1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Mehmet BUZOĞLU'NUN Ölümündeki Sır

MesajGönderilme zamanı: Sal Eki 23, 2007 11:06 pm
gönderen Ahmet Hamdi Ayan
Mehmet Buzoğlu teskeresini aldıktan altı ay sonra öldü. Herkesin sevip saydığı bir delikanlıydı.. Sade bir yaşantısı vardı. Kanunla da hiç başı derde girmemişti. Bütün bu özelliklerinin yanında insanlara yardım etmeyi seven biriydi.


O öldüğünde genç eşi 8 aylık hamile, oğlu ise 3 yaşlarındaydı. Mehmet’in ölümü hepimizi perişan etmişti. Genç bir adam bir hiç yüzünden ölüme terkedilmişti. O’nun ölümünden birileri sorumluydu. Hesap sorma isteğimi ağabeyi reddetti ve bu konuyu bir daha açmamamı istedi. Takvimler 11 Eylül 1982yi gösteriyordu. Ben de olayın üzerinden kısa bir süre sonra okuluma dönmüştüm. Sözümü tuttum ve hiçbir şey yapmadım. Esas dram bundan sonra başlamış. Çeyrek yüz yıl sonra gerçeği öğrenmem beni çok daha fazla üzdü. Meğer acılı baba Fevzi Buzoğlu tek başına hak aramış, çalmadık kapı bırakmamış. Uykusuz geceleri sigarayla ve kül tablalarıyla paylaşmış yıllarca. 1995 yılında oğlunun ölümüne sebep olanlardan hesap soramadan öldü. Peki Mehmet nasıl öldü?
20 Ağustos 1982 günü Mehmet’in kullandığı sepetli motosiklet yuvarlanır. Mehmet kafasından yaralanır. Motorda bulunanlardan birinin kolu kırılır, diğerinin hiçbir şeyi yoktur. Mehmet hastanede tedavi altına alınır. Hastanede birkaç gün kalır. Hastane 15 gün yatmasını ister. Ancak hastanın isteği üzerine tedaviye evde devam edilmesine doktorlar itiraz etmezler. Mehmet eve getirilir. Ertesi gün polisler Mehmet’i savcılığa götürmek üzere eve gelirler. Fakat Mehmet ayakta duramayacak kadar rahatsızdır. Polisler hastanın durumunu görünce götürmekten vazgeçerler ve bir tutanak hazırlarlar. Mehmet’in babası oğlunu daha ileri bir merkeze götürmenin hazırlıkların yapmaktadır. Ancak ertesi gün polisler tekrar gelirler ve sedyeyle bile olsa Mehmet’i götüreceklerini söylerler. Babası itiraz eder, oğlunun durumunun ciddi olduğunu, sarsıntının tehlikeli olabileceğini söyler. Polisler çaresizdirler.
Mehmet çok bitkin şekilde hakimin karşısına çıkarılır. Yardımla oturur Mehmet. Hakimin emriyle ayağa kalkar. Hakim küfrederek “seni tevkif edeyim de gör” der. Baba şaşkındır. Çocuğu ne yaptı ki tutuklanıyordu. Kendi kafasını çarptı diye bir insan tutuklanır mı? Babanın itirazları işe yaramaz. Mehmet tutuklanır ve çok acayip bir şey daha yaşanır. Mehmet İskenderun’a götürülecektir fakat benzin parası babadan istenir. Neticede ölüm yolculuğunun parasını baba öder. Ne kadar çirkin değil mi?
İskenderun Savcısı durumu görür ve Mehmet’in hastaneye gönderilmesi için cezaevine talimat verir. Mehmet İskenderun Devlet Hastanesinde jandarma nezaretinde tedavi görmeye başlar. Mehmet komaya girmiştir. Hastane doktorları ellerinden geleni yaparlar. Baba hastanedeki ortopedi ve asabiye uzmanından memnundur. Doktorların Adana veya Ankara seçeneklerini düşünmemesini, risk taşıdığını İskenderun’da kalmasının daha doğru olduğunu söylemeleri üzerine baba ikna olur ve evine döner.
Baba zaman, zaman çocuğunu ziyaret eder. Mehmet’in baş ağrıları devam eder. Asabiye uzmanı durumun normal olduğunu söyler.
6 eylül günü baba oğlunun hastaneden çıkarılarak cezaevine gönderildiğini öğrenir. O geceyi Mehmet hasta olmasına rağmen yataksız geçirir. Baba hemen bir yatak satın alır ve cezaevine koşar. Mehmet hala baş ağrılarından şikayet etmektedir ve parasız kalmıştır. Baba oğlunun ihtiyaçlarını görür.
8 eylül günü baba cezaevine gider ama oğlunun adı listede olmadığından görüşmesinin mümkün olmadığı söylenir. Mehmet bu arada rahatsızlanmıştır. Cezaevi otosuyla hükümet tabibine götürülür. Hükümet tabibi yerinde olmadığından Mehmet hiçbir tedavi görmeden tekrar cezaevine konur. Baba çıldırmak üzeredir. Aklına her türlü şey gelir. Gardiyanları çocuğunu hastaneye götürmek üzere ikna etmeye boşuna uğraşır. Zaman ilerliyor ama Mehmet cezaevinin dışına çıkarılıp hastaneye götürülemiyordu. Baba gardiyanların akıl vermesiyle nöbetçi savcıya gider. Savcı yerinde yoktur. Baba, avukatla savcının evine gider. Savcıyla avukat görüşür, savcı müdahale edemeyeceğini, acil bir şey olursa gerekenin zaten yapılacağını söyler. Arkasından da nöbetçi gardiyanla görüşülmesini önerir. Baba da savcının öğüdünü tutar ve nöbetçi gardiyanla görüşür. Gardiyan hastanın iyi durumda olduğunu zaten yarın doktora götürüleceğini söyler. Baba çaresi gece yarısı evine döner.
9 eylül günü baba Kırıkhan Ceza Hakimine gider ve oğlunun tutukluluk halinin kaldırılarak tedavisine izin verilmesini ister. Hakim 13 eylülde zaten duruşmaya gelecek, iki gün için tutukluluk halinin kaldırılmasına gerek yok der. Mahkeme günü Mehmet’in cezaevinden Kırıkhan’a getirilmesine dair bir emir hazırlar. Baba kağıdın sevkini yaptırarak cezaevine götürür. Mehmet yine fenalaşmıştır ve yine cezaevi otosuyla yine hükümet tabibine gönderilmiştir ve yine hükümet tabibi yerinde bulunamamıştır. Baba akşama kadar oğlunu doktora götürmek için uğraşır. Sonuç alamaz.
10 eylül günü baba sabah yine cezaevindedir. Arabasının olup olmadığı sorulur. Saat 11.30 da abrayı içeri isterler. Mehmet koma halinde arabaya bindirilir, babaya oğlunun yanında oturma izin verilmez. Baba askeri bir otoya bindirildi.
Hastaneye doğru yol alınırken Mehmet’i götüren araba durur. Çünkü Mehmet koltuktan yere düşmüştür. Mehmet koltuğa yatırılır ve yola devam edilir. Ancak hastanede hastaya müdahale edecek uzman yoktur. Dışardan bir doktor bulunur. Ancak doktor hastaneye gelmeyi reddeder. Bir subayın emriyle doktor zorla hastaneye getirilir. Doktor, hastanın beyin kanaması geçirdiğini söyler ve hemen Adana’ya sevk eder. Mehmet bu kadar işkencelerden sonra babacığının kollarında Adana adliyesi önünde ölür.
Anlattıklarım merhum Fevzi Buzoğlu’nun dilekçesinin özetidir. Fevzi amca bu dilekçeyi Devlet başkanlığına, Adalet Bakanlığına ve Sıkıyönetim Komutanlığına gönderir. Hiçbir sonuç alamaz.
Fevzi amca dilekçesini şöyle tamamlar: Acılarımın dindirilmesi bu kadar cefa ve nakilden sonra vefat eden oğlum Mehmet Buzoğlu’nunda ruhunun rahat edebilmesi için ihmali ve kusuru görülen kişilerin, bizzat tarafınızdan nedeni sorularak gerekli rapor dosyanın toparlanıp ya en yakın zamanda bildirilmesi hususu yüksek makam ve zatınıza saygılarımla arz ederim.
Fevzi amcanın acı ve saygı dolu dilekçesi işleme konmuş mudur acaba?
Mehmet’in eşi cenazeden bir aya sonra doğum yapar ve bir kız çocuğu dünyaya getirir. Bir ay sonra kız çocuğu ölür.
Mehmet’in eşi kocasını kaybettiğinde 19 yaşındadır. Mehmet’in ailesi genç kadına çok anlayışlı davrandı, yeni bir yuva kurmasını dahi yadırgamayacaklarını söylediler. Kadının yaşı gençti ama ruhu asildi. Oğlunu bağrına bastı ve Mehmet’in ailesiyle yaşamaya devam etti.
Oğul Ömer okudu ve öğretmen oldu.
Ömer, annesinin ve babaannesinin anlattıklarıyla büyüdü.
O evdeki acı çeyrek yüzyıldır hiç azalmadı.
Şimdi:
Mehmet’i tutuklayan hakim kim acaba?
Mehmet neden tutuklandı?
Hiçbir sabıkası olmayan Mehmet gibi bir delikanlı hangi gerekçeyle tutuklandı?
Bu tutuklama hukuka uygun mu? Yoksa hakimin bir güç gösterisi mi?
Bu hakim acaba sebep olduğu bu ölümü hatırlıyor mu?
Hatırlıyorsa vicdan azabı çekiyor mu?
Bu hakim evet o kararı ben verdim diyebilir mi?
Acaba bu hakim nerede veya taşıyor mu?
Bu hakim yaşıyorsa bu olayı tartışabilir mi?
Adalet er – geç tecelli edecek!!!

