ORTAK DAVA;ADALET CUMHURİYETİ

Forumdaki bazı önemli belge ve bilgilerin saklandığı bölümdür.

Moderatör: Fatma Ozbilgi

ORTAK DAVA;ADALET CUMHURİYETİ

Mesajgönderen İlkay Durgun » Pzt Mar 19, 2007 12:44 am

Karl Marks'a atfedilen meşhur sözdür: 'Tarihte her şey iki defa yaşanır; ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak.'Trajedi, sahici yaşamı, komedi ise sahte ve acınası taklitleri ifade ediyor.

Bir süredir ikinci kez denenen ya da arzulanan bir çok komediye aynı anda tanık oluyoruz.
İkinci Cumhuriyetçilik, İkinci Kuva-yı Milliyecilik, yüz yıl önceki Ermeni, Arap, Arnavut, Bulgar milliyetçiliği hükmündeki yeni Kürtçülük, yeni İslamcılık(lar), neo Kemalizm, neoliberalizm, yeni muhafazakarlık, İkinci Tanzimatçılık, yeni Osmanlıcılık, yeni Turancılık, neobatıcılık olarak AB'cilik, yeni doğuculuk, yeni solculuk olarak anti-küreselcilik…İlk akla gelenler bunlar.
Hepsi, ilk halleriyle birer trajediydi. Büyük tarihsel travmaların ürünüydü. Bir bunalım çağının farklı sesleri, dilleri, yansımalarıydı.
Milliyetçilik, imparatorluk çağının yıkıcı ideolojisiydi. Bütün büyük bütünleri parçaladı. Başka bir kurgu üzerinden büyüyen küresel bütün olarak kapitalist dünya sisteminin önünü açtı.
Solculuk, bu yeni sisteme bir tepkiydi. Ama bütün kurgusu kapitalizmin ekonomi-politiği içerisinden tasarlandığı için, sahici bir alternatif oluşturamadı. Geldiği noktada, naif ve Helenistik bir hümanizmayla, eleştiri'yi kadim değerlere yabancılaşma bağlamında teknik bir araca dönüştüren yarı-pagan yarı-animist teopolitik sefalet arasında sıkışıp kaldı.
İslamcılık, bu yeni sisteme karşı tepkinin din diliyle ifadesiydi. Ama, sadece psikolojik düzeyde ve kadim doğu-batı çatışması temelinde kendini ürettiği için, evrensel, kurucu ve geliştirici bir alternatif doğuramadı.
Ulusalcılıklar, bizatihi sistemin ürünüydü. Askeri tarım imparatorlukları çağından sonra küresel sistemi ulus-devletler üzerine kuranlar, şimdi sistemi yeniden gözden geçirme sürecinde aynı Ulus-devletleri revize ediyorlardı. Şimdi, komedinin en dolaysız görünümünü yeni ulusalcılıklar sergiliyor.
Yeni imperium tasarımları olarak yeni Osmanlıcılık, Turancılık, Doğuculuk; birer büyük iddia taşıdığı ölçüde trajedinin yeniden üretilmesini, bir manipülasyon söylemi olarak kaldığı sürece de komedinin trajik sahnelenişini ifade ediyor.
Sahte evrenselcilikler olarak, her türden batıcılık; AB'cilik, çağdaşcılık, küreselleşmecilik, Amerikancılık, medeniyetler buluşmasıcılık, dinlerarasıdiyalogculuk, neoliberalizm, ikinci cumhuriyetçilik, dünyadeğişiyorculuk, esasen konumuz bağlamında söz etmeye dahi değmeyecek türden demagoji ve manipülasyon ideolojileri hükmünde olduğu için, her tür hallerinin birer komedi olduğu söylenebilir.
Kendisini eskinin yıkıcısı ve yeninin sahibi olarak sunan küreselci ideolojiler ise, bu iddialarının dışında hiçbir yeni özellik içermiyor. Hatta denebilir ki, bir çok konuda en eskimiş, en bayat ve en ilkel olanı temsil ediyorlar. Ama haklarını teslim etmek gerek; bütün bu barbarlıkları son derece albenili ambalajlar içerisinde sunmayı iyi biliyorlar. Neon ışıklar, steril ortamlar, sürekli kendini insan çoğunluğundan ayırmaya çalışan kibir ve gösterişe dayalı davranış tipleri, marka denilen özel fetişler, piyasa ya da iş dünyası denilen sıkıcı tabuların arenası…barbarlık hiç bu kadar medenilik taklidi yapmamıştı.


