PONTUS HAREKETİNİN GELECEĞİ

"Düşünebilen bir nesil yaratmak ve düşüncelerimizi özgürce paylaşmak için" burada buluşalım.

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Osman Nuri Sarı, Özgür Hasan Altuncu

PONTUS HAREKETİNİN GELECEĞİ

Mesajgönderen İlkay Güvercin » Cmt Ağu 26, 2006 6:24 pm

Bir uyarıyla yazıya başlamak istiyorum.
3-4 yıldır Atinada yaşamını kazanmaya çalışan Refik Maraşoğlu Yaylada dikkatimizi tekrar pontus hareketine çekti.Bahsettiğine göre günümüzde sitelerde yazılan yazılar rum kaynaklarınca izlemeye alınıp , gelecekte avrupa insan haklarına getirilme olasılığının olduğu.Bundan dolayı yazılacak yazılar da bu değerlendirme göz önüne alınarak yazılmalıdır.

Yaşamımıza ve kültürümüze girmiş olan rumcanın kaynağını hepiniz gibi bende yıllardır merak eder dururum.Bu kelimelerin bazılarının rumca olmadığıda kesin.Ama rumca olan kelimeleri nasıl açıklamalıyız?

Çaykara boğazında yaşayan Türk halkının büyük bölümü sonraki yıllarda göçle bu bölgeye ulaşmıştır.Sayın hocamız İsmal SARIN ın belirtiğine göre bunun yanısıra Çaykaranın yüksek yerlerinde yaşayan insanlar da Selçukluların Anadoluya yerleştiği dönemlerde buralara yerleştiği.Ama kesin olan bir zamanlar buralarda Rumların da yaşadığı.Ellerindeki ekonomik güç buraya göç eden atalarımızıda etkilemiş ve kültür emperyalizminden nasiplerini almalarını sonuçlamıştır.Çünkü para ve güç kimin elindeyse kuralları ve yaşam tarzlarını belirleme ve dayatma hakkını kendinde görebilmiştir.Ve sonuçta bu bölgeye yerleşen birbiriyle bağlantısız ve güçsüz olan Atalarımızı kültür erozyonuna uğratmış , rum kültürünün ve dilinin dayatmasını sağlamıştır.

Bölge insanımızın geniş hoşgörüşü rum adlarının ve dilinin bu güne gelmesine olanak tanımıştır.Nezaman ki Pontos hareketleri bölgemizi etkilemeye başladı, insanlarımız bir tercih noktasına gelmiştir.Bende bu anlamda bu hareketleri gördükçe ne yalan söyleyeyim hoşlanarak dinlediğim rumca manileri dinlememeye başladım.Bu hareketlerin bizleri etkilemeyeceği muhakkaktır.Zaten yeni nesil değil rumca mani dinlemek varlığından bile haberi yok.Onun için uzun vade de Pontus hareketinin taban bulma olasılığı çok azalmakta ,hatta olanaksız hale gelmektedir.

Bu konularda araştırma ve bilgi birikimi olan büyüklerimizi harekete geçirip doğru yönde bilgilenmemiz sağlanmalıdır.Bu anlamda Hocalarımız Muharrem DURGUN, ismal SARI,Necdet DURGUN... vs İnternet aracılığıyla okuyucuları aydınlatmaları gerekmektedir.

Saygı ve sevgilerimle.
Kullanıcı avatarı
İlkay Güvercin
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 566
Kayıt: Çrş Kas 02, 2005 1:47 pm
Konum: kütahya

Mesajgönderen İlkay Güvercin » Sal Ağu 29, 2006 7:50 pm

Pontusculuğun uzun ince bir yol olduğu unutulmamalıdır.Adamların şu an Yunanistan 'da parlementoyu etkileme çalışmaları devam etmekte,Kıbrıs sorunu nedeniyle Yunan parlementosu kendilerine yeterli ilgiyi gösteremediğini bilmekteyiz. Kıbrıs konusunda biraz yol aldıklarında sıranın bu işe geleceğinden kuşkumuz olmamalıdır.Tabi ki olaya sığ milliyetçilik bakışıyla bakmamak gerekir.Önemli olan karşılıklı hedef ve amaçlar.Adamların amaç ve hedefleri farklı olunca tabiki buna karşı reaksiyonlar da doğal olarak gelmektedir.
Adamların iddaları o dereceye varmış ki köylerde yaşadığımız evlerin mimarilerinin kendilerine ait olduklarını hatta düğünlerin bile kendilerinden kaldığını idda edebilmektedirler.Yani şunu demek istiyorlar siz bizsiniz biz siziz.
Doğal olarak, Anadolu da çeşitli etnik guruplar ve uygarlıklar yaşayıp yoğrulup bu günlere gelmiştir.Bu guruplar içinde Rum etnik gurubu da vardır.Ve anadoluyada damgalarını belirli dönemlerde vurmuşlardır.Genç Türkiye Cumhuriyeti bu etnik gurupları yoğurup Türkiye Cumhuriyetini oluşturmuştur.Esas olanda budur.Atatürkün Milliyetçilik anlayışı bu gerçekler üzerine kurulmuştur.
Kabul edilemeyen bu gurupların tekrar tarih sahnesine çıkma istekleridir.Yoksa Her etnik gurubun kültürüne,diline,geleneklerine saygı duymak gerekir.Bu örf ve geleneklerin unutulmaması sağlanmalıdır.Nihayetinde bu bizim çoksesliliğimizdir.Fakat bu gelenek ve görenekler ayrılıkçı bir amaç için kullanılmaya başlandığı farkedildiğinde de bunun karşısında durulmalıdır.
Selam ve sevgilerle
Kullanıcı avatarı
İlkay Güvercin
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 566
Kayıt: Çrş Kas 02, 2005 1:47 pm
Konum: kütahya

önce tarih tarihi olmayanın geleceği olmaz!

Mesajgönderen Özcan Onat » Prş Ağu 31, 2006 10:41 am

pontus iddaları hem türkiyede yasayan insanlarımızın ve yunanistana mübadeleyle gönderilen hiristiyan göçmenler(rumlar) tarafından derinlemesine;
objektif şekilde bilinmiyor kanısındayım.
yunanistanın devlet politikası: tek devlet,dilve din.
ama yunanistan'da yasayanların birkısmını karadeniz,kafkaslar ve anadolu içlerinden gelen önemli bir hiristiyan bir topluluk olusturmakta.
resmi tarih ideolojileri ile herkesi Helen tek kökünde bağlamak istiyor.
bunun için elerindeki en önemli arguman da dil herhalde.

kitaplarda bölgemizin tarihinde:bölgemizin en eski yerlilerinin miletoslulardan önce var olduğunu kesin olmmakla birlikte çaykara civarına düşen bölgede macronlar(tzanlar,tsanlar vs.yazılımı var http://tr.wikipedia.org/wiki/Laz)bulunuyor bunlar kimilerine göre
kolkh'ların(bugün lazca konusan hemsehrilerimizin) kolu olarak kimine göre kanıt ortaya koymaksızın turani(türk) olduğu kimine göre de bulunduğu yerin otokon halkı olduğu hiç biryerden gelmediği(elde ne bilgi varsa?) düşünülüyor.yani net bir durum yok!
bu topluluk hiristiyanlığı kabul ediyor ve roma. bizans trabzon imp dönemlerini geçiriyor.bu dönemde kolkh'ların da hiristiyan olduğu ama of'tan oyana ne romanın nede baska bir yerin parcası olmus o dönemlerde.bu bölgeye gelen çesitli corafyacıların (arab,alman rus vs)
miletosluların(hani yunanistan'ın helen dediği halk) trabzon sehir merkezi çevresinde yerlestikleri yazıyor.iç kısımlarla ilgili olarakta daha çok o bölgenin yerlileri oldukları yazıyor.zamanın değişikdönemlerinde bölgemize çesitli türk grubların özellikle kuman/kıpçak türklerinin yerlestiği bazı kitaplarda da yazılı(yanlız bu gruplar kuzey kafkasya üzerinden gürcistan sonrada buralara göç ettikleri yazmakta)bu grubunda
hristiyan olduğu aklımızın bir köşesinde de dursun!
sonra islamiyetle bölgemizin tanısmasıyla arabların hiristiyan roma halkını
nekadar çesitli etnik kökenlerede sahip olsada tek adla RUM olarak belirlemesi işlerin karısmasını dahada hızlandırdı.

islamiyetle müslüman dısardan müslüman yerlesimi olmus işte bu noktada bizlerin(türkiyenin)resmi görüşü bölgede islamiyetle birlikte rumların
yani hiristiyan roma'nın bakiyeleri corafyadan ayrıldığı anadolunun çesitli yerlerinden müslüman ailellerin(türklerin) yerlestiği zamanlada tamamen türkleştiği ifade edilmekte.enson mübadeleyle bölgede nekadar rum varsa onlarda yunanistana yerlestiğidir.yanlız bu noktada bu mübadelede
dinin ön planda olduğu etnisitenin olmadığı bilinmeli bunun eniyi örneği konya civarında etnik olarak türk olup hiristiyan olan insanların da yunanistan'a gittiğidir.
nasıl oluyorda islamiyetle gelenler yöresel rumcayı lakablardan yer adlarına hemen hersey için kullanıyor burada mantık islamiyetle türk yerlesiminin yavas yavas olduğu gelenlerin din dışında kültürel diğer tüm değerlere uyduğu(istisna çıkabilir)süreç içinde yöresel rumcayla türkçenin iç içe geçtiği görüşü çıkarılabilir.diğer taraftan yöre rumlarından islamiyeti seçen konusunda türkiye tarafı olmuşsa çok az olmuş yunan tarfı göz ardıedilemez bir nufusun olduğunu savunmakta.türk tarafı bu noktada hiristiyan halkın zamanla göç ettiğini savunmakta.

DİL ETNİSİTEYİ BELİRLER Mİ? trabzonun iç kesimlerindeki halklar roma dilinden etklenipte
bu dili kullanmıslar kendi dilleriyle harmanlamışlarsa onları önce RUM sonra YUNAN mı yapar.
bunu en basta yunanistandaki göçmenler düşünmeliler.bizde kimlere rum kimlere yunan diyecegimizi!!!!!!!! DÜŞÜNELİM.

tarih ortaya konunca pontus diye helen merkezli bir yapının hayal olduğu ortaya çıkar.

bu radaki yazılardan yararlanılabilir.
http://www.lazuri.com/tkvani_ncarepe/gu ... niler.html
http://karadeniztarihi.tripod.com/id1.html
http://www.gunaydintrabzon.com/author_a ... a34b46e14f
Kullanıcı avatarı
Özcan Onat
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 72
Kayıt: Prş Şub 02, 2006 1:35 pm

devam

Mesajgönderen Özcan Onat » Prş Ağu 31, 2006 1:28 pm

http://www.surmene.net/surmene_terimler.htm adresinden alınmıştır.
Ö.FAHRİ ÖZDEN
''........Yerli dillerin egemenlik döneminde, yani antik çağın sonuna kadar geçen zamanda, bölgenin iç kesimlerinde yaşayan yerli Tzani halkının dili, günümüze kadar ulaşamamış ölü dillerden birisidir ve bu dilin yerli Güneybatı Kafkas dil grubunun arkaik bir kolu olduğu düşünülmektedir. Yine antik çağ kaynaklarında, sahil şeridinde Kolkhi adıyla tanımlanan topluluklar da yerli Doğu Karadeniz ( Güneybatı Kafkas ) kültürünün bilinen en eski unsurlarıdır. Sürmene ve çevresinde günümüze ulaşabilen bazı sözcük kalıntıları ve yer isimleri bu yerli kültürlerin izlerini günümüze kadar taşımıştır.

Çağlar boyunca, egemen devletlerin bölge valilikleri için bölgesel bir merkez konumunda olan Trabzon kentine yakınlığı; Sürmene’yi, Roma / Bizans ve Osmanlı dönemlerinde resmi devlet dillerinin etkinlik alanına sokmuştur. Bölgede büyük ölçüde etkin olan ilk resmi devlet dili, 6. yüzyıldan sonra, Roma / Bizans resmi dili olarak Sürmene çevresinde, özellikle Hristiyanlık vasıtasıyla etkin olmaya başladığı bilinen Rumcadır. Geç Doğu Roma İmparatorluğu döneminin resmi devlet dili olduğu için, yerli halk tarafından da bu nedenle, "Romalıların dili" anlamında "Romeika" olarak adlandırılan ve özellikle kelime dağarcığıyla eski yerli dillerin mirasını da zaman içinde kısmen bünyesine alan bu dil, bölgede Osmanlı dönemine kadar etkin olmuş, hatta daha sonra da Hristiyanlığı ve buna paralel olarak "Rum" kimliğini benimseyen toplulukların ortak dili olarak, konumunu kısmen korumaya devam etmiştir. Osmanlı dönemi ile birlikte resmi dil Osmanlıca'nın yaygınlaşması, İslam dinine geçişlerle birlikte hız kazanmış, ancak yaklaşık bin küsur yıl süren Romeika dili egemenliğinin etkisi, dörtyüz yıllık Osmanlıca egemenliği döneminde de devam etmiştir. Romeika dili, Trabzon çevresinde, iç kesimlerdeki ücra vadilerde ana dil olarak varlığını günümüze kadar taşımıştır ve bugün hala bu bölgelerde özellikle yaşlılar tarafından bilinmekte ve konuşulmaktadır.

Resmi dillerin egemenlik dönemlerden süzülüp, çağımıza ulaşabilen az sayıda asıl eski yerli sözcük kalıntıları ise, özellikle gelişen iletişim teknolojileri ve medya etkisi ile birlikte son yıllarda kullanımdan kalkmıştır. Bu yerli dil kalıntıları, daha çok Rumca ve Osmanlıca dillerinde karşılıkları olmadığı için günümüze ulaşabilmiş olan terimlerdir. Yörede, resmi dillerin yaklaşık binbeşyüz yıllık toplam egemenlik süresi boyunca, eski yerli dillere özgü fonetik yapının izleri ise tamamen silinememiştir. Örneğin, Sürmene ağzının orjinal formunda; “I”, “Ö”, “Ü” ünlü sesleri yoktur. Yakın zamanlara kadar, özellikle Sürmene’nin yerlisi olan yaşlı insanların, konuştukları dil ne olursa olsun bu sesleri telaffuz edemeyişleri ve ayrıca, bitki ve yer isimlerinde sıkça görülen “Diş+Dil” ağırlıklı fonemlerin zenginliği (ts, tz, dz, c, ç, z, s, ş, t, th, d) Rumca ya da Türkçe kaynaklı olmayıp, Güneybatı Kafkas dil ailesine bağlı, eski Doğu Karadeniz yerli dillerinden günümüze ulaşan fonetik izlerdir.

Yöreye farklı çağlarda ve dönemlerde yerleşen Rum, Ermeni ve Türkmen göçmen gruplarının da, eski yerli unsurlarla farklı köylerde farklı oranlarda bir araya gelmeleri ve bu nedenle her köyün dil özellikleri açısından farklı tonlar sergilemesi, eski yerli dil kalıntılarının izlerinin sürülmesini zorlaştırmaktadır. Bu yönde yapılacak bir araştırma çalışmasını zorlaştıran önemli etkenlerden biri de, yöre insanının bu tür incelemelere gösterdiği aşırı dirençtir. Bölgede yaşayan insanların resmî kimlikleri ile ilgili hassasiyetleri, şüpheleri ve kaygıları, onların, yerel terimlerini ve doğal aksanlarını yabancılardan gizlemek için büyük çaba sarfetmelerine neden olur. Hatta yine aynı nedenlerle, bölgede hemen her ailenin, köklerini doğrudan ya da dolaylı olarak, Orta Asya’ya veya Arabistan’a bağlayan birer soy hikayesi mevcuttur.

