orhan yamuk kobel ödülü ve fransa...

Forumdaki bazı önemli belge ve bilgilerin saklandığı bölümdür.

Moderatör: Fatma Ozbilgi

Mesajgönderen Yusuf Uysal » Pzt Eki 16, 2006 10:12 am

evet orhan yamuk ve kobel odulu.....benim düşüncem bu...ama katılırsınız ama katılmazsınız veya hakkınızı kullanarak okumayabılırsınız...ki en doğal hakkınız okumamak....benim bu şahıs adındaki düşüncelerimin ifadesiydi orhan yamuk ve kobel ödülü...düşüncelerime uzaktan yakından yanaşamayan savunduğu kesimde olmadığım ve benim için edebi olarak hiç bir eser yayınlamayan bir yazar için benim düşüncem di bu...benim için yazmak zorundamı tabiki hayır beğenmek zorında da diilim ama bana ve ulkeme hakaret edıyosa bu noktada kendi yorumlarımı yapma ve tepki koyma hakkına sahibim....başlığı ben koydum benim düşüncelerimdir....isteyen okumasın.....


ikinciside nişantaşında doğmuş olmasıyla ılgılı olan polemik....o cümlemde kullanmıuş olduğum anlam ermenilikle alakası olmayan yani nişantaşında istanbulun göbeğinde zenginle fakirin o ince noktasında bulunan bir yazarın bu şekilde nasıl olurda bu fikri savunur anlamıdır...yani nişantaşı bir yazar için bence doğulacak en güzel yerdir...hakla haksızlığın eşle eşitsizliğin varla yokluğun geçiş noktasıdır...nasıl olurda burda doğan biri bu şekılde insanına hakaret eder ulkesını satar nobel uğruna...orhan yamuk bu odulu yeni almadı aslında ermenilerle ilgili demeci verdiğinde almıştı zaten......
Kullanıcı avatarı
Yusuf Uysal
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 112
Kayıt: Cmt Mar 04, 2006 4:06 pm
Konum: istanbul

Mesajgönderen Osman Nuri Sarı » Pzt Eki 16, 2006 10:26 am

arkadaşlar

Hepinize gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Benim üniversite gençliğim bu olamaz diyorum. Ama Allah'tan herks sizin gibi düşünmüyor. yoksa halimiz nice olurdu.

Yusuf kardeşim:

Ne güzel diyorsun. Bunlar benim düşüncelerim. İsteyen katılır isteyen katılmaz. Doğru diyorsun. Ama sana katılmadığım için de sana kötü söz kullanma hakkım var mı? Tıpkı senin Orhan Pamuk'a kullandığın gibi. Yok elbette değil mi? O halde ...

Hasan'a da katılıyorsun değil mi? Nihat Genç'in Orhan Pamuk ihakkında dedikleri için. Size , şaşıyorum. Yani bir Nihat Genç'in dedikleri ile mi Orhan Pamuk'u değerlendiriyorsunuz. Ben size Orhan Pamuk'u öven 20 kişinin konuşmasını yayınlarsam onu sevecekmisiniz. Yapman Allah aşkına. Her şeyi "kurbağanın dünyayı gördüğü" şekilde görmen.

Arkadaşlar

Ne olursanız olun, başkalarına kötü söz söyleme hakkına sahip değilsiniz. Benim sizden ricam, insanları eleştirirken, kendinize söylenmesini istemediğiniz bir sözü onlar içinde kullanmamanız. Yoksa Orhan Pamuk'u sevip sevmemeniz değil.

saygılarımla
Kullanıcı avatarı
Osman Nuri Sarı
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 500
Kayıt: Prş Eyl 08, 2005 12:11 am
Konum: samsun

Mesajgönderen Yusuf Uysal » Pzt Eki 16, 2006 2:29 pm

sevgili osman ağabiciğim...kötü söz soleme konusunda sonuna kadar haklısın kimse kendisine telafuz edilmesini istemediği şeyleri başkasınada telafuz edemez.ki kötü telafuzda da bulunduğumu sanmıyorum.orhan yamuk yazmışım kotu olduğunuda sanmıyorum.

yaptığım sadece eleştirimi mizahi bir şekılde dile getirmekti.kendimce getirdiğimede inanıyorum.
Kullanıcı avatarı
Yusuf Uysal
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 112
Kayıt: Cmt Mar 04, 2006 4:06 pm
Konum: istanbul

