gönderen Yılmaz Ersezer » Prş Nis 12, 2007 7:06 pm
Serkan, Mustafa Kemal'in ve askeri eğitim almış herkesin bildiği en temel gerçek savaşın (askeri ya da politik) topyekün olmadığı, mevzi savaşlarının bir sonucu olarak kazanıldığıdır. Eldeki mevzi müdafa edilir ve düşmanın elindeki mevziler kazanılır. Binlerce yıllık tecrübe ile oluşan en temel doktrindir bu ve en büyük ustalarından biri Mustafa Kemal'dir. Kurtuluş Savaşı'nın mevzi savaşı olduğunu Nutuk'ta yüzlerce kez üstüne basa basa ifade eder. Klasik doktrinde bir mevzi, savaş içinde ordu veya kolordu seviyesinde yarılırsa yarılan kuvvet, büyüklüğü ile orantılı bir miktar geri çekilir ve orada yeni bir hat kurar, esası budur. Mustafa Kemal'in katkısı tüm ordunun geri çekilmesi yerine yarılan ordu veya kolordunun en kısa mesafede yeni mevzisini kurmasıdır ki sebebi Sakarya Meydan Muharebesi'nde ordu büyüklüğünce geri çekilmenin sonucunun Ankara'nın düşecek olmasıdır. Yani mevzi savaşından vaz geçmiyor Mustafa Kemal, aksine mevziyi en kısa noktaya taşıyor.
Mustafa Kemal'in ağzından: "Asker her yerde savaşır! Tepenin altında, üstünde, çamurda, derede... Hattimiz yarılınca 500 metre, 1000 metre geri çekilip yeniden hat kuracağız. bulunduğumuz her yeri son neferimiz ölene kadar karış karış kanla sulamadan terk ve teslim etmeyecegiz."
Nutuk'tan: "Savunma hatlarımız kısım kısım kırılıyordu. Fakat kırılan her kısmın yerine en yakın bir yerde hemen yeni bir savunma hattı kuruluyordu. Savunma hattına çok ümit bağlamak ve onun kırılmasıyla, ordunun büyüklüğü ölçüsünde çok gerilere çekilmek gerektiği teorisini çürütmek için memleket savunmasını başka türlü ifade etmeyi ve bu ifademde direnerek şiddet göstermeyi yararlı ve etkili buldum. Dedim ki : Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tâbi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur."
Sanırım yukardaki cümleler durumu net olarak ifade ediyor.
Savaş ve siyasetin bir ve aynı şey olduğunu ifade eden sözlerini de aktarabilirim Mustafa Kemal'in, halihazırda bilgisayarımda yok ama istenirse bulurum. O söylüyor diye değil, doğru olduğu için.
İlk kaybettiğimiz mevzi gümrüklerimizdi, yıkıldı, iç piyasa düşmanın eline geçti. Ardından Cumhuriyet devrimi ile yarattığımız kamu iktisadi teşekküllerine göz dikti düşman, o mevziyi de kaybettik. Anayasal düzenimiz ve iç hukuğumuz bir mevzi idi, bir takım anlaşmaların altına imza attık ve onun üstüne AB hukuğunu koyduk, ulus-devlet mevzisinde ciddi bir gedik açtık. Kırmızı çizgilerimiz vardı, Çekiç Güç'e defalarca topraklarımızda üslenme izni verdik, kendi elimizle Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurduk, mevzimizi ellerimizle teslim ettik. Hükümetler mevzisini 1945'lerde kaybettik ve bir daha uzaktan bile göremedik. Üniversiteler daha 1930'larda bilim üretiyordu bu ülkede, 12 Eylül darbesi ile akademisyenleri üniversitelerden attık ve orayı ipe sapa gelmez kadrolarla doldurduk, önemli bir mevziyi daha kaybettik. Kıbrıs'ı kendi hükümetimiz ile AB'nin kucağına teslim ettik, bir mevzi daha gitti. Giden mevzileri saymaya devam etsem siz de sıkılırsınız ben de. Şimdi ABD cumhurbaşkanlığı ve ordu mevzilerine yükleniyor, daha da geri çekilmeden burada savunma hattı oluşturmak gerekir diyorum, bu mevzileri kaybetmemek ve daha önce kaybettiğimiz mevzileri teker teker geri almak gerekir diyorum. Anlaşamıyor muyuz?
Kimin neye "istisna" ya da "muafiyet" yaratmaya çalıştığını anlamadım. "Durumdan hal çıkaran kişi/kurum/gruplara avans tanımak doğru bir yaklaşım değildir" cümlesini de anlamadım. Herşeyin membasını ABD ve BOP'a ihale eden benim onu anladım ve lafımdayım ama ilk sayfanın sonundaki yazımda karşı duruşları ve çıkışları da net olarak sorguladım.
Genel olarak yazına vereceğim cevap şudur: Doktor, beynindeki ur münasebeti ile alelacele hastaneye yatırılan hastanın böbreklerindeki taş ile ilgilenmez, ur'a müdahale eder, aksi taktirde hasta ölür. Beynimdeki ur böbreklerimdeki taşın halihazırda tedavisine engel değildir lüksünü yaşamak isteyecek hasta sanıyorum yoktur, varsa da Allah yardımcısı olsun.
Selamlar, sevgiler ...