gönderen Yılmaz Ersezer » Sal Nis 03, 2007 9:18 pm
Sn Naci Altuncu ağabey, Perinçek ve Aydınlık hareketinin siyasi çizgisini-son 42 yılını ve aynı zamanda Türkiye solunun bu tarihsel dönemini adımızı bildiğimiz kadar iyi bildiğimiz için hiç bir çekince duymadan bizimle tartışabilirsiniz.
"Halkın Sesi" olarak hiç isimlendirilmedi o topluluk, sadece bir dönem çıkardığı derginin adı oldu, 1968 den beri Aydınlık'tır hareketin adı ve tüm diğer sol tarafından o isimle adlandırılmıştır. Sizin halkın sülalesi olarak isimlendirildiğini bildirdiğiniz ve adlarını verdiğiniz grupçuklar çoğunlukla THKO-THKP/C kökenli grupçuklardır ve Aydınlık'la herhangi bir akrabalıkları yoktur. Keza Türkiye solu Tito'cu bir cepheye hiç sahip olmamıştır. Fukara Tito, Sovyetler Birliği'nin hegemonyasına boyun eğmediği ve bağımsız bir çizgi izlediği için SB'cilerin nefretini kazanmış olmakla birlikte hiç bir zaman bir "sol" grubun bayrağı haline gelememiştir. Tito'nun adını ve ülkesini hatırlıyor olmanızdan-referans göstermenizden ve halkın sülalesine olan tepkinizden, onlardan nefret eden SB'ci gruplardan birine bir dönem fikri bir yakınlık hissetmiş olabileceğinizi çıkarabilecek kadar "sol"un tarihini anlayabiliyorum. Duygusal davranan ve 30 küsür sene önceki "sol"cu duygusallık ile analiz yapan sizsiniz. Aydınlık, halkın sülalesine de SB'ci gruplara da aynı mesafede idi, hem tavır hem kök olarak.
Diğer sol gruplarla çatışma meselesi çok enteresan bir konudur. Mahir Çayan'ın Tip'lileri ve SD (Sosyalist Devrim) 'cileri döve döve değiştirme ve dönüştürme yazıları (Aydınlık Sosyalist Dergi 1968-69) ile başlatılabilecek olan sol'un çatışma tarihinde Aydınlıkçılar yoktur. O dönem, MDD (Milli Demokratik Devrim) 'ci safta olupta Tip'lilere ve SD'cilere şiddet uygulanmasına karşı çıktıkları için tüm diğer gruplar tarafından şiddeti hak ettikleri kararına varılmış olan gruptur Aydınlık. "Sol" adına faaliyet gösteren grupçuklar önce kendilerinden farklı düşünen gruplara sonra kendi arkadaşlarına şiddet uygularken buna karşı başından sonuna kadar kararlı bir şekilde mücadele eden tek gruptur. Sol içinde şiddete karşı mücadele çağrıları PDA (Proleter Devrimci Aydınlık) dergisinde aylarca, Halkın Sesi dergisinde yıllarca ve nihayetinde günlük Aydınlık'ta defalarca yapılmıştır. Bu dergilerin örnek nüshalarını ve mesela İGD gibi diğer grupların bu çağrılara cevaplarını gönderebilirim size, ilgileniyorsanız eğer. 80 öncesinde sağ ya da sol taraftan güçlü olan grupların diğerlerini okullara sokmama eylemlerini ve ölen yüzlerce genci biliyorsunuz. 90'lı yılların başlarında ben ve Hakan da "sol" gruplar tarafından okula girmesi yasaklanan (okul içinde "devlet" bu muhteremler) kişiler içinde olduk, sopalı demirli saldırılara maruz kaldık. Kendimizi ve arkadaşlarımız koruduk ve elbette girdik okullara ama ne birilerinin okula girmesini yasakladık ne birilerine saldırdık ne de böyle bir şeyi aklımızın kıyısından geçirdik. Fikri ne olursa olsun (Solcu, MHP'li, İslamcı vs..) öğrenci kimliği olan herkesin özgürce okullara girebilmesi gerektiğini savunan, bu tür eylemleri eleştiren ve buna karşı mücadele yürüten tek gruptur gene Aydınlık. Tüm tarihi boyunca fikre önem vermiş, safı ne olursa olsun sorunların fikri mücadele ile çözüleceğine inanmış, şiddeti reddetmiştir. Tek bir olay gösteremezsiniz ki Aydınlıkçılar herhangi bir yerde kendi arkadaşlarına ya da bir başka fikre yumruk, sopa ya da silahla saldırmış olsun. Çok sayıda Aydınlıkçı MHP ya da "sol" grupçuklar tarafından öldürülmüştür (istenirse isim isim olay olay sayarım), Aydınlıkçılar tarafından öldürülen tek bir "solcu" ya da MHP'li ya da bir başka fikir sahibi gösteremezsiniz. Ama size istisnasız tüm "sol" grupların ve MHP'nin dergilerinden-bildirilerinden anlı şanlı idam fermanları, ölüm tehditleri, şiddet karar ve övgülerini, şurda şunu ettik burda bunu ettik övünmelerini binlerce adet örnekle gösterebilirim.
Çok enteresan bir durum daha, diğer "sol" grupların Aydınlıkçıları mitçi ilanının esas sebebi 78 "Bilinmeyen Sol" yazı dizisidir. O yazı dizisinde ne yapmıştır Aydınlıkçılar? Ümraniye'de MHP sempatizanı olduğu gerekçesi ile kurşuna dizilen 7 işçinin katillerini ilan etmiştir. Farklı bir "sol" gruptan olduğu için öldürülen Ali Koşar'ın katilini ilan etmiştir. Bu yayını satmaya çalışan çok sayıda Aydınlıkçı öldürülmüştür. Ne olmuştur bu yazı dizisi? Sıkıyönetim mahkemesi tarafından durdurulmuştur. Neden? Nedeni 12 Eylül darbesinden sonra ortaya çıkacaktır ki Aydınlığın teşhir ettiği isimlerin hemen tamamı Mit'in Kontrgerilla'nın "sol" içine yerleştirdiği ajan provokatörlerdir. Bir tek "sol"cu bile bu yayından dolayı yargılanmamış ve ceza almamıştır. Aydınlık sol'un vicdanıdır bu anlamda. Bir "sol" cu diğerini öldürürken, ya da bir "sol" cu mhp sempatizanı olduğu gerekçesi ile işçi ya da bir insan öldürürken susmamıştır. Aydınlıkçı olmamın en önemli sebebi de budur.
Eğer sağa ve sisteme karşı mücadele diye MHP'lilere saldırmayı kastediyorsanız evet bu tür bir mücadele yürütmemiştir, sağla mücadelenin yolu yöntemi olarak bunu hiç bir zaman görmemiştir. Bireysel şiddet ve terör'ü başından sonuna kadar lanetlediği ve buna karşı mücadele ettiği için diğer "sol" gruplar tarafından mit kontrolünde bir grup olarak adlandırılmıştır, doğrudur. Ama ne kadar enteresan ki bu tür suçlamaları yapan o diğer sol grupların önder kadroları (Erdal Gökyüzü gibi mesela) 80 darbesi sonrası il emniyet müdürü olarak sahnede iken Perinçek ve arkadaşları cezaevinde idi. Keza Mit ve Kontrgerilla örgütünü en tepesinden en dibine kadar kulağından tutup halkın önüne çıkaran hareket de Aydınlık'tır. Bugün eğer Kontrgerilla'dan bahsedebiliyorsanız, organizasyonun cinayetlerinden, nerelerde nasıl eğitildiklerinden, hangi provokasyonları nasıl hayata geçirdiklerinden haberdarsanız o bilgiler Aydınlık nüshalarından ve yayınlarındandır. En büyük Aydınlık düşmanı Hiram Abas'ın ve Mehmet Eymür'ün bu husustaki değerlendirmelerini incelemenizi öneririm.
Mustafa Kemal, Kemalist Devrim, Misak-ı Milli vs.. için "TİİKP Savunma" (1974), "Kemalist Devrim 1" (1977), "Lenin, Stalin, Mao’nun Türkiye Yazıları" (1977), Anarşinin Kaynağı ve Devrimci Siyaset (1978), Atatürk'ün Bugünkü Önemi (Turan Güneş ve Emre Kongar ile birlikte, 1979), Osmanlı’dan Bugüne Toplum ve Devlet (1986) kitaplarını ve Aydınlık (78-80) nüshalarını incelemenizi önerebilirim. Ulaşamazsanız bizde var, incelemenizi sağlayabiliriz.
12 Eylül darbesinin Aydınlık hareketine yaptığını bilmiyorsunuz, ben söyleyeyim. Doğu Perinçek ve Aydınlıkçılar ağır işkencelerden sonra uzunca bir süre cezaevlerinde yattılar. Mesela Perinçek 80-85 arasında cezaevinde idi.
71 darbesinden sonra cezaevine atılan ve 74'e kadar cezaevinde kalan o, 75-78 arasında Sıkıyönetime karşı çıktığı için saklanmak zorunda kalan o, 80-85 arasında cezaevinde olan o, 90'da Diyarbakır cezaevine atılıp 3 ay yatan o, bahsettiğiniz tv konuşması yüzünden 1999'da 10 ay cezaevinde yatan gene o. Türkiye tarihinde 4 kuşakla birlikte cezaevinde yatan başka birisi yok, enteresan bir özellik değil mi? Onu mitçilikle suçlayan ulu önderlerin nerelerde ne yaptıklarını anlatmama gerek var mı?
Bülent Uluer ve Ertuğrul Kürkçü ile olan olay da çok enteresan bir örnektir. Mehmet Ali Birand telefon açarak Perinçek'le canlı bir program yapmak istediğini bildiriyor. Kimlerin katılacağını soran Perinçek'e verilen cevap programa yalnız çıkacağı. Stüdyo kapısında kendisinin yanına gelip ağabey nasılsın diye soran ve sarılan Kürkçü ile Uluer'e şaşkın şaşkın bakarken orada niçin bulunduklarını sorma fırsatı bulamadan alelacele stüdyo'ya alınan gene Perinçek ve canlı yayında az önce ağabey nasılsın diye kendisine sarılan kişiler tarafından ajan ve muhbir olmakla suçlanan gene Perinçek. Bizzat orada olduğum için provokasyonun tüm detaylarını biliyorum. Birand, Kürkçü ve Uluer tarafından son derece planlı bir provokasyon hayata geçiriliyor ve Birand ve diğer iki şahıs görevlerine, geçmişlerine uygun bir oyunculuk hayata geçiriyorlar. Türkiye solunun değil ajan-provokatörlüğün cenaze merasimi bu ve geçmişte nasıl bir psikolojik başarı yarattı iseler görünen o ki kısmen gene başarmışlar.
Fırat'ın doğusuna gidememek sadece sizin önyargınız. Son 10 yıl içinde en az 20 kere gittiğine emin olabilirsiniz, illa ispat isterseniz ilgili haber kupürlerini ve fotoğraflarını sizin için toplarım. En sondan bir önceki ziyarette Diyarbakır Bismil köylülerinin toprak ağalığına karşı verdiği mücadele ile ilgili görüntüler hemen tüm basın yayın organlarında yayımlandı.
Lozan eyleminin kolay yerde kolay bir eylem olduğunu düşünüyorsunuz. Yerli ve yabancı basında gerçeklerin bu ölçüde yer almasına sebep olan, bu ölçüde kamuoyu yaratan bir eylemin kolay yerde kolay eylem olduğuna siz inanıyorsanız ne diyebilirim ki? Ermeni sorunu ile ilgili onbinlerce belgeyi toplamak, özenle bir araya getirmek, 6-7 yabancı dile çevirmek, bunu tüm Avrupa'ya dağıtmak, Türkiye'nin yurtsever aydın birikimini bir araya getirmek, emperyalist merkezlere gidip, emperyalizmin sözcülerinin karşısında yalanlarını yüzlerine vurmak, kolay yer ve kolay olay. Sosyal demokrat ana muhalefet lideri'nin 1 Nisan şakası kadar gerçekçi ve değerli değil gibi sanki evet. Bunu şov gibi göstermeye çalışanın kim olduğunu görmek isterseniz göreceksiniz.
"Sol"'u ve tarihini iyi bildiğimize emin olabilirsiniz. Herhangi bir yadırgama ya da hayal kırıklığı yaşamayacağımızı da. Ama eğer sonuca ulaşacak ve fayda içeren bir tartışma olmasını isterseniz bunu yüzyüze yapmanın çok daha sağlıklı olacağını bildirmem gerekir.
Karşı düşünce ile küfür anlamına gelecek tartışma??? Ağabey siteyi takip ediyorsan eğer, çok farklı ve karşıt siyasi fikirden insanların kardeşliğin ötesinde bir bağla birbirine bağlı olduğunu göreceksin. En keyifle okuduğum yazıların önemli bir kısmının benim politik fikrimle alakası olmayan arkadaşların kaleminden çıktığı ortada. Küfürle gelen bir tek vatandaş oldu o da adını vs.. saklayarak dolanıyor ortalıkta. Bundan dolayı üzülmenin ve sıkılmanın gereği olmadığını düşünüyorum. Tartışmayı ve sohbet etmeyi becerebilen çok sayıda Şur'lunun varlığı keyif almak için yeterli bir durum.
Selam ve saygılarımla...
Not: Perinçek'i tartışmak, istediğimiz ve fırsat olarak gördüğümüz bir durum değil. Buradaki arkadaşların sorunu değil. Türkiye'nin ve coğrafyamızın yeterince derdi sıkıntısı var, tartışılması gereken bunlar ve çözüm önerileridir. Bu eksende bundan sonra hakaret ve küfür içermediği sürece bu konudaki eleştirilere cevap vermeyeceğim.