Zorbalıkla kim yüzleşecek?
“İslam’ın zorbaca yorumu” diye bir gerçekliğimiz var ve bununla bizzat kendimizin yüzleşmesi gerekiyor.Nasıl ki “Laikliğin zorbaca yorumu” var, o da var.Çünkü zorbalığın dini yok.
--------------------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------------------
“İslam’ın zorbaca yorumu olur mu?” diyeceksiniz?
“Laikçilerin ekmeğine yağ sürme şimdi?” diyeceksiniz?
“Kendi kalene gol atıyorsun, bindiğin dalı kesiyorsun” diyeceksiniz?
Evet, “İslam’ın zorbaca yorumu” diye bir gerçekliğimiz var ve bununla bizzat kendimizin yüzleşmesi gerekiyor.
Nasıl ki “Laikliğin zorbaca yorumu” var, o da var.
Çünkü zorbalığın dini yok.
Nasıl ki mazluma dinini sormayacağız, zorbaya da dinini sormayacağız.
Tıynetinde zorbalık olan adam Müslüman olunca “Müslüman zorba” oluyor. Müslümanlık aslında onu değiştirmesi gerekiyor ama zorbaya işlemiyor. Çünkü adamın dini Müslümanlık değil zorbalık olmuş.
Laikçiler bu yazıya bakarak ellerini ovuşturmasınlar, madalyonun öbür yüzü olan onlara da söyleyeceklerim var.
Hele bekleyin.
***
Daha önce “Dinde zorlama yoktur ne demek?” başlıklı bir yazı yazmıştım. Orada, İslam’a girerken, girdikten sonra ve çıkarken -her üç halde de- zorlamanın hiçbir çeşidinin “bu dinde” olmadığını, olamayacağını savunmuştum (bkz. “Dinde zorlama yoktur ne demek?” başlıklı makale)
Bu yazıya gelen tepkilerden de anlaşılacağı gibi, Müslüman zihinde, İslam’a girmek için zorlama yapılamayacağına dair genel bir kanaat varsa da, İslam’a girdikten sonra ve İslam’dan çıkılmak istendiğinde zorlamanın pekala olabileceğine dair bir anlayış yerleşmiş.
Bakıyorsunuz, hemen Hz. Ebubekir’in namaz kılmayanlara ve zekat vermeyenlere savaş açtığı, namaz kılmayana hapis, sopa hatta ölüm cezası öngören içtihatlar bulunduğu, dinden dönenin (mürted) öldürülmesi gerektiği gibi argümanlar sıralanıveriyor. Söz konusu yazıda bunun dini ve tarihsel kökleriyle yüzleşmeye girişmiştim, lütfen tekrar okuyunuz.
***
Günümüz ortamında “Dini için baskı yapacak adam” kaldı mı bilemiyorum. Ama “Dinini ciddiye alan” birisi bu işlere giriştiğinde karşısına çıkacak metinler bunlardır. Dahası bu metinler şu ana kadar ciddi hiçbir eleştirel analize tabi tutulmamıştır. Orada öylece duruyorlar ve bir gün üzerlerindeki tozlar silinerek uygulanmayı bekliyorlar.
Din namına hareket eden birisinin, iyi niyetle de olsa, bir gün eğer bunlarla yüzleşemez ve onları yeniden üretemezse, hem Müslümanım deyip hem de namaz kılmayan, başörtüsü takmayan ve dahi dinden dönene karşı zor kullanmaktan başka şansı olmayacak. Çünkü devraldığımız dini kültürel miras bunu gerektiriyor.
İran’da, Suudi-i Arabistan’da, Pakistan’da ve kısmen Malezya’da olan bundan başkası değildir.
Yani eski metinleri “ihya” mantığı ile uygulamaya kalkarsanız ortaya çıkan bundan başkası olmayacaktır. Oysa olması gereken, eski İslam kültürünü sorgulamadan, yüzleşmeden, olduğu gibi diriltmeyi esas alan “ihya” mantığı değil; sorgulamayı, yüzleşmeyi ve kendi sentezini yaratarak yeniden yapılandırmayı esas alan “inşa” mantığı olmak icap eder.
Bizim yapmaya çalıştığımız aynen budur. İkbal’in tabiri ile “İslam’da dini düşüncenin yeniden inşası”…
***
Şimdi…
Çıkıp “Eski metinlerimizde zorbalık ifade eden görüşler hatta içtihatlar var. Bunlarla yüzleşmeliyiz” dediğimizde işitmediğimiz laf kalmıyor. Sapıklıktan dinden çıkmaya kadar her bir şey oluyoruz.
Ama bunu “ötekilerden” birileri söylerse, İslam’ın nasıl da hoşgörülü ve demokrat bir din olduğu döktürülüyor ve o imamlar ve müçtehidler anında sümenaltı ediliyor. Bize karşı celallenerek o eski içtihatları cansiparane savununlar, “öteki mahalle” söz konusu olunca nasılda sevimli birer yumoş oluveriyorlar.
***
Bakınız,
Kendinden güçsüze karşı Firavun kesilmek, kendinden güçlüye de köle gibi ezilip büzülmek münafıkça bir ikiyüzlülüktür.
Zaten asıl sorun da budur.
Bu tıynet sökülüp atılmadıkça mu’mince bir duruş sahibi olunamaz.
Hz. Ebubekir halife olunca ilk söylediği neydi?
“Sizin nazarınızda güçlü olan benim nazarımda zayıf olabilir. Benim nazarımda güçlü olan da sizin nazarınızda zayıf olabilir.”
Yani siz aşiret ağanızı güçlü görebilirsiniz ama eğer o yetim hakkı yiyorsa benim nazarımda güçsüzdür. Keza siz bir marabayı güçsüz görebilirsiniz ama onun hakkı elinden alınmışsa benim nazarımda güçlü odur.
Ne asil bir söz!
Çünkü bu dinin mantığı güç üzerinden değil; hak üzerinden işler.
Haklı olan güçlüdür, güçlü olan haklı değil.
Bakıyorum da, “İslam’dan dönenin öldürülmesi, namaz kılmayanla savaşılması, sopa, hapis, kırbaç vs. vurulması, başörtüsü takmayanın örtmeye zorlanması diye bir şey yoktur” diye yazdığımda, beni, “imamlara ve müçtehidlere karşı gelmekle” suçlayanlar, bunu “ötekiler” söyleyince nasılda imamları ve müçtehidleri unutuveriyorlar. Birer hoşgörü abidesi kesiliyorlar.
Madem öyle bana karşı söylediklerinizi “ötekilere” karşı da söylesenize?
***
“Öteki mahellede” durum bundan farklı mı sanıyorsunuz?
Bundan daha beter.
Adam “Zorbalığa son verirsem zorbalığa maruz kalırım” diyor.
Al birini vur ötekine.
Nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça!
İşte görüyorsunuz, takım tutmanın, mahallesini kendine zindan etmenin, onu aşamamanın hazin sonu!
Kendi mahallesi ile yüzleşemeyenler, öteki ile hiç yüzleşemezler, hiç!
***
“Başını aç yoksa okula sokmam” demek zorbalıktır.
“Başını ört yoksa dışarı çıkartmam” demek de zorbalıktır.
“Şimdi başörtülü okula girerse ileride beni başıaçık sokağa çıkartmaz” demek utanmazlık, arlanmazlıktır.
“Şimdi hele bir başörtülü gireyim ileride hiç birini başıaçık sokağa bile çıkartmam” demek tutarsızlık, aymazlıktır.
Sorunu İslam’ın kendisinde görenler yanılıyorlar. Bilakis İslam zorbalığı ortadan kaldırmak için gelmiştir. Onun tabiatında yok böyle bir şey. İslam, kendi içindeki mezhep ve guruplardan daha devrimci ve özgürlükçüdür. Mezhepler ve guruplar İslam’ı daraltmış ve tutuculaştırmıştır.
Eğer İran’da, Arabistan’da veya Malezya’daki İslam yorumu “din polisliğine” soyunmuşsa, bizim yorumumuz öyle olmak zorunda değildir. Varsa bile böyle bir şey yanlış, Kur’anî temelden yoksun ve mesnetsizdir.
Kanaatimce “İslam devleti” veya “Şeriat devleti” anlayışı eski siyasal İslam anlayışının yorumuydu. Yeni siyasal İslam anlayışının yorumu böyle olmak zorunda değildir. Bu yeni yoruma “Adalet Devleti; Ortak iyinin iktidarı” diyoruz. (bkz. “İslam’ın devlet talebi var mı? başlıklı makale).
Şu halde “Biz o ülkelerdeki gibi düşünmüyoruz” dersiniz olur biter. Kaldıki biz onları değil; illa alacaksa bundan böyle onlar bizi örnek alacak.
***
“Haksızca yeryüzünde zorbalık yapanlara ve insanlara zulmedenlere asla yol verilmemelidir” (Şura; 42/42) diyen bir “gerçek hayat kitabından” nasıl zorbalık çıkarılabilir?
Dikkat edin; “yeryüzünde” diyor, “insanlara” diyor.
Bu ne muazzam bir ufuk, ne büyük bir vizyondur.
Adam öldürenlere, hırsızlık ve yolsuzluk yapanlara, uyuşturucu yayanlara, fuhuş çetelerine, organ mafyasına vs. karşı “Adalet devleti”, “ortak iyi” (ma’ruf) adına demir yumruğunu indirecek, tamam…
Ama namaz kılmadı, oruç tutmadı, başını örtmedi, dini yaşamıyor, dinden dönüyor vs. diye kimseye baskı yok, zorbalık yok! İrşad var, tebliğ var, gönüllülük var. Sevgi ve merhamet var, vicdan ve adalet var.
Kur’an Hz. Peygamber için “Sen hatırlat, sen ancak bir hatırlatıcısın. Dayatan bir zorba değilsin.” (Ğaşiye; 88/21-22) der.
Bu nedenle biz “din polisi” olamayız. Musaytır yani satır sallayan, dayatan bir zorba olamayız; yasaktır, haramdır.
İslam’ın kendi bünyesi içinde, hadi iyimser olalım dönemin şartları gereği, bir şekilde yeşerme imkanı bulmuş zorbalık yorumlarıyla bizzat İslam’a inananlar yüzleşmeyecek de kim yüzleşecek?
Onu da mı oryantalistler yapacak?
Sen yüzleşmezsen…
Ben yüzleşmezsem…
Nasıl çıkacağız karanlıklardan aydınlığa?