( Asırlar önce, Bizans döneminde yaşanan Rumlaşma ve Hristiyanlaşma sürecinde de, bölgenin yerli halkı arasında muhtemelen aynı türden soy ağacı hikayelerinin farklı versiyonları revaçta idi ve yine aynı ailelerin eski dedeleri de, o dönemde de Rumca isimler kullanarak ve Rumca konuşarak, ne kadar hakikî "Rum" olduklarını ve ne kadar eski Hristiyan olduklarını ispatlama çabası içindeydiler. Zira, bugün olduğu gibi, Bizans döneminde de, egemen devletle aynı dinsel kimliği ve aynı etnik kimliği benimsemek, aynı dili konuşmak ve bu sayede "1. sınıf vatandaş" muamelesi görmek; "yerli /barbar" olarak kalmakta ısrar edip, horlanmaktan ve aşağılanmaktan daha cazip bir tercihti.)

Yöredeki bu tür yerleşik kimlik kaygılarından kısmen uzak kalan ve yaşamlarını büyük kentlerde sürdürmekte olan birkaç yaşlı kadından, 1980’li yıllarda elde edilebilen sınırlı veriler, bir sözcük listesi olarak ilişikte sunulmaktadır. Bu liste, herhangi bir alan çalışmasının ürünü olmayıp, büyük ölçüde bu yaşlıların kendi aralarındaki konuşmalarından rastgele tespit edilebilmiş sözcüklerden oluşmaktadır. Bu yaşlılar, Sürmene sahil kesiminde Romeika dili konuşulmayan köylere mensupturlar. Elde edilen bu sözcük örneklerinin bir kısmı Yunanca, Ermenice, Farsça ve Türkmence orjinli gibi görünmektedir. Kökeni kesin olarak belirlenemeyen diğer kısmı ise, muhtemelen yerli Tzani, Kolkhi kökenli arkaik sözcüklerden oluşmaktadır.''

bizlerde yapılan en önemli hata yöresel dilimizin tam anlamıyla incelenmemesidir herhalde.buda türkçe dışında baska bir dile ait olduğunu sandığımız herseyi düşmanımızdır diye görmezlikten gelimemiz kaçamak davranmamızdır.buda bizlerin cehaletini ister istemez ortaya koyuyor.
Kullanıcı avatarı
Özcan Onat
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 72
Kayıt: Prş Şub 02, 2006 1:35 pm

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ (T.C)

Mesajgönderen Rıfat Taşkın » Prş Ağu 31, 2006 2:15 pm

..........................Sy güvercin,sy doktor.syn onat...
..........Rumların ve yunanlıların,israil ve a.b.d nin, fransızların,rusların,bulgarların(trakya),hatta suriyenin(hatay) güçlü bir TÜRKİYE olmaması için ülke içinde çeşitli varyasyonlar deneyerek istikrarsızlık sağladıkları aşikar.Farkındamısınız sorunları hep tek tek ele alıyoruz.Fakat hepsinin amacı tek,ülkeyi karıştırmak ve parçalamak.Bizim yanlışımızda burda başlıyor;konuşarak değil tepkimizi ortaya koyarak,onlar gibi düşünüp onlar gibi hareket etmeliyiz.Madem onlar burdan yer talep ediyor bizde viyanaya kadar dayanan dedelerimizin eski topraklarımızı talep edelim.
...........Kanıtsa koca ülkeler tarihi var.Dünyada yer hakkının o tapraklarda en 99 yıl yaşama koşulu vardır.Biz oralarda 150 yıldan fazla yaşadığımız yerler var.Asıl oralardan biz sürgün edildik.Burda rumlar kaçyıl kaldı,yada diğerleri.......
Rıfat Taşkın
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 57
Kayıt: Prş Haz 22, 2006 2:33 pm
Konum: trabzon-caykara-feğmenos

Mesajgönderen Özcan Onat » Prş Ağu 31, 2006 5:30 pm

valla o dediğin oldukça zor türkler o viyana surlarına kadar arazide türkçeyi anadil yapsaydı o dediğin olurdu o corafyada türkçe denizde damla gibi
birde türkler gittikleri corafyaya uydular yani bir nokta da eridiler sert durmadılar yada duramadılar.
saka bi tarafa gerceklere uymaz bu dedğin.işin acı tarafı gercekler tarafların ikisinede yaramıyor.oyuzden herkes işine gelen sekilde rollerini oynuyor.biri mazlumu biri de despotu,art niyetliyi....
gerçekler de sahiplenmeyi bekliyor diyebiliriz.
Kullanıcı avatarı
Özcan Onat
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 72
Kayıt: Prş Şub 02, 2006 1:35 pm

Mesajgönderen Özcan Onat » Prş Kas 02, 2006 2:49 pm

Ksenephon'un Anabasis'i..

Tarihi metinler-belgeler incelendiğinde görüyoruz ki; M.Ö. 430-355 yıllarında yaşamış olan Filozof, Tarihçi ve Yönetici Ksenephon'un "Anabasis-Onbinlerin Dönüşü" isimli eseri Trab-zon ve çevresinden bahseden ilk yazılı kaynaktır.

Ksenephon'un bu eserinde; Onbin kişilik ordusuyla Erzurum-Bayburt yolu üzerinden Trab-zon'a gelişi, bu yöredeki halklar ve geçtikleri yerlerle ilgili "Anabasis"te verdiği bilgilerden yola çıkarak yapılan yer tesbitlerinden (alan çalışmalarından) anlaşılıyor ki; Onbinler şimdiki Çaykara-Bayburt güzergahı üzerinde olan Madur dağına çıkmışlar, buradan karadenize in-mişlerdir. Ksenephon, buralarda yaşayan toplulukları ve onların bazı özelliklerini anlatıyor ve bunların yörenin yerlileri olduğunu belirtiyor.

Gülen Köyü'nün halen yaylası olan Öküzlü'nün de Madur dağı etrafında bulunması, ve bura-larda Trabzon'un ilk yerli halklarının yaşamakta olmaları, bu bölgedeki iskanın ilk yazılı me-tinler dönemine yani M.Ö. 400'lü yıllara kadar uzandığını ortaya koymaktadır.

Arrianus'un Periplo'su..

Gülen Köyünün de içinde bulunduğu Solaklı Vadisi ile ilgili bir diğer eski kaynak da M.S. 131-132 yıllarında Arrianus'un yazdığı "Periplo" (Gemi Yolculuğu) isimli eserdir. Arrianus deniz yolu ile Sürmene/Araklı limanına çıkarak doğuya doğru Rize/Pazar'a kadar olan Roma garnizonunu denetler. Trabzon'dan doğuya doğru bölgedeki nehirleri sayan Arrianus, Ofi/bugünkü Solaklı Deresi civarında yaşayan yerli halklardan bahseder ve Ofi/Solaklı Neh-ri'nin Colchiler/Kolkhlar'ın bölgesini Tsannica'dan ayırdığını belirtir. Tsan/Sanni/Canlar'ın bugün dahi son derece savaşçı ve Trabzonluların (Trabzon şehrinde oturan Yunanlı kolonicile-rin) can düşmanı olduğunu belirtiyor. O gün Romalılara haraç veren ve Kralsız bir halk olan Canlar Trabzon'un güneyine düşen Gümüşhane/Canca'dan, Trabzon'un doğusundaki Solaklı deresine kadar uzanan topraklarda yaşamaktaydılar.

Arrianus'un verdiği bilgilerden; M.S. 131-132 yıllarında Gülen köyünün de bölgenin yerli halklarınca meskun olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür.

Gerek Ksenophon'un M.Ö. 400 yılında bölgeden geçtikten sonra kaleme aldığı Anabasis adlı eserinde ve gerekse diğer antik kaynaklarda yer alan bilgilere göre Doğu Karadeniz ve özel-likle Trabzon civarlarında; İskitler, Makronlar, Driller, Khalbyler, Tibarenler, Kohl'lar, Mossynok'ler gibi yerli kabileler/ topluluklar yaşamaktaydı.

Fallmerayer ve Texier'in kuruluşunu M.Ö. 2000'lere kadar götürdüğü ve ilk kurucularının Pelasg'lar olduğunu söylediği Trabzon ve çevresinde yaşayan ve ilk defa M.Ö. 400'de Ksenophon'un adlarından bahsettiği Makron, Mossynek, Dril, Khalby, Tibaren, Kohl gibi 'ilk topluluklar'ın Pelasg'ların bölgede kalan kabileler olduğunu söyleyebiliriz.

Bu topluluklardan Makronlar Of ve çevresinin yerlileriydiler.

M.S. I. yüzyıldan itibaren bölge ile ilgili kitap ve belgelerde bu yerli toplulukların tek bir ad altında Tsan/Sanni/Can'lar olarak adlandırıldığını görüyoruz.

Maçka/Livera'lı 'Bölge Tarihçisi' İlyas Karagöz; henüz yayınlanmamış "Mitostan günümüze Pontos" adlı eserinin 'Pontos halkının kimliği' bölümünde bölgedeki toplulukları: "Pontos yö-re halkının etnik kimliği Makron, Koh, Dril, Mösinek, Tibaren gibi Kafkas kökenli daha son-raları Laz adı altında birleştirilen ve Bizans döneminde Balkanlardan yoğun miktarda getirilip bölgeye yerleştirilen Avar, Bulgar, Peçenek ve Komanlar gibi hristiyan Türklerden oluşan, gittikçe Rumlaşan, fetihten sonraları, önce Müslüman sonra da Türkleşen halkların karışıp kaynaşmasından oluşan" olarak özetliyor
http://www.visir.iwarp.com/tarihce.htm alınmıştır.
Kullanıcı avatarı
Özcan Onat
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 72
Kayıt: Prş Şub 02, 2006 1:35 pm

Mesajgönderen Mahir Maraşoğlu » Prş Kas 02, 2006 5:23 pm

İlkay abi evet bu konu biraz hassas bir konu olduğu için ilk olarak aslında bizler o yörede yaşayan insanlar tarihimiz ne kadar bilmekteyiz diye başlamak lazım bence,benim yapmış olduğum bazı araştırmalardan şuan için kısa olarak bahsetmem ile birlikte tarihte hiçbir zaman Rum Pontus devleti diye bir devlet kurulmamış ve pontus devleti M.Ö kurulan ve başkenti özellikle ladik tokat niksar ve dönem içinde değişen bazı yerleşim yerleri olmuş ve M.S kurulan Trabzın Rum Devleti ayrı bir devlet olarak kurulmuştur.Dolayısı ile Rumların ve Pontusların birbirlerinden farklı olduklarının bilinmesi gerekmektedir.
Trabzon ve civarında yerleşmiş olan ve kendilerine rum deneilen topluluğun ise roma imparatorluğunun helen ırkını yaymak için yapmış olduğu ve din sömürüsüne dayalı ortodoks mensuplarına olan yaptırımları ile burda yaşayan insanları da rum olarak adlandırılmıştır.
Dolayısı ile özellikle trabzonun fethinden sonra yapılan osmanlı mübadelesinde orta ve iç anadoludan gelen insanlar burada yerleşik olan rum diye adlandırılan halkla kaynaştırılmış ve o insanların ellerinde veya tekelinde olan gemi yapım ahşap sanatını öğrenmeleri sağlanmaya çalışılmış ve o insanlarıda müslümanlığa geçirmek için orta anadolu ve iç anadoludan getirelen insanlar kullanımıştır.
Birde ticaret dilinin özellikle esnafın rum olması , rumca olması sebebi ile insanlar bu dili kendi dilleri ile karıştırarak konuşmaya başlamışlardır.
Ve tarihet özellikle yörelerde kullanılan diller ile ilgili olarak bir alfabenin yazılı bir metnin v.b uygulamaların olması gerekirken özellikle solaklı boğazında böyle bir metinler bulunmamaktadır.

