gönderen Ahmet Cemal Durgun » Cum Eyl 01, 2006 9:02 am
31 Ağustos 2006 tarihli Cumhuriyet gazetesinde konuyla ilgili bir haber iki de köşe yazısı dikkatimi çekti paylaşmak istedim.
AB ilerleme raporunun açıklanacağı ekim ayı öncesinde AB yetkilileri şu açıklamayı yapıtor:"Lübnan savaşında öne çıkan bir Türkiye'nin(ya da bizim yerimize askerlerinin ölüme gönderecek bir TÜrkiye'nin) üye ülkeler üzerinde psikolojik etkileri olabilir." Bunun adı diplomatik şantajdır, bilmem aksini düşünen var mı?
Gündemi takip edenler bilecektir. Bu günlerde ABD PKK ile görüşmek için eski genel kurmay başkanlarından Joseph Ralston'ı temsilci olarak atadı.
Mustafa Balbay'ın köşe yazısından
Nedense, Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesiyle ilgili gelişmelerle, ABD'nin PKK ile mukavele, affedersiniz mücadele özel temsilcisi ataması aynı döneme rastladı.
Ali Sirmen'in köşe yazısı
Kimileri, ortada bir BM kararı olduğuna, AB ülkeleri de çağrıya uyduklarına göre, bu kararın neresinin eleştirildiğini anlamakta güçlük çekebilir ve Türkiye'nin bölge barışına katkıda bulunması, bırakın yanlışı bir yana, kendi çıkarlarına da uygun bir davranış değil mi ki diye sorabilirler.
Sorunun kendisi, eğer içindeki varsayım doğru olsaydı haklı görülebilirdi.
Eğer BM gücünün iyi tanımlanmış yetki ve görev alanı, yalnızca sağlanmış olan barışı sürdürmek olsa, daha ziyade insani yardım misyonuna odaklansaydı, kuşkusuz o güce katılmak doğru bir davranış olarak kabul edilebilirdi.
Ama ne yaık ki durum bu değil. BM Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararında, UNIFIL'in görev ve yetki tanımı tam yapılmadığı gibi, kimi BM çevreleri bu gücün zorunlu durumlarda , çatışmaya girmesi olasılığının bulunduğunuda belirtiyor.
Bu durumda, söz konusu gücün nasıl bir barış için görevlendirildiğini anlamak güçleşiyor.
Söz konusu güç, eğer Pax Americana'yı(Amerikan Barışı) sağlamak için gidiyorsa bölgeye, herkes bilmelidir ki, Ortadoğu'daki çatışmanın ve savaşın nedeni bizzat bu barış konseptidir zaten.
Başka bir deyişle, Lübnan'da İsrail'in çıkarına , Hizbullahı silahsızlandırmayı da içeren Pax America'nın yolu savaştan geçer ve bu koşullarda oraya gidecek güç, bir barış gücü değil, savaş gücüdür.
Böyle bir gücün içinde yer almak, Amerika ve İsrail yararına bir savaşı BM bayrağı altında vekaleten yürütmek anlamını taşıyacaktır.
Bölgede kalıcı ve adil bir barışa katkıda bulunmak için her türlü çabayı göstermesine "evet" diyeceğimiz Türkiye'nin barış kisvesi altında böyle bir savaşa sürüklenmesinin ise sayısız sakıncaları olduğunu da bilmem ki, tekrar anımsatmak gerekir mi?
"Peki bütün bu koşullar altındabu heves,eskilerin deyişiyle 'tahalük' neden" diye sormayın sakın.
Çünkü böyle bir soru sorarsanız eğer, herkes siyasete pek aşina olmadığımızı, AKP'nin yaşamsal önceliklerini hiç kavramadığımızı düşünecektir.
Kanımca konuyu oldukça iyi şekilde özetliyor bu yazılar. Yıllardan beri adamların pisliklerini temizlemek için onların yerine bizim ölmemize alıştıklarından yine aynı hesabın tutacağını sanıyorlar ama artık yemezler.
Biraz olsun mantığını işleten yurtseverlerin ellerini masaya vurmasının zamanı gelmiştir. Bu emperyalist it dalaşında hiç kimsenin tasmasının ucundan tutarak mazlum milletlerin üzerine saldırttığı köpeği olmayacağız.
Saygı ve sevgilerimle....