Mehmet Buzoğlu teskeresini aldıktan altı ay sonra öldü. Herkesin sevip saydığı bir delikanlıydı.. Sade bir yaşantısı vardı. Kanunla da hiç başı derde girmemişti. Bütün bu özelliklerinin yanında insanlara yardım etmeyi seven biriydi.
O öldüğünde genç eşi 8 aylık hamile, oğlu ise 3 yaşlarındaydı. Mehmet’in ölümü hepimizi perişan etmişti. Genç bir adam bir hiç yüzünden ölüme terkedilmişti. O’nun ölümünden birileri sorumluydu. Hesap sorma isteğimi ağabeyi reddetti ve bu konuyu bir daha açmamamı istedi. Takvimler 11 Eylül 1982yi gösteriyordu. Ben de olayın üzerinden kısa bir süre sonra okuluma dönmüştüm. Sözümü tuttum ve hiçbir şey yapmadım. Esas dram bundan sonra başlamış. Çeyrek yüz yıl sonra gerçeği öğrenmem beni çok daha fazla üzdü. Meğer acılı baba Fevzi Buzoğlu tek başına hak aramış, çalmadık kapı bırakmamış. Uykusuz geceleri sigarayla ve kül tablalarıyla paylaşmış yıllarca. 1995 yılında oğlunun ölümüne sebep olanlardan hesap soramadan öldü. Peki Mehmet nasıl öldü?
20 Ağustos 1982 günü Mehmet’in kullandığı sepetli motosiklet yuvarlanır. Mehmet kafasından yaralanır. Motorda bulunanlardan birinin kolu kırılır, diğerinin hiçbir şeyi yoktur. Mehmet hastanede tedavi altına alınır. Hastanede birkaç gün kalır. Hastane 15 gün yatmasını ister. Ancak hastanın isteği üzerine tedaviye evde devam edilmesine doktorlar itiraz etmezler. Mehmet eve getirilir. Ertesi gün polisler Mehmet’i savcılığa götürmek üzere eve gelirler. Fakat Mehmet ayakta duramayacak kadar rahatsızdır. Polisler hastanın durumunu görünce götürmekten vazgeçerler ve bir tutanak hazırlarlar. Mehmet’in babası oğlunu daha ileri bir merkeze götürmenin hazırlıkların yapmaktadır. Ancak ertesi gün polisler tekrar gelirler ve sedyeyle bile olsa Mehmet’i götüreceklerini söylerler. Babası itiraz eder, oğlunun durumunun ciddi olduğunu, sarsıntının tehlikeli olabileceğini söyler. Polisler çaresizdirler.
Mehmet çok bitkin şekilde hakimin karşısına çıkarılır. Yardımla oturur Mehmet. Hakimin emriyle ayağa kalkar. Hakim küfrederek “seni tevkif edeyim de gör” der. Baba şaşkındır. Çocuğu ne yaptı ki tutuklanıyordu. Kendi kafasını çarptı diye bir insan tutuklanır mı? Babanın itirazları işe yaramaz. Mehmet tutuklanır ve çok acayip bir şey daha yaşanır. Mehmet İskenderun’a götürülecektir fakat benzin parası babadan istenir. Neticede ölüm yolculuğunun parasını baba öder. Ne kadar çirkin değil mi?
İskenderun Savcısı durumu görür ve Mehmet’in hastaneye gönderilmesi için cezaevine talimat verir. Mehmet İskenderun Devlet Hastanesinde jandarma nezaretinde tedavi görmeye başlar. Mehmet komaya girmiştir. Hastane doktorları ellerinden geleni yaparlar. Baba hastanedeki ortopedi ve asabiye uzmanından memnundur. Doktorların Adana veya Ankara seçeneklerini düşünmemesini, risk taşıdığını İskenderun’da kalmasının daha doğru olduğunu söylemeleri üzerine baba ikna olur ve evine döner.
Baba zaman, zaman çocuğunu ziyaret eder. Mehmet’in baş ağrıları devam eder. Asabiye uzmanı durumun normal olduğunu söyler.
6 eylül günü baba oğlunun hastaneden çıkarılarak cezaevine gönderildiğini öğrenir. O geceyi Mehmet hasta olmasına rağmen yataksız geçirir. Baba hemen bir yatak satın alır ve cezaevine koşar. Mehmet hala baş ağrılarından şikayet etmektedir ve parasız kalmıştır. Baba oğlunun ihtiyaçlarını görür.
8 eylül günü baba cezaevine gider ama oğlunun adı listede olmadığından görüşmesinin mümkün olmadığı söylenir. Mehmet bu arada rahatsızlanmıştır. Cezaevi otosuyla hükümet tabibine götürülür. Hükümet tabibi yerinde olmadığından Mehmet hiçbir tedavi görmeden tekrar cezaevine konur. Baba çıldırmak üzeredir. Aklına her türlü şey gelir. Gardiyanları çocuğunu hastaneye götürmek üzere ikna etmeye boşuna uğraşır. Zaman ilerliyor ama Mehmet cezaevinin dışına çıkarılıp hastaneye götürülemiyordu. Baba gardiyanların akıl vermesiyle nöbetçi savcıya gider. Savcı yerinde yoktur. Baba, avukatla savcının evine gider. Savcıyla avukat görüşür, savcı müdahale edemeyeceğini, acil bir şey olursa gerekenin zaten yapılacağını söyler. Arkasından da nöbetçi gardiyanla görüşülmesini önerir. Baba da savcının öğüdünü tutar ve nöbetçi gardiyanla görüşür. Gardiyan hastanın iyi durumda olduğunu zaten yarın doktora götürüleceğini söyler. Baba çaresi gece yarısı evine döner.
9 eylül günü baba Kırıkhan Ceza Hakimine gider ve oğlunun tutukluluk halinin kaldırılarak tedavisine izin verilmesini ister. Hakim 13 eylülde zaten duruşmaya gelecek, iki gün için tutukluluk halinin kaldırılmasına gerek yok der. Mahkeme günü Mehmet’in cezaevinden Kırıkhan’a getirilmesine dair bir emir hazırlar. Baba kağıdın sevkini yaptırarak cezaevine götürür. Mehmet yine fenalaşmıştır ve yine cezaevi otosuyla yine hükümet tabibine gönderilmiştir ve yine hükümet tabibi yerinde bulunamamıştır. Baba akşama kadar oğlunu doktora götürmek için uğraşır. Sonuç alamaz.
10 eylül günü baba sabah yine cezaevindedir. Arabasının olup olmadığı sorulur. Saat 11.30 da abrayı içeri isterler. Mehmet koma halinde arabaya bindirilir, babaya oğlunun yanında oturma izin verilmez. Baba askeri bir otoya bindirildi.
Hastaneye doğru yol alınırken Mehmet’i götüren araba durur. Çünkü Mehmet koltuktan yere düşmüştür. Mehmet koltuğa yatırılır ve yola devam edilir. Ancak hastanede hastaya müdahale edecek uzman yoktur. Dışardan bir doktor bulunur. Ancak doktor hastaneye gelmeyi reddeder. Bir subayın emriyle doktor zorla hastaneye getirilir. Doktor, hastanın beyin kanaması geçirdiğini söyler ve hemen Adana’ya sevk eder. Mehmet bu kadar işkencelerden sonra babacığının kollarında Adana adliyesi önünde ölür.
Anlattıklarım merhum Fevzi Buzoğlu’nun dilekçesinin özetidir. Fevzi amca bu dilekçeyi Devlet başkanlığına, Adalet Bakanlığına ve Sıkıyönetim Komutanlığına gönderir. Hiçbir sonuç alamaz.
Fevzi amca dilekçesini şöyle tamamlar: Acılarımın dindirilmesi bu kadar cefa ve nakilden sonra vefat eden oğlum Mehmet Buzoğlu’nunda ruhunun rahat edebilmesi için ihmali ve kusuru görülen kişilerin, bizzat tarafınızdan nedeni sorularak gerekli rapor dosyanın toparlanıp ya en yakın zamanda bildirilmesi hususu yüksek makam ve zatınıza saygılarımla arz ederim.
Fevzi amcanın acı ve saygı dolu dilekçesi işleme konmuş mudur acaba?
Mehmet’in eşi cenazeden bir aya sonra doğum yapar ve bir kız çocuğu dünyaya getirir. Bir ay sonra kız çocuğu ölür.
Mehmet’in eşi kocasını kaybettiğinde 19 yaşındadır. Mehmet’in ailesi genç kadına çok anlayışlı davrandı, yeni bir yuva kurmasını dahi yadırgamayacaklarını söylediler. Kadının yaşı gençti ama ruhu asildi. Oğlunu bağrına bastı ve Mehmet’in ailesiyle yaşamaya devam etti.
Oğul Ömer okudu ve öğretmen oldu.
Ömer, annesinin ve babaannesinin anlattıklarıyla büyüdü.
O evdeki acı çeyrek yüzyıldır hiç azalmadı.
Şimdi:
Mehmet’i tutuklayan hakim kim acaba?
Mehmet neden tutuklandı?
Hiçbir sabıkası olmayan Mehmet gibi bir delikanlı hangi gerekçeyle tutuklandı?
Bu tutuklama hukuka uygun mu? Yoksa hakimin bir güç gösterisi mi?
Bu hakim acaba sebep olduğu bu ölümü hatırlıyor mu?
Hatırlıyorsa vicdan azabı çekiyor mu?
Bu hakim evet o kararı ben verdim diyebilir mi?
Acaba bu hakim nerede veya taşıyor mu?
Bu hakim yaşıyorsa bu olayı tartışabilir mi?
Adalet er – geç tecelli edecek!!!