PARA

"Düşünebilen bir nesil yaratmak ve düşüncelerimizi özgürce paylaşmak için" burada buluşalım.

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Osman Nuri Sarı, Özgür Hasan Altuncu

Mesajgönderen Ahmet Cemal Durgun » Sal Haz 26, 2007 6:55 am

Selamlar,

Sevgili Hasret Abi eğer farkındaysan benim bu tartışmaya katılma amacım Bülent Abi'nin söylediklerine katılmadığımı belirtmekti ve bence yazımın asıl kısmını da onlar oluşturuyordu. Yani sen laikliğe "salladığın" için gelmedim ben. Amcamları bu işe niye karıştırdığını da anlamış değilim. "Sallama" sözüne gelince bunu bir itiraf mı yoksa klavye sürçmesi olarak mı algılamam gerektiğini çözemedim. Kimbilir belki de Allah söyletmiştir.

Şimdi buraya laiklik ve sekülerliğin sözlük tanımlarını yapıştıracağım ve bize hangisinin uyduğu yorumunu size bırakacağım.

Laiklik, devlet yönetiminde her hangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir
Siyasi anlamda, sekülerizm kilise ve devletin ayrılmasıdır ki bu kilise ve devletin birleşmesi olan teokrasinin zıttıdır.

Sekülerizm terimi farklı bağlamlarda kullanıldığı için, belirli ve kesin bir tanımını yerden yere, konudan konuya değişiklik gösterir. Demokrasi seküler olmak zorunda değildir veya demokrasi ile sekülerizm birbirini tamamlayan veya birbiri için zorunlu olan olgular değildir.

Felsefi bir açıdan, sekülerizm devletlerin dogmatik bir inanç değil de nedensellik ve deneysellik üzerine kurulu olduğu, somut ve bilimsel temellere dayandığı kavramı ve düzenidir.

Modern zamanlarda, genel kanı insanların özgürlük ve eşitlik ideallerinin yasa ile korunduğu bir siyasi sistemin kralın veya ruhban sınıfının dini dogma, istek ve kuralları merkez alan ilahi hak ve yargılarından oluşan bir siyasi sistemden daha üstün olduğu yönündedir.

Sekülerizmin bir başka tanımı da; dinin bir toplumun kamusal mesele ve işlerine karışmaması ve bunlarla bütünleşmemesini savunan ve belirten düşüncedir.

Sıklıkla Avrupa'daki Aydınlanma hareketiyle ilişkilendirilen sekülerizm, Batı toplumu ve siyasi gelişimi açısından çok önemli bir yere sahiptir. ABD'deki kilise ve devletin ayrımı ve Fransa'daki laiklik (laïcité), pratik anlamda olmasa da prensip bakımından büyük oranda sekülerizm kaynaklıdır.

Ayrıca, sekülerizm din ve doğaüstü inançların dünyayı anlamak ve günlük hayat için temel teşkil etmediğini savunan sosyal ideoloji olarak da tanımlanmıştır. Seküler kavramının diğer kullanımları ve sekülerizmin barındırdığı terminoloji hakkında daha detaylı bilgi için sekülerlik maddesine bakabilirsiniz.

Sekülerizm, seküler formların (siyasi, toplumsal veya felsefi) savunulması ve ortaya konmasına verilen isim olarak da kullanılmıştır. Sekülerizm hakkındaki genel bir yargı da ateizme denk tutulmasıdır ki bu yanlıştır. Aslında birçok seküler birey, bireysel anlamda kendilerini dindar saymaktadırlar. Ateizm tanrının varlığını sorgularken, sekülerizm dini otoritenin dünyevi işlerde yargıç olup olamayacağını sorgular.

Sekülerizm siyasi, felsefi ve toplumsal alanlara nüfuz ettiği için birçok farklı olgu ve kavramda bulunmaktadır. Sekülerizmin özü nedeniyle nüfuz ettiği farklı kavramların bir kısmı bu maddede incelenmiştir. Etik, ekonomi, hukuk ve haklar bunlara örnek olarak verilebilir.


(Bu tanımlar wikipedia'dan alıntıdır. Dileyen başka kaynaklara da başvurabilir.)

Şimdi herkes kendi kafasından tanımlar uydurup terimlerden anlamak istediğini anlayıp ona göre yazar ve konuşursa ortak bir trartışma zemini bulamayız. Bu yüzden önce tanımlar üzerinde(herkesin kabul ettiği) anlaşıp ondan sonra tartışmaya geçmemiz daha doğru olur sanırım.

Sonra yazımın hangi cümlelerinden özgür düşünce istediğimi çıkardın? Hatta Türkiye'de özgür düşünce üzerindeki engelin İslam olduğu sonucuna nerde vardığımı da göremedim. Zaten böyle bir düşüncemiz de yok. Dolayısıyla niye böyle bir cavap yazdığını zerre kadar anlamış değilim. Yazdıklarına hiç değinmiyorum zaten zira anlaşamayacağız.

Yazında belirtmiş olduğun diğer ahlak,sevgi,sosyal adalet ve benzeri kavramlarda ilahi kaynaklı olsun olmasın bütün dinlerin insanlara sunduğu ve öğütlediği genel geçer evrensel etik kurallarıdır. Bunları yalnızca İslam'la bütünleştirmek de yanlış olur sanırım.

Sizin ekonomi anlayışınız faizle sınırlıysa oraya bişey diyemeyeceğim. Ama kanımca üretim ve tüketim ilşkilerini belirlemeyen bir ekonomik anlayış olmaz.

Kuran'ın yol olduğuna kesinlikle katılıyorum ve bu yolun ilahi bir yol olduğu konusunda da diretiyorum(ne kadar sinerlensen de). Bu yol bizi ahirette huzura kavuşturacaktır. Ancak bu yolu siyasette insanların önüne sunan din tacirlerinin de, o kafamıza çarpar dediğin Amerika'nın kucağından inmedikleri gün gibi ortadadır. Lütfen bunalrı da göz ardı etmeyelim.

Epeyi yazdık yine. Acaba çok mu "salladık"?

Saygılarımla...
Ahmet Cemal Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 108
Kayıt: Sal Kas 22, 2005 4:01 pm
Konum: Tempe/Arizona/ABD

Mesajgönderen Yılmaz Ersezer » Sal Haz 26, 2007 1:17 pm

Sevgili Bülent,
Tarihe çalım atılmaz, tarihsel süreçlerin üstünden sıçrama şansı yoktur. Tarih tekerleği ileri doğru büyük hamleler, ardından çeşitli geri dönüşler ve ardından gene ileri doğru büyük hamlelerle sonuç olarak ileri doğru gider. Uzun soluklu bir yoldur ve yolun üstündeki engelleri aşmadan bitiş çizgisine ulaşmak söz konusu olamaz. İlericilik, devrimcilik vs. kişinin ve tarihsel hareketin evresi, toplumun ihtiyaçları üzerinden değer bulur, anlam kazanır. Kitaplarda yazanı ve toplumun hareket yasalarını bilmek yetmez, hareketin içinde olmak gerekir. Mustafa Suphi ve Şefik Hüsnü komünisttir, Mustafa Kemal ise burjuva devrimcisi. İşgal koşulları altında Mustafa Suphi ve Şefik Hüsnü'nin TKP'si Istanbul'da tranvay işçilerine bildiri dağıtmaktadır, Mustafa Kemal Anadolu'da tüm milleti emperyalizme karşı birleştirmek ve savaşı örgütlemekle meşguldür. Hangisi daha devrimcidir? Hangisi devrim yapmıştır? Hangisi tarih tekerleğini ileri döndürmüştür? TKP'nin bildirileri çok daha "devrimci" dir şüphesiz ama devrim yapan, bir toplumu dönüştüren, bağımsızlık bayrağını dalgalandıran, Cumhuriyet'i kuran Mustafa Kemal'dir, yani gerçekte devrimci olan Mustafa Kemal'dir. Bulunulan yerin bir adım ötesinden başlayıp ileriyi kurgulamak devrimcilik, tarihe çalım atarak 10 adım öteden kurgu yapmak ise maceracılık, anarşizm ve sol sapma oluyor, hareketin dışında kalmak oluyor. "Komünist" olmak ama devrimci olmamak, tarih sahnesinde rol almamak nasıl mümkünse komünist olmadan devrimci olmak da mümkündür ve bence komünist olsun olmasın makbul olan devrimciliktir, tarih tekerleğini ileri döndürmek çabası ve eylemidir. Mesela Irak'ta emperyalist işgale karşı direnen İslamcılar ne kadar devrimci ise parlamentoda milletvekili bulunan ABD kanatları altındaki "Komünist Parti" de o kadar karşıdevrimci ve gericidir. Programındaki sınıfsız toplum ütopyası palavradan başka hiç bir şey ifade etmez, emperyalizmle işbirliği halinde tarih tekerleğini geriye döndürmeye çalışmaktadır.

12. Madde'deki adalet reformunda düşünce suçları ile ilgili bir bildirim yok çünkü düşünce suçu diye bir suç yok. "Sol"un ürettiği bir kavramdır ve bana sorarsan hiç bir şey ifade etmiyor düşünce suçu ya da suçlusu kavramı. Pek çok insan düşüncelerinden dolayı cezaevlerinde yatmıştır evet ama bu bugün de böyledir yarın da böyle olacaktır. Düşüncelerini açıklamaktan korkmayan ve karşılaşacağı tüm engellere göğüs geren insanlardır tarihin öznesi.

Polisle ilgili husus kamu yönetimi başlığında geçmekte. Kamu yönetiminin asli unsuru kolluk kuvvetleridir. İlgili başlıkta bu meselede denetimin büyük ölçüde yerel yönetimlere aktarılacağı, polisin kendisinin de halkla bağlantılarının kuvvetlendirileceği ve çalışma koşullarının düzeltileceği bildiriliyor. Sorun nerede?

Selamlar, sevgiler...
Kullanıcı avatarı
Yılmaz Ersezer
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 227
Kayıt: Sal Ara 13, 2005 10:48 pm
Konum: ISTANBUL

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Sal Haz 26, 2007 10:31 pm

Elbette ki tarih tekerleğini o dönemde ileri döndüren ve devrimci olan Mustafa Kemal dir. Ama bu demek değildir TKP liler gerici idi (geçmişte yaşanmış bir çağı tekrar yaşatmak gibi bir amaçları olmadığı için) Lafı uzatmadan aynı zamanda kafamda da açıklığa kavuşan süpermarket örneğinden yola çıkarak aslında adı üstünde olan "gericiliği" yukarda ki parentez de belirttiğim halde herkesin anlayabileceği bir dille tekrardan şöyle anlatabilirim. Büyük sermayeli süpermarketler şehir dışına çıkarılınca şehir içinde kalan daha küçük sermayeli bakkallar bir dönem rahatlar tabi, ama her akşam üstü oturup vicdani muhasebe yapıp "yav ben bugün komşu küçük esnaftan fazla para kazandım yarın dükkanı açmayayım da o da kazansın" :D demez heralde. Dolayısıyla zamanla aralarında ki uçurum büyür, büyük olan diğerini de satın alır veya bir şekilde diğeri kapatmak zorunda kalır zamanla daha da büyüyen diğeri süpermarket olur, o da devrimci bir iktidar ile şehir dışına nakil edilebilir. :D Şimdi tarihin akışı örneğinde "dönem dönem geri ama sonuçta her zaman ileri mantığı" doğru ise (ki bence de doğrudur) ve yukarda anlatılan mantıktaki devrimci iktidarlar şu an ki tarihi şu an ki noktadan daha ileri sürükleyemez. Son yüzyıllık zamanı tekrar tekrar yaşatır. Kanser hastalığında iki tip tedavi yaklaşımı vardır. Biri "küratif" yani kesin tedavi amaçlı ( amacın kesin tedavi etmektir ama edersin ama edemezsin- Mustafa Kemal de, TKP lilerde bu guruba girer-) diğeri "palyatif" yani durumu kurtarıcı, daha kötüye gitmemesi için idare edici yöntemleri içerir. İlkidir devrimci yaklaşım, Mustafa Kemal döneminde devrimci yaklaşımı göstermiştir, şimdi sıra Ahmet Cemal dediği ama Atatürk ismi üzerinden iktidar umup, sömürülenlerin edebiyatını geçmişte iyi yapmış ( aslında yaşam sevinçlerini sınıfsal farklılıklardan alan, eşit insanlardan oluşan bir toplumu düşünmeleri bile en büyük kabusları olan) şimdi ise bunun edebiyatını bile yapma gereği duymayıp, moda akımlara kapılanların hep ihmal ettiği 6. ok ta.
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Yılmaz Ersezer » Çrş Haz 27, 2007 12:31 pm

Sevgili Bülent,

Küçük bakkal da sermayesini büyütüp büyük bakkal ardından büyük süpermarket olma hevesinde olduğuna göre onu tüketen açlığa mahkum eden büyük yabancı süpermarketler bizim sorunumuz değildir diyorsun sonuç olarak. Küçük toprak sahibi köylü de ektiği biçtiği toprakları büyütmek daha çok üretmek ve daha çok satmak, eninde sonunda büyük toprak sahibi zengin köylü olmak istediğine göre, emperyalist politikalar sonucunda kendi küçük toprağında şeker ekmesi tütün ekmesi yasaklanan, ektiğini satamayan aç köylü olması bizim sorunumuz olmuyor. Yani emperyalizm gibi bir sorunumuz yok bizim aslında. Tek sorunumuz kapitalizm ve piyasa ekonomisi. Bu sosyal ve ekonomik yapı bir kalemde dönüştürülmediği sürece tarih tekrardan ibaret oluyor. Önce köylüyü küçük toprağından, bakkalı da küçük dükkanından vaz geçmeye ikna etmek durumunda kalıyoruz. Çelişkiyi madem çözemiyoruz üstünden zıplıyoruz oluveriyor mu? Gülümseyerek ifade ediyorsun sen ama evet, süpermarket olan bakkalı şehir dışına çıkarmak da doğruluğu yanlışlığı tartışılır bir çözümdür. Hem 1923 de yaptığımız yeniden yapmak ve hem de geri dönüşün kaynaklarını sebeplerini tespit etmek ve çözmek zorunluluğumuz bulunuyor. Benzer süreç Sovyetler Birliği'nde yaşanmadı mı? Milli demokratik devrim değil sosyalist devrim yapıldı orada, daha ileri bir program uygulandı. Şimdi döndükleri yer itibarı ile tarihe yeni bir çalım mı uydurmak zorundalar? Sosyalist devrimi yaptılar ama geri dönüş yaşandı, bitti mi sosyalizm şansları şimdi? Bundan sonra bir gecede sınıfsız topluma ulaşmanın formülünü mü icat etmek zorundalar?

Aşağıdan yukarı çelişki içinde çelişki içeren sistem bir yerde bir noktada tüm çelişkileri içinde barındıran ve tüm diğer çelişkilerin çözülmesine hizmet eden ana çelişki noktasinda düğümlenmektedir. O çelişki emperyalizmle ezilen ulus arasındaki çelişkidir. Ulus dediğimiz şey de o bakkal, market sahibi ve işçidir. Büyük yabancı süpermarkete karşı yerli süpermarket tarafında, büyük yerli süpermarketle küçük bakkal arasındaki çelişmede küçük bakkal tarafında, küçük sermaye sahibi küçük bakkal'ın servet hırsı ile emeği ile yaşayanlar arasındaki çelişmede ise emek tarafında yer almak evet ama öncelikle büyük yabancı süpermarkete karşı yerli süpermarketi, bakkalı ve emeği ile yaşayan insanları birleştirerek bağımsızlık meselesini çözmek, aslolan önceliği olan bu. Aksi taktirde ne yerli süpermarket ne bakkal ne de emeği ile geçinebilen insanlar yani kısaca vatan ve millet kalmayacak. Bağımsız olmayan, emperyalist sömürü zincirinde ezilen ülke durumunda olan yerde program tüm milli unsurları emperyalizme karşı birleştirmeyi hedefleyen milli demokratik devrim programıdır. Yani küçük bakkalın, yerli süpermarketin, ve emekçinin ortak programı. Ortak program ortak çıkarları temsil eder. Küçük bakkala ve süpermarkete biz senin bakkalına marketine el koyacağız onu kamu malı yapacağız hadi gel emperyalizme karşı mücadele edelim kurtuluşun buradadır diyemeyeceğimize göre. Ortak düşmana karşı ortak mücadele ortak programla olur, asgari müştereklerde birleşmek demek budur. Benim azami programım daha kesin tedavi eder bırakın ortak programı asgari müştereklerde buluşmayı falan benim programıma gelin demek işgal altındaki ülkede tranvay işçilerine bildiri dağıtarak tedavi etmeye çalışanların tedavi yöntemidir. Adı kesin tedavi olmakla birlikte kesin olan tek şey ölümdür, acıları dindirdiği kesindir ama tavsiye edilmez.

İnsan önündeki sorunları çözerek yol alır. Bu sorunu daha önce yaşamış ve çözmüştüm o yüzden artık o sorunla uğraşmam üstünden atlarım diyemiyoruz, önümüze çıktı ise tekrar çözeceğiz. Biz emperyalizmi bu topraklardan defetmiştik ama gene geldi, gene defedersek gene gelecek o vakit uğraşmanın bir anlamı yok. Ya da emperyalizm böyle defedilmiyor demek ki, emperyalizmi bir gecede buhar edecek bir formül ihsan eyle yarabbi. Eylemiyor ne yazık ki.

Sevgilerimle...
Kullanıcı avatarı
Yılmaz Ersezer
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 227
Kayıt: Sal Ara 13, 2005 10:48 pm
Konum: ISTANBUL

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Çrş Haz 27, 2007 9:30 pm

Sevgili Yılmaz, güzel dedin, güzel de bağladın ama aldığın Türk marka bir cihazın içinde 40 milletten parçanın olduğu ( her nekadar siyasi, sosyal ve kültürel sonuçları olsada temeli ekonomik olan ve sömürüye dayanan küresel kapitalizm yani emperyalizm denen şey budur ) bu zamanda ben artık paranın dini veya milliyeti olduğuna inanmıyorum. Siz buyrun Hasret ile laiklikten devam edin. (bak orda sana katılıyorum :D ). Sevgilerimle
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Yılmaz Ersezer » Çrş Haz 27, 2007 9:42 pm

Sevgili dostum, sen ben Hasret ağustos'da yayla'da evin avlusunda çay içerken her iki meseleyi de tatlıya bağlarız :wink:
Kullanıcı avatarı
Yılmaz Ersezer
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 227
Kayıt: Sal Ara 13, 2005 10:48 pm
Konum: ISTANBUL

Mesajgönderen İlkay Durgun » Cmt Haz 30, 2007 10:54 am

Siz konuyu tatlıya havale edip bitirmeye niyetlisiniz ama, ben bir iki şey söylemek isterim.Bir cevap veren olursa da sürdürmek... :wink:

Öncelikle Hasret ile Ahmet Cemal arasındaki "Laiklik" tartışması ile ilgili şunu söylemek istiyorum.Hasret'in İslam'ı "vicdana sıkıştırmak" yanlış demesi çok yanlış bana göre.Çünkü;İslam vicdan dinidir.Allah'ın varlığını da vicdanla kabul ederiz.Buna iç ses demekte mümkün.Yaşayan bir İslam'ın iç sesten fazlasına ihtiyacı var.Eğer yaşayan İslam gerçek bir adalet yurdu sağlayamıyorsa ;o yaşayan İslami sert eleştirilerden geçirmek yine o vicdanın görevidir.Sırf isminin önünde "İslami" sıfatı olan her şeyi doğru görür, eleştirmekten kaçınır ki hatta korursak,o iç sese, yani vicdana uymamış oluruz ki; bu İslam dışıdır.

Burada tartışılan şeyin teolojik olarak bir İslam tartışması olmadığı,yani İslam’ın,yani yaşayan İslam’ın ne kadar "İslami" olduğudur.Bence sorun burada düğümlenmekte ve bu sorunun çözümüde "İslami" lerdedir aslında.Ancak "İslami" ler önceliği iktidar kavgasında gördüklerinden _ki bunun kapitalizmle yakın ilişkisi var_ "Yaşayan İslam”ın ne olduğu ile hiç ilgili değiller nerdeyse.Bu yönüyle statükocu yada gericidirler.Aklı İslam’dan dışlamaya meyillidirler yada buna karşı sessizdirler.Şimdi böyle bir”yaşayan İslam” iktidar kavgası sürdürmekte ve dünya kapitalizmi ile de işbirliğini savunmaktadırlar.Temelinde İslam ezilmişlerin dinidir,aslında her din gibi.Ancak kapitalist ve piyasacı _son 30 yılın büyük yalanı_ olursanız ve bunun üzerinden dünya sermayesi ile uzlaşıp geniş halk kitlelerini sömürürseniz,isminizin önündeki “İslami” sıfatı sizi aklamaz.Sizi İslami de yapmaz.Bu kapitalizmdir.Bu vahşi kapitalizmdir.

Bu zalimle mazlum arasındaki savaştır aslında.Şimdi butürden “İslami” lerle mücadele edenlerin “Laik” diyebildiğimiz görüş sahiplerine de hatırlatmak isterim ki,temel çelişki ; laiklikle ve İslam arasındaki çelişki değildir.İslam’ı iktidar aracı olarak kullanan “İslami” lerle _ki bunlar kapitalist ve globalist sermaye yanlılarıdır_ yoksul halk arasındadır temel çelişki.Eğer siz bunu göz ardı eder ve sizi çekmek istedikleri gerçek olmayan bir çatışma ile gerçeğin üstünü kapatmalarına yardım edersiniz.Tabi sizin gerçeğiniz adalet ise....

Yılmaz’ın temel çelişkiyi emperyalizm olarak tespit etmesi de bana yanlış geliyor.Emperyalizm bir sonuçtur.Asıl sorun bana göre kapitalizm’in ve buradan giderek batılı aklın tavsiyesidir bu topraklardan.Batının tasnifleyici ,tarihi ve buradan giderek sosyal hayatı sınıflandırıcı düşünce biçimini tavsiyesidir asıl sorun.Asıl sorun; dünyayı batının aydınlanmacı akıl yürütmesiyle okumaktan vazgeçmektir.Yine bu coğrafyanın İslam ile olan ilişkisini batının Hıristiyanlık ile olan ilişkisiyle karıştırmamak,bunun üzerinde bir sosyal hayat tanımı,kurumları,kuralları yapmamak lazım.Aydınımıza düşen görev;kendi toprağımızın,toplumumuzun,siyasi,sosyal kurumlarını tespit etmek,binlerce yıldır bir arada bu kadar çok ırkın ve dinin ve hatta mezhebin bir arada çoğunlukla barış içinde nasıl yaşadığını tartışmak ve bir toplum projesi olarak sunmaktır.

Artık kapitalizmi tasViye edecek sosyo-ekonomik model önermeliyiz.Kapitalizm vahşi doğadan farkı yok.Güçlünün yaşadığı zayıfın elendiği.Oysa insanlık tarihi bu vahşiliği ortadan kaldırma mücadelesinin tarihidir.Bu tarih içinde İslam da rehberimiz,Marksizim de rehberimizdir ve irili ufaklı her adalet arayışı rehberimizdir.
Kullanıcı avatarı
İlkay Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzr Kas 06, 2005 9:27 pm

