İTİRAZ EDİYORUM ! ! ! ! !

"Düşünebilen bir nesil yaratmak ve düşüncelerimizi özgürce paylaşmak için" burada buluşalım.

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Osman Nuri Sarı, Özgür Hasan Altuncu

İTİRAZ EDİYORUM ! ! ! ! !

Mesajgönderen Özgür Hasan Altuncu » Prş Şub 22, 2007 6:59 pm

Neden kolaya kaçıyoruz ?

Bana kızanlar çok olacaktır biliyorum. Ama korkmadan, sıkılmadan yazmak gerektiğini çok daha iyi biliyorum. Maşallah iş vatan kurtarmaya gelince kimse mangalda kül bırakmıyor. Ağdalı birkaç alıntı, süslü birkaç söz nedense birilerine çekici geliyor. Garip bir milliyetçilik yarışı almış başını gidiyor. Memleketim, insanım tanınmaz halde. Sadece on yıl önce dindarlıkta yarışanlar karşımıza vatan şairi Namık Kemal gibi çıkıyor. Aynı insanların babaları veya ağabeyleri de yirmi yıl önce devrimcilik yarıştırıyorlardı. İnsanımızdaki bu sorunun kaynağı nedir diye düşünüyorum. Tek bir cevap buldum, güçlünün yanında olmanın verdiği güven. Bunu biraz daha açayım isterseniz. Çok değil, birkaç yıl öncesine, “parlak Özal” dönemine dönelim.


Bizim insanımızı değiştirdiler. Bilinçli politikalarla, Ali Cengiz oyunlarıyla değiştirdiler. Koçum dediler, sırtını sıvazladılar, doğru dürüst eğitim vermeden dağa sürdüler. Oy dediler, aldılar. Yol yapacağız dediler, iş getireceğiz dediler, anahtar vereceğiz dediler kandırdılar. İhaleleri verdiler, bir sülaleyi zengin edip yanaşmalarını da iş sahibi yaptılar. Ankara’da iş bitirdiler, popülizm yaptılar. Trabzonluyu tanımadan Trabzonluyuz dediler, yayla suyu içmeden Allah’ın suyunu şişeleyip bize sattılar. Özallar, Demireller geldi “hamsi kavağa çıkar mı” dedi, buna rağmen alkışladılar. Mafya destekli Eyüp Aşıkları yıllarca vekilimiz olarak seçtirdiler. Sen gel İstanbul’da şuraları çevir yerleş dediler, rüşvet verdiler. Ankara’da bürokrat kadroların içinde yer verdiler. Kötüye iyi, soyana alkış, dolandırana helal olsun dedirtirdiler. Namuslu insanları enayi, dürüstlüğü zaaf olarak belleğimize yerleştirdiler.


Bir çoğumuzun gözünde dürüst köy öğretmenlerimizin saygınlığı bir Çakıcı kadar olmadı. Neden diye soruyor musunuz ? Silahı olanı kahraman olarak gören zihniyet kalemi olanı hain bellerde ondan. Şimdi benim yaptığım gibi yazan, deşifre eden namuslu eller, silahlı çeteleri hep rahatsız eder. Ey Türk milliyetçisiyim diyenler sorarım size ,Adı vurup dökmeyle, adam öldürme, çalma çırpmayla birlikte anılan kişilerle isminizin yan yana gelmesi sizi rahatsız etmiyor mu ? Bu nasıl bir kolaycılıktır böyle, suç işle ve kutsal duygularla bunu örtmeye çalış. Günah yalanla örtüle bilir mi ? Dürüstlük, mazlum olma, horlanma için gerekçe midir ?

Oh ne güzel herkes Milliyetçi, karınlar doyuyor mu diye soran yok. Çalınan milyarlarca dolar paramız ne oldu diyen yok ? Hırsızdan, katilden hesap soran yok. “Olsun biz yinede ülkemizi seviyoruz”. Allah aşkına bu nasıl bir sevgidir ki, hep güçlüleri kollar, zayıfları ezer. Bu nasıl bir sevgidir ki, Bülent Ersoy bile çıkar ayıbını bu sevgiyle örtmeye kalkar.

İçinde adalet duygusu taşımayanlar Ülkelerini değil kendilerini severler. Şimdi soruyorum. 30 bin şehitten bahsediliyor. Bir tek milliyetçi politikacı, bir tek zengin, bir tek hatırlı, bir tek sanatçının yakını şehit düşmüş müdür ? Hani nerde atıp tutanlar. Hani nerde vatanını ölümüne sevenler. Şehitlerimize bir bakın Anadolu’nun en ücra köşelerinden, fakir halk çocuklarını göreceksiniz. Bu bir tesadüf olabilir mi ? Bu nasıl bir vatan sevgidir. Sen çalacaksın, çırpacaksın, yiyeceksin içeceksin, sefa süreceksin, yalı karşısında askerlik yapacaksın, birileri de senin için ölecek. Yok öyle yağma kardeşim. İtiraz ediyorum. Milli marşımızı her duyduğunda gözyaşı döken biri olarak itiraz ediyorum. Şanlı tarihimizi her okuduğunda gözleri dolan, yumruğunu sıkan biri olarak itiraz ediyorum.

Benim derdim, üretmekledir, çalışmakladır. Ülkesini sevene yakışan, dürüstlüktür, adalettir, eşitliktir. Kederde ve sevinçte kader ortaklığıdır. Boş vakit geçirip, ülkemi ne kadar seviyorum bak klipleri yapmak değil, başarılarınla o klipleri yaptırmaktır. Vatan namustur evet ama namussuzlar vatan sever kabul edilirse, namusu korumak, daha büyük bir şereftir. Bu da ancak sarsılmaz bir adalet duygusu olanların işidir. Saygılarımla……
Kullanıcı avatarı
Özgür Hasan Altuncu
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 87
Kayıt: Pzt Ağu 28, 2006 6:15 pm
Konum: İstanbul

Mesajgönderen Mustafa Demir Özaslan » Prş Şub 22, 2007 7:41 pm

Açıkçası yaraya dem vurmak diye buna denir,güzel bir yazı,güzel konulara değinilmiş teşekkürler.Benim biraz köhne bir sorum olacak,siyaset denilen şey bu değil midir,daha doğrusu siyaset yazıda geçenler değil midir? Nabza göre şerbet vermek,biraz pragmatik olarak,rüzgarın estiği yöne doğru eğilmek? Ben böyle olsun demiyorum elbetteki ama bu konuda ne yapılması gerek onu belirtmenidiniz,babadan kalma yönetmeleri kullanmaktan başka çaremiz yok,seçim zamanı geldiğinde sandıkta koyacağız tepkimizi.Düşünce anlıyorsa insan etrafındaki şereflilerin gerçekte şerefsiz olduğunu,bırakın kanasın yaralım nasılsa kendim düştüm ben ağlarım.Politika bunun adı,rant bunun adı ve siyaset,zamanı geldiğinde güçlü kimse ona boyun eğmek,üzülmeye,dövünmeye de gerek yok,biz onları güçlü kıldık.

Paylaşımınız için çok teşekkür ederim!
Mustafa Demir Özaslan
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 308
Kayıt: Pzt Kas 13, 2006 11:16 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen Caner Topaloğlu » Prş Şub 22, 2007 11:05 pm

Yazanlara ekleyecek kadar fikrim olsaydı da 3-5 birşey yazabilseydim keşke.Mükemmel yazı olmuş.Teşekkürler Özgür abi
Caner Topaloğlu
 

Mesajgönderen İlkay Durgun » Cum Şub 23, 2007 11:08 am

Özgür Hasan ALTUNCU demişki;

Vatan namustur evet ama namussuzlar vatan sever kabul edilirse, namusu korumak, daha büyük bir şereftir. Bu da ancak sarsılmaz bir adalet duygusu olanların işidir.



Üzerine sayfalarca yazılar yazılabilecek bu iki cümlenin, uzun ve sıkıcı! bir yazının _ ki çoğumuz öyle görüyor olmalıyızki susuyoruz_ bitiş cümleleri olarak kalmasını istemediğimden, bu iki cümleyi alıntılıyorum.
Kullanıcı avatarı
İlkay Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzr Kas 06, 2005 9:27 pm

Mesajgönderen İlkay Durgun » Cum Mar 02, 2007 12:11 am

:? işte yine düşünüp, üstüne konuşmamız gereken bir yazı daha kelama değer bulunmamış...

Bilmiyorum...Bıkmadan,üşenmeden,yılmadan bunları tekrar etmeli miyiz yoksa,susup köşelerimize çekilip...

Mevlana demişki;

"Konuşsam kimseler duymaz,sussam gönül razı değil"

:? :?
Kullanıcı avatarı
İlkay Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzr Kas 06, 2005 9:27 pm

Mesajgönderen Serkan Birinci » Cum Mar 02, 2007 9:36 am

Son günlerde aradan geçen bunca zamandan sonra 99, 2001 krizlerinin gerekçesi olarak ortaya konan 28 Şubat süreciyle ilgili değerlendirmeler yazılı ve görsel basında yer alıyor.

Hasan'ın "Oh ne güzel herkes Milliyetçi, karınlar doyuyor mu diye soran yok. Çalınan milyarlarca dolar paramız ne oldu diyen yok ?" ifadesinin üzerine birde İlkay kardeşimin sitemlerini okuyunca en azından tüyü bitmemiş yetiminden, emeklisine herkesin cebinden çalınan paraların hangi tezgahlarla hortumlandığına dikkat çekmek için aşağıdaki alıntıyı paylaşmayı uygun gördüm.

Yakın zamanda gerçekleşen ve hala siyasi, ekonomik bedeli ödenmeye çalışılan sürecin konuşulması ve üzerinde kafa yorulması gerektiği kanısındayım.

Bir ara medya meşhurları arasında adını sıkça duyduğumuz Cavit ÇAĞLAR, Hayyam GARİPOĞLU, Murat DEMİREL gibi banka patronlarının 28 Şubat sonrası bu adamların has danışmanları olduklarını bilmek sanırım 28 şubat sürecindeki CUNTACI'ların emellerini daha iyi anlamaya da vesile olur.

bir-kaç kez okunup yorumlanmayacak olsada ben yine de yeri gelmişken not edeyim istedim.

İyi okumalar:

"Bülent Orakoğlu'nun 28 Şubat çıkışı

Eski Emniyet istihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu'ndan şok iddia... Görevdeyken 'PKK ile asker arasında bir bağlantı'yı ortaya çıkardıklarını iddia eden Orakoğlu, isim verdi:
01 Mart 2007 11:10



Eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu, ''28 Şubat hareketi tamamen dış kaynaklıdır. Türkiye bu süreçte bir irtica paranoyasının içine çekilmiştir'' dedi.

Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) tarafından düzenlenen, ''10 Yıl Sonra 28 Şubat'' konulu panel Akar Otel'de yapıldı.

Orakoğlu, panelde yaptığı konuşmada, 28 Şubat'ın ''Türk siyasi tarihinin en önemli olaylarından biri olduğunu'' söyledi. Bülent Orakoğlu, Bir cunta grubu olan Batı Çalışma Grubu'nu deşifre ettiklerini savundu.

Yapmış oldukları bazı çalışmalar nedeniyle kendisinin ve arkadaşlarının 28 Şubat sonrasında görevden alınarak vatana ihanet suçlamasıyla Mamak Askeri Cezaevi'ne kapatıldıklarını hatırlatan Orakoğlu, dönemin etkin isimlerine de sert suçlamalarda bulundu.

Orakoğlu, başta dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olmak üzere bu ülkede ihtilal havasını hep devam ettiren bazı isimlerin olduğunu ifade ederken, bugün dönemin aktörlerinin "Demirel olmasaydı 28 Şubat başarılı olamazdı" diyerek bunu açıkça ifade ettiklerini de sözlerine ekledi.

''28 Şubat hareketinin tamamen dış kaynaklı olduğunu'' ileri süren Orakoğlu, ''Bugün, 28 Şubat sürecini yapanların milli olmadıkları, bu sürece bilerek ya da bilmeyerek katkıda bulunanların dahi aldatıldıkları ortaya çıkmıştır'' iddiasında bulundu. Bu sürecin ''tamamen dışarıdan yürütüldüğünü'', 28 Şubat ile Türkiye'nin ''kapalı bir ülke haline getirildiğini'' öne süren Orakoğlu, şunları söyledi: ''Türkiye, 28 Şubat sürecinde ciddi anlamda bir irtica paranoyasının içine çekilmiştir. Bu tamamen dış kaynaklıdır. Türkiye'de irtica anlamında kesinlikle bir tehdit yoktu. Bu tehdit tamamen dışarıdan Türkiye'yi karıştırmak, toplumu katmanlara bölme amacıyla yapılmış sanal bir tehdittir.''

"Bu cunta gruplarıyla ilgili savcılarımız hâlâ niye bekliyor anlayabilmiş değilim" diyen Orakoğlu, "Ben Eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı olarak buradayım. O dönem Türkiye'de yaşananlarla ilgili herşeyi açıklamaya hazırım" şeklinde konuştu.

Orakoğlu, Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı olduğu dönemde devletin bazı tehditlere karşı korunması amaçlı yasal zeminde dünyanın her yerinde çok kritik dinleme çalışmaları yürüttüklerini de kaydetti.

Orakoğlu bu çalışmaları sırasında terör örgütü PKK'nın sözde cezaevleri sorumlusunu da dinlemeye aldıklarını, telefon dinlemesi sırasında bu kişi ile ordu içinde bir grubun da işbirliği içinde olduğunu tespit ettiklerini belirtti.

Orakoğlu, bu bilginin dinleme kayıtlarında mevcut olduğunu ve dönemin yetkililerine de bildirdiklerini söyledi.

Dinlemeye aldıkları kişilerden birinin isminin Selim Okçuoğlu olduğunu açıklayan Orakoğlu, "Eğer o gün görevden alınmamış olsaydım Okçuoğlu'nu alıp bir hafta içinde bu bağlantıları ortaya çıkaracaktım" dedi.

Orakoğlu, o gün ortaya çıkardıkları bu bağlantı ile terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ile ilgili akla pek yatmayan bir bahanede öne sürüldüğünü de sözlerine ekledi.

ZEYBEK: -''28 ŞUBAT'TA BİR KARAR VERİLDİ; REFAHYOL HÜKÜMETİ YA GİDECEK, YA GİDECEK''

Eski bakanlardan Namık Kemal Zeybek ise 28 Şubat sürecinin yaşanmasında ''Refahyol Hükümeti''nin, rant sistemini ortadan kaldıran ''havuz sisteminin'' etkili olduğunu kaydetti.

28 Şubat'ın ''planlı bir süreç'' olduğunu savunan Zeybek, şunları söyledi: ''28 Şubat bir tiyatroydu. Bir karar verildi; Refahyol Hükümeti ya gidecek, ya gidecek. Peki bu hükümetin yumuşak karnı neydi? Oturuldu, düşünüldü ve planlandı. Bu irticaydı. Ve o irtica tehlikesi sahneye kondu. Sincan'da bir tiyatro bahane edildi. Köşede, bucakta kalmış, yıllar önce yapılan ne kadar konuşma varsa, hepsi birden televizyonlarda, gazetelerde... Bu ülkede korku havası doğdu.'' Birilerinin ''28 Şubat'ın bin yıl süreceğini'' söylediğini ifade eden Zeybek, ''Bin yıl falan sürmez de... İnşallah bu millet uyanacak'' dedi.

Eski MİT Görevlisi Mahir Kaynak ta 28 Şubat'ın uzun bir sürecin sonucu olduğunu ifade ederek, ''Refahyol 'ABD'nin ekonomik hakimiyetine son vereceğini' söylüyordu. 'Gücünün yetmeyeceğini' söyledik. 28 Şubat'ın temelinde işte bu vardır, irtica değil'' görüşünü dile getirdi.

SELİM OKÇUOĞLU KİMDİR?

Öcalan, Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirilmesinden sonra, avukatları arasında Selim Okçuoğlu'nun bulunmasını özellikle istemişti.

Selim Okçuoğlu da kardeşi Ahmet Zeki Okçuoğlu ve diğer avukatlarla bir kez İmralı'ya giderek Öcalan'la görüşmüştü. PKK örgütünün propagandasını yaptığı gerekçesiyle, Ankara DGM tarafından 1 yıl, 1 ay ağır hapis cezasına çarptırılan ve bu karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından onanınca cezaevine girmesi kesinleşen Selim Okçuoğlu, hakkında yakalanma kararı çıkarıldığını öğrenince yurtdışına kaçtı.

Hakkında arama kararı varken yurtdışına nasıl çıktığı merak edilen Selim Okçuoğlu'nun daha sonra Brüksel'de olduğu tespit edildi.

İŞTE NAZLI ILICAK'IN DÖNEMİN KİRLİ İLİŞKİLERİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ İDDİALARA YER VERDİĞİ 10.09.2003'TE TERCÜMAN'DA YAYINLANAN YAZISI...

28 Şubat ve PKK ilişkisi

Acaba, Bursa Cezaevi dinlenirken, PKK sorumlusu Sabri Ok'un, bazı temasları ortaya çıkmasaydı, gene de Orakoğlu ve Hanefi Avcı hedef tahtası haline gelir miydi?

Genelkurmay'da bazı deliller Apo'ya tuzak kurmak için mi, onun adamlarıyla temasa geçti?

Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı, Bursa Cezaevi'nde bulunan PKK temsilcisi Sabri Ok'un telefonlarını dinlerken, bazı bilgilere ulaşmıştı. O tarihte Bülent Orakoğlu İstihbarat Daire Başkanı, Hanefi Avcı ise İstihbarat Dairesi Teknik İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı idi.

Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra, İmralı'daki mahkemeye bir tutanak sundu. 2 Haziran 1999'da Star bu tutanaklara dayanarak, Öcalan'ın bir aracıyla ateşkes için ilişkiye girdiğini iddia etti. 3 Haziran 1999'da Hürriyet "Kim bu esrarengiz aracı" sorusunu ortaya attı. 4 Haziran 1999'da Enis Berberoğlu "İstihbarat oyunu Apo'yu kandırdı" başlığı ile yayınladığı makalesinde, askerlerin Apo ile yakın temasta bulunduğunu, ama bunun tuzak olduğunu ileri sürüyordu. Berberoğlu, Apo'nun nasıl aldatıldığını makalesinde şu satırlarla açıklıyordu:

"1997'de Nisan ayında, Hollanda'nın Arnheim kentinde, PKK'yı temsil eden (muhtemelen) Kâni Yılmaz ile, Genelkurmay'ın iki yetkilisi görüşmüştür. Bunun ardından 14 Mayıs 1997'de Kuzey Irak operasyonu gerçekleşmiştir. Aynı şekilde, 30 Temmuz 1998'de, PKK'ya cezaevinden ateşkes isteniyor haberi gelmiş, hatta Türk tarafının iyi niyetini kanıtlamak için Süleyman Demirel'in Mehmet Ağar'ın düğününe gitmesine izin verilmediği mesajı PKK liderine ulaştırılmıştır. Apo da buna inanarak 1 Eylül 1998 günü ateşkes ilân etmiştir. Halbuki ateşkesin akabinde, Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş, ondan hemen sonra da, 1 Ekim'de, Süleyman Demirel, PKK'yı kovması için Suriye'yi tehdit etmiştir."

Berberoğlu, "Bu bir tuzaktır, çünkü, Apo'nun istediğinin tam aksine hareket edilmiştir" diyordu. Ama, ya, Apo ile temas kuran ve aracı gönderen ekiple, Kuzey Irak'a operasyon yapan veyahut Suriye'yi tehdit eden grup birbirinden farklıysa? O zaman, Berberoğlu'nun iddiası da çöküyordu. Pekalâ, bir kanat uzlaşma peşindeyken, farklı görüşte olanlar askerî operasyonları sürdürebilirlerdi. Eğer Apo'ya tuzak kurulmuşsa, bu temas sonunda hangi istihbarî bilgiler alınmış, Türkiye lehine ne gibi bir avantaj sağlanmıştı?

5 Temmuz 1998'de, 32'nci Gün haber programında Hanefi Avcı, Mehmet Ali Birand'a "Devlet içinde bir grubun PKK ile işbirliği yaptığını, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'nın söz konusu o kişiyi tesbit ettiğini" söylemişti.

Öcalan yakalandıktan sonra, DGM savcılarına verdiği ifadelerde, Hanefi Avcı'yı teyit ederek ateşkes konusunu şu şekilde dile getirmişti: "Ateşkes önerisi bize Avrupa temsilcimiz Kâni Yılmaz ve Şahin kod adlı Ferhat Abdi isimli arkadaş tarafından getirildi. Abdi Şahin isimli arkadaşımıza da, Selim Okçuoğlu isimli ve avukatlık yapan HADEP'te de faaliyet gösteren kişi getirmiş.

Bana getirilen ateşkes önerisi çok kapsamlıydı. Olağanüstü halin ve geçici köy koruculuk sisteminin kaldırılacağı, Türkiye'nin üniter yapısına halel gelmemek kaydıyla bir takım düzeltmelere girişileceği belirtiliyordu. Bu belge sanırım şimdi Avrupa arşivimizdedir. Aynı konuda, cezaevleri temsilcimiz Sabri Ok'la bir görüşme yapılmış. Sabri Ok, kendisi ile de görüşüldüğünü ve aynı önerilerin kendisine de yapıldığını söyledi. Yine sanırım Genelkurmay'ın Toplumsal İlişkiler Başkanlığı'nda çalışan bir Albay, Brüksel'deki temsilciliğimize kadar gelmiş ve aynı önerileri getirmiş. Ben önerilerin ciddiyetine inandım."

Dikkat ederseniz Abdullah Öcalan, MGK gizli yönetmeliğin meydana çıkmasından sonra, gündeme giren Toplumsal İlişkiler Başkanlığı'ndan söz ediyor. Bu başkanlık, psikolojik harekâtı yürütüyor. Gerçekten Apo'ya tuzak mı kurulmuştu, yoksa, farklı ve tamamen bağımsız hareket eden bir kanat mı böyle bir işe soyunmuştu? Orasını anlamak zor.


Bülent Orakoğlu, Selim Okçuoğlu'nun Apo ile İmralı'da görüşme yaptığını, sonradan yurt dışına çıkıp kaybolmasına izin verildiğini hatırlatıyor.
İster istemez insanın zihninde bazı soru işaretleri beliriyor. Bülent Orakoğlu'na yönelik tehditler... Orakoğlu'nun alelacele Türkiye'den uzaklaştırılması... Sonradan hem onun, hem de dinlemeleri yapan Hanefi Avcı'nın yargılanmaları... Muhtemelen siyasilerden de gizli tutulan Toplumsal İlişkiler Başkanlığı'nın Brüksel'deki temasları... Apo yakalanınca avukat olarak ortaya çıkan Selim Okçuoğlu'nun, birden bire yurt dışına gidip, ortadan kaybolması.


Eğer, 28 Şubat olayı olmasaydı ve Türkiye'de asker siyaset ilişkileri doğal dengesi içinde yürüseydi, kimse, "Ne dolaplar döndü?" diye şüphelenmezdi. Ama şimdi kuşku duyuyoruz: Acaba, 28 Şubat'ın temelinde sadece irtica değil de, PKK ile bazı ilişkileri gizleme çabaları da mı yatıyor?


Kupür altı 1: Kıyamet Koparan Belge: Batı Çalışma Grubu belgesi 10 Temmuz 1997'de Sabah gazetesinde yayınlandı. Belgeyi Deniz Kuvvetleri Komutanı adına Koramiral Aydan Erol imzalamıştı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, her alt birimden, kendi bölgelerindeki, dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları, konfederasyonlar, yüksek öğretim kurumları, yurtlar, üst düzey yöneticiler (vali, kaymakam, belediye başkanları ve daire başkanlarına ait biyografiler ve bu kişilerin siyasi görüşleri) il genel meclisi üyeleri, siyasi partiler, partilerin il ve ilçe teşkilâtı yönetim kadroları, yerel tv, radyo, gazete vs. hakkında bilgi toplanmasını, bilgilerin derlenmesinde gizliliğe azami dikkat gösterilmesini talep ediyordu.

Kupür altı 2: 28 Şubat'ta işbirliği: 3 Temmuz 1997'de, Hürriyet gazetesi, "Müthiş İtiraf" başlığıyla yayınlandı. "Casus onbaşı" Kadir Sarmusak'ın itirafları ele geçirilmişti! Sarmusak, "Emri İstihbarat Başkanı Orakoğlu'ndan aldım" diyordu. Bugünkü bilgiler ışığında olayları değerlendirirsek, medya-asker arasındaki dayanışmayı daha iyi anlayabiliriz. Sarmusak, Batı Çalışma Grubu belgesi Genelkurmay'a ulaşınca, tutuklanmış, işkence altında Orakoğlu'nu suçlamıştı.

Ama bu suçlamalar, ilk başta basına yansıtılmadı. Sarmusak'a sadece 35 günlük oda hapsi cezası verildi. Orakoğlu da, hayatı tehdit altında denilerek, Amerika'ya gönderildi. Hükûmet değiştikten sonra, Milli Savunma Bakanlığı konuyu ele aldı ve vatana ihanetten dolayı Kadir Sarmusak Mamak Askerî Cezaevi'ne konuldu. Hürriyet gazetesinin yukarıdaki haberi de, Orakoğlu'nun tutuklanmasının zeminini teşkil oluşturacaktı.
Ordu+Medya= 28 Şubat.

Nazlı Ilıcak, Tercüman
10.09.2003"
Serkan Birinci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 260
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 7:18 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen Özgür Hasan Altuncu » Cum Mar 02, 2007 12:33 pm

Hırsızın sağcısı solcusu olmaz. İslamcısı, Laik'i hiç olmaz. Hırsız hırsızdır. Halkın çalınan 500 milyar dolarının hesabını kim verecek ? Kritik soru budur ? Hırsızlık tezgahın kurulduğu yıllarda, iktidarın silahşörlüğünü yapanların, şimdi kalkıp, tamamen siyasi nedenlerle birilerini suçlaması hiç inandırıcı değil. Üstelik, benim hırsızım iyi seninkisi kötü mantığındaki bir gazetenin, bu yöndeki gayreti de boşunadır. Hırsızların kimler olduğu bellidir. Herkesin bildiği bu isimleri bir istihbaratçının dile getirmesinde hiçbir espiri de yoktur. Varsa duyulmayan, bilinmeyen bir isim onu söylesin bakalım, mesela tapındığı Çiller'in eşi hakkında tek bir söz söylesinde göreyim, görelim. Ucuz bir komplo teorisini ortaya atmaktan başka yapacağı birşeyde yoktur. Bu tamamen hedef saptırmadır. Silahşörlüğünü yaptığı siyasilerin Öcalan'a gönderdiği aracıları bilmiyor mu bu adam, ya da gönderilen mektuplara emri altındaki görevliler aracı olmamış mıdır ? Neden bunları söylemiyor.


Nedeni basit, halkın çalınan paralarını geri alma konusunda sınıfta kalan iktidara övgüler düzen, bir tek gün neden hesap sorulmuyor, neden paralar geri alınmıyor demekten kaçınan malum gazete, ucuz bir röportajla hedef saptırıyor da ondan. Dikkat edin aynı gazete hortumcuları bir tek gün manşet yapmamıştır. Varsa yoksa yasakçı komutanlar,
türban, görevlerini yapan hakimleri hortumcu diye suçlamak, bütün yaptıkları budur.

İslami holdinglerin yaptığı, Murat Demirel, Hayyam Garipoğlu ya da Cavit Çağların yaptığı hırsızlıktan farklı mıdır ? Bankaları boşaltmakla, halkın cebini boşaltmak arasında ne fark var, sorarım size ?

İşte onun için hortumcularla mücadele, paraları geri alma siyaset üstü bir anlayış ister. Bunu yapmak ne Doğan grubunun işidir, ne de Vakit gazetesinin, bunu yapmak yine tekrarlıyorum, sarsılmaz bir adalet duygusu olanların işidir.
Kullanıcı avatarı
Özgür Hasan Altuncu
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 87
Kayıt: Pzt Ağu 28, 2006 6:15 pm
Konum: İstanbul

Mesajgönderen İlkay Güvercin » Cum Mar 02, 2007 11:16 pm

Uşaklar bu küresel ısınmanın 28 şubatla bir ilgisi varmı acaba!
Kullanıcı avatarı
İlkay Güvercin
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 566
Kayıt: Çrş Kas 02, 2005 1:47 pm
Konum: kütahya

Mesajgönderen Serkan Birinci » Cum Mar 02, 2007 11:49 pm

İlkay abi, 28 şubat milleti dondurdu sen deyusun ısınma ile bir ilgisi var mı, aşk olsun yani
Serkan Birinci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 260
Kayıt: Cum Eyl 16, 2005 7:18 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen İlkay Durgun » Cmt Mar 03, 2007 11:34 am

28 Şubat'ın elbette o büyük vurgunun şeriat paronoyasını kullanarak gizlenmesine,üstüne gidilmemesine yol açtığı açıktır.Ayrıca o dönem Refahyol hükümetinin uyguladığı ekonomik politikayla da direk ilgisi vardır.Ancak yükselen islamcı dalganın bu soygunda suç ortaklığı olduğu da aşikardır.Özgür Hasan Altuncu'nun da söylediği gibi gelişen islami sermaye kendie Türkiye Oligarşisi içinde yer aramaktaydı.Ellerinde tuttukları iktidar gücünüde kullanarak ne yazıkki bu halkı dolandırma yolunu onlarda seçti.holdinglerinin önündeki "islamcı" sıfatının aksine.

Birde bunun siyasi bir takım vahşilikleride vardı elbette.Sivas'ta 37 kişinin öldürülmesini savunmak ahmaklığı yada vahşiliğini göstermek gibi...Bunuda islamiyet adına,onlar bizden adına,bizim çocuklar diyerek savunmak kimin haddine.Allahın cehennemini yeryüzüne indirip ,onun "zebanisi" olma görevini üstlenmek kimin haddine.

Elbette hangi siyasi fikirden olursanız olun eğer içinizde büyük bir adalet duygusu yoksa,vahşisinizdir.Vahşiliğinde siyaseti bellidir.Öldürür,soyar,kırar,döker.

Haramilerin milliyeti ,dini,ahlağı ve adaleti yoktur.Haramilerin çatışma alanlarında biz; hangi harami dinli hangisi dinsiz diye fikir yürütüyoruz.Hangisi bizden diye saf saf konuşuyoruz.

Yazar Nihat Genç'ten bir alıntı;

Yoksulluk tek millettir.
Kullanıcı avatarı
İlkay Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzr Kas 06, 2005 9:27 pm


Dön DÜŞÜNCE PLATFORMU

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir