Ahir Zaman Müslümanları Geliyor, Kaçın!
Allah’ım bu bir cinnet olmalı. Çinlilerin bedduasına mı uğradık? Tuhaf zamanlar mı bunlar? Dünya Kadınlar Günü imiş. Eli kalem tutan hanımlar sayıp dökmüşler. Bunların umumisi şirin. Ama Müslüman hanımlar yazarlar daha da şirin. Bir şehre davet edilmiştim. Beni karşılayan öğretmen gruptan bu şehri anlatmalarını rica ettim. “Şirin” dedi muhatabım. “Hiçbir özelliği olmayan yerlere şirin denir” diye ekledi. “İstanbul şirin değildir mesela”. Bu hanımefendiler de şirinler. İslam’ın kadına verdiği hakları yazıp çiziyorlar aşkla. Bu nasıl bir yaşadığı gerçeklikten kopmuşluktur? Dışarıya karşı “bakın bizler nasıl mükemmel bir hayat yaşıyoruz” mesajı mı bu? Bunu nasıl okumalı sahiden? Hanımlar, gelin aynaya bakalım. Haydi cesaret, gözlerinizdeki acıya katlanın. Yüreğinize bakın. Bakın ki gerçek dualarınız olsun. Duamız da olmasa ne hükmümüz olurdu? Duada bari sahtekarlık etmeyelim, olmaz mı? Hem belki bir şeyler değişir. Yüzleşmekle başlarız. Hz Yunus kavmi gibi, bir dağa çıkar, tövbe ederiz, kadınlar ve erkekler. Ve belki affa uğrar da kurtuluruz bu cinnetten. Haydi gelin birer mektup yazalım. Bilinmeyene mektup. Üveysi diyelim adlarına. Öyle bir mektup ki, yerine ulaşsın. Hani dua gibi bir şey. Bir kırık şişeye koyup okyanusa salalım. Kırık şişeden yayılan kargacık burgacık yazılar bir kaç yüreğe ulaşsın da maya olsun. Az, çoklansın. Özgürlüğümüz olsun. İsmet Özel’in dediği özgürlük ama. Öz’ün gürleşmesidir diyor özgürlük için. Ne kadın olmak önemli olsun, ne de erkek olmak. Var olmakta buluşalım. İnsan olmakta. Allah hepimizi insan etsin. Kaç yüzyıl gerektiğini bilmiyorum bunun için? En son hangi yılda kaldı hakkaniyet saatinin akrebi, yelkovan neredeydi hiç bilmiyorum.
Ben Müslüman bir kadınım diyenler, sözüm sizlere. Üst kimliği Müslüman olmak olan kadına. Yüksek okul mezunu, çalışan, para kazanan, benzerleri gibi mutsuz kadınlara. Kaç kişi itiraf eder bilmem. Mutsuzuz işte. Müslüman bir ülkede, en çok Müslümanlardan dayak yiyen kadınlarız. Özden uzaklaştıkça mutsuz olan. Fıtratla savaştıkça ruhunun deli danasında kavrulan. Evlat olmak isteyen sadece. Anne olmak dileyen. Ol diyenleri duyuyorum. Bir mani yok ki. Peki ya beyler, biz fıtrata dönersek sizin savaşınız nolacak? Sevgili babalarımız, biz sizin savaşınızın neresinde kaybolduk biliyor musunuz? İdeolojinize kurban ettiğiniz kızlarınızız bizler. Savaştaki piyonlar olmamızı hesabetmediniz, biliyoruz. Bizde de okumuş kızlar var demek istiyordunuz. Hakir görülen, kızları okutmazlar sanılan sevgili babalarımız, farkında mısınız, biz bu savaşın tam ortasında kaldık. Avucunuzda patlayıveren bombalarız biz. Sizin sadece eliniz acıdı, ama babalar, biz yandık, kül olduk. Kız çocuklarınız bu yangından evrim geçirerek çıktı. Böyle olacağını bilmiyordunuz değil mi? Olimpos çöktü. Zeus öldü. Olan yine, kadınlara oldu.
