Sivri burun ayakkabı

"Düşünebilen bir nesil yaratmak ve düşüncelerimizi özgürce paylaşmak için" burada buluşalım.

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Osman Nuri Sarı, Özgür Hasan Altuncu

Sivri burun ayakkabı

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Çrş Kas 07, 2007 10:44 pm

Kasetçinin dört dolabından birisi halk müziği ve halk müziği kökenli kasetlerin olduğu bölüm olurdu. Kaset almaya gittiğimde hiçbir tarafa bakmadan direk o bölümü incelerdim. Geçenlerde gittiğimde dükkanı restore etmişler ve dolabın yerini değiştirmişlerdi. Ayrıca daha önce dolabın hepsi halk müziğine ait iken bu sefer sadece dört rafını halk müziğine ayırmışlardı. Bu günkü gitmemde baktım ki tek raf, dedim “ne oluyor ?” dedi; “”satmıyor bitirmeye çalışıyoruz”. Arz talep meselesidir olabilir diyebilirsiniz.

Kasetçiden çıktım. Ayakkabı alacaktım. Kırmızı veya yeşil gibi bulunmaz bir renk değil sadece siyah bir ayakkabı. Trabzon’un tüm ayakkabıcılarını gezdim. İlk dört beş ayakkabıcıdan sonra durum anlaşılmıştı, daha sonra gittiğim ayakkabıcıların kapısından sordum içeriye girmeye bile gerek kalmadı, “sivri burunlu olmayan ayakkabınız var mı ?” diye. “Var buyurun” diyen bikaç tanesine girdim. Sivri değil diye bana gösterdikleri ayakkabıların boyu ayağımın boyunun en az yarısı kadar uzundu, tabi giymeden çıktım. Velhasıl Trabzon da ucu sivri olmayan ayakkabıda artık yok. Daha doğrusu yalan olmasın bir tane vardı ama o da kahverengiydi.

Sağlıksızdır desem, ayaklarınızı vuruyor, hele damar hastalığı veya şeker hastalığı olanlar için tehlikelidir desem kimse inanmaz, cin modelidir, hacıvat ayakkabısıdır bunlar desem dalga geçme derler. Ama ben gene de soracağım yav bu millet hiç bişeyi sevmez mi ? Mesela ben ucu yuvarlak, parmakları sıkmayan ayakkabıları seviyorum ve başka sunulanları benimseyemiyorum. Milletin sevdiği , değişmesini istemediği bir şeyi olmaz mı ? Birkaç yıl sonra bunları da sevmiyor olacaklar ve önlerine konan başka bir şeyi sevdiklerini sanacaklar. Zevkini dahi bilememenin tek nedeni kültürel erozyondur, bununda bireydeki sonucu kişiliksizliktir.

Kasetçideki azınlık durumu, ayakkabıçıda ki uzaylı konumu yetmiyormuş gibi, dükkandan moralin bozuk çıkarken, teşekkür dahi etmene rağmen dükkan sahibinin tek kelime demeyip içinden geçirdiklerini düşünmen delilin olmadığı için olayı büyütmene engel.

Çocuğuna elbise alacaksın, “erkek mi, kız mı ?” …, daha ne olduğunu bilmiyor.. ama önemli değil sen biliyorsun ya yeter, kızsa pembe yaldızlı simli, erkekse koyu tonlar arabalı, silahlı… Eğlenmeye gideceksin aynı durum. Hele geçenlerde sözde kitap fuarı vardı, bir felaketin habercisi, en popüler olanlar rüya tabirleri ve çocuk eğitim kitapları (kendilerini çok eğitmişler ya ebeveynleri). Eğitimle alakası yok kitapların.

Milletin bu tektipliği merkezi toparladık diyen partilerin haklı kanıtı olabilir, kanıtıdır da. Ama kim olduğunu bilen, ilgilerini, zevklerini, değerlerini koruyan insanların düştüğü durum azınlık sorunu halini almaya başlamıştır. Belki daha büyük şehirlerdekiler bunu şu an bizim kadar yaşamıyorlar ama büyük bir tehlikeye gidişin işareti bunlar (şeriat değil bu ondanda beter bişe) Siyaset, sanat, bilim, medya, moda, idare her şey maalesef çok kötü örneklerin ellerinde.
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Re: Sivri burun ayakkabı

Mesajgönderen Caner Topaloğlu » Çrş Kas 07, 2007 11:51 pm

"Kültürel erozyon" aslında durumu en güzel özetleyen kelime olmuş.

Malesef ki bu "kültürel erozyon"un en büyük sorumlusu olarak da Hasret abinin açtığı "Para" başlığı gösterilebilir.Yanlış anlaşılmasın Hasret abi değil,para bu işin sorumlusu :) .

Eğitim öğretim hayatımı eskişehir'de devam ettireceğmi paylaştığım herkesin bana ilk söylediği şey "çiğ börek" yeme şansını kaçırmamamdı.Teyzelerin bir köşede mantı açıp,gözleme yaptığı küçük,samimi,yöresel dükkanlardı tarif edilenler.Bulamadım.Eskişehir'in meşhur çiğbörekçilerini sordum arkadaşlarıma ve gittim tarif ettikleri yerlere.Fast-Food mantığıyla işleyen,samimiyetsiz ortamlardı hepside.Zaten 2 tane kalmış sadece ve zaten çokta farklılığı ve özelliği olan bir yiyecek değildi çiğbörek.Birbiri ardına açılan alışveriş merkezleri ve amerikan patentli meşhur fast-food frençayzingleri yöresel çiğbörekçilerin belini bükmüş,kala kala hızlı ve ucuz olması dışında müşterisine hiç bir şey vaadetmeyen 2 dükkan kalmış elimizde.

Kıyafetin yanı sıra herşeyin zamanı hızla geçiyor,moda ve trend adı verilen "para" kazanma oyunları içinde.

Ayakkabıyı,kasedi bir kenara bıraktım,tek beklentimin kıçımda aşağı düşmeden durması olan pantolonu bulabilmek için kaç mağaza gezdiğimi anlatsam inanmazsınız.

Kültürel olarak yozlaşmamızın yanı sıra artık istediğimiz şeyleri değilde neler kullanılıyorsa onu kullanmak zorunda oluşumuz beni üzen şey.Birileri birşeyleri değiştiriyor ve bizler ona uymak zorunda kalıyoruz.

Çocukluk arkadaşıma,dostuma hediye almak için müzik dükkanlarını gezdim.Orta standart bir mızıkaydı sadece almak istediğim.Eskişehir'in gece hayatı ve eğlence sektörünü düşündüğümüz zaman müzik dükkanları sayısının yoğunluğu azımsanamayacak kadar olduğunu farketmek zor değil.Ama alabileceğim müzik aletlerinin gitar,bateri ve davulla sınırlı kalmasıda kabul edilebilir gibi değil.
Caner Topaloğlu
 

Mesajgönderen Ahmet Cemal Durgun » Prş Kas 08, 2007 12:29 pm

Merhabalar,

Sanırım "kültürel yozlaşma" ya da "kültürel erozyon" tanımlamaları biraz yanlış kaçıyor. 3000 yıl önce Mısır'da parşömenlere yazılan yazılarda da "Nesil yozlaşıyor. Kültürümüz yozlaşıyor." türünde yazılara rastlamak mümkünken bu tip tanımlamalar yapmak pek doğru değil kanımca. Zira neyin "öz" neyin "yoz" olduğu tam bir bilinmezlikken bu tip yargılara varmak bizi çok daha yanlış noktalara sürükleyebilir. Hiçkimse bu gün bizim "öz" dediğimiz şeyin başkalarının "yozu" olmadığı garantisini veremez. Üstelik kültür dediğimiz şey de durağan değil yaşayan bir kavramdır. Asıl tehlikeli olan onu korumak adına sabitleştirmek, yaşamasını engellemek ve vitrine koymaktır. İşte asıl o zaman kültürü öldürmüş oluyoruz.

Bülent Abi'nin bu çok haklı gerekçelerle yazdığı yazısında asıl üzerinde durulması gereken nokta ve sorunun esas kaynağı bence "popüler kültür"dür. Yaşam diye insanlar önüne paket hayatlar sunulması, üretimin aşağılanırken tüketimin yüceltilmesidir. İnsanın önüne birtakım seçenekler sunulır ve birisini seçmesi istenir ve eğer direnme gücü de yoksa mecburdur bu duruma. Moda diye birşey çıkarırlar. İnsan beğenisinin sınırlarını çizerler ve sizi bu sınırlar içinde beğenmeye zorunlu bırakırlar. Dolayısıyla insanı insan yapan en önemli özelliklerinden birisi olan yaratıcılığını köreltirler. Üstelik temcit pilavı gibi 5-10 yılda bir de ısıtıp ısıtıp önümüze sürerler. Ancak "şık giyinmek" diye bir kavramdan ve onun zaman ve mekandan bağımsız olduğundan asla ama asla bahsetmezler. O kadar sık değiştirirler ki modayı daha kulandıkları eskimeden yeni "beğendiklerini" almaya özendirirler insanları. Çünkü ne kadar çok tüketmeye alıştırırlarsa insanları o kadar kolay sömürürler demektir onları.

Kısaca demek istediğim inasının kendi doğasına aykırı değerlere özendirilmesidir sorun. İnsan doğasına aykırı düşmediği sürece kültür elbette değişecektir.

Şimdi çıkmam gerekiyor. Sanırım biraz daha devam edeceğiz.

Saygılarımla
Ahmet Cemal Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 108
Kayıt: Sal Kas 22, 2005 4:01 pm
Konum: Tempe/Arizona/ABD

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Prş Kas 08, 2007 5:12 pm

devamını bekleriz Ahmet, benimde çıkmam gerekiyor eve daha yeni geldim ( bu arada seni sitede görmek çok güzel)
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Prş Kas 08, 2007 8:21 pm

Ahmet; eleştirinde haklısın, çok hassas yaklaşmışsın, bense yazarken bir öfkeyle aklıma geleni yazıp attım. Ama benim asıl vurgulamak istediğim erozyon veya yozlaşmadan ziyade bugün başta paranın ve bunun devamı devletin idaresinden tutunda yukarda saydığım herşeye kadar belli bir kesimin elinde oluşu ve bunun dışındakilerin kısıtlanan yaşam alanları. bu arada ne kadar eleştirsemde benim sivri olmayan ayakkabı tutkum kadar bir başkasının sivriye tutkunluğu olabilir tabi ki, en doğalda hakkı ama toplumun %99 u böyle ise bu biraz patolojik oluyor tabi. Sonuç çıkarılabilecek istatistiksel anlamlılık arz eder olmuştur yani.

Neyse bu gün yaşadığım başka bir şeyi örnek vereyim. Boş diploma verdiler bana, falanca yerde git yazdır, bir de vergi dairesine şu kadar para yatır gel dediler. Ben yazsam olmaz mı dedim diplomayı hayır orasının yazısını kabul ediyorlar dediler, ya benim diplomam kim ne diyecek dediysemde olmadı, uzatmadım çünkü biliyorum nerelere varacağını (son iki günde yaşadıklarımdan) Önce vergi dairesine gittim, ne parasıdır bu dedim bilmiyor görevli; dr. lar dr. olduklarında , uzman olduklarında , avukatlatr stajlarını bitirdiklerinde gelir yatırılar ama nedir bilmiyorum dedi. Baktım makbuza "türü" kısmında "diğer harçlar" yazıyor neyse. Geçtim diplomayı yazdırmaya yazackları 6-7 kelime bişey, kaç lira 30 ytl, anlaşıldı niye kabul edilmiyor kendi yazımız neyse. Dedim orada çalışanlara bu diplomalar hep aynı mı oluyor siz görüyosunuz. Çünkü hoşuma gitmemişti rengi sarı zemini çevreleyen altın sarısı yaldızlı süslü bir çerçeve, dersin kuran'dan bir ayet yazılmış da çerçevelenip cameye asılacak. Dedilerki; yok sık sık değişiyyor senede 2-3 kez değişik diploma geliyor Tıp fakültesinden, sizden önce pembe ve parfüm kokuluydu diplomalar. İyi ki öyleymiş bu sefer benim ki hoşuma gitmeye başladı. Ama bu arada yazın gittiğim Bayburt öğretmen evi geldi aklıma ben oradayken beyaza yakın açık gri duvar boyalarıyla koyu ahşapla donatılmış öğretmen evi bu yıl gittiğimde giriş ve salonların yan duvarları yeşil, tavanlar biraz daha parlak bir yeşil , odalar duvar kağıdı ama aynı benim diplamanın yaldızlı çerçevesi tonlarında ve deseninde , tavanı parlak yeşil, avizeler.. kalsın daha anlatmıyayım. Adamların zevki, devran onların olabilir, istedikleri adamları işe alabilir, istediklerini çıkarır , istediklerini amir müdür vs yapabilirler ama bari bide gözümüze sıçmasalar olmaz mı ? Azınlık psikolojiisne dikkat lütfen..

Aha gene kızmış kızmış yazdım bi tane daha bakalım Ahmet Cemal ne der :D
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Ayşe Kama » Prş Kas 08, 2007 9:37 pm

aşkolsun bülent çok kötüsün :lol: :lol: :lol:
daha geçen sene aldığım ( dünyanın parasına) sivri burun çizmelerimi giymiyim mi şimdi. :lol: :lol: :lol:

şaka bir tarafa üretmeden ve düşünmeden herşeyi hoyratça tüketmeye alıştık. bu da oniki eylülün bu ülkeye bıraktığı miraslardan biri diye düşünüyorum.

herkese selam...
Kullanıcı avatarı
Ayşe Kama
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 249
Kayıt: Çrş Tem 18, 2007 7:09 pm
Konum: SAMSUN

Mesajgönderen Numan Kama » Prş Kas 08, 2007 10:18 pm

Farklı bir acıdanda ben yakalasayım.
kücükken döner yerdim. babamın arkadasıydı. gittim mi özenle hazırlardı.
annem üstüme birsey alırken, daha çok soguk mu tutar sıcak mı tutara bakardı.
ayakkabı bi beden büyük alınırdı uzun süre giyebileyim diye.
simdiyse gidersin burger kinge mc donaldsa 1 marul bir et bir domates dilimi standarttır. hicbir satıcı 'çocuk üşür onun kuması naylonlu bu pamuklu sıkı tutar' demiyor. Artık ustalar müşterisiyle konusamıyor. Dayatılmıs standartları yasamak zorundayız. 'Ya sev Ya terket' artık bu tepeden inen yasam biçimlerine uymayanlar için söylenir gibi...
Kullanıcı avatarı
Numan Kama
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 87
Kayıt: Pzt Ağu 06, 2007 10:21 pm
Konum: İstanbul/Samsun

Mesajgönderen Cengiz Selimoğlu » Cum Kas 09, 2007 2:01 pm

Demekki ogünki gezintiden sonra eve zor düştün.Sana bir sınavdaha ayarlamak lazım yoksa baştan topuğa masrafa koyacaksın bizi :) Ama olsun yazmadığın günleri düşünerek açığı kapatman için devam.Takip de olduğumuzu unutma
Kullanıcı avatarı
Cengiz Selimoğlu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 520
Kayıt: Pzt Nis 10, 2006 3:32 pm

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Cum Kas 09, 2007 2:37 pm

% 99 u böyleyse patolojik olanı arama sensun diyen olmaz umarım :D
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Cum Kas 09, 2007 8:10 pm

Konunun muhatabı modacı Emel Ayal nerde, onun da fikirlerini almak isteriz doğrusu, yoksa onun başının altından mı çıktı bu sivri burun işi niye sesi çıkmıyor
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Sami Ayan » Cum Kas 09, 2007 9:51 pm

Bülent isteyerek ya da istemeyerek konudan çıktığını düşünüyorum. Başlangıç ve meaj iyiydi. Ama sonra garip ve iddia sayılabilecek ifadeler var. Biraz daha açıklığa ihtiyaç var gibi...
Kullanıcı avatarı
Sami Ayan
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 724
Kayıt: Çrş Eyl 21, 2005 11:09 pm
Konum: Çaykara-Şahinkaya

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Cum Kas 09, 2007 10:02 pm

Sami her şey ortak şeyleri paylaşmak değildir, anlattıklarımda diyorum ki belki % 99 çok mutlu ve ortak yaşam noktalarında mutlu mesut yaşıyorlar ama bana yaşam alanı kalmıyor gitgide ve daha ilerisini düşünmek bile istemiyorum. Ha sen diyosun isterse hiç kalmasın sana yaşam alanı öylemi. O zaman şu ana kadar belirttiğin ortak noktalar sadece zaman geçirmek için karşılıklı çıkar üzerine olan arkadaşlık demek olur. Birbirimizin halinden anlamak zorundayız, ben ayakkabı aradığım o gün ayakkabı bulamaycağımı (evde de yok çünkü takım elise giymediğim için altına giyecek ayakkabımda yok) düşününce mecburen almak zorunda kalacağım hiç istemediğim bir ayakkabıyla hissdeceklerimi düşünemiyorsun demek ki. Bu sadece ayakkabı örneği değil bir çok alanda aynı sorunu yaşıyorum.
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Cum Kas 09, 2007 10:07 pm

az önce okuduğum mesajda değişiklik oldu sanırım, olsun neyse, problem yok kendi açımdan
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Sami Ayan » Cum Kas 09, 2007 10:08 pm

O konularda farklı düşünmüyoruz. Tamamen aynı fikirdeyim. Değil sana herkese sonuna kadar yaşama alanı temin edilmesi,herkesin mutluluğunun esas alınması en büyük dileğimdir. Bahsettiğim konuyu özel sohbetimizde ele alırız.
Kullanıcı avatarı
Sami Ayan
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 724
Kayıt: Çrş Eyl 21, 2005 11:09 pm
Konum: Çaykara-Şahinkaya

Mesajgönderen İlkay Durgun » Cmt Kas 10, 2007 12:08 pm

"Şehirler bana bana bir tuzak
İnsan sohbeti sohbeti yasak"


İçine doğduğumuz bu dünya; elbette Bülent'e daha az yaşam alanı bırakacak gitgide.Bülent eski moda bir adam.Burunsuz ayakkabı. :wink:

Dünyanın ekonomik,sosyal,kültürel tasarımı artık tek elden yapılıyor.Dünyanın bütün salonları aynı şekilde döşeniyor,hepimiz aynı şekilde giyiniyoruz.New York da ne ise, Gaziantepte de o.Biçim, tarz aynı.Aynı şekilde bir ekonomi işliyor.Aynı türden müzikler dinleniyor.Hani nerdeyse Irak'a New Yorklu nasıl bakıyorsa,İstanbullu da öyle bakıyor.Bütün şehirlerimizde küresel tüketim ürünleri mevcut.Yetmedi kendi yerel ürünlerimizi de aynı şekilde ambalajlayıp satıyoruz.

"Bindik bir alamete
gedeyoz kıyamete"


devam edeceğim
Kullanıcı avatarı
İlkay Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzr Kas 06, 2005 9:27 pm

Sonraki

Dön DÜŞÜNCE PLATFORMU

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir

cron