MesajGönderilme zamanı: Çrş Eki 24, 2007 1:40 pm
gönderen Muzaffer Mustafa Altuncu
-Bu yazını altına ne yazılır bilmem ki !!!!!!!!!

Kırıkhanda komşuyduk,bu kadar olaylar yaşandı bizim hiç haberimiz olmadı.. Bu nasıl komşuluk,kendimi tanıyamıyorum,bu olay karşısında..

Peki gerçekten bu kadar olayların yaşanmasının sebebi neydi,çok merak ediyorum doğrusu...Ama bu merak bu yazıyı okuduktan sonra oluştu...

Ahmet Hamdi Ayan,bugüne kadar nerdeydin,,,Bilmiyormuydun,yenimi öğrendin...Olayı yaşayanlardan Mehmet ve babası öldüler...Diğerleri bunları mutlaka biliyordu...Peki biz nasıl oldu da duymadık....Söyleyecek birşey bulamıyorum... Hem duysaydıkta ne yapabilirdik ki? Ama en azından onların yanında olurduk,belki...

Şu an çok kötü durumdayım.Yazı beni çok etkiledi..Ahmet çok güzel kaleme aldı.....En azından bu açıklı olaydan haberimiz oldu...

Allahın adaleti büyük....O insanlar mutlaka cezalarını bulurlar,,,,

MesajGönderilme zamanı: Çrş Eki 24, 2007 3:18 pm
gönderen Bülent Altuncu
Çok üzücü, o babanın sabrını anlamak çok zor, başa gelmedikçe anlaşılmaz böyle şeyler ama okurken de kendimi babanın yerine koyunca tüm sistemlerim bozuldu, dilekçeden hareketle süreci çok güzel anlattınız. O bir babaydı sonuç alamayacağını bilsede sonuna kadar bu işin üstüne gitmesini bildi. Malesef bu tür olaylar çok
bir arkadaşım vardı Mersin li, yemekhaneye gitmek için yanımdan ayrıldı onu takip eden biri olduğunu farkettim beraber asansöre bindiler, (üniveristenin sivil polisiysi, tanırdık hepsini, asansöre beraber de çok binmiştik onlarla, o yüzden çok yadırgamadım) o andan itibaren 17-18 yıldır kayıp önce bizler aylarca sonra ailesi yıllarca soruşturdu ama halen daha bir sonuç alınamadı (kesin sonuç yok, farklı farklı şeyler dendi tabi) aklıma onu getirdin. Bir de askere gittiğim ilk gece yatağımda şöyle düşünmüştüm: aslında çok normal bir davranışı veya tepkiyi burda üstlerden birine yapsan ömür billah asker kalabilirim kimse gelip beni oradan çıkaramaz, hatta ileri gitse bir tartışma tutup öldürseler beni kimse hesap soramaz, bunu kim neden öldürdü diyemez (biraz düşünen herkes bunu hissetmiştir askerde), mutlaka kılıfı bulunur. Öyle bir açmaz, öyle bir yalnızlık, öyle bir kulluk ki askere giden çoğusu yaşasada askerden dönünce unutuyor, benim gibi anlatma bile anlatmıyor. Halbuki yanlış kışla dışındada yanlıştır kışladada ama anlatmak lazım, o babanın oğlu için gösterdiği çabayı biz kendimizden başka insanlar için gösterebilirsek, yanlışları her yerde dersek, buraya yazıldığı gibi yazarsak zamanla belki bişeyler olur insanlık adına yoksa kulluğa devam.