Müslüman bir kadınım ben. Alnındaki seccade izini alıp, dudağındaki ruj izini köşedeki kafenin sırça bardağında bırakan. Halbuki o sırça, sarayımızın taşları olacaktı değil mi? Okuttuğunuz sahabe hikayelerindeki kadınların hayatları öyleydi oysa. Adil adamların, hakkaniyetli hanımları. Ensar kadınları övülmüşlerdi Efendim tarafından, utanmaları dinlerini öğrenmelerine mani değil diye. Peki siz beyler, sorularımıza neden hiddetleniyorsunuz? Okumuş kızlardan bir kızım ben de. Geleneğin ipi boynumda, modernitenin prangası bacağımda. Ben, Müslüman kadın, sadece Müslümanların dövdüğü. Çünkü ben, bana tokat atmak hakkını sadece Müslümanlara veriyorum. Ve yediğim tokadı, faş etmiyorum. Aman ha, yabancılar duymasın. Sonra hakkımızda ne derler? Bize denilen İslam’a denilecek sanıyorum. Öyle mi sahiden? Kusurları örtmek, İslam ahlakı mı? Peki biz şimdi kimi kandırıyoruz? Allah’ı mı? Git gide dişileşen, ama kadınlığını unutan yeni nesil. Bir de bir üst kuşak var tabii. Nasihat eden, potansiyel anne modeli. Onlar birer ikonalar. Hatasız, günahsız, sureten insan, sireten melek. Köşelerini okuyunca ağlayası gelen var mı bilmem, gülen epey çok benim neslimden. Hanımlar, silkininin, kendinize gelin.
Doktor Ayşe Hanım, siz, dindar patronlarınızın hastanesinde niçin meslekdaşlarınızdan daha az paraya çalıştırılıyorsunuz? Duymadım? Yok yok ben dinlerim sizi, çokları gibi kulaklarım tıkalı değil “içimizdeki” kusurlara. Başörtünüzle çalışabileceğiniz kaç hastane var değil mi?
Siz mimar Gonce Hanım, doktor beyin ikinci hanımı. Bir türlü faş edemediği evliliği. Gizli çocuğunun annesi, siz neden konuşamıyorsunuz? Başınızın üzerinde boşarım tehdidiyle Demokles kılıcı sallayan adam, herkesin bildiği Müslüman ağabeymiz değil mi? Hangi kadıya gideceksiniz öyle mi? Kadı da onlardan değil mi? Müslüman, ağır abi.
Peki ya öğretmen Nagehan Hanım, bilmiyor musunuz eşinizin “öteki” karısını, çocuğunu? Neden yokmuş gibi davranıyorsunuz? Bu gizli kabul neden? Ya da görünen ret? Hangisisiniz? Ekonomik özgürlük, insana yetmiyor değil mi?
Ahmet bey, büyük, ağır abi, sohbetlerde kadın hakları anlatmayın artık. Bizler, hangi geçmişin hayalini kuracağını bile bilemeyen, görgüden mahrum kuşak. Ağır ağabeyler, sadece merak, neden hanımlara büyük bir istekle elinizi uzatıyorsunuz? Baş örtülü hanımınız elini vermiyor halbuki beylere? Sizdeki bu iştiyak neden? Ama hanımlar elini uzatıyor, mahcup etmemek fısıltılarını duydum bakın. Yooook, siz atılıyorsunuz, bir namahrem ele. El sebep?
Çalışanının parasını günlerce bankada tutup, ödemekte acizlenen Ali bey, şık takım elbiseniz, güzel arabanız içindeki kalbinize bir ses fısıldamıyor mu, “çalışanın hakkını teri kurumadan vermek” düsturunu?
“Ellerinin altındakiler”den sorumlu olanlar, yazıp çizdiğiniz gibi olacak. İman ettik, sizin anlattığınız gibi olacak. Ahiret var, hesap sorulacak. Anne evlattan kaçacak. Ya hanımlarınız? Ya beyleriniz?
Okuyup da bir tas çorba yapmaktan imtina eden hanımefendi. Denendi ve görüldü. Yemek yapmak akla zarar vermiyor. Edep, hürmet kulu eksiltmiyor.
Hanımlar, kesin savaşı. Beyler çekin ellerinizi kadınların örtüsünden saçından başından. Eşleriniz için cennetten yer kapmak sevdanız takdire şayan ama, evvela kendi şeytanınızı yenin. Bizim üzerimizden Müslümanlığı bırakın artık. Sevimli teyzeler, haydi etrafınıza bakın. Müslümancılık oynayan siz, biz, hepimiz, bu gemiye su dolduruyoruz. Mevlana’dan üç beş mersiye ezberleyip de anlatmayın. İslam’da kadın haklarını anlattığınız insanlara camilerde kadınlara namaz için verilen izbeleri açıklayın. Az maaşınızı anlatın. Dindar kocalarınız tarafından dövüldüğünüzü konuşun. Konuşacak olursanız, bunun hakları olduğunu savunduklarını anlatın. Mehrin faziletini değil, sizlere asla ödenmeyişini anlatın. Kocalarınıza helal edemediğiniz haklarınızı konuşun. Başınızdaki kılıçtan korkmayın, onu oraya asan İslam değil.
Melike Kılıçlar