Mesajgönderen İlkay Durgun » Cmt Haz 30, 2007 11:01 am

tasviye kelimesini tavsiye olarak yazdım alelacele...yazdığımız yazıları düzeltme olanağımız olmadığından_ki olması gerekir bir çok forum sitesinde bu özellik açıktır_ bunu düzeltmek site operatörlerinden ricamdır. :wink:
Kullanıcı avatarı
İlkay Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzr Kas 06, 2005 9:27 pm

Mesajgönderen Yılmaz Ersezer » Cmt Haz 30, 2007 4:54 pm

Temel çelişki tanımım yanlıştır, baş çelişkiye vurgu yapmak isterken yanlış bir ifade kullanmış oldum, haklısın İlkay. Bunu düzelttikten sonra yazdıklarını tümüyle katıldığımı ifade edip seni de yaylada evin avlusuna çay içmeye davet etmek isterim ;-)
Kullanıcı avatarı
Yılmaz Ersezer
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 227
Kayıt: Sal Ara 13, 2005 10:48 pm
Konum: ISTANBUL

Mesajgönderen Hakan Durgun » Pzt Tem 02, 2007 11:25 am

Arkadaşlar,
Hayattaki pek çok acıyı,yılda 15 gün köye gidebilme olasılığını düşünerek dindirebildiğine inanmaya başladığım sevgili kardeşimi bu saatten sonra hiç bir polemiğin tarafı yapamayacağınızdan emin olabilirsiniz.

Köye gitmesine 1 aydan fazla süre olmasına rağmen yaşamakta olduğu bedensel gevşeme karşısında başarabileceğiniz en iler şey,yaylada evin avlusu yerine Kazankıran a inmeye ikna etmek olacaktır ki orada da çaya fit olmaması gibi bir riskle karşı karşıya kalacaksınızdır.
Hakan Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 63
Kayıt: Cum Ara 30, 2005 4:10 pm

Mesajgönderen Hakan Durgun » Sal Tem 03, 2007 10:25 am

Özellikle '' bedensel gevşeme '' dememin nedeni, kardeşimin itikadına ilişkin tartışmaların önünü kesmek içindir.

Ne yani, ''aklına köy düştüğünde her şeyi unutur '' diyecek halim yoktu
herhalde.
Hakan Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 63
Kayıt: Cum Ara 30, 2005 4:10 pm

Mesajgönderen İlyas Hasret Uygun » Çrş Tem 04, 2007 10:59 am

Selamlar
Besim Tibuk secimlerde aldigi %2.5 oy sonrasi yaptigi aciklamada: ne yapayim yapacagimizi yaptik ama bu millete meseleyi anlatamadik.Kotu anlatmis demekki. Bizde oyle kotu anlattigimiz icin anlasilmiyor.Biliyorsunuzun bir anlatimin anlam bulabilmesi icin; anlatan-anlatilan-anlam,mana-anlayan-anlasilan unsurlarinin herbirinin tam olmasi lazim. Burda anlatan isini iyi yapamamis.
Dedigim dedik caldigim duduk muvacehesince amel edecek olursak "laiklik" asla bu ulke icin olmazsa olmaz bir vasfa sahip degildir.Bunun boyle olmadigini dusunen arkadaslarin bana bu dusuncemden dolayi acidigi gibi bende o dusuncelerinden dolayi onlara aciyorum.Acidigim onlarin Laikligi olmazsa olmaz diye dusundukleri icin degil kandirildiklarinin farkinda olmadiklari icindir.Bu konu ve bu gibi konulari yayla-gornek veya onlara yakin bir cografyada cay esliginde konusmaktan alabilecegim zevki baska nerden alirim bilmiyorum.Hep bir yerde olup bu konuyu konusmanin baska avantajida anlamayana zopayi verebilmektir.
Bu toplanti icin bir cay a kanmayacak arkadaslarin olmasi; irusvet miktarini artirmayi zorunlu kiliyor.Bu minvalde cay in yanina iki sise raki 4 kilo alabalik 4 porsiyon salata ortaya yapilandan ve iki adet yuvarlak ekmek yukarki firindan i oneriyorum.
Bu irusvet in parasal zahmetini doktor arkadaslardan toplayabiliriz.Eger vermezlerse veren birisi cikar.

Hasret UYGUN
Kullanıcı avatarı
İlyas Hasret Uygun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 511
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 12:53 pm
Konum: Moskova

Mesajgönderen Sabri Kahveci » Çrş Tem 04, 2007 12:53 pm

Bak yine anlatamadın.Rakılar büyük mü olacak yoksa ufak mı? :D :D
Kullanıcı avatarı
Sabri Kahveci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 236
Kayıt: Prş Ara 29, 2005 2:26 pm
Konum: TRABZON

Mesajgönderen İlyas Hasret Uygun » Pzt Tem 09, 2007 2:53 pm

Selam arkadaslar!
Gunlerim secim atmosferinin disinda geciyor.Turk televizyonunu da taktirmadim.Cunku o televizyon programlarini seyretmekten utaniyorum.Internette haber olarak okudugum Bulent Ersoy un evliligini kimbilir siz orda kac kez televizyonlardan haber diye seyretmissinizdir.
Aman Allah im Yarabbi bir ibnenin evliligi televizyonda haber oluyor.Ne gunlere kaldik.Nedir bu televole faciasi Yarabbi.
Kendimizi sorgulamayi bile beceremiyoruz.Begenmedigimiz halde bu programlari seyredip duruyoruz.Hayret bir sey ne hale geldik.

Neyse deyip bunuda gecelim.
Bu youtube programindan hemen hemen butun guzel konferanslari acik oturumlari seyrediyorum.Ne iyi ediyor bu programlardan pasajlar alip youtube ye koyan.Allah ondan razi olsun.

Secim ayagi PARA ugruna Petkim de gitti.
Stratejik bir kurum Petkim.Sanayi uretiminin kalbi.Hangi sanayiciye sorarsaniz sorun Petkim siz hic bir sey uretemez.Petkim i alanlar ermeni-yahudi-kazak sermayesi. Diyelimki % yuz bir turk urunu uretmek isterseniz de bu yabancilarin hosuna gitmezse Petkim den size mal sattirmayabilirler ve sizde o stratejik maddeyi urunu uretemezsiniz.Yani sanayiinin yularini gavurun eline verdik.
Bu iktidarin gecmisi vb seyler in hicbirisi beni ilgilendirmiyor.bunlarin gecmisini.... onlarda ozluyordur.Belki de cogu pismandir ama kapildiklari sandalye sevdaligi kendilerine ne gecmislerini nede geleceklerini gosteriyor.Onlarin yaptigi raconculuk,kurtlar vadisiciligi........
Hani biraz Hocalarina kulak verselerde akillari baslarina gelse ama yokkk.

Allah bu milletin alinterini,malini,mulkunu,parasini,topragini elaleme her neye karsilik olursa olsun veren her kimse belasini versin.

Erbakan Hoca nin uc kagit oyunu aciklamasini hakikaten cok takdire sayan buldum.Herkese tekraren dinlemesini tavsiye ederim.

Hasret UYGUN

Anladigim kadariyla bir Erbakan dalgasidir gidiyor.Hoca yine galiba herkesin dikkatini ustune cekmegi basardi.Eminim baraji gecemeyecek,gecseydi oyumu verirdim anlayisi var simdi herkeste.Tayyip Erdogan da meydanlarda racon kesiyor.Ama Hoca yi dinleyen yok tabii ki.
Kullanıcı avatarı
İlyas Hasret Uygun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 511
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 12:53 pm
Konum: Moskova

Mesajgönderen Emel Ayal » Pzt Tem 09, 2007 9:17 pm

Bu irusvet in parasal zahmetini doktor arkadaslardan toplayabiliriz.Eger vermezlerse veren birisi cikar.

Hasret UYGUN[/quote]

iş döner dolaşır
dolaşır döner
veee
gene
:D para
Kullanıcı avatarı
Emel Ayal
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 790
Kayıt: Pzt Nis 17, 2006 12:46 pm
Konum: İzmir

Önceki

Dön DÜŞÜNCE PLATFORMU

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir