"anneler günü" yaklaşırken sistemin tüketmeye yönelik çılgınlığı da bir başka boyutta yoluna hız katıyor. "küçücük bir şey" sloganıyla beyinlerin iğdiş edildiği reklamlar anne-çocuk, anne-baba arasındaki ilişkiyi de ayaklar altına almada en küçük bir sınır dahi tanımaz hale geldi.
"anneler günü", "sevgililer günü", "babalar günü", "zırtopozlukta varılacak son nokta günü"... bu günler silsilesine hiç girmeyeceğim ki artık klişelen ama birçoklarımızın da kendini bu bulamaç dolu çukurdan kurtaramadığı bu "günler" tüketim canavarlığından da öte, sistemin insanlığı getirdiği noktanın ne derece bir rezillik içinde olduğunu gözümüze gözümüze sokuyor. eser-geçer tavırlar, hadi canım'lar, evet ama'lar bizi bu rezillikten kurtarmaya yetmiyor. topluca batıyoruz...
batıyoruz; çünkü anne olmanın ölçütünü ıkına sıkına ödenecek 12 ay taksitle alınan bir taş parçasına eş koşuyor, denk tutuyoruz. annelik duygusu; ne dinsel temalara ne de ahlaki olgulara sığdırılarak anlatılır. (bu ayrı bir tartışma konusudur) ancak reklamlarda küçücük çocukların anneye duyduğu sevgiyi rezilce kullanan, sonu gelmez bir saldırganlıkla çözen bu sistem burada yazmaktan, yazarak bu nefreti kusmaktan daha fazlasını çoktan hak ediyor.
nasıl bir boyunduruk ve aymazlık altında, ne derece körleşmişiz ki; çocuk istismarı konusunu cinsellikle sınırlı bir algılama içinde debelenirken, çocukların annelerine duyduğu sevgiyi bir "tek taş"a sıkıştırıyor, sıkıştırılmasına göz yumuyoruz. popolarını sallaya sallaya ekranlarda salındırılan çocukların gözümüzün içine sokulan çocuk istismarı nedense bizi hiç rahatsız etmiyor.
batıyoruz; çünkü paylaşarak, emek emek örülecek sevgiden doğacak bir canlıyı "tek taş" karşılığında yapıp yapmama kararı alabilecek kadar insanlığımızdan kopuyoruz. günde bilmem kaç kere döndürülen reklamı kaçımız bu gözle gördü?
kadına kocası anneler günü "vesilesiyle" "tek taş"ı verince kadından aldığımız suratımıza tokat gibi patlatılan cevapla; parça parça sökülen ruhlarımızın, metaya dönüştürülen en insani değerlerimizin hangimiz farkında?
- "ben anne değilim, ama şimdi düşünebilirim".. .
tükettirile tükettirile, tükene tükene geldiğimiz tükenişliğimiz...
demek "tek taş" olmadan ne aşk aşk oluyor ne annelik annelik.
bu mudur? verilecek bir tek cevabımız bile yok mudur?
batıyoruz; çünkü bu yok ediciliğe susuyoruz. bu üzerimize zincirlenen, ezberlettirilen üç maymunculuk oyunundan vazgeçmedikçe, silkinmedikçe batmaya devam edeceğiz...