1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Gladyo tekrar sahnede mi?

MesajGönderilme zamanı: Cum Haz 15, 2007 9:49 am
gönderen İlkay Durgun
Gladyo tekrar sahnede mi?

Bu dünyada baba bile oğlunu yönlendirme problemi yaşarken, nasıl oluyor da birileri birilerini, hem de hayatını mahvetme pahasına kolayca yönlendirebiliyor? Hem kim bu yönlendirenler ve elleri oralara

--------------------------------------------------------------------------------


--------------------------------------------------------------------------------

Önceki analizimizde, şehit cenazelerinden kameralara yansıyan çirkin protestolara dikkat çekip, hiç kimsenin kabullenemeyeceği bu türden eylemlerin hükümet aleyhtarlığına dönüşmesini, AKP’yi çökertme projesinin bir parçası olarak işaret etmiştik. Ve demiştik ki “Şehit cenazelerine on yıllardır hep ülkücüler sahip çıktı. Zaman zaman bazıları ülkücüleri şehit istismarcılığıyla suçlasa da, bu cenazelerde asla siyasal bir slogana, politik puan kazanma eylemine rastlamadık. Belli ki onlar, samimi vatanseverlik duygularından dolayı, siyasal bir amaç gözetmeden şehitleri sahiplendiler….”


Fakat daha ayrıntılı kamera tespitlerinde gördük ki, bu protestoları gerçekleştirenlerin başında “ülkücü görünümlüler” geliyor. Bir yanda da ulusalcı görünümlüler… Acaba yanıldık mı? Ne oldu da yirmi yılı aşkın süredir herhangi bir siyasal istismar sergilemeyen ülkücüler birkaç günde işi politize ettiler? Bu kişiler ülkücülerin asıl dokusunu temsil etmekte midir? Söylemini vatan ve millet sevgisiyle dolu olduğunu iddia eden bir ülkücü bu siyasallaşmaya taraftar olabilir mi? Sanmıyoruz. Bunlar olsa olsa “bir grup ülkücü” olabilir; muhtemelen yönlendirilmiştir. O zaman da, onları kimin nasıl yönlendirdiği üzerinde düşünmek gerek!


Yönlendirme işi sadece bu olayla sınırlı değil. Hrant Dink cinayetinden Malatya’daki misyoner katliamına kadar bir yığın terör olayının soruşturulmasında “en tepedeki”ne ulaşılamadı. Hemen hepsinde, “derin bağlantıları olan ama kimliği tespit edilemeyen birileri” telaffuz edildi.


Bu dünyada baba bile oğlunu yönlendirme problemi yaşarken, nasıl oluyor da birileri birilerini, hem de hayatını mahvetme pahasına kolayca yönlendirebiliyor? Hem kim bu yönlendirenler ve elleri oralara nasıl uzanıyor?

***

Daha uzak geçmişten başlayalım… 12 eylül öncesinde, bir el herkesi yönlendirdi ve herkes herkesle çatışmaya girdi. Bu “gizli el” kimdi?


İşte bu ve benzeri sorulara cevap bulabilmek için, 90’lı yıllarda Avrupa ülkelerinde soruşturmalarla açığa çıkartılan, ama Türkiye’de üzeri örtülen bir örgütlenmeden, Gladyo’dan söz etmemiz gerek. Türk Gladyosu Susurluk kazasıyla kamuoyunun gündeminde uzun süre yer aldı. Ama gerek bu olayda, gerekse meclis soruşturmasında, bilinen birkaç isimden ve genel bir çete tanımlamasından öteye geçilemedi. Bu örgütlenmenin niteliği ve boyutlarıyla ilgili olarak pek bir şey söylenmedi.


Buyurun size bir gladyo hikayesi… Bu hikaye bizzat Cumhur’un yaşantısından bir kesittir. Amaç da anı nakli değil, bu örgütlenmenin yapısını okuyuculara sunarak, yönlendirmenin nasıl yapılabileceğine dair bir fikir vermektir.

***

İhtilalin ilk yıllarında başım biraz derde girmişti. Malum, bizde akraba çevreleri bu gibi olaylarda yardıma koşar. İşte bir akrabamız da, bana yardımcı olması için, beni komşusu ve aile dostu olan X’le tanıştırdı. Gerçekte ortada, içerden yardım gerektiren bir hadise yoktu. Sadece bir ifade verme söz konusuydu. Olay da saçma bir şeydi. Ama ihtilal ortamında herkes neyin ne olacağını bilemediği için tedirgin olmuştu.


Her neyse; bu bay X’le tanıştık, konuştuk. O memleketin yerlisi ve bir kamu kuruluşunda memurdu. Çok iyi bir insan; bir vatansever, bir idealistti. İlkönce kendisine kim olduğunu sordum. “Ayrıntıları sonra konuşuruz. Ben istihbarat işlerinin içindeyim…” dedi. Aramızda bir dostluk oluştu. Kişilik olarak çok mütevazi bir yapıya sahip, iyi bir aile babası, bu ülkenin sıradan insanlarından biriydi.


Memleket ziyaretleri çerçevesinde senede birkaç gün olmak üzere, uzun yıllar görüşmemizi sürdürdük. Ama benim aklıma, onun hangi birime bağlı olarak derin işlerle uğraştığını sormak hiç gelmedi. Zaten görüşmelerimiz bir dostluk tazeleme şeklindeydi. Onun derin bağlantıları bir safsata da değildi. (Mesela işe başlama esnasında bazı evraklar acilen lazım olduğunda, bir haftada ancak alınabilecek bir belgeyi -sabıka kaydı, askerlik belgesi vs- onun bazı yerlere telefon etmesiyle birkaç saatte aldığım da vaki oldu. Bir usulsüzlükten değil, sadece işlemi hızlandırmaktan söz ediyorum. Şükür ki başka işin düşmedi.) Dostluk ilişkimiz hiçbir zaman bu sınırları aşmadı. Onu tanıyan ortak dostlarımız da vardı (o bunu bilmiyordu tabii) ve ben onlara X’i sorduğumda, vatansever bir kişi olduğunu, derin bağlantılarının mevcut olduğunu ama hiç kimse aleyhine özellikle ihtilal yıllarında bir ispiyonlama işi içinde yer almadığını onayladılar. 12 eylül öncesinde bay X onlara sık sık “aslanlarım, ben tekin bir adam değilim; birtakım işlere karışırsanız benim yanımda açık etmeyin” dermiş…

***

90’lı yılların başları, özellikle Avrupa ülkelerinde Gladyo soruşturmalarının zirveye çıktığı yıllardı. Ve bu hengame ortasında kafama takıldı; öyle ya, bu bay X’in asıl işi, ait olduğu kurum, bu kurumun çalışma prensibi, yetki sınırları, yasal temeli neydi? Mit miydi, polis istihbaratı mıydı? Başka bir şey miydi? Çünkü bay X bilinen istihbarat örgütlerinden birinin elemanı olsa, ya kimliğini gizli tutar ya da fiili bir görev yeri değişimi olurdu. Ama o, ilk tanıdığım yıllarda da bir kamu kuruluşunda şefti, on yıl sonra da… Oradan da emekli oldu. Buradan aldığı maaşla geçinirdi. Sadece bir memurun hayat standardına sahipti. Ömrünün son yıllarına kadar aynı kaldı. Oturduğu ev, babasından mirastı; çocuklarına da onu bıraktı. (Geçen yıl rahmetli oldu. Daha sonraları ailecek de görüştüğümüz için yakınen biliyorum.)


Bay X’in çok ilginç ilişkileri vardı. Her kamu kuruluşundan, her mahalleden, hatta her sokaktan birileri ona, çevresinde olup bitenlerle ilgili olarak bilgi taşırdı. Bu bilgilerin güvenlik amaçlı olması gerekmezdi. Çevrede konuşulanlardan güvenlikle ilgili olaylara, örgütlenmelere, siyasi gruplaşmalara kadar, toplumun her kesimindeki her şey onun ilgi alanındaydı. Görünüşte sağ kesimdeydi. Ama sağ kesimin bütün yelpazeleriyle diyaloğu vardı. Hatta soldan birçok kişi de ona bilgi taşırdı.


İşte yukarıdaki soruların cevabını almak için özel olarak kalktım ziyaretine gittim. “Seni bir insan, bir abi olarak severim, bilirsin; sen de beni seversin. Şimdiye kadar hiç aklıma gelmedi senin kim olduğun ve ne iş yaptığın. Siz kimsiniz?”


Güldü ve anlatmaya başladı.

***

“Artık iş başında değilim. Bizim birim birkaç sene önce lağvedildi. Biz 60’lı yılların sonunda, memleketi komünizmden korumak için bir araya getirilmiş, istihbarat ve operasyon yeteneği olan vatansever bir grubuz. Bilinen istihbarat örgütlerine bağlı değiliz. Hatta bulunduğumuz ilin valisi bile bizi bilmez. Diğer güvenlik birimleri sadece bizim birimin amirini tanır o kadar. Onun da resmi kimliği yoktur.” Devamla….

-Peki, sizin görev alanınızı çizen yasal temel ne?

-Biz kimseye hesap vermeyiz; buradaki birim doğrudan Ankara’daki merkeze bağlıydı. Operasyon yetkimiz bile vardı, ama acil durumlarda. Asıl işimiz, olayı olgunlaştırıp işi polise veya jandarmaya devretmek. Gerçi bazen onlarla tokuşuruz da. Onlar da mesela aynı işin peşindedir… Bizim yaptığımız operasyonlar asla basına sızmaz.

-Kimlerden oluşuyorsunuz? Özlük haklarınız var mı?

-Her meslek grubundan -memur, serbest meslek, polis, asker vs.- insanlar var. Herhangi bir ek maaş filan almayız. Sadece polis veya asker olanlar kendi birliğinden/kurumundan maaş alır. Orada görev izninde görünürler. Eğer bizden birinin güvenlik birimleriyle başımız derde girerse, bizim birim amiri devreye girer. Bizim burada sadece belli zamanlarda toplandığımız bir apartman dairesi var; orada durum değerlendirmesi yapar ilde olup bitenleri rapor haline getirir Ankara’ya yollarız.

-Peki her siyasi grubun içinde var mısınız?

-Evet, sağın, solun bütün fraksiyonlarının içinde adamımız vardı. Mesela bir gün, aşırı sol bir örgütün liderini indirecektik; bir haber aldık ki bizim elemanmış.

-Bu durumda, siyasi oluşumların mensuplarını deşifre etmek için onları provakasyona da teşvik edersiniz…

-Evet, 70’li yılların sonunda böyle bir emir vardı. Fakat ben şiddetle karşı çıktım ve asla böyle bir şey yapmadım. Başkaları yaptı, bunu biliyorum.

-Bu insanlar şimdi nerede?

-Herkes köşesine çekildi. Artık fonksiyonumuz bitmişti. Hepimizi açığa çıkaracaklardı. Merkezden fesih kararı geldi. Emekli olan emekli oldu. Tüm belgelerimizi imha ettik ve susma kararı aldık.

-Siz doğrudan doğruya gladyosunuz. Adınız ne olursa olsun, Amerika’nın merkezi elinde tuttuğu o gizli örgüt; bu ülkeyi mahveden, bir kuşağı harcayan insanlarsınız. Her şeyi vatanı korumak için yaptınız, sahadaki insan olarak samimiydiniz. Ama bu, sizin bu ülkeyi emperyalistlerin istediği gibi yönlendirmenize engel olmadı.

***

Bütün ısrarlarıma rağmen, “yarın öbür gün ölüp gideceksiniz; hiç olmazsa son olarak faydalı bir iş yap; bu hikayeyi yazalım. Takma adlar, hayali senaryoyla yazmak bana ait… Yanlış yaptınız ve bunu kabul et!” dememe rağmen, ekibiyle görüştükten sonra “çok tehlikeli olur, hayır” dedi. Ben de en son olarak “siz vatana hizmet ettik diye övüne övüne dolaşıp durun; ama bilin ki bu ülkenin felaketini hazırladınız” dedim ve sonra artık pek de ilişkimiz kalmadı. En son bağlantımız, cenaze töreni oldu…


Evet, herhalde insanımızın nasıl kolayca yönlendirilebileceğini anlayabiliriz.


Acaba Gladyo yine sahneye mi çıktı? En kolay provake edilebilen grup olarak ülkücüleri mi seçti?

MesajGönderilme zamanı: Cmt Haz 16, 2007 9:31 pm
gönderen Serkan Birinci
:-)
:-)
:-)

MesajGönderilme zamanı: Pzt Haz 18, 2007 9:48 am
gönderen İlkay Durgun
serkan seni iyiden iyiye güldürdüğü belli..Herhalde de en çok son cümleye gülmüşsüzdür... :wink:

MesajGönderilme zamanı: Pzt Haz 18, 2007 8:48 pm
gönderen Serkan Birinci
sevgili ilkay;

doğruyu söylemek gerekirse alıntının tamamına çok güldüm. hikaye kurtlar vadisinin bir bölümünden alıntıya benziyor. ama onun kadar cazibesi yok, görselliği olsa daha iyi iş yapar belki.

öte yandan, yapmış olduğun alıntıları severek takip etmeye çalışan ve çoklarını zevkle okuyan biri olarak bu alıntıyı bilimsellik, gerçeklik, kaynak yoksunluğu v.s sayabileceğim binlerce gerekçeyle trajik komik buldum. üstelik bir çok alıntında kaynak verirken burada bu bilgiyi bizden esirgemeni de anlamlandıramadım.

bay x le başlayan kurtlar vadisi senaryosu ne hikmettir bilinmez son cümle ile bir düşünceye mal edilmiş ki vakti zamanında senin bir ifadende yer bulan "sözün namusu" ilkesiyle hiçmi hiç bağdaşmadı bu ve bence bu mihval çamur at izi kalsın ilkesizliğinde makale ve alıntılara yer verirken iki kez düşünmekte fayda var.

bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına son cümlede yer bulan "ülkücülük" iddasından uzak ama türk milliyetçisi bir anlayışta olduğumu zikretmekte fayda var.

bu izahtan sonra şehit cenazelerinde meydana gelen ve gerek inanç gerekse kültürümüzle uyuşmayan protesto gösterilerinden esinlenerek yazıldığı anlaşalan alıntıyla ilgili söylenecek tek söz; abesle iştigal olduğudur.

vaktiyle zikredilen siyasi anlayışta olduğu bilinen ve ASALA terör örgütünün tarih sahnesinden silinmesinde kamu eliyle görevlendirilen bazı isimlere de gönderme yapılması ne garip değilmi.

bana göre Devlet olmak, tüm cihanda vatandaşını koruyup gözetebilen, tehdit henüz eyleme geçmeden ona engel olabilen bir kudrete sahip olmakla mümkündür ki bu maksatla bay x bay y bay z ler mi 0007 ler mi adı ne ise bu tür oluşumlarda bir beis de yok.

yeterki yalnız ve yalnız millet ve devlet için mücadele etsin.

MesajGönderilme zamanı: Prş Haz 21, 2007 8:54 am
gönderen İlkay Durgun
Sevgili Serkan;

Bütün yaptığın yorumlar içinde bence en tehlikeli cümlenden başlayayım

demişsinki;

üstelik bir çok alıntında kaynak verirken burada bu bilgiyi bizden esirgemeni de anlamlandıramadım.


Aman ha anlamlandırma.Daha doğrusu akla gelecek o ilk anlamı yapıştırma.Benden öyle bir anlam çıkmaz çünkü.

Daha öncede söyledim.Buraya astığım her alıntıya katıldığım için buraya asmıyorum.Tartışılmaya değer gördüğüm şeyleri de buraya asıyorum.

Bu yazıda da tartışılmasını isteyeceğim yerler var.Bazılarına sen yorumlarında yer vermişsin zaten

Ama benim en temel tartışmak istediğim konu;Egemenlerin ve işbirliğinde oldukları uluslararası sermayenin bu toprakları ve coğrafyamız üzerinde çıkarmaya çalıştıkları çatışma ortamı.Bunu nasıl yaptıkları,günümüzde kullanabilecekleri her çatışma alanını nasıl bertaraf edeceğimiz gibi...

Son günlerdeki şu meşhur senaryonun,bugün(20.07.2007) Genelkurmayın açıklamalarıyla nasıl bertaraf ve deşifre edildiği ortadadır.Bu meşhur senaryodan hareketle tartışmanın tırmandırılarak,Genelkurmayın toplum üzerindeki etkisini kırmak,belli siyasal düşünceler ile karşıtlığının artmasına ve seçim öncesi çatışma ortamının sürmesini sağlayarak bir yönetim yöntemi izleniyor.

Bu yeni yönetim yöntemi her alanda sürdürülüyor.Her kesimde sürdürülüyor.Kim kimle nasıl bir mücadelenin içinde olduğu bilinçli bir şekilde karıştırılıyor.Bakıyorsunuz mesela sırf ordu karşıtlığından dolayı birtakım solcu kesim AKP'ye demokrasi adına destek veriyor.Bunun terside yada başka biçimleride görülüyor elbette.

Mesela kimse mevcut siyasal partilerin sosyo-ekonomik,bölgesel ve dünya ya ilişkin ne dediğine bakmıyor.Bütün siyasal mücadele bu gündemimize her alandan sokulan bu çatışma alanlanları üzerinden yürütülüyor.Bu arada çok önemli yasalar çıkıyor_petrol yasası gibi_,bankalar satılıyor,İstanbulun en değerli arazileri satılıyor,fındık çürüyor vb. Bir çok şey tartışılmıyor.Konuşulmuyor.Yani atı alan üsküdarı geçiyor.Yetmiyor dönüyor bir daha geçiyor.Yetmiyor dönüyor birdaha geçiyor.Dönüyor,geçiyor.Dönüyor,geçiyor...

Şimdi sana göre devlet olmak nedir sahiden Serkan?

Ben devlete kimin sahip olduğuyla ilgiliyim.Kimi koruyup kolladıkları ile ilgiliyim.O dönüp dönüp tekrar tekrar üsküdarı geçenlerinse bu devlet; bu devlette Bay x ler z ler y ler hatta 007 ler bitmez.Ki onlar sahiplerini korur ve kollarlar.Ki Asalayı bitirme masalını da bize yuttururlar.ASALA Orly havaalanını bombamla hatasını yaparak kendi sonunu hazırladı.Sahi serkan çocuklara uyuşturucu satanlar,bu suçtan dışarıda yargılananlar sence bu halkı korumuş olurlar mı?Yani uyuşturucu satıcılarında bir vicdandan bahsetmek mümkün mü? Vicdanı olmayanın vatanı olur mu?Onun uğruna savaşır mı?Bu soruları çoğaltmak mümkün...

MesajGönderilme zamanı: Prş Haz 21, 2007 8:55 am
gönderen İlkay Durgun
Sevgili Serkan;

Bütün yaptığın yorumlar içinde bence en tehlikeli cümlenden başlayayım

demişsinki;

üstelik bir çok alıntında kaynak verirken burada bu bilgiyi bizden esirgemeni de anlamlandıramadım.


Aman ha anlamlandırma.Daha doğrusu akla gelecek o ilk anlamı yapıştırma.Benden öyle bir anlam çıkmaz çünkü.

Daha öncede söyledim.Buraya astığım her alıntıya katıldığım için buraya asmıyorum.Tartışılmaya değer gördüğüm şeyleri de buraya asıyorum.

Bu yazıda da tartışılmasını isteyeceğim yerler var.Bazılarına sen yorumlarında yer vermişsin zaten

Ama benim en temel tartışmak istediğim konu;Egemenlerin ve işbirliğinde oldukları uluslararası sermayenin bu toprakları ve coğrafyamız üzerinde çıkarmaya çalıştıkları çatışma ortamı.Bunu nasıl yaptıkları,günümüzde kullanabilecekleri her çatışma alanını nasıl bertaraf edeceğimiz gibi...

Son günlerdeki şu meşhur senaryonun,bugün(20.07.2007) Genelkurmayın açıklamalarıyla nasıl bertaraf ve deşifre edildiği ortadadır.Bu meşhur senaryodan hareketle tartışmanın tırmandırılarak,Genelkurmayın toplum üzerindeki etkisini kırmak,belli siyasal düşünceler ile karşıtlığının artmasına ve seçim öncesi çatışma ortamının sürmesini sağlayarak bir yönetim yöntemi izleniyor.

Bu yeni yönetim yöntemi her alanda sürdürülüyor.Her kesimde sürdürülüyor.Kim kimle nasıl bir mücadelenin içinde olduğu bilinçli bir şekilde karıştırılıyor.Bakıyorsunuz mesela sırf ordu karşıtlığından dolayı birtakım solcu kesim AKP'ye demokrasi adına destek veriyor.Bunun terside yada başka biçimleride görülüyor elbette.

Mesela kimse mevcut siyasal partilerin sosyo-ekonomik,bölgesel ve dünya ya ilişkin ne dediğine bakmıyor.Bütün siyasal mücadele bu gündemimize her alandan sokulan bu çatışma alanlanları üzerinden yürütülüyor.Bu arada çok önemli yasalar çıkıyor_petrol yasası gibi_,bankalar satılıyor,İstanbulun en değerli arazileri satılıyor,fındık çürüyor vb. Bir çok şey tartışılmıyor.Konuşulmuyor.Yani atı alan üsküdarı geçiyor.Yetmiyor dönüyor bir daha geçiyor.Yetmiyor dönüyor birdaha geçiyor.Dönüyor,geçiyor.Dönüyor,geçiyor...

Şimdi sana göre devlet olmak nedir sahiden Serkan?

Ben devlete kimin sahip olduğuyla ilgiliyim.Kimi koruyup kolladıkları ile ilgiliyim.O dönüp dönüp tekrar tekrar üsküdarı geçenlerinse bu devlet; bu devlette Bay x ler z ler y ler hatta 007 ler bitmez.Ki onlar sahiplerini korur ve kollarlar.Ki Asalayı bitirme masalını da bize yuttururlar.ASALA Orly havaalanını bombamla hatasını yaparak kendi sonunu hazırladı.Sahi serkan çocuklara uyuşturucu satanlar,bu suçtan dışarıda yargılananlar sence bu halkı korumuş olurlar mı?Yani uyuşturucu satıcılarında bir vicdandan bahsetmek mümkün mü? Vicdanı olmayanın vatanı olur mu?Onun uğruna savaşır mı?Bu soruları çoğaltmak mümkün...

MesajGönderilme zamanı: Sal Haz 26, 2007 3:02 pm
gönderen İlkay Güvercin
Derin Devlet Pardon Derin Türkiyeyi görmek için Ümraniyeye bakmak yeterli diyor başbakan.Üç beş emekli alt kademe asker bu ülkede derin Türkiyeyi oluşturuyor.Tahlilin bu kadarına pes doğrusu.Selamlar.