MesajGönderilme zamanı: Çrş Eki 24, 2007 4:07 pm
gönderen İlyas Hasret Uygun
Hakikaten fevkelade bir durum.
Insanin vicdan damarlari catliyor neredeyse.
Ama olayin icinde olanlarin Vicdan larindan eser yok.
Simdi bu vicdan i tasiyan (tasimayan) insanlara ne demeli bilemiyorum tabi.
Allah tabi ki en iyi hesap gorendir.
Insallah gunahlarina keffaret olur.

Hasret UYGUN

MesajGönderilme zamanı: Prş Eki 25, 2007 7:59 am
gönderen Mahmut Köseoğlu
Yazı ve yorumları bir solukta okudum kanım dondu
Allah kimsenin başına böyle olay vermesin. Haksız ve vijdansizların belasını versin.
Adalet er geç tecelli edecektir, etmelidir.

MesajGönderilme zamanı: Prş Eki 25, 2007 9:36 pm
gönderen İrfan Altuncu
İnanin yukardaki hayat hikayesini okuyunca buz kesmişim psıkolojım bozuldu. Bir insan hayati bu kadar ucuz olurmu yazıklar olsun inan o şerefsiz hakim [katıl o hakim olamaz] ..Anlayan anlamıştır ne diyeyim başka bir şey söylenmez. Yıllar geçmiş olsa bile yeni yaşamiş gibi oldum kahroldum. Allah onun belasini verir onun gibilerinde versin. Yüce Mevla böyle bir durumla düşmanimi bile cezalandırmasın inşallah Mekanin Cennet olsun Mehmet

MesajGönderilme zamanı: Cmt Eki 27, 2007 8:12 am
gönderen Emel Ayal
:( :(
Bi ülkenin gelişmişlik düzeyi kendi vatandaşına verdiği değerden belli olurmuş

bizim ise birey olarak hiç değerimiz yok ki bu örnek bunu çok güzel kanıtlıyor

günaydın

MesajGönderilme zamanı: Pzr Ara 02, 2007 10:02 am
gönderen Hüseyin Yazar
mrhb abicim ilk önce yazı gerçekten yürek burkan cinsten benim kapı komşudu rahmetli ben tanımam kendisini bu yazdıklarını bilmiyordum şimdi öğrendim gerçekten mehmet amcanın eşi çok mükemmel bi insan oturup çocuğunu baktı tabiki bu zman içinde fevzi amcanın kendisi ve eşide yardımcı oldular şimdi mehmet amcanın 2 tane nurtopu gibi torununu var biri kız biri erkek ALLAH analı babalı büyütsün çok tatlılar ayrıca resimlerini alabilirsem koyarım siteye

MesajGönderilme zamanı: Pzr Ara 02, 2007 4:17 pm
gönderen Ahmet Hamdi Kama
yazılacak herşey yazılmış .allah sabır ve selamet versın.
....
......işte böyle olaylar olsa olsa ancak bizim gibi insanın hiçbir anlamı olmayan bir ülkede olur..

.......sanırım binlerce insanımızın aynı kaderi paylaştığı bir ülke
.....eh....ne diyelim
asil bir anne,bir evlat ve yureğı yanan bir baba ve ana, ...insanın içi buz
bağlıyor .
......bilinmeli ki bunun ötesi de var .....
hak yerini bulacaktır....