Aklını ve ruhunu kapitalizme satmamış olanlar, şimdi tüm bu eskiyi diriltme çabaları karşısında sahici yenilikler düşünmek zorundadır. Barbarlıktan medenilik çıkmaz, ulus-devlet modeli imparatorluk modelinden zaten daha geri bir modeldi, İslamcılık kötü bir Müslümanlık taklididir, emeği savunmak ve kapitalizmi eleştirmek için solcu olmaya gerek yoktur, vatanı, üzerindeki insanlar ve taşıdıkları değerler nedeniyle sevebilmek için milliyetçiliğe gerek yoktur, insan ihtiyaçlarının giderilmesinin iktisat gibi, devletçilik, piyasacılık gibi tabulaştırılmış ideolojilere ihtiyacı yoktur. Osmanlı yıkılmış ve bitmiştir, Turan, hiçbir zaman olmamıştır, doğu, bir batı icadıdır. Ne ikinci bir Cumhuriyet, ne de ikinci bir milli mücadele olmayacaktır. Bunların hepsi, ilklerinin ortaya çıkışına benzer bir yeninin sahneye çıkışına kadar geçerli olan ve o sahici yeniyi kuracak sözü aramayanların oyalayıcı sözleridir.
İşte bu sahte sözler yüzünden, politik olanın dejenerasyonu yaşanmaktadır.
Sayılan tüm ideolojiler ve söylemler, bir gerçek arayışını değil, bulunduğu varsayılan öznel gerçeklik parçacıklarının geri kalanlara dayatılmasını ifade etmektedir. Tahakküm ve denetim, hepsinin ortak karakteridir.
Öyle bir söz gerekmektedir ki, hepsini birden aşabilelim. İnsanlığı kuşatma altında tutan tüm tahakküm biçimleri, o söz'le kırılabilsin. Özgürlük, kardeşlik, barış ve adalet, o sözün zorunlu sonuçları olsun.


Bu söz, ademin ilk sözüdür. La ilahe illallah.


Allah'tan başka ilah yoktur, demek, insan üzerindeki bütün tahakküm biçimlerinin reddidir. İnsan için araç olan her şeyin, devletin, paranın, şehvetin, kanunların, bilimin, dinin, geleneklerin insan üzerinde tahakküm kuran birer amaca dönüşmesinin biteviye reddedilmesi.
Tevhid, insanın diğer insanlarla, doğayla, zamanla, mekanla ve kendisiyle kurduğu bağın aynılaştırılmasıdır. Allah'ın birlenmesi, insanlığın birlenmesidir. Sürekli ortak değerler aramak, her türden farklılaşmayı eleyerek evrensel olana ulaşmak, tevhidin zorunlu amacıdır
Tevhidin toplumsal sonucu adalet, bireysel sonucu özgürlüktür.


Adalet, her şeyin yerli yerini bulmasıdır. İlahi dengenin toplumsal düzeyde de kurulmasıdır. İnsanın sosyal faaliyetlerinin hak ve hukuk çerçevesinde yürütülebilmesidir. Siyasal olanın, iktidar ilişkilerinin eşitlikçi kurgulanmasıdır.


Özgürlük, insanın, doğa,tarih,toplum ve kendi beşer yanından oluşan tahakküm potansiyellerinden arınarak şahsiyet kazanması, aklı ve vicdanı ile ben idrakine varması ve adem olma mesuliyetini yerine getirme çabasıdır. Adalet ve özgürlük, bireysel ve toplumsal düzenin evrensel değerleridir. Tevhid inancı, bu değerlerin kaynağıdır. İnsanlık, tevhid inancı sayesinde afaki ve enfüsi varoluşun künhüne varabilmiştir.


İnsanlığın bu inançtan uzaklaştığı her dönem ve durumda zulüm, keyfilik, zorbalık ve adaletsizlik hakim olmuştur. Bu nedenle, ister ekonomi ister siyaset isterse felsefe konuşalım, her sözün özü, tevhid, adalet ve özgürlüktür. Her sorunun kaynağı, bu değerlerden uzaklaşmaktır. Bütün tarihsel ve toplumsal değerlendirmelerin mihenk noktası bu değerlerdir. Her tür gelecek tasarımının nihai maksadı, bu değerleri hakim kılabilmektir.
Tevhid, adalet ve özgürlük ölçüleri ile baktığımızda, yukarda bahsi geçen tüm yeni iddiasındaki ideolojilerin, insanlığı bu değerlere dikkat çekmekten alıkoyan sahte gerçeklikler vaaz ettiği görülecektir.


