selam

"Düşünebilen bir nesil yaratmak ve düşüncelerimizi özgürce paylaşmak için" burada buluşalım.

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Osman Nuri Sarı, Özgür Hasan Altuncu

selam

Mesajgönderen İsmail Ayan » Prş Tem 17, 2008 9:00 pm

AŞK İKİ KİŞİLİKTİR

Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

selam

Mesajgönderen İsmail Ayan » Prş Tem 17, 2008 9:02 pm

T Ü R K İ Y E M !!!

T üfekten çok, yürek vardı görünen.
Ü züm gibi döküldü,tüfeğine güvenen.
R ab’bimizin merhametiydi kahvaltıları.
K upkuru ekmeklerine sürülen...
İ simleri kanları ile yazıldı,
Y edi’den yetmişi ölmek için yarıştı...
E lde kalan sağlar ile kuruldu,
M akberi bir, sehidi bin, TÜRKİYEM...


GEREK İNSANLIKTA,
GEREK ŞAN,ŞÖHRET VE SAVAŞTA,
GEREK SPORDA,
GEREK MAĞDURA YARDIMDA,
GEREK ZALİME ZULMÜ YAŞATMAKTA,,,

TARİH YAZIYORSA GERÇEKLERİ,
TÜRKİYEM’DE BİLİR YAZMASINI TARİHİ...


TÜRKİYE’ME ve
DAMARINDA TÜRK KANI DOLAŞAN BÜTÜN HERKESE,
SELAM OLSUN...
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

Mesajgönderen Muzaffer Mustafa Altuncu » Cmt Tem 19, 2008 2:14 pm

İsmail Ayandan ;

Şeytanın Hileleri


İbn-i Abbas (r.a.) Hazretleri´nden naklen , Muaz b. Cebel (r.a.) rivayet ediyor :

- Bir gün Resullullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensardan birinin evinde toplanmıştık. Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada , dışarıdan bir ses geldi :

- Ev sahibi , içerdekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz ? Benim sizden bir dileğim var.

Bunun üzerine , herkes Resullullah (s.a.v.) efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orda ve her zaman büyük oydu... İzin ondan çıkacaktı.

Resullullah (s.a.v.) Efendimiz , duruma vakıf oldu ve :

- Bu seslenen kimdir bilir misiniz ?

Buyurdu... Biz hep birden şöyle dedik :

- En iyi bilen ALLAH ve Resuludur.

Bunun üzerine Resullullah (s.a.v.) Efendimiz :

- O , lain iblistir. " Şeytandır " Allah'ın laneti onun üzerine olsun...

Buyurunca ; hemen Hz. Ömer :

- Ya Resullullah , bana izin veriniz onu öldüreyim.

Dedi... Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni vermedi , şöyle buyurdu :

- Dur ya Ömer , bilmiyor musun ki ; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir... öldürmeyi bırak.

Sonra şöyle buyurdu :

- Kapıyı ona açın , gelsin... O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.


Bundan sonrasını ondan dinleyelim ; yani Ravi´den. Şöyle anlattı :

Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Birde baktık ki , şekli şu :

Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası , büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da , bir manda dudağına benziyordu.

Sonra , şöyle bir selam verdi :

Selam ya Muhammed ; selam size ey cemaat-i müslimin.

Onun bu selamına Resullullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabelede bulundu :

- Selam Allah'ındır ya lain...

Sonra şöyle buyurdu :

- Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş ?

Şeytan şöyle anlattı :

Benim buraya gelişim kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.

Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sordu ;

- Nedir o mecburiyetin ?

Şeytan anlattı :

- İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki ; Allah-ü Taâlâ sana emir veriyor , Muhammed´e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o sana ne sorarsa , doğrusunu diyeceksin. Sonra...

Allah-ü Teâlâ buyurdu ki :

- Söylediklerine bir yalan katarsan , doğruyu sölemezsen... seni kül ederim ; rüzgara savurur... Düşmanlarının önünde , seni rüsvay ederim.

- İşte... böyle ; ya Muhammed , o emir üzerine sana geldim.

- Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem ; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki , düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.

Bundan sona Resullullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle sordu :

- Madem ki , sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat : Halk arasında en çok sevmediğin kimdir ?

Şeytan şu cevabı verdi :

- Sensin ya Muhammed. Allah´ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra senin gibi kim olabilir ki ?

Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sordu :

- Benden sonra , en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin ?

Şeytan anlattı :

- Müttaki bir gence ki... varlığını Allah yoluna vermiştir.

Bundan sonra , sual cevap aşağıdaki şekilde devam etti ;

Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sordu ; şeytan anlattı :

- Sonra kimi sevmezsin ?

- Kendisini sabırlı bildiğim , şüpheli işlerden sakınan alimi...

- Sonra ?

- Temizlik işinde... yıkadığı yerleri üç defa yıkamayı adet eden kimseyi.

- Sonra ?

- Sabırlı olan bir fakiri ki ; ihtiyacını kimseye anlatmaz... Halinden şikayet etmez.

- Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nerden bilirsin ?

- Ya Muhammed , ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa , Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı , onun sabrını ; o halinden , tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.

- Sonra kim ?

- Şükreden zengin.

- Peki, ama zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın ?

- Onu görürsem ki , aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki ; şükreden bir zengindir.


Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu :

- Peki, ümmetim namaza kalkınca , senin halin nice olur ?

- Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.

- Neden böyle olursun ; ya lain ?

- Çünkü bir kul , Allah için secde edince bir derece yükselir.

- Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun ?

- O zaman da bağlanırım. Taa , onlar iftar edinceye kadar.

- Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun ?

- O zaman da çıldırırım.

- Peki ya Kur´an okudukları zaman nasıl olursun ?

- O zaman da eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.

- Peki ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır ?

- Ha işte... o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren , bir testere alır eline ve beni ikiye böler.

Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu :

- Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin , ya Ebamürre ?

Bunun üzerine iblis :

- Onu da anlatayım... dedikten sonra anlatmaya başladı :

- Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki ;

1 - Allah-ü Teala , sadaka verenin malına bereket ihsan eyler.

2 - O , sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.

3 - Allah-ü Teala , onun verdiği sadakayı , cehennemle arasında bir perde yapar.

4 - Allah-ü Teala , belayı sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.


Bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz ashabı hakkında bazı sorular sordu :

- Ebubekir için ne dersin ?

İblis ise şu cevabı verdi :

- O bana cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslam´a girdikten sonra nasıl bana itaat eder ?

- Peki , Ömer b. Hattab için ne dersin ?

İblis ona da şu cevabı verdi :

Allah´a yemin ederim ki ; her gördüğüm yerde ondan kaçarım.

Peki , Osman b. Affan için ne dersin ?

Ondan utanırım. Hem de çok. Nasıl ki , Rahman´ın melekleri de ondan utanırlar...

Peki , Ali b. Ebutalib için ne dersin ?

İblis onun için de şöyle dedi :

Ah onun elinden bir kurtulsam... O , kendi başına kalsa , ben kendi başıma kalsam... O beni bıraksa, ben de onu bıraksam . Ben onu bırakırım ; ama o beni bırakmaz.


Resullullah (s.a.v.) Efendimiz , yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar kısmen bittikten sonra , şöyle buyurdu :

- Ümmetime saadet ihsan eden ; seni taa, belli bir vakte kadar şaki kılan Allah'a hamd olsun.

Resullullah (s.a.v.) Efendimiz ' in o cümlesini duyan lain iblis şöyle dedi :

- Heyhat , heyhat... Ümmetin saadeti nerede ? Ben , o belli vakte kadar diri kaldıkça , sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın ?
Ben , onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar , benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaradan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah´a yemin ederim ki ; Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini... Ümmilerini ve okumuşlarını... Facirlerini ve abidlerini... Hasılı , bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat , Allah´ın halis kullarını , evet , bunları azdıramam.

Bunun üzerine Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sordu :

- Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir ?

Bu suale İblis şu cevabı verdi :

- Bilmez misin ya Muhammed bir kimse ki , dirhemini ve dinarını sever... O , Allah için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki ; dirhemini dinarını sevmez ; övülmekten, medhedilmekten hoşlanmaz. Bilirim ki o, ihlâs sahibidir... Hemen onu bırakır kaçarım. Bir kul malı ve övülmeyi sevdiği sürece , kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddetce o , size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki ; mal sevgisi , büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki ya Muhammed , baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.

İblis anlatmaya devam etti :

- Ya Muhammed , bilmez misin ? Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra , o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır.

- Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.

- Bir kısmını gençlere yolladım.

- Bir kısmını da , meşayihe saldım.

- Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat ettim.

- Gençlere gelince , aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.

- Çocuklara gelince , onlarla da bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.

- Bizimkilerin bir kısmını da abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.

- Onlar bunların yanına girer ; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne , hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki ; başlarlar , sebeplerden herhangi birine sövmeye...

- İşte , böylece onlardan ihlası alırım. Onlar bu halleri ile yaptıkları ibadeti , ihlassız yaparlar gayrı... Ama bu hallerin farkında olmazlar.

İblis , bundan sonra , aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi :

- Bilmez misin ya Muhammed , Rahip Basisa tam yetmiş yıl ihlas ile Allah´a ibadet etti. Bu ibadetleri sonucunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki , her dua ettiği hasta , duası ve bereketi ile şifa buluyordu. Onun peşine takıldım. Zina etti. Katiloldu. Sonunda da küfre girdi.

Bu o kimsedir ki ; Allah-ü Teala aziz kitabında , onu şöyle anlatır :

" ... Şeytan hali gibidir ki ; o insana : " Kafir ol " dedi. Vaktaki o kafir oldu. "

Bu defa ona şöyle dedi : " Ben senden uzağım. Ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. " (59/16)


İblis bundan sonra bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı :

- Bilmez misin ya Muhammed , yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse , o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse , o da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed , ben Adem´e ve Havva´ya yalan yere Allah adına and içtim.

" Muhakkak ben size nasihat ediyorum. " (7/16) dedim...

Bunu yaparım ; çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.

- Gıybet ve koğuculuğa gelince... Onlar da benim meyvelerimdir ve şenliğimdir.

- Her kim talak üzerine yemin ederse , günahkâr olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun , isterse doğru şey üzerine olsun. Her kim talakı ağzına alırsa , taaa hakikati belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onların bu halleri ile kıyamete kadar meydana getirecekleri çocukları hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi yüzünden hepsi cehenneme girer.

- Ya Muhammed , namazı an be an tehir edilince... onu da anlatayım. O her ne zaman ki , namaza kalkmak ister ; tutarım , ona vesvese veririm. Derim ki : " henüz vakti var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. sonra kılarsın. "

- Böylece o , vaktinin dışında namazını kılar. Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.

- Şayet o kimse beni mağlup ederse , ona insan şeytanlarından birini yollarım. Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O , bunda da beni mağlup ederse , bu sefer onun hesabını namazında görmeye bakarım. O namazın içinde iken ;

- " sağa bakr30; sola bak... " derim. O da bakar. O ki böyle yaptı... Yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona :

- " Sen ebedi yaramaz bir iş yaptın. " derim veböylece onun huzurunu bozarım.

- Sen de bilirsin ki ya Muahammed , her kim namazda , sağa ve sola çokça bakarsa , Allah onun namazını kabul etmez. Bunda da ona mağlup olursam , yalnız başına namaz kıldığında yanına giderim. Ve ona ; çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da , başlar ; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun , gagası ile yerden bişeyler topladığı gibi.

- Bu işi yaptırmakta da ona başarı kazanamazsam bu sefer , cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve rüküdan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rüku yaptırırım. İşte o böyle yaptığı için , kıyamet günü , Allah onun başını eşek başına çevirir.

- O kimse bunda da beni yener ise , bu defa , ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.

- Bunda da mağlup olursam , bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince , o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa , onun içine küçük bir şeytan girer. Dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır. İşte , bundan sonra o kimse , hep bize itaat eder , sözümüzü dinler , dediklerimizi yapar.


Şeytan bundan sonra konuşmasına devam etti :

- Sen ümmetin hangi saadetinden ferah duyarsın ki ? Ben onlara ne tuzaklar kurarım , ne tuzaklarr30; Miskinlerine , çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki :

" Namaz size göre değil.. O, Allah'ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir. "

Sonra hastalara giderim :

- " Namaz kılmayı bırak " derim , çünkü Allah-ü Teala : " hastalara zorluk yok... " (24/61) buyurdu. İyi olduğun zaman kılarsın ". Ve böylece o , namazını bırakır. Hatta küfre de gidebilir. Şayet o , hastalığında namazı terkederek ölüp giderse , Allah'ın huzuruna çıkarken , Allah-ü Teala´yı öfkeli bulur.

Sonra şöyle dedi :

- Ya Muhammed , eğer bu sözlerime yalan kattımsa , beni akrep soksun.

- Eğer yalan varsa Allah´tan dile beni kül eylesin.


İblis bundan sonra konuşmalarına devam etti ve şöyle dedi :

- Ya Muhammed , sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun ? Halbuki ben onların altı da birini dininden çıkardım.


Bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz ona , yani İblis´e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi :

- Ya lain , senin oturma arkadaşın kim ?

- Faiz yiyen.

- Dostun kim ?

- Zina eden.

- Yatak arkadaşın kim ?

- Sarhoş

- Misafirin kim ?

- Hırsız.

- Elçin kim ?

- Sihirbazlar.

- Gözünün nuru nedir ?

- Karı boşamak.

- Sevgilin kim ?

- Cuma namazını bırakanlar.


Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa başka bir mevzua geçti ve şöyle sordu :

- Ya lain , senin kalbini ne yıkar ?

- Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi.

- Peki , senin cismini ne eritir ?

- Tevbe edenlerin tevbesi.

- Peki , ciğerini ne parçalar, ne çürütür ?

- Gece ve gündüz , Allah'a yapılan bol bol istiğfar.

- Peki yüzünü ne buruşturur ?

- Gizli sadaka.

- Peki gözlerini kör eden nedir ?

- Gece namazı.

- Peki , başını eğdiren nedir ?

- Çokça kılınan cemaatle namaz.


Resullullah (s.a..v) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu :

- Sana göre insanların en saadetlisi (!) kimdir ?

- Namazını , bilerek kasden bırakanlar.

- Peki , insanların en şakisi kimdir ?

- Cimriler

- Peki , seni işinden ne alıkoyar ?

- Ulema meclisleri

- Peki , yemeğini nasıl yersin ?

- Sol elimle parmaklarımın ucu ile.

- Peki , sam yeli estiği zaman ve ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin ?

- İnsanların tırnaklarının arasında.


Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra , bir başka bir mevzuu sordu. İblis de cevap verdi.

- Rabbinden neler talep ettin ?

- On şey talep ettim.

- Nedir onlar ya lain ?

- Şunlardır :

- Allah´tan diledim ki , beni ademoğullarının malına ve evladına ortak ede. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu : " Onlara ortak ol... Mallarına ve çocuklarına. Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara gurur vaad eder... " (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir.

- Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim , faiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Şeytandan Allah´a sığınılmayan malın da ortağıyım.

- Cinsi münasebet anında , Allah´a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim. Ve o her birleşmeden hasıl olan çocuk , bize itaat eder. Sözümüzü dinler.

- Her kim hayvana binerken , helal yola gitmeyi değil de , aksini isteyerek binerse , bende onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. Bu da Ayet-i Kerime ile sabittir ; " Onlar üzerine süvarilerinle , piyadelerinle yaygara çıkartr30; " (17/64)

- Allah-ü Teala'dan diledim ki : Bana bir ev vere. Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.

- Diledim ki bana bir mescid vere. Pazar yerlerini bana mescid yaptı.

- Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı olarak verdi.

- İstedim ki ; bir ezan vere , Mezmurları verdi.

- Diledim ki ; bana bir yatak arkadaşı vere. Sarhoşları verdi.

- Diledim ki ; bana yardımcılar vere. Bunun içinde kaderiye mensuplarını verdi.

- İstedim ki ; bana kardeşler vere. Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir : " O kimseler ki ; mallarını boş yere harcarlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. " (17/27)

Bir ara Resullullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu :

- Eğer söylediklerini, Allah'ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin , seni tastik etmezdim.

Bundan sonra İblis devam etti :

- Ya Muhammed , Allah´tan diledim ki ; ademoğullarını ben göreyim ; ama onlar beni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine getirdi.

- Diledim ki ; ademoğullarının kan mecralarını bana yol yapa ; bu da oldu. Böylece ben , onlar arasında akıp giderim. Gezerim. Hem de nasıl istersem.

Bütün bu isteklerimi verdi.

- Hepsi sana verildi , buyurdu Hz. Muhammed.

- Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra şunu da ekleyeyim ki ; benimle beraber olanlar , seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte , böylece kıyamete kadar , ademoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar.

Bundan sonrasını İblis şöyle anlattı :

- Benim bir oğlum vardır. Adı, ATEME´dir. Bir kul , yatsı namazını kılmadan uyursa gider ; onun kulağına bevleder. Eğer böyle olmasaydı ; imkan yok , insanlar namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı.

- Benim bir oğlum daha vardır ki ; onun adı da MüTEKAZİ´dir. Bunun vazifesi de ; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır. Mesela bir kul , gizli bir taat işlerse ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa MüTEKAZİ onu dürter. En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece ; Allah-ü Teala onun yüz sevabından doksan dokuzunu imha eder. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir.

- Sonra , benim bir oğlum daha vardır. Onun adı da KüHAYL´dir. Bunun işi de , insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa , ulema meclisinde ve hatip hutbe okurken. Bu sürme onların gözüne çekildi mi , uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitmezler. Böylece hiç sevap alamazlar.

Bundan sonra İblis şöyle anlattı :

- Hangi kadın olursa olsun. Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur. Ve onu , bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir.

Mesela :

" Elini kolunu dışarı çıkar, göster. " der.

- O da bu emri tutar. Elini kolunu açar , gösterir. Bundan sonra , o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.

İblis bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz´e kendi durumunu anlatmaya başladı :

- Ya Muhammed , bir insanı delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur. Ben ancak vesvese veririm. Ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar. Eğer delalete sürüklemek elimde olsaydı , yeryüzünde ;

" İlah yoktur sadece Allah vardır ve Muhammed Allah´ın resülüdür. "

- diyen herkesi , oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini delalete düşürürdüm. Nasıl ki senin elinde de , hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah'ın Resulusun. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı , yeryüzünde tek kafir bırakmazdın. Sen Allah´ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Ben de , kendisi için ezelde şekavet yazılan kimselere sebebim. Said olan kimse , taa , ana karnında iken saiddir. Şaki olan da , yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan da Allah , şekavet ehli kılan da Allah.

Bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu:

" Bunlar, taa sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek... Ancak Rabb´ın esirgedikleri hariç... " (11/118-119)

" Allah'ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir. " (33/3


Bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz , İblis´e şöyle buyurdu :

- Ya Ebamürre , acaba senin bir tevbe etmen ve Allah´a dönmen mümkün değil mi ? Cennete girmene kefil olurum.

Bunun üzerine İblis şöyle dedi :

- Ya Resullullah , iş verilen hükme göre oldu. Karar yazan kalem de kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan , cennetin ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan ; beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah´tır. Ve O , bütün eksik sıfatlardan münezzehtir.

Ve İblis cümlelerini şöyle tamamladı :

- İşte bu söylediklerim sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru dedim.



Kaynak : Seceret'ül Kevn - Muhyiddin-i Arabi (k.s.)
Kullanıcı avatarı
Muzaffer Mustafa Altuncu
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 26605
Kayıt: Cmt Şub 04, 2006 9:12 pm
Konum: GÖLCÜK

selam

Mesajgönderen İsmail Ayan » Cmt Tem 19, 2008 8:01 pm

TÜRKLER'İN İLK ATASI ve ALLAH'IN TÜRKLER'İN ECDADINA İKLİME SAHİP OLMA KUDRETİNİN VERİLİŞİ :

Hz.Nuh Türkistan bolgesini oglu Yasef'e verir.Yasef babasına ' burası cok kurak bir iklime sahip nasıl yasayabiliriz ' der. Bunun üzerine Hz.Nuh oglu Yasef'e üzerinde dua ( ism-i azam ) yazan bir tas verir (bu tasın ismi YA-DA tasıdır) ve der ki : 'yardıma ihtiyacın oldugu zaman bu tasla Allah'a dua et ve Allah'ın izniyle dilegin kabul olur ' der. .
Yasef'in Türk adında bir oglu olur işte Türk'lerin soyu buradan gelir.
Türkler'in ecdadına Allah'ın yagmur yagdırma kabiliyetinin verildigi Cin,İslam ve Hristiyan kaynaklarda sık sık zikredilmiştir.Cin kaynakları Göktürk Devleti kurulmadan önce Apangu'nun kardeşi (Hun Türkler'i)tabiat-üstü kuvvetlere hükmediyor ve istedigi zaman rüzgar estirip yagmur ve kar yagdırabiliyordu bilgisini verir.Zira Hunlar düşmanlarına karsı yagmur,kar,dolu,fırtına ve rüzgar cıkartarak onları maglup ediyorlardı.Ya-da tasının hem düsmana hem de iklime karsı kullanıldıgı rivayet edilmektedir.Eski Arap seyyahı Temin Bin Bahr Dokuz-Oguzlar'ın beldesine gitmiş ' Onların beldesinde garip bir tas bulundugunu ve bu tasla istedikleri zaman yagmur,dolu ve kar yagdırıyorlardı ' demiştir.
İslam kaynaklarında Samani emiri köle Türkler'inde aralarında yer aldıgı bir orduyla hareket ettigi zaman askerleri arasında bir Türk'ün karsı tarafta akrabaları oldugunu ve onlardan aldıkları haberlere göre yarın yagmur ve kar yagdıracaklarını söylediler.Hükümdar askerlerine insanların böyle birseye kadir olamayacagını ve buna inanmakla kalblerinde küfür izleri kaldıgını söyler.Fakat Türk askerleri yarın günes dogduktan sonra bunun gerceklesecegini ve Emir İsmail'inde bizzat bu hadiseyi görebilecegi üzerinde ısrar ettiler.Nitekim ertesi gün aynı saatte gunes dogduktan sonra ordunun dayandıgı dagın üzerinde büyük bir bulut peydah olmus her tarafı karanlıgı bogmus ve korkunc gürültüler duyulmustu.
Harzemşah Celaleddin seferlerinde ya-da taşını beraberinde tasıyordu.Şarki Anadoluda Valaşgirt ovasında cok sıcak ve kuraklıkla karsılasınca ya-da taşı ile yagmur yagdırmaya karar vermiş;Sultanın yanındaki tarihçisi Nesevi buna inanamamış fakat neticede ovaya gece-gündüz yagmur yagdıgını görünce Harzemsah'ın bu kudretinden dolayı gurur duydugunu yazar.
Oktay Kagan yaz ortasında Cin ordusunun üzerine yaz ortasında kar ve yagmur yagdırınca Cinliler dehşete düşerek savas meydanını terk etmişlerdir.
Türkler'le karısan ünlü seyyah ve gezgin Marco Polo Keşmir'de de ya-da tasıyla Allah tarafından Türkler'e yagmur yagdırma sanatının verildigini yazar.Ayrıca Kasgarlı Mahmut'un kitaplarında da sık sık bu konu gecer.
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

selam

Mesajgönderen İsmail Ayan » Çrş Tem 23, 2008 9:42 pm

Dilsiz dudaksız söz söylemeyi öğrendim,


çünkü seviyorum...çünkü hikmetle bakabiliyorum...sırrı sezebiliyorum
Yaşamak ne kadar güzel; yaşamak istiyorum,adam gibi yaşamak...insanca yaşamak....sevgi ile yaşamak severek yaşamak..
çünkü seviyorum...çünkü hikmetle bakabiliyorum ..sırra yolcuk ah..

Sevgi içimize işleyen bir Büyü mü yoksa? Nasılda hemen bizi bizden alıp, baska dünyalara götürüveriyor? Nasıl bir Duygu ki varlığında insan Şefkat, Merhamet ve Hoşgörü ile dolup taşıyor? Mutlu olmak için kimi zaman hayaller kurarız. Ama yüreğimiz Sevgi ile dolmuş ise hayallerede artık gerek yoktur, biz hep mutluyuzdur. Nerede satılır, nerede bulunur bu Sevgi denen şey? Bilsekte gidip alsak, sonra da hiç bırakmasak..

Sevmek sanki bir nefes midir yoksa? İnsan nefes alıp verdiği müddetçe yaşar. Bazen bir nefes vardır ki ama; cok acıdır. Hem gam vardır içinde hem de gözyaşı. O vakit yaşamak için, yanımızda sadece bir yudumcuk Sevgi olsun isteriz. Seviyorsak ve sevmeyi öğrenmiş isek, artık üzüntülerimizde ruhumuzu incitmez. Çünkü Sevgi tek başına bize gelmez. Sabrı, şükrü ve dayanma gücünüde beraberinde getirir. Sevgiyi coşarcasına bulmuşsak yüreğimizde, bu Sevgi ruhumuza da artık adeta can verir. Öyle ki insan sanki hem Sevginin, hem Şefkatin hem de Hoşgörünün ta kendisi olur. Böyle yaşamak ne güzeldir. Tek bir Duygu olsun içimizde, yeter ki Sevgi olsun!..sevgi olsun dostlar..!!!

Belki de Sevmek bir görüş, bir yargılama biçimidir. İnsan neyi sever? Sevgiyi nerede bulur? Güzel olan hep sevilir, ilkbahara herkes kavuşmak ister. Dünyanın koca yükü omuzlarda taşınırken kimi zamanda unutulur Sevmek. Aslında içimizde hissettiğimiz bu kıymetli Duyguda belki bir ceşit sandık eşyası gibi bir şeydir. Onu da arayıp, bulmak ve yüreğimizde saklamak gerekir; Onada kavuşmayı istemek gerekir. Her an, attığımız her adımda, aldığımız her nefeste dilimizden gönlümüzden düşmeyen bir Dua gibi; Sevgiyi, Sevmeyi, Sevilmeyi istemek gerekir. Çünkü Sevgi arandığı heryerde mutlaka bulunur. O Karanlığın içinde kaybolmuş bir Işık değildir. Bu sonsuz Sevgiyi aramak ve onu yaşamak bir Sarhoşlukda değildir. Kendinden geçip hiçbirşeyin farkında olamamak hiç değildir. Sevmek, olabildiğince sevebilmek belki de kendini tanımak, kendini bilmektir.

Yaşadığımız şu Dünya Çiçekleri, Denizleri, Gökyüzündeki Yıldızları ile bir Cennet misali sonsuz güzel. Sanki her Güzelliğin içine bir başka Güzel gizlenmiş. İçimiz Sevgiyle dolup taşıyorsa eğer, ruhumuz ansızın bir yol bulur da tüm bu Güzellikleri farkeder. Çünkü her Güzellikte aslında Sevgiden doğmuştur. Sevdiğimiz, sevebildiğimiz müddetçe bu dünyanın en köşe bucak gizlenmiş Güzellikleri artık kendini gizlemez olur, karşımıza çıkar. Sevgi hayatın anlamı, yaşamın belkide tek gayesidir. Bu kutsal Duyguyu içimizde hissedebilmek belkide ancak ALLAHIN istemesiyle olur. Belkide Sevgi ALLAHIN bizlere en kutsal yaşam hediyesidir. Ne mutlu o kişiye ki, bu hediyeyi tanır, bilir, korur ve gözetir.

Sevgiyi coşarcasına içimizde bulmak, en nadide bir Gülü saklar gibi onu korumak ve onu daima herkese sunmak sanki bir Melek olmaktır.
.......................Bu ne kadar güzeldir, bu dünyada yaşarken aslında bir Melek olmak!... .
........................VARMISINIZ DOSTLAR BU KOŞUYA...!!!!MÜBAREK OLSUN...!!!
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

İSMAİL AYAN

Mesajgönderen İsmail Ayan » Sal Tem 29, 2008 12:12 pm

ALLAH'IN İSİMLERİNDEN (Esma-ul Husna)
”El-HASİB”:Herkesin hayat boyunca yaptıklarının bütün teferruatıyla hesabını iyi bilen. Mahlûkatına kâfi olan. Kullarının bütün fiillerinin hesabını gören. En iyi ve en hassas biçimde hesap soran. Tüm yarattıklarını ince bir hesaba uygun olarak var eden.

Essalâtu vesselâmu aleyke Ya Rasûlallâh...
Allah Rasulü Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:

Kendisi için sevdiğini, din kardeşi için sevmeyen kâmil mümin olamaz. [Buhari]
Siz, din kardeşinizin aynasısınız. Onda gördüğünüz lekeyi siliniz! [Ebu Davud]
Müslümanların dertleri ile ilgilenmeyen, onlardan değildir. [Hâkim]
Bir Müslümanın sıkıntısını gidereni veya bir mazluma yardım edeni, ALLAH affeder. [Buhari]
Bir din kardeşinin ihtiyacını gideren, ömür boyu ibadet etmiş gibi sevap kazanır. [Buhari]
Şu iki şeyden daha kötüsü yoktur: ALLAH’a şirk koşmak ve O’nun kullarına zararlı olmak. Şu iki hasletten de daha üstünü yoktur: ALLAH’a iman etmek ve O’nun kullarına faydalı olmak. [Deylemi]

“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.” [Âmin] (Şu’ara Suresi
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

İSMAİL AYAN

Mesajgönderen İsmail Ayan » Sal Tem 29, 2008 12:14 pm

PEYGAMER S.A.V EFENDİMİZDEN ALTI NASİHAT
1.Herkez nafile ile meşkul olurken,sen farzları ifa et.

2.Herkez dünya ile meşkulken,sen ALLAH c.c hz.hatırla.

3.Herkez birbirinin ayıplarını araştırırken ,sen kendi ayıplarını ara ve onları onarmakla meşkul ol.

4.Herkez dünyayı imar ederken,sen dinini imar et.

5.Herkez halka yaklaşmak için vasıta ararken,sen hakka yaklaşmaya çalış.

6.Herkez çok amel işlerken,sen amelinin çok olmasına değil,ihlaslı olmasına dikkat et...

ALLAH c.c sizleri ölümü sıksık hatırlayan,sadece ALLAH için seven hep onun yolunda cihad eden ve yaratılanlara onun rızası için hizmet eden seven ve iyi davranan mücahit ve mücahide kullarından eylesin... Ölüm güzel şey budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü,
PEYGAMBER....?
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

İSMAİL AYAN

Mesajgönderen İsmail Ayan » Sal Tem 29, 2008 12:19 pm

ALLAH'IN İSİMLERİNDEN (Esma-ul Husna)
“El- HAFIZ”:Yapılan işleri bütün tafsilatıyla tutan, herşeyi belli bir vakte kadar bela afetten koruyan, her şeyi ezberinde tutan.

Essalâtu vesselâmu aleyke Ya Rasûlallâh...
Allah Rasulü Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:

Dini (dinin emir ve yasaklarını) aklı ile ölçenden daha zararlısı yoktur. [Taberani]
Her iyilik, niyetine göre değerlendirilir. [Buhari]
ALLAH’tan başkası için kim ne işledi ise, karşılığını git ondan iste denilecektir. [İbni Mace]
Amelin halis ise, azı da sana yeter. [Deylemi]

Bizi doğru yola ilet, kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna; sapıkların ve gazaba uğrayanların yoluna değil.[Âmin] (Fatiha Suresi 6–7)
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

İSMAİL AYAN

Mesajgönderen İsmail Ayan » Sal Tem 29, 2008 12:26 pm

Annemin yalnızca bir gözü vardı. Ondan nefret ederdim. Çünkü bu durum beni utandırıyordu…

Ailemizi geçindirmek için okulda aşçılık yapardı. İlkokulda iken bir gün annem bana 'merhaba' demeye sınıfa gelmişti. Yerin dibine girmiştim… Bunu bana nasıl yapabilirdi?... Çok öfkelenmiştim. Ona nefretle baktım ve oradan kaçtım.

Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım yaklaştı ve:'Eeee, senin annenin yalnızca bir gözü var!..' dedi. Yerin dibine girmek istiyordum, bir de annemin ortadan kaybolmasını… Bu yüzden o gün annemle karşılaşınca: 'Beni gülünç duruma düşüreceğine ölsen daha iyi!!!' dedim. Annem karşılık vermedi.

Dediklerim hakkında bir saniye bile durup düşünmedim, Çünkü çok kızmıştım. Onun duyguları beni hiç ilgilendirmiyordu. Onu evde görmek istemiyordum.

Çok çalıştım, başarılı bir öğrenci oldum ve Singapur'da okumaya gittim... Okulumu bitirince de güzel bir işe girdim. Daha sonra evlendim… Durumum çok iyiydi, iyi kazanıyordum. Hemen kendime bir ev aldım… Yıllar geçti, çocuklarım oldu… Hayatımdan memnundum..

Birgün annem beni ziyaret için çıktı geldi. Kaç yıldır beni görmemiş, hasretimi çekmiş, beni görmek istemişti. Kapıya gelince çocuklarım önce ondan korktular sonra da ona güldüler… Çocuklarımı daha önce hiç görmediği için, onları tanıyamamıştı. Bu durum beni oldukça rahatsız etti.

Ona: 'Evime gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin! Hemen defol git buradan' diye bağırdım. Annem sessizce: 'Kusura bakmayın, yanlış adrese geldim galiba…' dedi ve gözden kayboldu. Uzun sure ne ben onu aradım ne de ondan bir haber aldım.

Birgün mezunlar toplantısı için okuldan bir mektup aldım. İçten içe o toplantıya katılmak istiyor ama annemin yanına gitmek de istemiyordum. Karıma: 'İş seyehatine gidiyorum' diye bahane uydurdum ve o toplantıya gittim…

Toplantıdan sonra eski yaşadığım yeri, o evi görmek geldi içime. Sırf meraktan o eski eve gittim..

Komşular annemin öldüğünü söylediler... Hiç üzülmemiştim…

Bana verilsin diye annemin bıraktığı bir mektubu verdiler..

'Sevgili oğlum, her zaman seni düşünüyorum…Singapur'a gelip çocuklarını korkuttuğum için üzgünüm… Mezunlar gününe geleceğini duymuş ve çok sevinmiştim. Ama seni görmek için yataktan kalkabilir miyim bilemiyorum… Sen büyürken sürekli bir utanç kaynağı oluduğum için çok üzgünüm.

Biliyor musun… Sen çok küçükken bir kaza geçirmiştin ve gözünü kaybetmiştin…

Anne olarak senin tek gözle büyümene dayanamazdım…

Bu yüzden sana kendi gözümü verdim…

O gözle benim yerime görüyor, diye seninle o kadar gurur duyuyordum ki…

Bütün sevgimle…

Annen…
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

İSMAİL AYAN

Mesajgönderen İsmail Ayan » Sal Tem 29, 2008 12:28 pm

Kendine gel uyan!

Birisi her gece kalkıp Allah'ı anıyor,O'na dua ediyordu.Şeytan ona dedi:"Ey Allah'ı çok anan kişi,bütün gece Allah deyip çağırmana karşılık seni buyur eden var mı?

Sana tek bir cevap bile gelmiyor,daha ne zamana kadar dua edeceksin?"

Adamın gönlü kırıldı,başını yere koydu ve uyudu.Rüyasında ona şöyle dendi:"Kendine gel uyan!Niye duayı,zikri bıraktın?Neden usandın?"Adam:"Buyur diye bir cevap gelmiyor ki,kapıdan kovulmaktan korkuyorum." dedi.Bunun üzerine ona dendi ki:"Senin 'Allah'demen,O'nun 'Buyur' demesi sayesindedir.Senin yalvarışın,Allah'ın senin ruhuna haber uçurmasındandır..Senin çabaların,çareler araman,Allah'ın seni kendine yaklaştırması,ayaklarındaki bağları çözmesindendir..Senin korkun,Sevgin,Ümidin Allah'ın lütfudur..."
cumanız hayırlara vesile olsun inş. SELAM VE DUA
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

İSMAİL AYAN

Mesajgönderen İsmail Ayan » Prş Tem 31, 2008 3:27 pm

Acaba

Uyuyan göllere ay ışığında
Sevginin resmini çizsem kim anlar?
Tomurcuk ayrılıp, gül açtığında
Yağmurun saçını çözsem kim anlar?
***
Bir mekan kaplamış ne varsa nerde
Kendi ötesini saklar her perde
Sonsuzluğun sona erdiği yerde
Huduttan bir kulaç kazsam kim anlar?
***
Aşk, kömür beyazı; kin, süt karası
Eklenir yarama her dost yarası
Et oldum bıçakla kemik arası
Cellatla ahdimi bozsam kim anlar?
***
Doğumda yalan var, ölümde gerçek
Bir şeyler anlatır balık, kuş, çiçek
Kırık gönülleri toplayıp tek tek
Toplayıp göğsüme dizsem kim anlar?
***
Gün geldi zamanı gömdüm kabire
Dağ oldu aklımın verdiği fire
Bağlasam telaşı çelik zincire
Sabrın derisini yüzsem kim anlar?
***
İçte deprem olur dışın düğümü
İhlâssız çözülmez işin düğümü
Aklımdan geçeni, düşündüğümü
Okusam kim dinler, yazsam kim anlar?
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

İSMAİL AYAN

Mesajgönderen İsmail Ayan » Prş Tem 31, 2008 5:40 pm

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
RAHMAN VE RAHÎM OLAN ALLAH'IN ADI İLE.

DESTÛR YÂ HAZRET-İ ALLAH
DESTÛR YÂ HAZRET-İ RASÜLULLAH
DESTÛR PİRÂN-I HAKİKAT HAZRET-İ MEVLÂNÂ VE ŞEMS-İ TEBRÎZİ
DESTÛR BÜTÜN PİRÂN HAZERÂTI!

FA'LEM ENNEHÜ LÂ İLÂHE İLLALLAH VE ENNE MUHAMMEDEN RASÜLULLAH.SIDKAN VE SALLİ ALÂ EŞREF-İ ESSÂAD-İ VE NÛR-İ CEMÎ-İL ENBİYÂ-İ VE L MÜRSELÎN VE L HAMDÜ LİLLAHİ RABB-İL ÂLEMÎN.


ALLAH ALLAH, ALLAH ALLAH, ALLAH ALLAH!
VAKT-İ ŞERİFLER HAYR OLA
HAYIRLAR FETH OLA ŞERLER DEF OLA!
ALLAHÜ AZÎMÜŞŞÂN'IN İSMİ İLE,
KALBİMİZ TÂHİR, MUTAHİR PÂK OLA,
DEMLER SAFÂLAR MÜJDAT OLA,
KULÛB-Ü AŞİKÂN BÂKİ ŞÂD-Ü HANDÂN OLA,
DEM-İ HAZRET-İ MEVLÂNÂ, SIRR-I CENÂB-I ŞEMS-İ TEBRÎZİ
KEREMİ İMÂM-I ALİ ŞEFAAT MUHAMMEDÜN RESÜLULLAHİ NEBİ.HÛ DİYELİM HÛÛÛÛÛÛ...

GEL, GEL...
NE OLURSAN OL,GEL!
İSTER KÂFİR,
İSTER MECUSİ,
İSTER PUTE TAPAN OL,
GEL
BİZİM DERGAHIMIZ
ÜMİTSİZLİK DERGAHI DEĞİLDİR
YÜZ DEFA TEVBENİ BOZMUŞ OLSAN DA
YİNE GEL!


MESNEVÎ'DEN İLK 18 BEYİT:

1-BİŞNEV İN NEY ÇÜN HİKÂYET MÎ KUNED,
EZ CÜDÂYÎHÂ ŞİKÂYET MÎKUNED.

TÜRKÇESİİNLE,BU NEY NELERDEN HİKÂYET EDER,
AYRILIKLARDAN NASIL ŞİKÂYET EDER.


2-KEZ NEYİSTÂN TÂ MERÂ BÜBRÎDEEND
EZ NEFÎREM MERD Ü ZEN NÂLÎDEEND

TÜRKÇESİ:BENİ KAMIŞLIKTAN KESDİKLERİNDEN BERİ FERYADIMDAN
ERKEK VE KADIN MÜTEESSİR OLMAKTA VE İNLEMEKTEDİR.


3-SÎNE HÂHEM ŞERHA ŞERHA EZ FİRÂK
TÂ BİGÛYEM ŞERH-İ DERD-İ İŞTİYAK.

TÜRKÇESİ:İŞTİYAK (ÖZLEM) DERDİNİ ŞERHEDEBİLMEM (AÇIKLAYABİLMEM) İÇİN,
AYRILIK ACILARIYLA ŞERHA ŞERHA (DİLİM DİLİM,PARÇA PARÇA) OLMUŞ BİR
KALP İSTERİM.


4-HERKESİ KÜ DÜR MAND EZ ASL-I HİŞ
BÂZ CÛYED RÛZGÂR-I VASL-I HÎŞ

TÜRKÇESİ:ASLINDE VATANINDAN UZAKLAŞMIŞ OLAN KİMSE,
ORADA GEÇİRMİŞ OLDUĞU ZAMANI TEKRAR ARAR.


5-MEN BEHER CEM'IYYETÎ NÂLAN ŞÜDEM,
CÜFT-İ BEDHÂLÂN Ü HOŞHÂLÂN ŞÜDEM.

TÜRKÇESİ:BEN HER CEMİYETTE (TOPLUMDA), HER MECLİSTE İNLEDİM,DURDUM,
BEDHÂL (KÖTÜ HUYLU) OLANLARLA, HOŞHÂL (İYİ HUYLU) OLANLARLA DA
DÜŞÜP KALKTIM.


6-HERKESÎ EZ ZANN-İ HOD ŞÜD YÂR-I MEN,
VEZ DERÛN-İ MEN NECÜST ESRÂR-I MEN.

TÜRKÇESİ:HERKES KENDİ ANLAYIŞINA GÖRE BENİM YARİM OLDU,
İÇİMDEKİ ESRÂRI (SIRLARI) ARAŞTIRMADI.


7-SIRR-I MEN EZ NÂLE-İ MEN DÛR NÎST,
LÎK ÇEŞM-İ GÛŞRÂ AN NÛR NİST.

TÜRKÇESİ:BENİM SIRRIM,FERYADIMDAN UZAK DEĞİLDİR.LAKİN HER GÖZDE ONU
GÖRECEK NÛR, HER KULAKTA ONU İŞİTECEK KUDRET YOKTUR.


8-TEN Zİ CÂN Ü CÂN Zİ TEN MESTÛR NİST,
LÎK KES RÂ DÎD-İ CAN DESTÛR NÎST.

TÜRKÇESİ:BEDEN RÛHDAN, RÛH BEDENDEN GİZLİ DEĞİLDİR.
LAKİN HERKESİN RÛHU GÖRMESİNE RUHSAT (İZİN) YOKTUR.


9-ÂTEŞEST ÎN BANG-İ NÂY Ü NÎST BÂD,
HER Kİ ÎN ÂTEŞ NEDÂRED NÎST BÂD.

TÜRKÇESİ:ŞU NEY'İN SESİ ATEŞTİR; HAVÂ DEĞİLDİR,
HER KİMDE BU ÂTEŞ YOKSA, O KİMSE YOK OLSUN.


10-ÂTEŞ-İ IŞKEST KE'NDER NEY FÜTÂD,
CÛŞİŞ-İ IŞKEST KE'NDER MEY FÜTÂD.

TÜRKÇESİ:NEY'DEKİ ATEŞ İLE MEYDEKİ KABARIŞ
HEP AŞKIN ESERİDİR.


11-NEY HARÎF-İ HER Kİ EZ YÂRÎ BÜRÎD,
PERDEHÂYEŞ PERDEHÂY-İMÂ DİRÎD.

TÜRKÇESİ: NEY,YARİNDEN AYRILMIŞ OLANIN ARKADAŞIDIR. ONUN MAKAM PERDELERİ,
BİZİM NÛRÂNİ VE ZULMÂNİ PERDELERİMİZİ- YANİ VUSLATA MANİ OLAN
PERDELERİMİZİ YIRTMIŞTIR.


12-HEM ÇÜ NEY ZEHRÎ VÜ TİRYÂKÎ Kİ DÎD,
HEM ÇÜ NEY DEM SÂZ Ü MÜŞTÂKÎ Kİ DÎD.

TÜRKÇESİ:NEY GİBİ HEM ZEHİR, HEM PANZEHİR,
HEM DEMSÂZ (ARKADAŞ,SIRDAŞ,DOST), HEM MÜŞTÂK (ÖZLEYEN,GÖRECEĞİ
GELEN) BİR ŞEYİ KİM GÖRMÜŞTÜR?


13- NEY HADÎS-İ RÂH-İ PÜR MÎKUNED,
KISSAHÂY-I IŞK-I MECNÛN MÎKUNED.

TÜRKÇESİ:NEY, KANLI BİR YOLDAN BAHSEDER,
MECNÛNÂNE (MECNÛNUNKİ GİBİ) AŞKLARI HİKAYE EDER.


14-MAHREM-Î ÎN HÛŞ CÜZ BÎHÛŞ NÎST,
MER ZEBÂNRÂ MÜŞTERÎ CÜZ DÛŞ NÎST.

TÜRKÇESİİLE KULAKTAN BAŞKA MÜŞTERİ OLMADIĞI GİBİ,
MANEVİYATI İDRAK ETMEYEDE BÎHÛŞ (AKILSIZ,FİKİRSİZ) OLANDAN BAŞKA
MAHREM YOKTUR.


15-DER GAM-Î MÂ RÛZHÂ BÎGÂH ŞÜD,
RÛZHÂ BÂ SÛZHÂ HEM RÂH ŞÜD.

TÜRKÇESİ:GAMLI GEEÇEN GÜNLERİMİZ UZADI VE SONA ERMESİ GECİKTİ.
O GÜNLER, MAHRUMİYETTEN VE AYRILIKTAN HÂSSIL OLAN ATEŞLERLE
ARKADAŞ OLDU. YANİ, ATEŞLERLE, YANMALARLA GEÇTİ.


16-RÛZHÂ GER REFT GÛ REV BÂK NİST,
TÛ BİMÂN EY ÂNKİ ÇÜN TÛ PÂK NİST.

TÜRKÇESİ:GÜNLER GEÇİP GİTTİYSE VARSIN GEÇSİN,
EY PAK VE MÜBAREK OLAN İNSÂN-I KÂMİL; HEMEN SEN VAR OL!..


17-HER Kİ CÜZ MÂHÎ Zİ ÂBEŞ SÎR ŞÜD
HER Kİ BÎRÛZİST RÛZEŞ DÎR ŞÜD.

TÜRKÇESİ:BALIKTAN BAŞKASI ONUN SUYUNA KANDI,
NASİPSİZ OLANIN DA RIZKI GECİKTİ.


18-DER NEYÂBED HÂL-İ PUHTE HÎÇ HÂM,
PES SÜHAN KÛTÂH BÂYED VESSELÂM.

TÜRKÇESİ:HAM ERVAH (CANLAR) OLANLAR, PİŞKİN VE YETİŞKİN ZEVÂTIN (KİŞİLERİN)
HALİNDE ANLAMAZLAR.
O HALDE SÖZÜ KISA KESMEK GEREKİR VESSELAM.

HAZRET-İ PÎR MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN-İ RÛMÎ İLK ONSEKİZ BEYTİ MESNEVÎ'NİN ÖZÜNÜN ÖZÜ OLARAK İFADE EDER.

İKİ DENİZİN KAVUŞMASI:
HAZRET-İ ŞEMS-İ TEBRÎZÎ; TANINDIĞI YERDE DURMAYAN,GEZGİN BİR ALLAH DOSTUDUR.HER GİTTİĞİ YERDE, ORADA MEŞHUR OLAN KÂMİL MÜRŞİDLERLE HASB-I HAL EDER, FAKAT HİÇBİRİNDE ARADIĞINI BULAMAZ, ORADAN AYRILIR.
BİRGÜN HAZRET-İ PÎR MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN-İ RÛMÎ ATLA YANINDA TALEBELERİYLE GEZERKEN;ÜSTÜ BAŞI PERİŞAN,BİRİSİ ATIN DİZGİNLERİNE YAPIŞIR VE SORAR; "BAYEZID-İ BESTÂMÎ'Mİ BÜYÜK, PEYGAMBERİMİZ Mİ BÜYÜK?" DİYE.
HAZRETİ PÎR;"TABİİ Kİ HAZRET-İ AHMED ALEYHİSSELAM DAHA BÜYÜKTÜR."DER.
DERVİŞ TEKRAR SORAR;"PEKİ BAYEZID 'ENE-L HÂKK' DEDİ,AMA PEYGAMBER 'BEN GÜNDE 100 DEFA İSTİĞFAR EDİYORUM.'DEDİ.NASIL OLUYORDA SENİN BÜYÜK DEDİĞİN İSTİĞFAR EDİYOR, KÜÇÜK DEDİĞİN ENE-L HAKK DİYOR?"
HAZRET-İ PÎR; "BAYEZID; BİR MAKAMA GELDİ ORADA KENDİNDEN GEÇTİ,KENDİNİ KAYBETTİ VE 'ENE-L HAKK ' DEDİ, FAKAT RASÜLÜLLAH ALEYHİSSELÂM GÜNDE YETMİŞ MAKAM AŞIYORDU, ÖNCEKİMAKAMLARINDAN DAHA ÜSTÜNLERİNE ULAŞIYORDU, ONCEKİ MAKAMLARINDAN DOLAYI İSTİĞFAR EDİYORDU."DEYİNCE ,DERVİŞ FEYAD EDEREK BAYILIR.
İŞTE BU BAYILAN DERVİŞ;HAZRETİ ŞEMS-İ TEBRÎZÎ 'DİR.
AŞK-U NİYAZ EDERİM. İLLÂ HUUU


HAZRET-İ PÎR (MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN-İ RÛMÎ) İSLÂMLA İLGİSİNİ BİR DÖRTLÜKLE
ŞÖYLE ANLATIR:

"MEN BENDE-İ KUR'ÂN'EM EGER CAN DÂREM,
MEN HÂK-İ REH-İ MUHAMMED MUHTÂREM,
EGER NAKL KUNED CÜZ İN KES EZ GÜFTÂREM,
BÎZAREM EZ Ü VEZ AN SUHEN BİZAREM."

"BEN KUR'AN'IN KULU KÖLESİYİM,
BEN MUHAMMED MUHTARIN AYAĞINI BASTIĞI YERİN TOZUYUM,
KİM Kİ BENDEN, BUNDAN BAŞKA BİR ŞEY NAKLEDERSE,
O SÖZDEN DE, ONU SÖYLEYENDEN DE DAVACIYIM
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

İSMAİL AYAN

Mesajgönderen İsmail Ayan » Prş Tem 31, 2008 5:45 pm

SEN KENDİNİ NE SANIYORSUN YALAN DÜNYA

Bütün cazibenle, haşmetinle, nefsime hoş gelen güzelliğinle karşıma geçmiş, beni kendine çağırıyorsun. "Bana gel, bana bak, beni sev" diyorsun. Halbu ki, ben ruhlar âleminden yola çıkmış, rahmi maderden geçerek senin bağrına inmiş, oradan da bir süre oyalandıktan sonra ebed tarafına doğru gidecek olan bir yolcuyum.Sen ise, yolumun üzerindeki bir konaklama yerisin. Bir misafirhanesin. Ama insanları oyalamak için o kadar çok çeşitli ve çok güzel oyncakların var ki, gafil kalpler bunların gerçek ve ebedi olduğunu düşünerek bütün sevgilerini seni sevmek için kullanıyorlar. Yolculuğun diğer etaplarını unutup, senin yanında ebedi kalacaklarımış gibi yaşıyorlar. Sen de sahte bir sevgi ile onları bağrına basıyorsun.

Geçici güzelliklerinle insanları kandırdığını bilen feraset sahibi insanlar sana "Yalan Dünya" demişler. Geçici olduğun için de, "Fani Dünya" diyenler olmuş. Gerçekten de sen de benin gibi fânisin. Yaşın milyarlara varsa da, bir gün gelecek senin de ömrün tükenecek. Seni ısıtan güneş, tavanında nurlu bir kandil gibi parlayan ay ve etrafında ışıldayan diğer yıldızlar ve güneşlerle birlikte birgün sen de yok olacaksın.Yani de benim gibi fânisin. Halbu ki benim Üstâdım, " faniyim, fani olanı istemem" diyor. Öyleyse, ben de seni istemiyorum. Ben, bütün duygularımın ebediyen tatmin olacağı ebedi bir âleme yönelmişim. Sahte sevgililerle beni oyalamaya, yolumdan eylemeye çalışma. Ey dünya, çekil yolumdan.

Ne insanlar geldi geçti üzerinden. Firavunları bağrında barındırdın. Senin haşmetli cazibene kapılarak kendilerini tek hâkim güç zannettiler. Gök yüzüne merdiven dayayıp ilâhlık iddiasında bulundular. Ama bir sineğe mağlup olarak göçüp gittiler.

Ne sultanlar geldi geçti üzerinden. Kendilerini saltanatın cazibesine kaptırıp, misafir olduklarını unuttular. Saltanatlarının ebediyyen devam edeceğini zannettiler. Ama görüldü ki, ne sultanlar ölümsüz, ne de saltanatları edebî imiş.

Askerlerinin çokluğuna, hazinelerinin zenginliğine, topraklarının genişliğine bakarak, "Acaba bu devlet yıkılır mı?" diye soranlar olduğu gibi " bu dünya bir padişaha çok, iki padişaha az gelir" diyenler de oldu. Ama onlar da sonunda bir mezarlık paylarına razı olup göçüp gittiler. Geride türkülere ve ağıtlara yansıyan hüzünlü ezgiler bıraktılar. Benim gibi bir âcizin ise, geride bırakacağı hiçbir şeyi bulunmuyor. Aczimden başka sermayem yoktur.

Ey dünya, ömür sermayem, çok az, yapmam gereken lüzumlu işler ise pek çoktur. Bana faydası olmayan, uzun yolculuğumda işime yaramayacak olan ve bana ayakbağı olmaktan başka bir işe yaramayan meşguliyetlerle beni oyalama.

İşim acele, çekil yolumdan
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

İSMAİL AYAN

Mesajgönderen İsmail Ayan » Prş Tem 31, 2008 5:49 pm

Çok güçlü değil kalplerimiz. Kırılabiliyor..İnsanlar bazen kırıcı olabiliyorlar.
Bazen yüreğimiz yanıyor..Bazen sadece "susmak" kalıyor bize..
Neler yaşıyoruz. Ne sıkıntılar çevreliyor değil mi etrafımızı, kalbimizi, ruhumuzu. . .
Bana pollyanna ya da sevgi kelebeği der arkadaşlarım.
Ben bir pollyanna mıyım?..
Hiç kırılmaz mıyım?..
Nasıl kırılmaz bir yürek..
Nasıl sıkılmaz, nasıl acı çekmez?..
Ancak sıkıntıları, sıkıla sıkıla anlatarak büyütmek yahut küçültüp küçültüp yok etmek gibi seçenekler var..İnsanlara sıkıntıdan çok mutluluk vermeye çalışmak pollyannacılıksa evet, pollyanna olmak lazım bazen..Gencecik yüzlere gerilmiş çatılmış kaşlardan çok tebessümler ve gülen gözler yaraşır..
Bunun için bugün içime sıkıntı veren bazı şeylerden bahsedecek olmuştum ama sıkıntıyı kalbimden kovmaya karar verdim.
Ve rahatladım biraz...Kalbi benimki gibi incinmiş olanlara içten bir selam gönderip, sıkıntılarının küçülüp küçülüp toz kadar kalmasını uçup gitmesini diliyorum Rabbimden..
Yoksa sıkıntılar bir balon gibi şişip tüm yüreği kaplayabilir..
O zaman kalbe esas gerek olan şeylere yer kalmayabilir..
"Kalp kıran" ve "kalbi kırılan" olmaktan Rabbimize sığınıyoruz..
Kalp ki, Beyt-i Hüdadır
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

İSMAİL AYAN

Mesajgönderen İsmail Ayan » Prş Tem 31, 2008 5:53 pm

......Gerçek, adımlarını takip eder doğru`yu hitap eder sana......

Takıntılara mahal vermez... Zaten benim takıntılarımda yoktur... Hayatımı takıntılarla yönetemem, hayatımı kötüleri seçerek geçiremem, hayatımı elimde olmayanların hüznüyle bitiremem... Şükrün edası parıldarken gözümün önünde eğilmem fikrin gürültüsüne... Sırtlarım içimi yakmaya çalışan yangınları ve sözlerimi yerine getiririm... Bulutlar süzülürken hasretlik çektiğimiz diyarlara bizde ecelin çizdiği yolda hızla ilerleriz... O çizgi ince ve hassastır, çabuk yön değiştirir ve çabuk silinir... Kontrol sende belki ama silgi de nefsinde yani içinde... İçinde ki gürültüden korkma, kanserlere kulak asma onlar sadece kuruntu... Düşman sana gelir önden, arkadan, sağdan, soldan... Uçuruma iter seni eli omzunda dost zikriyle... Ama Yaradan razı gelmez düşmana, korkuna, kansere, kuruntuna ve sahte dostuna... İki elini açmanı bekler senden, sende açarsın ona usluca ve kapılırsın huşuya...


Dostun olur bazen kötülüğün bekçileri... Bazen bir duman, içine çekersin onu ve hızlıca hayatını çalarak terk eder seni... Bazen yalnızlık, etrafında ki insanlara rağmen yalnız bırakır seni ve bitirir hislerini... Bazen düşüncelerin, yiyip bitirir seni umursamazsın etrafında olup bitenleri ve saçlarını beyazlatıp eritir seni... Çare umarız onlardan, derman isteriz yaratılandan... Derdimizi açarız mahlûka ve karanlığa gömülürüz hızlıca... Velhasıl bitmez sahte ve amaçsız dostlar... Çare getirmez kendisine çare olamayan kötülükler... Çare bulsaydı karanlığa kötülük ilk önce kendi İblisine derman olurdu... Dost aramana gerek yok O çok yakınında... En güzele aç ellerini ve derdini, en güzel dosta anlat çaresizliğini... Ondan başka derman ondan başka çare yoktur sana... Çizgini bul ve bozma sakın...


Hesabımız ağır, üzüntümüz baki, derdimiz çok, çevremizi dost kisvesine bürünenler sarmış, yaşlarımız gözleri kanatmış... Bunlar acıtabilir ve yaralayabilir ruhunu... Fırtınalar sürükleyebilir belki seni ıssız kıyılara... Ama bu sancılara dermanı verir Mevla, düşersen seni kaldırır yerinden Rabbim, kaybolursan sana doğru yolu gösterir Allahım... En güzele aç ellerini… O seni dinler, izler, görür, affeder ve en önemlisi sever…

Keşke Çocuk olsaydım dizlerim kanasaydı kalbim yerine...
Kullanıcı avatarı
İsmail Ayan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 758
Kayıt: Pzr Oca 13, 2008 5:09 pm
Konum: antalya

ÖncekiSonraki

Dön DÜŞÜNCE PLATFORMU

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir