Kayhan ağabey, benim seni ya da İlkay'ı işbirlikçilikle suçlamam gibi bir şey söz konusu olabilir mi? Yurtseverlikte ya da diğer insani değerlerde sizinle kıyaslayabileceğim bir "sermaye"m olmadığını siz ne kadar iyi biliyorsanız ben de o kadar iyi biliyorum. Böyle bir durum oluştuğuna göre bunun sebebi benim ve yürekten özür diliyorum. Fikri münakaşada bulunuyoruz ve burada çok ince olunması gerektiğini düşünemedim. Ben sizin hiç bir eleştirinizden alınmam, o rahatlıkla yazmaya çalışıyordum, affola.
Halkların kardeşliği sloganı, emperyalizme karşı mücadele içinde bir kardeşlik durumunu ifade ediyor. Bir halk, ya da onu oluşturan unsurların bir bölümü emperyalist kışkırtma ya da amaçlar doğrultusunda bir kalkışmaya giriştiğinde halk düşmanı ve işbirlikçi durumuna düşüyor ve evet o durumda kardeş falan dinlenmez. Şeyh Sait tek başına ayaklanmadı yanında "halk" dediğiniz zümreye ait insanlar vardı. Keza Menemen'deki kalkışma da 3-5 kişinin işi değildi. O kalkışmanın içinde de "halk" vardı. Gene emperyalist merkezlerle işbirliği içinde Ermeni çeteleri ve "halk"ının bir bölümü Türk ve Kürt köylerinde katliam ve yağmaya giriştiğinde bu faaliyet şiddet ile ezildi, doğrusu ve olması gereken de budur. Ermenistan Devleti'nin ilk başbakanı ve ermeni Taşnaksutyun partisinin kurucusu Ovanes Kaçaznuni, "Biz emperyalist devletlere uşaklık ettik, Müslüman nüfusu katlettik, bu nedenle Türklerin aldığı tehcir kararı doğrudur ve uygundur" derken kardeşlik-işbirlikçilik gerçeğini sanırım en net şekilde ortaya koymuş bulunuyor. Kürtler şüphesiz kardeş halktır, aslında bu ifade bile yanlış aynı bütünün parçalarıyız. Lafımız onlara özel değil, yarın öbür gün pontus ya da lazlık adına "halk" a ait birileri işbirlikçi bir kalkışmaya giriştiğinde onlar da ezilecektir. Halk ile başıbozuk kitleleri birbirinden ayıran temel olgu hareketin karakterinin antiemperyalist olup olmamasıdır. ABD, Barzani ve Talabani kuklaları aracılığı ile Kürtleri ayaklandırıp aşağıya sürdüğünde tam olarak hesabı merkezi otoritenin bu ayaklanmayı şiddet ile ezmesi üzerine Kürt sorunu'nun uluslararasılaşmasını sağlamaktı, bugüne hazırlıktı yani. Aynı proje Türkiye üzerinde de uygulandı. Pkk ayaklanma çağrıları yaptı, güneydoğu illerinde büyük gösteriler düzenlendi, merkezi otorite bu kalkışmanın üzerine gittiğinde ABD'nin hesaplayamadığı bir gelişme yaşandı. Kaçan Kürtler aşağıya Kuzey Irak'a gitmediler, batıya kaçtılar. Öcalan, elemanlarını, 5 para etmezsiniz, şu koyun sürüsünü aşağıya süremediniz diye aşağılarken şüphesiz o işbirlikçi faaliyetin nasıl bir parçası olduğunu ortaya seriyordu ve aynı zamanda "halk" ile "koyun sürüsü" arasındaki farklılığı da.
Irak'ta Kürtler ya da Şiiler ya da Sünniler ya da Türkmenler Saddam döneminde dinsel ya da etnik kimliklerinden ötürü bir baskı ya da zulüm görmediler. Dikkat edilirse baskı görmediler demiyorum, dinsel ya da etnik kimliklerinden ötürü görmediler diyorum, arada ciddi fark var. Türkmenler, Şiiler, Sünniler, Kürtler hem eğitim anlamında hem kültürel faaliyetler anlamında hem ibadet vs.. anlamında her türlü özgürlüğü sahiptiler. Sahip olmadıkları tek "özgürlük" işbirlikçilik özgürlüğü idi. Mesela Türkmen örgütlerin bir bölümü ABD adına, Türkiyedeki "Türkçü"ler üzerinden çeşitli provokasyonlara alet edildiler ve şiddetle ezildiler. O gün ortalığı ayağa kaldıran Türkiye'deki kuvvetlerin bugün sesini çıkartmıyor olmasının altında yatan sebep de budur. Amerika adına faaliyet yürütüyorsanız el üstünde ona karşı bir faaliyet yürütüyorsanız kaf dağının ardındasınız. O zaman ne kardeş ne eloğlu duyuyor sesinizi.
Laiklik, devleti mezheplerin ve dinlerin dışına çıkarır. Mezheplerin ve dinlerin devleti ele geçirme faliyetlerine gerektiğinde şiddeti de bir araç olarak kullanarak engel olur. Bu faaliyete girişen bir dinsel ya da etnik unsurun başı sıkıştığında demokrasi ve özgürlük çığırtkanlığı yapması komik bir durum değil midir? Şimdi Türkiye'de başörtüsü özgürlüğü, çarşaf özgürlüğü, tarikat özgürlüğü diye ayağa kalkanların Mustafa Kemal'i ve Cumhuriyet Devrimi'ni düşman olarak görmeleri, gerileme olarak görmeleri ne kadar doğalsa Cumhuriyet Devrimi'nin onlara yaptığı şey de aynı doğallığı içerir. Hangisi'nin demokrasi olduğu sorusunun cevabı da tarihsel süreçlere hakim olanlar için oldukça açık olsa gerek. Mustafa Kemal'in sünnilere ettiği (Menemen vs.), kürtlere ettiği (Şeyh Sait ve diğerleri), türklere ettiği (Menemen vb..), Ermenilere ettiği vb.. ne ise Baas'ın ettiği de odur. Üstte bir şeyler ettiği vurgulanan kimlikler Baas hareketini oluşturan kimliklerdir zaten. Sünni, Şii, Türkmen, Kürt, müslüman, hırisitiyan vb.. unsurlar bir üst kimlikte "Irak halkı" kimliğinde emperyalizme karşı mücadele içinde oluşturdular o hareketi.
İran meselesi'nde Saddam haklıdır iddiasında bulunmadım, kendince ileri sürdüğü "doğrular" vardır şüphesiz ama biz o süreci de değerlendirirken olaya, kimin ne tarafta olduğuna ve emperyalizm ekseninde baktığımız için İran'ın başarısı için "dua" ediyorduk. Yani tek kıstasımız antiemperyalizmdir. Dünya üstündeki tüm haksızlıkların, eşitsizliklerin, savaşların ve kanın temel sorumlusu olarak emperyalizmi gördüğümüz için tüm somut olaylarda denek taşımız da o oluyor. Ama daha önce de söylemeye çalıştığım gibi siyaset arenası tertemiz veya sadece çamur kuvvetlerden oluşmuyor. Dün hata yapan, işbirlikçilik yapan bir kişi ya da kuvvet bugün farklı bir tavır gösterebiliyor. Ya da tam tersi, geçmişte emperyalizme karşı mücadeleye kellesini koymuş birileri bugün o merkezlerden aldıkları maaşla lüküs hayatlarını sürdürüp emperyalizmin kazanması için kelle koltukta mücadele edebiliyorlar. Geçmiş ya da gelecek değil somut an ilgilendiriyor bizi.
Hasan Hüseyin Korkmazgil, Baas'ın davetlisi olarak gitmiştir Irak'a, Baas yetkilileri ve Irak emekçileri ile yaptığı roportajları yayımlamıştır. Baas hakkındaki fikrimin oluşmasında da önemli bir kaynaktır Hasan Hüseyin'in yazıları. O şiirleri de Baas ve önderlik ettiği Irak halkı için yazmıştır, kendi beyanı da bu yöndedir.
Irak'taki Türkmen örgütleri burada tatilde bulunmuyorlar. Buradaki temsilcileri dahi savaşmak için ülkelerine gittiler. Gitmeden evvel burada yürüttükleri faaliyeti aktardım size.
ABD'nin paldır küldür girdiği ülkelerde demokrasi olmaması ABD'ye bir haklılık mı kazandırıyor? O'nun iddiası budur zaten. İlgili ülkelerde demokrasi olmadığının psikolojik ikna sürecini hazırlayan da odur. Amerika'da ne kadar demokrasi var ise belki bin katı mesela o paldır küldür ülkelerden Irak'ta var idi yakın zamana kadar.
Konuyu nereye bağlayacağım sorusunu anlayamadım. Son derece net bir şekilde bağladığımı sanıyorum. Türkiyeli ya da Ortadoğu'lu herkesin, her etnik gurubun, her dinsel grubun, istisnasız tüm halk fertlerinin önündeki öncelikli görevin, emperyalizmin bu coğrafyadaki varlığına ve hükmüne engel olmak olduğunu, bunun için elinden geleni ardına koymamak zorunda olduğunu düşünüyorum. İnsan olmanın gereğinin bu olduğunu düşünüyorum. Olacak olan da budur. Amerika yenilecek, Amerika ile ittifak edenler de yenilecek ve tarihin karanlık sayfalarına gömülecekler. İran onu eder bunu eder diye düşünmenin bir anlamı yok, bugün için İran ABD'ye karşı safta yerini almakta. Namuslu, ahlaklı ve onurlu bir başbakanı var. Bundan dolayı Amerika'dan başka birilerinin rahatsız olmasının bir manası yok.
Selamlar!...