Özellikle yöremizde yapılan istihbarat birimleri tarafından da takip edilen bazı kişilerin bu bilgilerin tam tersinde bilgiler ışı altında malesef saf halkımız kandırmaya çalışan insanları tespit etme çalışmalrı sürdürülmektedir.Bizlerde bireyler olarak bu tip insanları çevremizden uzaklaştırmalı ve onaları tarihin gerçeği ile yüzleştirmemiz gerekiyor.

selamlarımla ...
Kullanıcı avatarı
Mahir Maraşoğlu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 58
Kayıt: Cum Eki 28, 2005 11:35 am
Konum: Ankara

Mesajgönderen Özcan Onat » Prş Kas 02, 2006 6:55 pm

ben özellikle şunu belirtmek isterim eğer konu tam anlamıyla ortaya dökülürse durumun hassasiyetinin olup olmadığı bence rahatça ortaya çıkacaktır.bu konuda Mahir Bey'e katılmıyorum doğrusu.

BEN ŞUNA İNANIYORUM BÖLGEMİZİN TAM ANLAIYLA GERÇEKLERİ BİLİMSEL OLARAK ORTAYA KONDUĞUNDA NE PONTUS DEVLETİ ÜTOPYASINDAN
NEDE BASKA ŞEYLERDEN KORKUSU OLUR.
KORKMAK KELİMESİ KARADENİZLİ BİRİNE ZATEN UYMAZ O BİLDİĞİ ŞEYİN ÜSTÜNE İNATLA GİDEN AZİMLİ BİRİDİR. AMA BUNU YAPARKEN BİLİNÇLİ OLSUN,DÜŞÜNMEKTEN,TARTIŞMAKTAN(EFENDİCE) ÇEKİNMEDEN DOGRULARI KOVALASIN İSTERİM.
İNŞALLAH BÖYLE DE OLUR.

en bariz örneği ermeni soykırımı iddalarında oluyor onca sene araştırmacılarımız osmanlı arşivlerini incelemek zametine fazla girmediler
ama ermeni diasporası BAZI siyasi karalara ön ayak olunaca
bütün üniversitelerde konferanslar,yayınlar...
genel kurmayın bazı arşiv belgelerini araştırmacılara açması(duyurması)
televizyonda tartışmalar vs.
eğer adam akıllı belgeler zamanında ortaya konsa diaspora nekadar
rahat olabilir di!!!!DÜNYAYA BAZI GERCEKLERİ ANLATMAK İÇİN BUKADAR ZORLANIRMIYDIK.

bizim üniversitelerimiz karadeniz tarihi ,arkeolojisi,yerel dilleri konusunda nal topluyor.yayınlar birbirinin kopyası nerdeyse...
trabzon rumcası
lazca
gürcüce
yerel türkçe ağızları, nekar tez'e doktoraya,bilimsel yayına konu olmuş
bir düşünün araştırın bu konularada nekar bilgiliyiz ve bilimsel anlamda dünyayı nekadar bilgilendirmişiz.
abartısız söylüyorum bir üniversitemizin yerel türkçe ağızımızın grameri hakkında yayını var neticede orta karadeniz ağızıyla tüm karadeniz de konusulan ağızları bir tutmuş.halbuki akçabatlı farklı çaykaralı farklı konuşur,rizelide birazdaha değişik.örnekler incelendikçe artar...

kısaca konuyu enine boyuna incelemedikten sonra nekadar hassas olduğunu anlarsınız.bizimse şuan çoğu şey hakkında fikrimiz bile çat-pat ken neyin nekadar hassas olduğunu anlayamayız.
Kullanıcı avatarı
Özcan Onat
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 72
Kayıt: Prş Şub 02, 2006 1:35 pm


Dön DÜŞÜNCE PLATFORMU

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir

cron