
1942 yılında Çaykara’da doğdum.İlkokuldan sonra hafızlık yaptım. Bir süre medrese eğitimi gördükten sonra, ortaokulu ve liseyi bitirdim. Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdim. Uzun yıllar öğretmenlik ve müdürlük yaptım. Evli ve 3 çocuk babasıyım
.................................................................................................
Yadeller ve Sıla Özlemi
Yaşam zor, doğayla savaş çetin. Yaşayabilmek için çalışmak, çok çalışmak gerek. Kimi zaman gurbete çıkarak ailenin geçimini sağlamak gerekir. Özellikle Çaykaralı için yad ellerde çalışmak hiç ye yadırganacak bir olay değildir. Bu, şimdiye kadar, onun değişmez yazgısı olmuştur. Acı, tatlı bir çok anlarıyla halkımızla bütünleşmiştir yad el sözcüğü.
İmparatorluk yıllarında, askere alınmakla, gurbete çıkmak, dönüşü olmayan bir yolculuk gibiydi. Bitmek tükenmek bilmeyen savaşlar nice tosunları alıp götürdü baba ocağından, ana kucağından. Hele hele gizliden gizliye sürdürülen sevdalığın tatlı dünyasından...
Halkımız arasında “Seferberlik” yılları olarak adlandırılan ve hala o acıklı anıları unutulmayan 1. Dünya Savaşı ile Ulusal Bağımsızlık Savaşı, nice tosunları alıp götürdü yaşamlarının tazeliğinden.
Bir kuşak yetim kalmıştır. Yeni bir Türkiye kurulacaktır. Yetim çocuklar, dedeler, nineler, bacılar, analar yaraları saracaklar, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde topyekun kalkınma, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma seferberliğine katılacaklardır. Eli kazma tutanlar, ölçüp biçenler, okuma yazma bilenler, kısacası, karınca kararınca, herkes bu yurdun yaralarını sarmak için evini, yurdunu terk edecektir. Bu seferberlik, yepyeni bir devleti yaratacaktır. Yurdun dört bir yanına yollar örülecek, fabrikalar kurulacak, yıkılan yerler onarılacak, bayındırlık hizmetleri bir program çerçevesinde sürdürülecektir. Devletin yapamadığını millet yapar ilkesinden hareketle İmece Yasası yürürlüğe konur. Küçük çapta bayındırlık hizmetlerini bizzat halkın kendisi yürütür. Ulusça dayanışmanın örneği akılları durduracak bir ölçüde verilir.
Evinden, ocağından ayrılan yad ellerde dolaşanların gözü, gönlü baba ocağında. Kiminin yavuklusu var, kiminin sevmeğe doyamadığı çocukları, kiminin doyurulmamış arzuları var. Ne çare ki hepsinin ötesinde, yaşama tutkusu, görev aşkı var. Var olma, yok olma kavgası. Nice tosunlarımızın gölgesinde henüz açarken solup giden, silinip yok olan çiçekler var. Gizliden gizliye açarken solup giden çiçekler... Doyurulmamış arzular, taptaze umutlar, istekler...
Sıla özlemi ile ilgili duygular, dürtüler, kişilerin iç dünyasından açığa çıkarılabilse insanın doğaya, insana bakışı ve yaklaşımı daha değişik olurdu sanırım. İnsanı, çevresinden, aile ocağından ayıran koşullar ne kadar zorlarsa zorlasın, kişi yinede yetiştiği çevreden kopamaz. Çoğu kez çevre ile ilişki mektuplaşma ile sağlanır. Bu nedenle yad ellerden sıla özlemini yansıtan elgin kişilerin mektupları ayrı bir önem taşımaktadırlar.
Elgin kişilerden haber beklenir, aylar, yıllarca... Kitle iletişiminin, haberleşmenin, ulaşımın o günkü kısıtlı koşullarında haberleşmek ne büyük bir mutluluktu. Yad ellerde dolaşanın sağlık haberi evindekileri, eş dostları ne derece mutlu kılarsa, evinden, arkadaşından, elgin kişiye ulaşan mektupta onu o derece mutlu kılar. Mektuplarda köy halkından, özellikle gençler için, kızlardan, imecelerden, horonlardan konu açmak apayrı bir zevkti.
Ocak başının samimi, içtenlikli yarenlikleri mektuplaşmayla sürdürülürdü. Bu duygusal yaklaşım, yaşamının her döneminde kişiyi dürtüler. Halk türkülerinde ve manilerde sıla özleminin dürtülerini görmek mümkündür. Ancak, kimi zaman mektuplarda halk kültürüne henüz mal edilmeyen duygular, dürtüler, sezişler dile getirilir. Bunlar oldukça samimi ve katıksızdırlar. Bu tür mektuplardan bir örnek görelim.
Yıl 1936. Şahinkaya köyünden Molla İsmail oğlu Hasan Özer, Turhal’da şeker fabrikasında işçi olarak çalışmağa gider. Köydeki arkadaşları, yayladaki eğlenceler, düğünlerde, imecelerdeki kızlar, seyirler(atışmalar) burnumda tüter. Köydeki arkadaşı Mehmet Ali Sarı’ya (babama) bir mektup yaza.
1-Birader mektubuna
Sanma cevap vermedim
Kaç yıl oldu görmedim
Yayla saltanatını
2-Aklım çıktı başımdan
Sordum burası nere
Bulamadım bir yere
Memleket hayatını
3-Leman Suyu Banduki
Sonra büyük kemerim,
Daima görsem derim
Kızlar bey muratını
4-Nazime hoca kızı
Belki da hacı olur
Hanife yolcu olur
Eğerle kıratını
5-Senin da benden iyi
İleridir ikbalın
Arife hasbi malın
Okudum ayetini
6-Zahidanda arife
Sanki kırmızı çira
Eyle onu koçira
Bilir iktisatını
7-Öyle zannediyorum
Kızlar benimçün ölür
Yapmayanlar ne bilir
Sevdalığın tadıını
8-Korlar seni toprağa
Ey gidi nazlı beden
Yarına oyun eden
Geçemez sıratını
9-On beş yaşında kızlar
Tamam, almıştır Kemal
Bulur beni peştamal
Açarsa kanatını
10-Hopşera seyiridir
Benim aklıma vuran
Mevlasına yalvaran
Bulmaz mı muratını
11-Daha yaşı ufaktır
Birader Elifenin
Ey dostum Hanifenin
Artırdım fiyatını
12-Dünya sana verildi
Yaşa Arife yaşa
Yadigar vali paşa
Verin berayetini
13-Methiye daha ufak,
Aya benziyor yüzü
Fatime hoca kızı,
Okur kırayetini
14-Kâfi gelir az değil
Yeter bu kadar kelam
Kısır komşuna selam
Bıraktı mı inadını
15-Ey birader kızlara,
Selam üstüne selam
Diyelim hatmi kelam
Bulsun nihayetini
( Hasan Özer - Turhal )
Türkülerde görüldüğü gibi, yad ellerde, evinden, arkadaşlarından, köyünden uzak kalan kişiler, mektuplarda çok samimi ve içtenlikli bir yaklaşım içindedirler. Şimdi bir çocuğunun ölmüş olduğu mektupta adı geçen o dönemin kızlarının özellikleri teker teker ele alınıyor, onlarla bir sohbet havasına giriliyor. Sevdalık, çok içtenlikle ve karşılıksız bir sevgi olarak, sevgi, tanımı güçleşen bir kavram olarak vurgulanıyor.
Günümüzde yad ellerde dolaşanların sayısı bilinmiyor. Toplumsal değişimin getirdiği yeni koşullar, imkânlar, kişiler arasındaki bu yakın bağları zayıflatmıştır. Doğaya, insana bakış tarzı değişmiştir. Kişiler arasında sürdürülen mektuplaşmanın içeriği daha değişiktir. Bu olgu, biraz da dengesiz değişimin getirdiği yeni şartlanmadan kaynaklanıyor. Yarım yüzyıl önce yazılmış bu mektupta, kişiler arasındaki ilişkilerin sıcaklığını, konu edinilen olayların kapsamını yaşamdan amaçlanılan ne olduğunu okumak mümkündür.
İsmail SARI