Mesajgönderen İlkay Güvercin » Pzt Eki 16, 2006 11:57 pm

Bu konuda yazı yazan arkadaşlar olaylara kendi penceresinden bakma özgürlüğüne sahiptir şüphesiz.Hepimiz Ermeni tasarısına ve arkasından gelen kobel Pardon Nobel ödülüne öfkelendik.Bu tepki her zaman ki gibi "Türk Öfkesi" şeklinde gelip gececek.Bizler dünü erken unutan toplumuz malesef.Bazan düşünüyorum; avrupalı neden böyle yapıyor diye.Bunlar zaten düşman vs gibi altyapısı olmayan cümleler kurmak yersiz gibime geliyor.Avrupalı Türkler ne yapar arkadaşlar.Hepsi çep doldurma derdindemi?Fransada kabul edilen tasarı aşamasında Pariste onbinler sokağa dökülseydi acaba bu tasarı kabul edilebilinirmiydi.Yada Türkiyede organize miting edildiğini duydunuz mu?İstanbul ve ya Ankarada yüzbinler sokağa dökülseydi etkisi ne olurdu?

Orhan Pamuğun ödülüne gelince;Ben daha önceden iki kitabını aldım ve inanınki 10.sayfada bırakmak zorunda kaldım.Ya dedim bende bir anlama özürlülüğü var yada kıtaplar anlaşılmamak için yazıldı.Orjinalini biz anlayamayıp(ki yaşadığımız toplumu anlatmaya çalışıyordu) elin gavuru tercümesini nasıl anlayıp ödül vermiştir.Ben inanıyorumki Orhan Yamuğa pardon Pamuğa ödülü verenler belkide kıtaplarınıda okumamışlardır.Gecen günlerde ermeni yurtsever bir yazarın dediği gibi"2yıl önce söylediği sözlerin karşılığını almıştır".Selamlar
Kullanıcı avatarı
İlkay Güvercin
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 566
Kayıt: Çrş Kas 02, 2005 1:47 pm
Konum: kütahya

Mesajgönderen Fatma Hicran Toplaoğlu » Sal Eki 17, 2006 8:46 am

Konu ile ilgili mailime gelen bir karikatürü sizlerle paylaşmak istedim..


Resim
Kullanıcı avatarı
Fatma Hicran Toplaoğlu
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 1253
Kayıt: Pzt Eki 17, 2005 9:47 am
Konum: İstanbul

Mesajgönderen Mehmet Nuri Durgun » Sal Eki 17, 2006 10:04 am

Oda bir şeymi İlkay.... ben KARA KİTABI iki kere okudum.tıpkı senin gibi anlama özürlümüyüm diye düşündüm. Hiç bir şey anlamdım. Sadece zihni karışık, kendi iç çatışmalarını kitabına yansıtan ve okuyucuya hiç bir şey vermeyen, değil klasik olma magaziner bile olamayan bir kitap. Başka kitaplarını da hiç merak etmedim.
Kullanıcı avatarı
Mehmet Nuri Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 75
Kayıt: Cum Nis 14, 2006 9:31 pm

Mesajgönderen Coşkun Şahin » Sal Eki 17, 2006 10:24 am

Şimdi diyeceksiniz ki buda kim damdan düşer gibi düştü. Ama inanın ben olayı daha farklı düşünüyorum. Bence bu adamın dinini (buradaki dinden kastım illa ki kitabı olan dinler değil) iyi araştırmak lazım diye aklıma gelmiyor değil. Şimdi bugüne kadar nobel ödülünü alan (bir icada imzasını atarak mecburen ödül verilenler hariç) kişilerinde inandıkları dini incelemeli.

Ben bu konuda biraz araştırma yaptım ve şu sonuca ulaştım veya ulaşmak istedim. Bence dünyayı idare eden ve herkesçe malum din mensubu olan şahısların dünya düzeninde bişeyler yapmak istedikleri ve nobel ödülünü de amaçları doğrultusunda çekinmeden kullanabildiklerini söyleyebilirim. Dünyanın gündeminde olan ve süper gücün en önemli bakanının itiraf ettiği gibi dünyadaki (haritadaki) bazı çizgilerin değişmesi gerekliliğinin zamanının geldiğini ve hatta geçtiğini bile söyleme cüretini gösterebiliyorlar. Bunları söyleyenlerin dini ile Orhan PAMUK'un dini arasında ben fark göremiyorum ya siz???!!!.

Yoksa bu insanlar kendi dininden olmayanlara (mecbur kalmadıkça) ödül-mödül vermezler kardeşim. Haaaa şimdi gelelim adamın edebi yönüne; şimdi diyeceksiniz ki sen ne anlarsın edebiyattan bırak kimyadan bile anlamazken edebiyatı mı yorumlayacaksın. Haklısınız belki ama ben adamın Kar isimli romanını okumayı amaç edindim ama inanın bana ilk 10 sayfasını okuyana kadar (yani kar tanesinin düşüşünü) canım çıktı ve pes dedim ve ekledim bu edebiyat nasıl bişeydir ki 10 sayfada kar yere düşmüyor. Şimdi ben eski bir tartışmanın başlayacağını düşünmeye başladım. Yani sanat sanat için midir yoksa sanat halk için midir? tartışması. Yani ben halksam ve Nobel ödülü almış bir adamın kitabını anlayamıyorsam o zaman sanat sanat için deyip geçelim ve yazarımızın kitaplarını yine yazarlar okusunlar ve cam fanus içinde paylaşsınlar fikirlerini. Yok eğer sanat halk içinse o zaman ben bu adamın sanatından pek bişey anlamadım arkadaş. Sanatından ziyade dilinden de bişey anlamadım. Belki söylemek istediklerini ingilizce daha rahat ifade edebiliyor o zaman romanlarını ingilizce olarak yazsın. Hasbelkader adam Türkiye'de doğmuş ise o da onun kabahati değil herhalde. Bizde onu kendisini Türkçe ifade edemediği için sahiplenmek zorunda da değiliz galiba.

Ya ben şunu anlamakta güçlük çekiyorum neden halkın sevdiği kişilere ödül vermezlerde halkın nedemek istediğini anlamayan insanlara ödül verirler!!! DİN kardeşim DİN, bunların DİNİ de MEZHEBİ de aynı başkaca bişeyler söylemeye de gerek duymuyorum.
Kullanıcı avatarı
Coşkun Şahin
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 2111
Kayıt: Sal Kas 08, 2005 8:10 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen Serkan Birinci » Sal Eki 17, 2006 11:33 am

Görünen o ki, Fransa'nın henüz yasalaşmayan ancak ilk adımı atılan "ermeni soykırımı yoktur demek yasaktır" mihvali sözüm ona kanun teklifi ve ulusal gururumuz !, kamil edebiyatçımız ! Orhan Pambuk'un (sehven soyad yanlış yazılmıştır) Nobel ödülü alışı herkesçe farklı okunuyor.

Fransadaki gelişmelerin, yaklaşan seçimler nedeniyle iç politikaya dönük olduğu, ermeni troykasının oylarına talip siyasetçilerin işgüzarlığı olduğu, shirac'ın(cizgi kahraman olan değil, Fransa Cumhurbaşkanı olan) bu gelişmelere çok üzüldüğü ve yasalaşma girişimini engellemeye çalışacağını sayın Başbakanımıza söylediğini biliyoruz ! ?

öte yandan bir de nobel ödülü meselesi vartabi. malum ödüllü yazarımız fransanın tutumunun yanlış olduğunu da BUYURDU üstelik. e alkışı da hak etti böylece ha. adamcağız size yaranmak için daha ne yapacak..

aslında benim konuya bakışım biraz Fransa'dan çok AB, Nobel'den çok onun temsil ettiği zihniyeti ifşa etmek yönündeydi ki, sağolsun coşkun bey ve diğer arkadaşlar nobel boyutundan bizi kurtardı.

Fransa, orhan, ermeni, pamuk derken bu arada haberlerin satır aralarına gizlenen esaslı bir gelişme daha yaşandı. bu iki meselenin gölgesinde kalan ama bence daha önemli bir mesele;

tarama süreci tamamlanan 37 fasılda müzakerelerin açılması beklenirken (Bazı fasıllarda sorun yaşanabilir-tarım v.b deniliyordu) sanayi başlığında da güney kıbrısın vetosunu yediğimiz satır aralarına gizlendi. diğer fasıllarda da rumların veto kartını kullanacağı rum yetkililerince ifade edildi. gerekçe malum limanların açılması v.s

işin trajik komik tarafı, Yunanistan rumların bu taleplerine rağmen Türkiye'den bu dönüşümü birden beklenemeyeceğini, Türkiye ile Birlik arasındaki ilişkinin sürdürülmesi gerektiğini açıkladı.

genişlemeden sorumlu komiser OLİ ise 301 ve özgürlükler konusunda gerekli adımlar atılmadan üyeliğin mümkün olmayacağını söyledi.

aslında bu haberleri vermeden yorumlarını yapacaktım ama hepsini alt alta dizince Ülkemizin dış siyasetinin içinde olduğu durum ve ülke insanımıza yutturulmaya çalışılan "umut balonu AB" hayallerinde gelinen nokta sanırım izaha da ihtiyaç duymuyor.

Fransa'yı boykot edelim de, etmesine ne charel takımdan vazgeçebiliriz ne pejo marka arabamızdan, hem zaten Devleti idare edenlerde düşünüyorlarmış!!!!! bi tedbir. hatta CİDDİ tedbirler alacaklarmış... ? bi takım elbise bi araba ile mi adam edeceğiz eşek kafalı fransızları yani değil mi....
(Bu arada YÖK başkanı Fransızlardan aldığı devlet nişanını da iade etmiş, ne gereği de varsa.....)

Pambuk'un hiç bir kitabını okumadığımdan edebiyatı ile ilgili bir değerlendirme yapamayacağım ama bir yazarın bir aydının! kendi insanına ihanet içirisinde olması yeterli bir ölçü benim için, ve toplum için sanat diyenlerden olduğumdan varsın dünyanın en iyi romancısı olsun banane.....

Meseleye Fransa mı, Pambuk mu, boykot mu gözüyle bakanlara derim ki; Fransa AB'dir, A,B.D dir, İsrail'dir. Yani, Ülkemiz üzerinde hesabı olan tüm sömürgeci emperyalistlerdir. Pambuk ve onun gibiler ise bu emperyallerin elinde oynattığı kuklalarıdır.

işte ondan, Fransa mı boşverin gitsin, boykot edeceksen hepsini birden edeceksin ki bi anlamı olsun. yoksa aha Fransa da yaşayanlar söylesin günlük hayatta" ermeni soykırımı yoktur" diye kim söyler ki zaten...

pambuk mu, onun gibiler bu memlekette çok, üstelik diğerlerinin bir nobeli bile yok. işte ondan onu boşverin gitsin. ilerde yarışma programlarında soracak bir sorumuz oldu böylece
SORU 3- "nobel ödüllü edebiyatçımız kimdir?"
a- Ömer SEYFETTİN
b- Mehmet Akif ERSOY
c- Atilla İLHAN
d- PAMBUK

cevap-b
ZAAAAAAAART yanlış cevap
Serkan Birinci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 260
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 7:18 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen Osman Nuri Sarı » Sal Eki 17, 2006 12:44 pm

ARKADAŞLAR

Orhan Pamuk denilen bu şahsiyet nobel ödülü veya ermeni Soykırımı ile kendini duyurmadı. Bu olaylar olmadan çok önceleri tanıyorduk biz Orhan Pamuk'u.(Sizi pilemeyeceğum, sizi oçirim bilir) Sadece biz değil tüm dünya tanıyordu. O zamanlar da bu adamın kitapları yok stıyordu. O zaman kimse çıkıp da demedi ki, arkadaş bu nasıl bir yazar. okuduğumuzdan bir şey anlamıyoruz diye.
Ben Orhan Pamuk'un çoğu kitabını okudum. Ama hiç birinde sizin gibi anlayamama sorunum olmadı. Düşünüyorum da bu Orhan Pamuk'u okuyup da beğenmeyenler hep sayısalcı. Ne alaka mı diyeceksiniz. Sayısalcı zihniyetle sözelci zihniyet biraz fark eder de ondan...

Serkan kardeşim

Soruya yanlış cevap verirsen elbet de zartlarsın. :D

Ben de "İstiklal Marşı"mızın yazarına Orhan Kemal dersem zartlarım :D
Korkma, Serkan kardeş.! Biz edebiyatçılar bunları öğrencilere anlatıyoruz. Kimse senin dediğin gibi M.akif ERSOY demez.
saygılarımla
Kullanıcı avatarı
Osman Nuri Sarı
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 500
Kayıt: Prş Eyl 08, 2005 12:11 am
Konum: samsun

Mesajgönderen Serkan Birinci » Sal Eki 17, 2006 1:50 pm

hocam soruda tümevarım metodu kullandım. hani sayısalcılar biraz farklı oluyormuş ya ondan yanlış cevabım. nobel dedim noel dedim bu gavurlar bu ödülü herhalde bir ulusun yaşadığıklarını ne güzel dile getirmiş diye düşünerek Mehmet AKİF ERSOY'a vermişlerdir dedim. ondan zartladık.

neyse dediğin gibi siz edebiyatçılar failatün, mefailünlerden fırsat bulup, genç hececiler v.s geçene kadar bunları da öğretebilirseniz ne ala. zaten onlardan sonra PAMBUK'a sıra gelmez.

sen gibi hayranları müfredatı alt üst etmezse tabi,..........
Serkan Birinci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 260
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 7:18 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen Osman Nuri Sarı » Çrş Eki 18, 2006 10:38 am

Sevgili Müdürüm,

Bu kullandığın metodun tümevarımla uzaktan yakından ilişkisi yok. Senin kullandığın metot "Alaya Alma Metodu" olsa gerek. Bunun da literatürde yeri yok.

Korkma Serkan Kardeş. Biz M.Akif ERSOY'u konuşanlardan değil, onun her dizesini kalbimizde yaşatanlardanız. Bizde göstermelik sevda olmaz. Biz, tüm yazarlarımıza aynı mesafedeyiz.

"sen gibi hayranları müfredatı alt üst etmezse tabi,.........." diyorsun. Allah aşkına Serkan. Sende mi özürlü düşünenlerdensin. Benim bu adama hayran olduğumu hangi yazımdan çıkardın. Ben bu adamı ne zaman övdüm. Söyler misin? Benim demek istdediğim;
"Aç gözlerini kurbağa kardeş
Bak yukardan biri geçiyor
Ama ben gözlerimi açamam
Kuyudayım su düşüyor." daki kurbağa misali





Saygılarımla
En son Osman Nuri Sarı tarafından Çrş Eki 18, 2006 2:58 pm tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
Osman Nuri Sarı
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 500
Kayıt: Prş Eyl 08, 2005 12:11 am
Konum: samsun

Mesajgönderen Serkan Birinci » Çrş Eki 18, 2006 11:28 am

sevgili hocam

bu aralar alınganlığın üstünde anlaşılan, ama ben yine de küçük bir izahta bulunmuş olayım;

bir edebiyatçı olarak "alaya almak metodu"nun literatürde yeri olmadığını yazmış olmanı bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum. literatürden kastın nedir bilemiyorum ama söz konusu olan "sayısal literatürü" ise orada var. yok eğer "sözel literatürü" ise yani edebiyat v.s gibi üzgünüm ama orada da var. gerek hiciv gerekse kinaye sanatının edebiyattaki yerini haddim olmayarak hatırlatmakta fayda görüyorum.

M.Akif Ersoy'un dizelerini kalbinde yaşattığından bir endişem yok. zira biz hepimiz osmanlı bankasıyız, yada aynı tavanın balığıyız v.s. aynı kültürün paydaşları olarak o değer sende bende herkeste olmalı. ruhta da, dilde de.....

Ancak, o kalbinde yaşattığı söylediğin şeyi bir eğitimci olarak diğer kalplere de aşılayabilmen bence önemli. bu noktada ne kadar iyi bir eğitimci olursan ol, kültür emperyalizminin genç beyinler üzerindeki etkisi maalesef eğitimcilerimizin eğitiminden daha baskın.

ben Pambuk'u övdüğün gibi bir ifade kullanmadım. ancak, ona karşı bir hayranlığın olabileceğinden söz ettim. bu da insalcıl bi durum sanırım. ama, ben yanlış anlamışım seni galiba, zira sen tüm edebiyatçılarımıza aynı mesafedeymişsin????

lakin bu birazda "inadına meslek taassubu" kokan ama temelden ve izahtan yoksun EŞİTLİK anlayışı, bana çok da gerçekçi gelmedi.

zira edebiyat anlama, anlatma, sevme işidir. ben bütün şairleri, şiirleri eşit severim demek gibi bir şey seninki, ki o zaman bütün duyguları da eşit severimdir bunun karşılığı ve bence o da "yaratılış fıtratına" aykırı.
ama ben edebiyatçıyım edebiyatçıları sevmeliyim gibi bir vizyon "bir MESLEK SEVİCİLİK" edindiysen kendine ona da diyecepğim yok.

ez cümle; sen" sanat için sanat" anlayışında biraz inatla başka şeyler anlatmaya çalışıyorsun sanırım. belki "bu adam bu ülkenin insanı hümanizmi" başka konularda başka arkadaşlarda ortaya çıktığı gibi sende bu konuda sirayet etti bilemem ama kimseyi sırf bu ülkenin insanı diye sevmek durumunda değiliz değil mi. bizim de eleştiri hakkımız var. ve evet son dakikada elle atılacak bir golle şampiyon olacak bir Trabzonspor is te mi yo rum...............
Serkan Birinci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 260
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 7:18 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen Osman Nuri Sarı » Çrş Eki 18, 2006 11:56 am

:D :D :D :D :D

Yazını okuduktan sonra yüzümde oluşan şekilcikleri göndererek yazıma başlamak istiyorum. Bizm Müfredat Programımızda” Alaya Alma Metodu”nun olmadığından bahsettim sayın müdürüm. Varsa bilelim. Yoksa “Alaya alma” metot olarak hayatın her karesinde mevcut.

"gerek hiciv gerekse kinaye sanatının edebiyattaki yerini haddim olmayarak hatırlatmakta fayda görüyorum. " demişsin. Esteğfurullah müdürüm. Ne haddimize sana edebiyat konusunda vaaz verme. Bunları söylediğine sevindim. Bak ben bunları bilmiyordum.(Ha bu arada TAŞLAMA YI UNUTTUN)
Anlamişsen...

Biz kalbimizde yaşattığımız doğruları başka kalplere de aşılamaya çalışıyoruz. Ama bizim bildiğimiz doğruları başkalarına zorla kabul ettiremezsin, değil mi?

Evet. Ben bütün yazar ve şairlerimize aynı derecede yakınım. Bu benim mesleğim gereği. Böyle olmak zorundayım. Ama bu yakınlık sevip sevmeme anlamında değil. Elbette bir yazarı veya şairi öbüründen fazla seveceğim.

“lakin bu birazda "inadına meslek taassubu" kokan ama temelden ve izahtan yoksun EŞİTLİK anlayışı, bana çok da gerçekçi gelmedi.” Sözünüzü gülerek okudum. Özgür düşünüşe sahip her insan gibi, eşitlik kavramını sonuna kadar inatla savunacakların başında geleceğim. Tabii sizin siyasi fikir bağlamında bu görüşe karşı olmanız, herkesi aynı görmenize vesile oluyor gibime geldi. Ne dersiniz?
En son Osman Nuri Sarı tarafından Çrş Eki 18, 2006 3:58 pm tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
Osman Nuri Sarı
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 500
Kayıt: Prş Eyl 08, 2005 12:11 am
Konum: samsun

Mesajgönderen Birsen Çelebi Sarı » Çrş Eki 18, 2006 12:32 pm

Günümüzde bunu fark eden zeki ve uyanık insanlarımız kabak çiçeği gibi açıldılar. Eğer Türk isen, Avrupa ve Dünyanın senden bahsetmesini, seni kollamasını istiyorsan yapacağın tek şey var. Türkiye’yi ve Türk halkının manevi değerlerini küçümsemek, çamur atmak, yaltaklanmak. Bunları yapan birden modern oluyor, üst tabaka oluyor, çağdaş oluyor, Avrupalı ve aydın oluyor.

İşte Elif Şafak, işte Orhan Pamuk. Bu müthiş yazarlar ne yapmışlardır, ne yapmamışlardır. Her insanın düşüncesi farklıdır. Bana göre bunlar ve benzerleri çok şey yapmışlardır ama bize bir faydası olmamıştır. Öncelikle şunu ifade etmem lazım. Ben edebiyatçı değilim. Bu yüzden eserlerinin edebi değerini bilemem. Benim ve hemen hemen tüm Türklerin gözünde, yapılan işin sahibinin karekteri önceliklidir. Başarı elbette önemlidir ve gurur kaynağıdır. Başarının nasıl ve hangi yolla elde edildiği başarıdan daha da önemlidir.

Daha önce söylediğim gibi başarıya giden yolun nasıl olduğu bence çok önemledir. Çünkü bu yol başarı sahibinin karakterini bir bakıma ortaya koymaktadır. Milletvekili transferleriyle iktidara gelen partiye başarılı dememiz mümkün mü? Ermeni soykırımı yapılmıştır diye gerçek dışı beyanda bulunan birisinin Nobel ödülü ile sevinebilir miyiz? Sizi bilmem ama ben sevinemiyorum.
Birsen Çelebi Sarı
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 283
Kayıt: Pzt Ara 05, 2005 6:52 am
Konum: İstanbul

15 Ocak 2006 Pamuk'a sorular

Mesajgönderen Cevdet Durgun » Çrş Eki 18, 2006 10:02 pm

Orhan Pamuk’a ve yandaşlarına ivedi yanıtlanması dileğiyle birkaç soru
15 Ocak 2006


1. Aşağıdaki alıntılar göstermektedir ki, size ait olmayan bir kitaptan, yalnızca betimlemeleri, tümceleri değil, olay örgüsünü de kaynak göstermeden almışsınız. Diğer romanlarınızda da aynı yöntemi uyguladınız mı?

2. Beyaz Kale’yi yazarken bunca kitaptan “yararlandığınız”(!) halde, 15. baskıya dek kaynak belirttiğiniz kitaplar listesini niçin koymadınız? Romanınıza temel kitabın adını ise (Pedro’nun Zorunlu İstanbul Seyahati) neden hiç koymadınız?

3. Aşağıdaki durum ciddi bir durumdur. Böyle bir durumda bir yazar utanarak evine çekilir ya da bir açıklama yapar. Tüm TÜRK YAZARLARI adına soruyorum: Sanatçı olmanın olmazsa olmazlarından olan DÜRÜSTLÜK, ONUR, AÇIKYÜREKLİLİK gibi kavramlar sizde ne anlama geliyor?

4. Sizce hırsızlığın suçu ne olmalıdır?

Orhan Pamuk, Ocak 2002’de kapı kapı gezerek gerçekleştirdiği onlarca TV söyleşilerinden birinde (CNNTÜRK, Turan Yavuz, “Soru-Cevap programı), sokak röportajında bir okurun "Yararlanma söylentileri konusunda Orhan Pamuk ne der?" yollu sorusuna, bu kişiyi önce "korkak" sözcüğünü kullanarak utanmazca azarladı (Oysa okur "hırsız" diyemeyecek kadar inceydi) ve bu iddiaları “iftira” diye geçiştirdi. Ben, herkesin Orhan Pamuk diye gözünün karardığı dönemde, Murat Bardakçı’nın savlarının izini sürerek, 1996 yılında iki kitabı inceleyerek aşağıdaki benzerlikleri(!) buldum ve Edebiyat ve Eleştiri’nin Mart-Nisan 1996, 24. sayısında “Roman Yazma Teknikleri İçin Bir İbret Belgesi” adıyla yayınladım… (Burada bazı yerlerde yapıldığı gibi “kim önce bu işi bildi” yollu tartışmanın anlamı yok. Ben sayın Bardakçı’dan haber olarak okudum ve gidip kitapları aldım, karşılaştırmayı yaptım. Başka da yapana rastlamadım. Bunun bir önemi de yok. Önemli olan aşağıdaki facia durumun bir eşek ölüsü gibi Türk Edebiyatı’nın kucağında duruyor olmasıdır!)

Bu durumu açıklığa kavuşturmadıkça Orhan Pamuk’un söylediği, yazdığı hiç bir şeyin değeri olmamalıdır. Türk Edebiyatı bu kadar mı sahipsizdir? Bu “ibret belgesi” metni tekrar yayınlıyorum. (A.Y.)

Aşağıdaki karşılaştırmada kullanılan bordo alıntılar, Güncel Yayıncılık tarafından Ocak 1996 yılında yayınlanan, Fuad Carım çevirisi, Pedro’nun Zorunlu İstanbul Seyahati adlı, 16. yy. da Türkler’e esir düşen bir İspanyol’un anılarını anlatan kitaptan, yeşil alıntılar İletişim Yayınları tarafından Ocak 1996 yılında 17. baskısı yapılan Orhan Pamuk’un Beyaz Kale adlı romanından alınmıştır.

"...Cenova’dan Napoli’ye giderken, hareketimizi haber alarak Ponza Adaları’nda bekleyen Türk donanmasının hücumuna uğradık..." (Pedro s.11)

“Venedik’ten Napoli’ye gidiyorduk. Türk gemileri yolumuzu kesti..." (Pamuk s.11)

"...Ama ne olur ne olmaz, gene esir düşebiliriz korkusu ile, kürekçileri sıkıştırmaktan vazgeçtiler. Malüm a, kürek çekenler ya Türk, ya Mağribi. Gemi bir kere zaptedil mi, bunlar artık serbest. O vakit, Türklere, bu bize şunu etti, şu bize işkence yaptı, derler..." (Pedro s.12)

"... Türk ve Mağripli olan kürekçilerimiz sevinç çığlıkları atıyordu; sinirlerimiz bozuldu... Esir düşerse cezalandırılmaktan korkan kaptanımız kürek kölelerini şiddetle kırbaçlatmak için bir türlü emir veremiyordu..." (Pamuk s.11)

"...İlk önce, öyle bir niyetimiz olmadı değil. Fakat bir borda ateşi yiyince teslim olduk..." (Pedro s.13)

"Şiddetli bir borda ateşine tutulmuştuk, hemen teslim olmazsak gemimiz batacaktı..." (Pamuk s.12.)

"...Birinin bileklerini, kulaklarını ve burnunu kesip omuzuna bir pafta yapıştırdılar; paftada şu yazılı idi: ‘Böyle eden böyle olur’. Öbürünü kazığa çaktılar..." (Pedro s.12)

"Kazığa oturtulan korkak kaptanımız yeni ölmüştü. Kırbaççıları, burnunu, kulağını kesip ibret olsun diye bir sala koyup denize bırakmışlardı..." (Pamuk s.11.)

"...Rampacılar gemiye daldılar ve herkesi çırılçıplak ettiler. Beni tepeden tırnağa soymadılar; sırtımdakiler, onların hoşlanmadıkları ve beğenmedikleri şeylerdi. Hem, sırtımdakilerle uğraşmaya bir lüzum görmediler; yattığım kamara çok daha değerli eşyalarla doluydu..." (Pedro s.13.)

"...Rampacılar gemimize ayak basarlarken kitaplarımı sandığıma koyup dışarı çıktım. Gemi ana-baba günüydü. Dışarıda herkesi toplamışlar çırılçıplak soyuyorlardı..." (Pamuk s.14.)

"...Cerrah mısın, diye sordular. Hayır deyince, az kalsın partiyi kaybediyordum. Bereket versin lafa, sözü geçen kaptanlardan Durmuş Reis karıştı. Cenevizli dönme Durmuş Reis ‘İdrar ve nabız hekimidir, cerrahtan daha faydalıdır" dedi, kürekten işte bu suretle kurtuldum..." (Pedro s.13.)

"...Sonradan Ceneviz dönmesi olduğunu öğrendiğim Reis iyi davrandı bana; neden anladığımı sordu. Küreğe verilmemek için hemen astronomi bilgimden, geceleri yön bulabileceğimden söz ettim, ama ilgilenmediler. Bunun üzerine bende bıraktıkları anatomi cildine güvenerek hekim olduğumu ileri sürdüm. Az sonra gösterdikleri kolu kopmuş birini görünce cerrah olmadığımı söyledim. Öfkelendiler, beni küreğe çekeceklerdi ki, kitaplarımı gören Reis sordu: ‘idrardan ve nabızdan anlıyor muydum?’ Anladığımı söyleyince hem küreğe verilmekten kurtuldum..." (Pamuk s.14.)

"...En üste Muhammed’in sancaklarını astılar; bunların altına, bizden aldıkları bayrakları, haçları ve Meryem Anamız’ın tasvirlerini astılar. Külhanbeyler, başaşağı asılan bu haçlarla tasvirleri bir ok yağmuruna tuttular... Derken denizlerde eşine rastlanmayan bir top ateşi koptu..." (Pedro s.18.)

"...Bütün direklerin tepesine sancaklar çektiler, altlarına da bizim bayrakları, Meryem Ana tasvirlerini, haçları tersinden asıp külhanbeylerine aşağıdan oklattılar. Derken toplar yeri göğü inletmeye başladı..." (Pamuk s.14.)

"...Ulu-Türk, tutsakları görmek istedi. İki bine yakın tutsağı, ayaklarından zincirleyip sıraladılar; kaptan ve zabit olanları boyunlarından çemberlediler ve bizden aldıkları trampetaları çalarak, boruları öttürek ve bayrakları sürükleyerek hepimizi saraya götürtüler..." (Pedro s.19.)

"...Bizleri Padişah’a çıkarmak için zincire vurdular, askerlerimizi gülünç göstermek için zırhlarını ters giydirdiler, kaptanların ve subayların boyunlarına demir çemberler taktılar, gemimizden aldıkları borularımızı, trampetlerimizi alayla ve keyifle çalarak eğlene eğlene bizi saraya götürdüler..." (Pamuk s. 18 )

"...Sinan Paşa’nın oniki yıldan beri çektiği nefes darlığı artmıştı. Göstermediği hekim kalmamıştı. Sonunda beni de çağırdılar. Paşa’ya elimle bir şurup hazırladım. Nasıl alınacağını sorunca, işi çaktım ve bir kaşık isteyerek, gözü önünde, üç kere doldurup içtikten sonra, ‘alsana senyör’ diyerek, kendisine de içirdim..." (Pedro s.22.)

"...Oysa, derdi, bildiğimiz nefes darlığıydı. İyice sorup soruşturdum, öksürüğünü dinledim, sonra mutfağına inip orada bulduklarımla naneli yeşil haplar yaptım; bir de öksürük şurubu hazırladım. Paşa zehirlenmekten korktuğu için göstererek şuruptan bir yudum içip haplardan bir tane yuttum..." (Pamuk s.17.)

"...Amcabey diye anılan, aslen Valencialı birini yollayarak, bir hıyanette bulanmayacağıma dair yemin ettirip zincirimi söktürdü..." (Pedro s.24.)

"...Bir hafta sonra bir gece gelen kâhya, kaçamayacağıma yemin ettirdikten sonra zincirlerimi çözdü..." (Pamuk s.18 )

"...yolda müslüman olmamı istedi. Yapamam, dedim. Koruya vardığımızda, dostlarından olan ve Hristiyanlıktan dönme, iki kişi beklemekte idi... Ne söylediğimi soran Paşa’ya, ben karşılık vererek, öfkeyle, kestirin kafamı, callada da, sana verilen emri yerine getir, dedim... ‘Seni din düşmanı ve Muhammed düşmanı köpek seni, biraz geçsin, ben sana yapacağımı bilirim...’ deyip yürüdü..." (Pedro s.28-29)

"...Bir kâhya kararımı sordu. Belki kararımı değiştirirdim, ama bana bunu bir kâhya sordu diye değil! Şu sırada din değiştirmeye hazırlıklı olmadığımı söyledim... İkisi, bir duvar dibinde durup ellerimi bağladılar, pek de büyük olmayan bir balta vardı ellerinde. Müslüman olmazsam, Paşa boynumun hemen vurulmasını emretmiş. Kalakaldım... Orada ellerimi çözerlerken azarladılar beni: Allah, Muhammet düşmanıymışım." (Pamuk s.30-31.)


Ahmet Yıldız
Kullanıcı avatarı
Cevdet Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 99
Kayıt: Cum Kas 18, 2005 7:33 pm
Konum: Trabzon

ÖncekiSonraki

Dön ARŞİV

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir

cron