1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

GURBETTE ŞURİYE ĞALA VE DOSTUM ŞURYANİ

MesajGönderilme zamanı: Pzt Nis 02, 2007 6:31 pm
gönderen Köksal Ağaoğlu
Gurbette Şuriye Ğala ve Şuryani

“Anamun köyden ayrı geçen günleri geçmek bilmez. Hep bir sıkıntı vardır içinde Sıkıntısını atmak, unutmak için göya oya, dantel yapar, yemeni kenarları döner, bişeler bulur söker diker ama nafile sıkıntı içinden bir türlü çıkmaz.. Köy dışında nefese doyamaz, sanki boğulacak gibi olur .

Anamun ağrilari köyden uzaklaştukçe artarek başlar. Doğri durust uyki uyuyamaz ağrilardan. Her gün rüyasında köydedur: Ya kehan yapayu, ya avlida tahra ile funduk odunlarini doğrayu, ya ormanda, ya çayırda, ya ağırda sığirun hizmetini yapayu. Yaho bi sabah da rüya görmeden uyandığını duysam. Ayba…

Hele havanun eyisinde köyden ayrı yaşamak anama zerar ziyan gelur. Her gün memleketun havasini merak eder:

-Şuryani uşağum ya ara pak bakalum köyde hava nasidu.
-Çok kar yağdi mi?
-Pisik ne oldi?”

**
Memleketten dönüşte, sahilden erken ayrılmamak için hemen hemen her ilde mola verurum. Dönüş yolinda anam ve beni hüzün kaplar, alur bize bi darluk. Yavaş yavaş konuşmaktan kesuluruk, yüzümüzün neşesi çekilur birden.


Anam memleketten ayrıldığımız gün tekrar köye döndüğümüzde neler yapacağumuzi konuşmağa başlar.
-Şuryani oğlum! Şuryani
-Anam buyur
-Şindi bi daha ne zaman döneceğuk
-Yaho ana daha yeni döneyuruk
-E konuşma !

Diye beni azarlayup “Köye döndüğümüzde...” başlayan cümlesiyle konuşmaya başlar. Cümleleri genelde köyle başlar, başlamayanlar da mutlaka köyle biter. Hemen her konuyla ilgili köyden bir anısı vardur anamun.

**

Anamun yükleri paha biçilmezdur. Anamun köyden geturdukleri olmasa bizim aç kalacağumuzi doyamayacağumuzi duşunur.

Anam normal yemek yemez sofrada mutlaka köy ile ilgili, köyden getirulmiş bişe olacak. Hiç bişe olamsun yeter ki köyden geturduği yağindan, peynirinden, süzme yoğirdindan, fasulye truşisidan, kumlu patates veya sakladuği köy suyundan olsun yeter. Bulari yerken da mutlaka sığıra, köyun havasina suyina, taşina toprağina duayi eksuk etmez.

Çarşidan alduğumuz meyvalar anamun heraretini bir türli kesmez. Ama bi tane köy elması , meyvası yesun haman rahatlar.

Hafta içi lağananun bi çeşidi, hafta sonu mutlaka kuymak pişer. Lezzetini “iç yağı” konmadan alamayacak olan lağana piştiğunde bırak apartmani mahalleli bile haberdar olur kokusindan.

**
Anam yanluz kalduğumuzda “gelin”i çekişturmeği çok sever. Beraber güldüğümuz konularun başinda “gelin”i çekişturmek gelur. “Gelin”i çok müsrif bulur. Hele yaninda bizum çecukleri nazlamasına çok boğalur… Ben çoği kere anam ile azizem arasında ikili oynarum. Azizeme anami, anama “gelini” eleştirurum. Ama ne yalan söyleyeyim anami yalan da olsa eleşturmek hakli haksuz hep rahatsuz eder, yüreğumi burkar. Bu yüzden döner dolaşur işi yumuşatur gene anami hakli çıkarirum.

**
Anam Şuriye Hanum, eşim Müberra Hanum, oğlum Şurcan ve kizum Şuray ile her yaz güzel beldemuz Şur’a mutlaka gideruk. Yaz ve “funduk ayi” yaklaşti mi anamla beni derin bir heyecan kaplar. Köyden uzakta yaşamanun verduği gerilim dayanılmaz heyecana dönüşür. Yerumuzde duramaz oluruk. Çünkü yıl boyu “ funduk ayi”ni beklemekle geçer günlerumuz. Neşe kaplar içimuzi ve evde herkesile şakalaşmaya başlaruk ( sair günler özellikle ben gayet ciddiyumdur.)

Meğmuretiyetimden dolayi gerekli izin hazırluklari, resmi prosedürleri tamamlayup yolculuğa çıkmak içun her türlü eksikliklerin bir an evvel tamamlanmasi içun ne gerekiyuse kendumden geçerek yaparum. Her türlü yolculuk öncesi daima huzursuzluk duyarum. Bu yuzden bir an evvel yola koyulmak isterum. Her türli gecukme gerer beni:

-Hayden!
-Yaho acele edun! Allahum yohu!
- Onu aldınız mi, bunu aldınız mi ?
- Çabuuuk!
-Yaho bi kere da benden evvel “Haziruk “ deseniz olmaz mi?

Diye ev ahalisinin telaşina haksız katkıda bulunurum. Ama ne yapayim elumde değil.
Çecuklarimun: “Baba yine sinirlisin, sakin ol” uyarilariyla sessuzleşirum. Çocuklara karşı kıriğum. Hanıma karşı çıkar çecuklere bi şe deyemem.

Arabaya bindiğimuzde rahatlar, hemen bir türki kaseti atar yolculuğu başlaturum. Keyifle arabayı sürerum. Anama, azizeme, çecuklerume takilurum. Yol boyi yil boyi konuştuğumden daha fazla konuşurum. Espiri üzerine espiri yaparım. Azizem ve çecuklerum benim mutli olduğumu görmeleri onları da mutlu eder ama bana çakturmazlar . Başka zaman neşeli, konuşkan davranmama inat belli etmezler. Ama beni ve anami anlayamazler köyümün havasını teneffüs etmeyen, suyundan içmeyen ne bilur ki ; biz nereye gidersek gidelum hep bir şeylerun içumuzde eksik kaldığuni bilemezler.

Bir an evvel köye ulaşmak için yol boyunca mümkün olan en az molayı vermek isterum. Anam genelde arabayı hızlı kullanduğumi duşunur ve bu yüzden mutlaka “Şuryani yavaş git”uyarısini yapar bana. Ama köye giderken “ E sen laf dinlemezsun arabayi hizli surersun bari dikkatli ol” diye her zamanki uyarisini yumuşatur.

Köye varduk mi ev ahalisini unuturum. Kendimi komşilara, arkadaşlara, dağlara atarım. En yakın çevremi ayak bağı gibi görürüm. “Yahu bırakun beni, unutun, yok sayın beni” diye içimden geçirurum. Bu birkaç gün boyle sürer. Sonra durulur ve ailemi hatırlarum. Hemen azizem ve çocuklaruma köyün güzelluklerini birlikte yaşamak için gayret sarf eder ve benim buralara olan özlemimun hakliliğuni ispat etmeye çalışirum.

Anam köye yaklaştuğimuz gibi renklerine doyamaduği keşanini, rahatluğuni başka bir ayakkabida bulamaduği naylonlarini özenle sakladuği çantasından çıkarup hevesle giyer.
Ağrilar unutulur. Sanki bu yerlerden bu evden hiç ayrılmamiş gibi ama uzak kaldığı günlerin acisini ve açuğini kapatmak istercesine bir telaşla işe koyulur. Bi tarlaya, bi evun etraflarına, bi fundukluklara, artuk durluk durişluk yok anama...Şimdi hayat yeniden başlamiştur…Kurban olduğum anam hayat sensun, Şur sensun”

Şuryani-Malatya 2007

MesajGönderilme zamanı: Pzt Nis 02, 2007 6:45 pm
gönderen Cengiz Selimoğlu
Ola buda çok güzel.Yazın bakalım yazın bir taraftan bülent birtaraftan sen nere varır bakalım bu işin sonu.Siz ikinizde yanlış meslek seçtiniz.Biraz daha sıkın dişinizi şu şöhret kapılarını bir açayım :D sizinden elinizden nakrado harharika mono sabur biside :D

MesajGönderilme zamanı: Pzt Nis 02, 2007 8:18 pm
gönderen Sami Ayan
Gurbet, vatan, köy, şehir kıskacında yaşamaya memur edilen toplumumuzun özelden alınmış ama genele şamil mükemmel bir kesitini sundun bize sevgili ağabeyim. Gerçekten bir çok noktasında duygulanmamak, bazen acı bazen tatlı tebessüm etmemek elde değil. Hele analarımızın ne yardan geçerim ne serden tavrı yaklaşımlarını, köyü ve köyün getirdiklerini her şeyden üstün tutan yaklaşımlarını anlatırken çok haklı ve yerinde tespit etmişsin. Ama hepimiz biliyoruzki var olduklarının, yaşadıklarının, ürettiklerinin ve dik duruşlarının belgesidir köyleri cennet analarımızın. Hani hep beraber köye toplansakta onlar baksa bize gene. Ne olacak herşey bakılmak için değilmi ne hasret çekeruk? Hele anası ile azizesi arasına sıkışmış Şuryanilere ayrıca bayıldım. Bunların son 30 yılda örnekleri beşe ona hatta elliye yüze katlanmıştır. Hele şimdilik ana ile azize arasına sıkışmışlardır bu da iyi. Bir gün azize tarafına yaslarlarsa ondan korkuyorum işte. Şuryaninin azizeyi idare ederek anaların yanında olduğunu ama bunu siyasetle götürdüğünü gördük. Bu ustalık ister. Köye girderken "Yolda konuştuğum kadar bir yılda konuşmam" ifadesi aslında analarımızın haklı olduğuna inandığımızın ama işte aması var....

Neyse doğrusu çok değişik duygularla okudum bu mübarek yazıyı. Saklanmalı, baş tacı edilmeli. Hak Teala razı olsun. Gönüllerimizin pasını söktün.

MesajGönderilme zamanı: Pzt Nis 02, 2007 10:49 pm
gönderen Fatma Ozbilgi
Bir Bulent bir sen vallah boyle guzel paylasimlari okumaktan cokmu cok mutluyum, hasta yatagimda inanin sizin sayenizde hem huzunleniyor hemde gozumde anilar canlaniyor ne diyeyim allah sizleri basimizdan eksik etmesin,cengiz dogru soyluyor sizler yanlis meslek secmediginizden eminmisiniz :?: :) yuregine saglik Koksal devamini dort gozle bekliyoruz...

MesajGönderilme zamanı: Pzt Nis 02, 2007 10:51 pm
gönderen Bülent Altuncu
Ola Şursal, bu yazın yeni heralda bunu görmemiştim, bütün yazıların gibi gibi zevkle okudum. Şur'un sözel iletişiminin sözlüğü gibisin valla. Dikkatinle, hafızanla, sitedeki büyük boşluğu tekrar doldurarak çok iyi ettin. Daha da önemlisi samimiyet ve sıcaklığınla...

MesajGönderilme zamanı: Sal Nis 03, 2007 7:38 am
gönderen Sabri Kahveci
Küçekken fındık toplamaktan hep firar ederdin ha! okulun yanında top oynamak için. :D Fındık toplamak mı yoksa fındık paraları mı bu kadar köye hevesli etti seni anlayamadım? :D

Yazıların çok güzel.Eline sağlık.

MesajGönderilme zamanı: Çrş Nis 04, 2007 7:51 pm
gönderen Mehmet Aydinli
Bu belgesellerden yakında sakın para istemeye kalkmayın ha. :D :D
Gercekten köyle ilgili her yazılarınızı okuduğumda köy havası içime biraz daha fazla yoğunlaşıyor ve hiçbir zaman köyden ayrılamayacağımın biraz daha farkına varıyorum.Yani hiç bir zaman köyden kopamam eyvah :D :D .Herhalde bu sitenin en köylüsü benim. :D :D kente dahil olmuş ama bir türlü adapte olamamış birisi olarak yani bir nevi bu siteninde "varoşuda "benim herhalde. :D :D .olsun böyle daha iyiyim.Benim gibi şehire adapte olamayan ğalalara,emicekalare sevgi ,saygı ve sevgilerimi gönderiyorum.
Sağolasın Köksalcığım.

MesajGönderilme zamanı: Cum Nis 06, 2007 11:08 pm
gönderen Serkan Birinci
Sevgili Köksal;

Her ne kadar Malatyadaki Şuryani kim, bu yazı kime ait diye düşündüysek ve hala kesin bir karar veremediysek de, kalemşörlük dedikleri bu olsa gerek.

O kadar sade, o kadar bizden ki ifadeler, özne aramaktan vazgeçirtiyor insanı.

Yüreğine sağlık.