TÜRKİYE NASIL VE NE ZAMAN ELDEN ÇIKTI

"Düşünebilen bir nesil yaratmak ve düşüncelerimizi özgürce paylaşmak için" burada buluşalım.

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Osman Nuri Sarı, Özgür Hasan Altuncu

TÜRKİYE NASIL VE NE ZAMAN ELDEN ÇIKTI

Mesajgönderen İhsan Şahin » Prş Mar 27, 2008 7:25 pm

TÜRKİYE NE ZAMAN VE NASIL ELDEN ÇIKTI


Bir 29 Ekim günü, Roma’da Erdoğan-Gül ikilisinin Türkiye Cumhuriyeti adına Avrupa Anayasasını Papa X. Innocenizo’nun heykeli önünde imzaladığında ve bin yıldır Haçlılara karşı bu topraklarda direnen Türk milletinden bu “teslim” ve “tebâ” olma imzalarının alındığı masanın Papa 5.Sixtus heykeli önüne yerleştirildiğinde, nedense “İşte çağdaş Türkiye bu!” sesleri yankılandı benim beynimde.


Bu ses, Süleyman Demirel’in sesiydi.


Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da Şef Jansup Kakhidze’nin yönettiği Ludwing Van Beethove’ın 9.Senfonisi çalınırken Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel sahneye sevinçle zıplayıp, haykırmıştı:


“- İşte çağdaş Türkiye bu!”


Hızını alamamış bir defa daha haykırmıştı Demirel:


“- İşte çağdaş Türkiye bu!”



Demek ki... Çağdaş olabilmek için Beethoven gibi yabancı birinin 9.Senfoni gibi yabancı bir eserini Jansup Kakhidze gibi birine icra ettirip bundan zevk almak, bundan mutlu olmak gerekiyor.

“- Eyvah ki eyvah!.. Demek ki ben ömründe bir kez olsun çağdaş olamadan ölüp gideceğim..”



Ama Erdoğan-Gül ikilisi Türkiye Cumhuriyeti’nin 81.kuruluş yıldönümünde Hıristiyanlığın merkezi Roma’da, Avrupa’nın bir Hıristiyan ve Yahudi kültürü olduğunu, Müslümanların Hıristiyanların üstünlüğünü kabul etmeleri gerektiğini söyleyen Berlisconi’nin misafiri olarak Papa X. Innocenzio ve Papa 5.Siktus’un huzurunda bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni Haçlıların kurduğu Avrupa Birliği’nin eyaleti haline getiren Avrupa Anayasasını imzalayarak iyice “çağdaş oldular”.



İmzadan önce de Demirel’in Şef Jansup Kakhidze’nin yönetiminde dinlediğinde “İşte çağdaş Türkiye bu” diye sevinçle yerinden zıp zıp zıpladığı Ludwing Van Beethoven’ın 9.senfonisini icra ettiler. Çünkü bu senfonin bir bölümü AB marşı olarak kabul edilmişti. Yani efendim Erdoğan-Gül ikilisi duvarlarında Papa ve Haçlı figürleri bezeli Campidolio sarayında Berlisconi’lerle, Şirak’larla, sözlerini Alman şair Friedrich van Schiller’in yazdığı AB (istiklal) marşını, Beethoven’ın 9.senfonisi ile hep bir ağızdan söylediler.



Ardından da Michelango Meda’nına bakan Roma Belediye Sarayı’nın Campidoglio kapısı önünde “aile fotoğrafı” çektirdiler.



Artık Erdoğan-Gül ikilisinin ne kadar çağdaş olduğunu bu ikilinin çağdaşlığı yanında Demirel’in çağdaşlığının ne kadar güdük kaldığını varın siz hesap edin...



Gerçi Erdoğan-Gül ikilisinin tam da 29 Ekim’de, yani Cumhuriyet’in kuruluşunun 81.yıldönümünde huzurunda AB anayasasını imzaladıkları papaz X’uncu ve 5’inci bilmem neler ömürleri boyunca Türkleri Avrupa ve Asya’dan atmak için çırpınmışlar ve gerçi Erdoğan ve Gül ikilisini misafir eden Berlisconi, “AB Hıristiyan ve Yahudi kültüründen ibarettir” ve “Müslümanlar artık üstünlüğümüzü kabul etsinler” demiş olsa da, önemli değil...



İmza töreninden sonra Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök bile, “AB anayasasının ilginç maddeleri var. Mesela, din değiştirme özgürlüğü, açıkça belirtiliyor. Yani misyonerlerin çalışması engellenemeyecek” diye yazsa da, önemli değil...



Burada önemli olan “çağdaşlık..”



Türkiye adına Erdoğan-Gül ikilisi bu anlaşmayı imzalayınca Avrupa liderleri öyle sevinmiş, öyle sevinmişler ki onları hararetle tebrik etmişler:



“- Yaşasın!” demişler, “Çok iyi bir şey yaptınız!”



.



Yıl 1929’dur.



Cumhuriyet gazetesi hükümetin de desteği ile bir “Türkiye Güzellik Yarışması” tertip eder. Türk halkı bu yarışmaya itibar etmez. Ama Cumhuriyet gazetesi ve zamanın hükümeti “çağdaş olma” uğruna, işin peşini bırakmaz.



1932 yılına gelinmiştir. Gazete o yıl yarışmayı, “Dünya Türkiye güzelini bekliyor” başlığı ile duyurur. “AB Türkiye’yi bekliyor” gibi bir başlık yani. Gazete, o yılın satın alma gücü ile adeta bir servet olan 500 lira ödül koyar, birinci güzel için.



Buna rağmen yalnızca sekiz kız bu yarışmaya katılır. Keriman Halis Türkiye güzeli seçilir. Ve Keriman Halis Türkiye’yi temsilen Dünya Güzellik yarışmasına katılmak için Belçika’ya gönderilir.



Jüri, Belçika’da dünya güzellerini bir bir izleyip değerlendirmek için başka bir odaya geçince Jüri başkanı M.Maurce Valeff şu tarihî sözleri söyler diğer üyelere:



“-Sayın Jüri üyeleri, bugün Avrupa’nın, Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hakimiyetini sürdüren İslâmiyet artık bitmiştir. Bir zamanlar sokağı bile kafes arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı zaferimizin tacı kabul edeceğiz. Ondan daha güzeli varmış yokmuş önemli değil, bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene İslâmı yenmenin zaferini kutluyoruz. Avrupa’nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdahale eden Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu, işte mayo ve sutyen ile önümüzdedir. Kendini bize beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu güzeli beğendik. Müslümanların geleceğinin böyle olması temennisiyle Türk güzeli Keriman’ı dünya güzeli olarak seçiyoruz ve fakat kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldıracağız.”



Bugünün Keriman Halis’leri, bugünün o günkü Cumhuriyet’leri, ne yaptığınızın farkında mısınız?
Kullanıcı avatarı
İhsan Şahin
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 4436
Kayıt: Cmt Eyl 09, 2006 6:09 pm

Dön DÜŞÜNCE PLATFORMU

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir

cron