Gurbette Şuriye Ğala ve Şuryani
“Anamun köyden ayrı geçen günleri geçmek bilmez. Hep bir sıkıntı vardır içinde Sıkıntısını atmak, unutmak için göya oya, dantel yapar, yemeni kenarları döner, bişeler bulur söker diker ama nafile sıkıntı içinden bir türlü çıkmaz.. Köy dışında nefese doyamaz, sanki boğulacak gibi olur .
Anamun ağrilari köyden uzaklaştukçe artarek başlar. Doğri durust uyki uyuyamaz ağrilardan. Her gün rüyasında köydedur: Ya kehan yapayu, ya avlida tahra ile funduk odunlarini doğrayu, ya ormanda, ya çayırda, ya ağırda sığirun hizmetini yapayu. Yaho bi sabah da rüya görmeden uyandığını duysam. Ayba…
Hele havanun eyisinde köyden ayrı yaşamak anama zerar ziyan gelur. Her gün memleketun havasini merak eder:
-Şuryani uşağum ya ara pak bakalum köyde hava nasidu.
-Çok kar yağdi mi?
-Pisik ne oldi?”
…
**
Memleketten dönüşte, sahilden erken ayrılmamak için hemen hemen her ilde mola verurum. Dönüş yolinda anam ve beni hüzün kaplar, alur bize bi darluk. Yavaş yavaş konuşmaktan kesuluruk, yüzümüzün neşesi çekilur birden.
Anam memleketten ayrıldığımız gün tekrar köye döndüğümüzde neler yapacağumuzi konuşmağa başlar.
-Şuryani oğlum! Şuryani
-Anam buyur
-Şindi bi daha ne zaman döneceğuk
-Yaho ana daha yeni döneyuruk
-E konuşma !
Diye beni azarlayup “Köye döndüğümüzde...” başlayan cümlesiyle konuşmaya başlar. Cümleleri genelde köyle başlar, başlamayanlar da mutlaka köyle biter. Hemen her konuyla ilgili köyden bir anısı vardur anamun.
**
Anamun yükleri paha biçilmezdur. Anamun köyden geturdukleri olmasa bizim aç kalacağumuzi doyamayacağumuzi duşunur.
Anam normal yemek yemez sofrada mutlaka köy ile ilgili, köyden getirulmiş bişe olacak. Hiç bişe olamsun yeter ki köyden geturduği yağindan, peynirinden, süzme yoğirdindan, fasulye truşisidan, kumlu patates veya sakladuği köy suyundan olsun yeter. Bulari yerken da mutlaka sığıra, köyun havasina suyina, taşina toprağina duayi eksuk etmez.
Çarşidan alduğumuz meyvalar anamun heraretini bir türli kesmez. Ama bi tane köy elması , meyvası yesun haman rahatlar.
Hafta içi lağananun bi çeşidi, hafta sonu mutlaka kuymak pişer. Lezzetini “iç yağı” konmadan alamayacak olan lağana piştiğunde bırak apartmani mahalleli bile haberdar olur kokusindan.
**
Anam yanluz kalduğumuzda “gelin”i çekişturmeği çok sever. Beraber güldüğümuz konularun başinda “gelin”i çekişturmek gelur. “Gelin”i çok müsrif bulur. Hele yaninda bizum çecukleri nazlamasına çok boğalur… Ben çoği kere anam ile azizem arasında ikili oynarum. Azizeme anami, anama “gelini” eleştirurum. Ama ne yalan söyleyeyim anami yalan da olsa eleşturmek hakli haksuz hep rahatsuz eder, yüreğumi burkar. Bu yüzden döner dolaşur işi yumuşatur gene anami hakli çıkarirum.
**
Anam Şuriye Hanum, eşim Müberra Hanum, oğlum Şurcan ve kizum Şuray ile her yaz güzel beldemuz Şur’a mutlaka gideruk. Yaz ve “funduk ayi” yaklaşti mi anamla beni derin bir heyecan kaplar. Köyden uzakta yaşamanun verduği gerilim dayanılmaz heyecana dönüşür. Yerumuzde duramaz oluruk. Çünkü yıl boyu “ funduk ayi”ni beklemekle geçer günlerumuz. Neşe kaplar içimuzi ve evde herkesile şakalaşmaya başlaruk ( sair günler özellikle ben gayet ciddiyumdur.)
Meğmuretiyetimden dolayi gerekli izin hazırluklari, resmi prosedürleri tamamlayup yolculuğa çıkmak içun her türlü eksikliklerin bir an evvel tamamlanmasi içun ne gerekiyuse kendumden geçerek yaparum. Her türlü yolculuk öncesi daima huzursuzluk duyarum. Bu yuzden bir an evvel yola koyulmak isterum. Her türli gecukme gerer beni:
-Hayden!
-Yaho acele edun! Allahum yohu!
- Onu aldınız mi, bunu aldınız mi ?
- Çabuuuk!
-Yaho bi kere da benden evvel “Haziruk “ deseniz olmaz mi?
Diye ev ahalisinin telaşina haksız katkıda bulunurum. Ama ne yapayim elumde değil.
Çecuklarimun: “Baba yine sinirlisin, sakin ol” uyarilariyla sessuzleşirum. Çocuklara karşı kıriğum. Hanıma karşı çıkar çecuklere bi şe deyemem.
Arabaya bindiğimuzde rahatlar, hemen bir türki kaseti atar yolculuğu başlaturum. Keyifle arabayı sürerum. Anama, azizeme, çecuklerume takilurum. Yol boyi yil boyi konuştuğumden daha fazla konuşurum. Espiri üzerine espiri yaparım. Azizem ve çecuklerum benim mutli olduğumu görmeleri onları da mutlu eder ama bana çakturmazlar . Başka zaman neşeli, konuşkan davranmama inat belli etmezler. Ama beni ve anami anlayamazler köyümün havasını teneffüs etmeyen, suyundan içmeyen ne bilur ki ; biz nereye gidersek gidelum hep bir şeylerun içumuzde eksik kaldığuni bilemezler.
Bir an evvel köye ulaşmak için yol boyunca mümkün olan en az molayı vermek isterum. Anam genelde arabayı hızlı kullanduğumi duşunur ve bu yüzden mutlaka “Şuryani yavaş git”uyarısini yapar bana. Ama köye giderken “ E sen laf dinlemezsun arabayi hizli surersun bari dikkatli ol” diye her zamanki uyarisini yumuşatur.
Köye varduk mi ev ahalisini unuturum. Kendimi komşilara, arkadaşlara, dağlara atarım. En yakın çevremi ayak bağı gibi görürüm. “Yahu bırakun beni, unutun, yok sayın beni” diye içimden geçirurum. Bu birkaç gün boyle sürer. Sonra durulur ve ailemi hatırlarum. Hemen azizem ve çocuklaruma köyün güzelluklerini birlikte yaşamak için gayret sarf eder ve benim buralara olan özlemimun hakliliğuni ispat etmeye çalışirum.
Anam köye yaklaştuğimuz gibi renklerine doyamaduği keşanini, rahatluğuni başka bir ayakkabida bulamaduği naylonlarini özenle sakladuği çantasından çıkarup hevesle giyer.
Ağrilar unutulur. Sanki bu yerlerden bu evden hiç ayrılmamiş gibi ama uzak kaldığı günlerin acisini ve açuğini kapatmak istercesine bir telaşla işe koyulur. Bi tarlaya, bi evun etraflarına, bi fundukluklara, artuk durluk durişluk yok anama...Şimdi hayat yeniden başlamiştur…Kurban olduğum anam hayat sensun, Şur sensun”
Şuryani-Malatya 2007