

- Paşa, paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi tarihe
geçmiştir. Bunlari unut. Aslı şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir.
Paşa, paşa devlet-i aliyeyi kurtarabilirsin! dedi.

- Hakkımdaki teveccüh ve itimadi arz-i teşekkür ederim, elimden gelen hizmette
kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz, dedim.

Sonra:

- Merak buyurmayınız efendimiz, dedim, nokta-i nazar-i şahanenizi anladım. İrade-i
seniyye olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyuruklarınızı bir an
unutmayacağım.

- Muvaffak ol ! Hitab-i sahanesine mazhar olduktan sonra huzurundan çiktim.

Seryaver Naci Paşa koridorda elinde ufak bir muhfaza içinde bir şey tutuyordu:

- Zat-i Şahane'nin ufak bir hatırası, dedi.

Kapağın üstünde Vahdettin'in inisyalleri işlenmiş bir saatti.

- Peki, tesekkür ederim, dedim.

Saati yaverim aldi. Sonra Yıldız Sarayı'ndan çıktığımız ve hareket etmek üzere
olduğumuzu gizlemek, saklamak ister gibi bir ihtiyatle, ayaklarımızın patırtısını
işitmekten korkarak, saraydan uzaklaştık"

Ancak Mustafa Kemal Paşa bu görüşmede Vahdettin'in kendisine niçin umut
bağladığını biliyor ve şartlar müsait olduğunda kendi fikirlerine fırsat
tanınmayacağını düşünüyor ve bunu "O son görüşmede anladım ki, padişahlar
milletlerinin kaderini değil, ancak şahısların huzurunu düşünürler. O gün, Türkiye'yi
ancak Cumhuriyet'in kurtaracağına iman ettim" diye dile getiriyordu.

(Detaylar için bakınız. Atatürk’ün Bütün Eserleri” Cilt: 3, Sayfa: 99, Kaynak Yayınları)

Vahdettin vatanın kurtuluşunun ömrünün son altı ayına kadar 'Sarı Paşa' ondan
sonraki günlerinde ise 'Gazi Paşa' dediği bu kararlı ve dirayetli komutanın ellerinde
şekileceğini ümit ediyordu. Mustafa Kemal gerek Almanya ziyareti sırasında
gösterdiği kurmay zekası (ve bu yolculukta açıkladığı fikirleri) gerekse , daha önce
girdiği savaşlarda sonuca gitmeyi bilen ve yılmayan çelik iradesi ile ümit
bağlanacak tek isimdi.

Çünkü o daha Kasım 1918'de Yıldırım Orduları Grup Karargahı'nın, Padişah'ın emri
ile kaldırılmasından sonra İstanbul'a gelen Mustafa Kemal, boğazın ortasına
demirlemiş düşman donanmasını görünce, yanında bulunan yaveri Cevat Abbas
Gürer Bey'e şöyle diyordu: "Geldikleri gibi giderler!"

"SARI PAŞA SAMSUN'A GİTMEK İÇİN YOLA ÇIKTI MI"

Olağanüstü yetkilerle donatılan Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a gönderilmesi ve
bu görevlendirmede karargah merkezi belirtilmemesi işgal kuvvetlerini rahatsız
etmiştir. Onların bu durumu araştırmaya kalkmaları hem Vahdetttin'i hem de
Atatürk'ün yakın silah arkadaşı olacak olan ve içlerinde Fevzi Çakmak, İsmet İnönü
gibi isimler yer alan komutanları telaşlandıracak ve herkes Mustafa Kemal'in bir an
önce İstanbul'dan çıkması için sabırsızlanacaktır. Hatta ilginçtin bu telaşa kapılanlar
içinde Damat Ferit Paşa da olacaktır. Ama yıldız sarayında duyulan en büyük kaygı
şüphesiz saltanatını kaymetmemek için ümitlerini Kemal Paşa'ya bağlamış olan
talihsiz sultanın kaygısıdır. O da sık sık yanındakilere sormaktadır: "Sarı Paşa
Samsun'a gitmek için yola çıktı mı?"

BANDIRMA VAPURU İNGİLİZLERCE ARANDI

Vatan, millet, saltanat, hilafet, gelecek, huzur için edişe duyanların topyekün
ümitleri 'yalnız bir adamın' kaderine bağlanmıştı. Onun kaderi tüm ulusun, Osmanlı
devletinin ve bağlantılı kavramların ve güzel gelecek ümitlerinin de kaderini
belirleyecekti.

Ancak kimi tarih meraklılarının(!) iddia ettiği gibi Bandırma Vapuru İstanbul'dan
kaçarak ayrılmamıştı. İstanbul’da İngilizlerin fazla dikkatini çekmemek için,
kalabalık bir ziyaretçi toplanmamasına dikkat edildiği doğrudur. Bu hassasiyet
doğaldır ki Mustafa Kemal Paşa'ya bağlanan 'gizli' ümitlerin işgal güçlerince
sezilmemesi içindir.

“Bandırma vapuru” zamanına göre teknoloji harikası değildi ama abartıldığı kadar
köhne bir tekne de değildi. İskoçya’da inşa edilen gemi, Lloyd’s sigortasının
kayıtlarına göre, 279 grostonluk, yelken ve buhar donanımlı, demir uskurlu elli
metreye varan uzunlukta ve altı metre genişliğindeydi. Denize indirildiğinde ismi,
“Trocadero”ydu. Önce bir Yunanlı armatör tarafından satın alınan gemi, Osmanlı
idare-i mahsusasınca bu yeni sahibinden satın alınmış ve adı “Bandırma”ya
çevrilmiştir.

“Bahriye Nazırı Avni Paşa vapurun hazırlanması işini günler öncesinden halletmişti.
Karadeniz’e açılmalarından hemen önce bir devriye hücumbotuyla gelip,
Bandırmanın güvertesine çıkan İngiliz denizcileri vizeleri kontrol etmeleri ve
“please proceed sir!”, yani “Lütfen efendim devam” demeleri sır olamayacak kadar
tarihin malı olmuştur.

16 Mayıs 1919 akş üzeri Mustafa Kemal, "Bandırma Vapuru" ile Samsun'a
çıkmak üzere İstanbul'dan ayrılırken Kızkulesi yakınlarında işgal kuvvetleri
tarafından gemisi aranır, ondan sonra geminin Karadeniz'e çıkışına izin verilir. Eski
ve yaralı Bandırma Vapuru düşman zırhlıları arasından yavaş yavaş geçip
Karadeniz'e doğru yol alırken, M. Kemal o alev alev yanan gözleriyle İstanbul'a son
defa bakar ve şöyle der:

"Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri sey
yalnız madde. Bunlar Hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini
anlayamazlar. Biz Anadolu'ya ne silah ne cephane ürüyoruz. Biz ideali ve imanı
ürüyoruz
Kullanıcı avatarı
Mehmet Erdoğan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 35
Kayıt: Prş Oca 24, 2008 9:48 pm

Önceki

Dön DÜŞÜNCE PLATFORMU

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir

cron