Belki sevdiğim birilerine benziyordu.

Köyün öğretmeniydi ama sosyal konumunu köylüsüne karşı kullanmamıştı. Tam bir köylüydü. Tam bir emekçi. Öne çıkmaz yanda dururdu.


Çok misafirperverdi.
Çok çalışkandı. Her türlü ustalığı vardı, her türlü alet edevatı. Çok yardımlarını gördük.
Güleçti her zaman, şaka kaldırırdı.

Ama köy çevremizden kim olsa bunlara benzer özellikleri olabilirdi. Neydi Zihni hoca’nın farkı;
Her ölüm insanı üzer. Kendi ölümünü düşündürdüğü için. Gittikçe yalnızlaştığı için vs. Güç kaybıdır ölüm. O yüzden güçlüler ölünce daha çok etkileniriz. Gençler güçlüdür, zenginler,şöhretliler, liderler güçlüdür. Bunların ölümü yani gücün hiç oluşu korkutur bizi.
Zihni hoca genç değildi, şöhretli değildi, zengin değildi, lider değildi. Neydi gücü o zaman.
Güç korunmamız içindir, güvenliğimizdir. Çok mu korkutulup azarlandık, çok mu ağlatıldık. O yüzden bizi korkutmayan, azarlamayan, ağlatmayan insan bize güç verendir. Biz şimdi böyle bir gücümüzü kaybettik.
Evet Zihni hocanın beni derinden etkileyen özelliği her zaman güleç olması ve hiçbir zaman kırıcı olmamasıydı.

Hocamız ölürken bir şeyi daha öğretti bize. Güç, güçlü diye bildiğimiz saldıranlarda, kırıp döküp harcayanlarda değil kırmayan, saldırmayanlardaymış... Hoşgörüdeymiş.
Duyduğuma göre yaylada öldüğün gün köyde cenazeye gitmişsin. Şimdi seni sevenleri beklemekte hakkın ama benim gelme imkanım yok, kusura bakma. Zaten haberini duyar duymaz cenaze gibi oldum, görüyorsun beni.

Hoşgörüyü gördüğümüz Zihni hoca, Allahta seni hoşgörsün ...