En güzel şiirler o dilde yazıldı. Osmanlı payitahtı beş asır boyunca aynı dili resmi yazışmalarında kullandı. Biz Orta Asya bozkırlarında hayatta kalmaya çalışırken, onlar birkaç asırlık medeniyetleriyle oradaydılar. Basra körfezinden Hazar denizinin en verimli topraklarına, Anadolu’ya, Mısır’a kadar büyük bir coğrafyaya hükmettiler. Mezopotamya’nın adını koydular. Yunan medeniyetine diz çöktürüp, İskender’le boy ölçüştüler. Pers krallığından onlarca farklı medeniyet çıktı. Hint akrabalarının aksine dünyaya yön verdiler.
Fars medeniyeti, en az Çin ve Yunan medeniyeti kadar eskidir. Farsça, yüzyıllar boyunca İslam medeniyetinin bilim ve kültür dili oldu. Şah’a bağlı, beyler ve krallar farklı isimler altında devletleşti. Bugün Ortadoğu coğrafyasındaki bütün yönetimler bir zamanlar o veya bu şekilde Şah’ın idaresindeydi . İşte onun için, Prof İlber Ortaylı’ya göre hepimiz aslında İranlıyız. Osmanlı en ihtişamlı dönemlerinde bile İran’la baş etmek için çok uğraştı. Eğer Yavuz Sultan Selim, “ Şah İsmail’e karşı başarılı olmasaydı, bugün Anadolu Şii İran egemenliğinde olurdu”, tarihçilerin çoğu bu şekilde düşünüyor.
Vizyondaki 300 Spartalı filminde emperyalist ve barbar olarak gösterilen Pers uygarlığı, bugün aynı merkezler tarafından Şii yayılmacılığının merkezi olarak suçlanıyor ve ne yazık ki bu kampanyanın içinde Sünni Arap ülkeleriyle birlikte biz de bulunuyoruz.
İran medeniyetinin en karanlık günleri, son dönem Şah yönetimi oldu. Orta Doğu emperyalistler saldırılarla inim inim inlerken, İran Şah’ı batılı dostlarının desteğiyle, vurdum duymaz bir dış siyaset izledi. Fakir İran halkı, yönetime olan tepkisini, Komünist ve İslamcı güçlerin ittifakına destek vererek gösterdi. İran İslam devrimi tam bir halk hareketiydi. Ve asırlar boyunca dim dik ayakta duran bir medeniyet yeniden tarih sahnesine çıkmak için Humeyni’nin arkasında birleşti. ABD’nin karşı devrim için Irak’ı taşeron olarak kullanıp açtığı savaşta İranlılar, nasıl bir güç olduklarını bütün dünyaya gösterdiler.
Evet yeni İran Şeriat’la yönetiliyor. Ama bize anlatıldığı gibi, yobaz, geri kalmış, bilimi reddeden bir İran değil bu. Hayatımda gittiğim ilk ve tek ülke İran’dı. Önyargılarım bana geri kalmış bir ülkeyle karşılaşmamı salık verirken tam tersi oldu. Tahran’da en az İstanbul ve Ankara kadar modern bir kentle karşılaştım. İranlı kadınlar oldukça şık ve modern görünümlü. Başlarını örttükleri peçeleri gelişigüzel kullansalar da yakıştırmayı biliyorlar. Kara çarşaf giyenlerin oranı bizdekinden çok değil.
Bizim doğu sınırını geçer geçmez bambaşka bir coğrafyayla karşılaşırsınız. Doğubeyazıt’ın geri kalmışlığını, birkaç kilometre sonra Tebriz’de, İsfahan’da modern şehirlerle tamamlarsınız. Bize anlatılan İran’la ; gerçek İran arasındaki farkı gerçekten yerinde görmek lazım.
Sahip olduğu zenginliklerin yanında İran olması gereken yerde değil elbette. Yöneticilerinin geriliği, yetişmiş eğitimli orta sınıf İranlılarda da rahatsızlık yaratıyor. İşte onunun içindir ki, dünyanın dört bir yanında İranlı bilim adamları kıymetli kabul ediliyor.
Elbette İran’ın yanlışları da vardır. İslam’ı batıya taşıyan Osmanlıyı arkadan vurması, İç İsyanları desteklemesi, Osmanlı devletine ayak bağı olması ve kurtuluş savaşımıza destek vermemesi unutulacak şeyler değildir. Ama unutmamak lazım, en eski sınırına sahip olduğumuz İran’ın ülkemize zararı, okyanus ötesindeki kimi devletlerden daha az değildir.
Ve bugün İran yine gündemde. Emperyalizm’e karşı dik duran İran’ın Cumhurbaşkanı değil, tarihidir. Amerika’ya meydan okuyan mollalar değil, yurtsever İranlı gençlerdir. İngilizlere tarihinin en utanç dolu günlerini yaşatan Pers kralı Xerxes , Sasani beyi Şehinşah , Safevi Sultanı Cined, İran Şahı İsmail’dir. İran ya da Türkiye fark etmez, mezhep farklılıkları bir yana, ortak tarih ve kültürümüz bizi birleştirmeli, en azından emperyalist yayılmacılığa karşı birlikte hareket etmeliyiz. Tarihin bize verdiği biricik görev budur.
Yurtta Sulh Cihan'da sulh. "Sulh ve Cihan", dünya barışını bu kadar güzel anlatan bu iki kelimenin Farsça olması bir tesadüf mü ?