Devleti konuşanlar, onu ele geçirmek ya da elde tutmak için konuşur, vatanı konuşanlar, onu kendi psikopolitik durumlarının malzemesi yapar, ekonomiyi konuşanlar, sıradan ihtiyaçlardan sıra dışı kazançlar elde etmenin kurallarını vaaz eder. Sözümona dinden konuşanlar, maksadından kopmuş dinsel kuralların dogmalaşmış sembolleri üzerinden psikolojik tatminler arar. Hiç birinin içinde insan yoktur. Hiç biri, savunduklarını iddia ettikleri değer, sembol ve ilkeleri içselleştirmemiştir. Hepsi, şirazesinden çıkmış bir dünyanın patalojik çatışma dilleridir.


İnsanlığın, başka hiçbir şeye değil, sadece ve sadece tevhid, adalet ve özgürlük ilkelerini yeniden hatırlamaya, bütün ihtiyaç ve taleplerini bu ilkeler üzerinden tanımlamaya ve bu uğurda yaşamaya ihtiyacı vardır. Ölçü, evrensel ve tarihseldir. Ölçü basit ve anlaşılırdır. Ölçü, sağlam ve insancadır.
Yapılacak şey, bütün teoriyi ve felsefeyi, özgürlükçü teoloji üzerine yeniden oturtmaktır. Bütün politikayı, yani devleti ve siyaseti, adalet temeline geri döndürmektir. Bütün insani olanı, etiği, estetiği, edebiyatı, müziği, gündelik yaşamı, sosyal münasebetleri, insan şahsiyeti ve mesuliyetinin gelişmesine odaklamaktır.
Yapılacak şey, bu değerlere ve amaçlara inanan insanları, her konuda güçlendirmek ve muktedir kılmaktır.


Bugün, herhangi bir siyaseti ya da projeyi değerlendirirken, bu değerlerden yani sağlam bir ölçüden bağımsız olarak değerlendirmek yaygındır. Oysa, ister Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkiler gibi güncel, ister kamusal alan düzeni gibi hukuki, isterse asgari ücret veya tarım politikası gibi iktisadi bir konu olsun, önce ve temelde adalet ve özgürlük ilkelerine uygunmudur diye sormak icab eder. Dindar haksızlığa uğrar, Kürt bir şey ister, alevi başka bir şey iddia eder, Atatürkçü ona bir cevap verir, liberal yeni bir şey söyler, bütün sözlerin vurulacağı ilk ölçü, tevhide, adalete, özgürlüğe uyar mı? Olmalıdır.
Devlet, bu ilkelerin üzerinde kurulur. Ve bu ilkelerden saptıkça dağılır.


Bugün bu ilkelerden sapmış ve dağılmak üzere olan bir devletimiz var. Ama sahte ideolojik aşiretler, bu devletin asli temellerine döndürülmesinden çok, kimin mülkü olacağı konusunda bir birleriyle çatışıyorlar. Halbuki, dağılmış ve devlet olma asabiyesini kaybetmiş bir otoritenin kimseye bir faydası olmayacaktır. Nitekim, bugün o dağınık devlet bu haliyle ne içerdeki oligarkları ne de dışarıdaki sırtlanları tam olarak memnun edememektedir. Neyse ki, özü boşalmış olsa da bizim devletin kabuğu çok kalındır, işler bu kalınlıkla yürür görünmektedir.


Yapılacak iş, öncelikle bu topraklarda tek örgütlü güç ve ortak mekanizma olan devlet aygıtını, tevhid, adalet ve özgürlüğün sancaktarı yapabilmektir. Küreselci veya eskici tüm ideolojilerin ve aşiretlerin şerrinden korunmak ve geleceği umutla tasarlamak için, adaleti mülkün temeli yapmak, devleti zevalden (zulümden) korumak ve özgürlüklerimizin bekçisi kılmak, insanım diyen herkese farzdır.


Eğer birileri illa ki çatışmak, iktidar olmak, herkesi kendi düşünce ve inançları doğrultusunda yaşatmak istiyorsa, ilk yapacakları şey, boş işlerden yüzçevirip bu değerlere inanmak ve bağlanmaktır. Çünkü sadece bu değerlerin davası meşrudur. Bunun dışında, halihazırdaki çok gürültü çıkartan hiçbir siyaset, grup ve çevrenin davası meşru değildir. Tabii, en başta bizatihi devletliğini kaybetmiş bir devletin kendisi de meşru olmaktan çıkmıştır.


Adalet Cumhuriyetini tesis etmek ya da aynı anlamda, varolan Cumhuriyeti tüm bölgenin ortak adalet mülkü haline dönüştürmek, bu topraklarda ve bütün bu bölgede yaşayan toplumların tek ortak ve meşru davasıdır. Gerisi boş işlerdir.

ahmetozcan1@yahoo.com
Kullanıcı avatarı
İlkay Durgun
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 280
Kayıt: Pzr Kas 06, 2005 9:27 pm

Dön ARŞİV

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir