COCUKLARIMIZLA ILGILI BILGILER

0-16 yaş arası çocuklarımızın fotoğraflarını burada yayımlayıp, şimdiden tüm Şahinkayalılarla tanıştırabilirsiniz.

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Naciye Soysal

Mesajgönderen Fatma Ozbilgi » Prş Ara 14, 2006 9:51 am

ablasinin gulu, boyle guzel bilgileri burda bizlerle paylastigin icin tesekkurler....
Kullanıcı avatarı
Fatma Ozbilgi
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 5100
Kayıt: Pzr Eyl 04, 2005 6:06 pm
Konum: Fransa/ Lille/Ankara/ Caykara Sahinkaya

Mesajgönderen Naciye Soysal » Pzt Ara 18, 2006 7:21 pm

EEEEEE MADEMKI BU BÖLÜMDE YETKILIYIM , BILGILER AKTARIP SUNMAKTA BIR NEBZE GÖREVIM OLSUN DEGILMI FATMA ABLA......INSALLAH DAHA NICE VERIMLI BILGILER SIZLERE SUNABILIRIM... ZAHMET VERIP OKUYANLARA DA COK TESEKKÜR EDERIM... :D
Kullanıcı avatarı
Naciye Soysal
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 1050
Kayıt: Prş Eki 06, 2005 8:40 pm
Konum: KÖLN/ALMANYA

DAVRANISLARINIZ; SÖZLERINIZ GIBI DOSDOGRU OLSUN!!!

Mesajgönderen Naciye Soysal » Çrş Ara 27, 2006 4:25 pm

ZAMAN IMAMI AZAM ZAMANIDIR. O DÖNEMDE BIR COCUGA BAL DOKUNUYORDUR; COCUGA ONCA "YEME" TAVSIYELERINE RAGMEN; O YINE BAL YEMEYE DEVAM EDER. DERKEN BIR GÜN ELINDEN TUTUP HZ. IMAM´IN HUZURUNA GETIRIR VE "BU COCUK BAL YIYOR; BIZ YEMEMESINI ISTEMEMIZE RAGMEN O YEMEYE DEVAM EDIYOR" DERLER.. HZ. IMAM: "GÖTÜRÜN; BU COCUGU BIR KAC GÜN SONRA BANA GETIRIN" DER. COCUK YENIDEN GETIRILIR. IMAM COCUGU KARSISINA ALIR VE BAL YEMEMESINI TAVSIYE EDER. COCUK KALKARKEN BABASININ ELINI ÖPER VE " BABACIGIM; BIR DAHA BAL YEMEYECEGIM" DER. ORADAKILER: YA IMAM; ILK GETIRDIGIMIZ ZAMAN ICINDE NASIHAT ETMEYIP DE; BIZI BEKLETTINIZ? DIYE SORDUKLARINDA;

IMAM SÖYLE CEVAP VERIR: " SIZ COCUGU BANA GETIRDIGINIZ GÜN BEN BAL YEMISTIM. EGER KENDI YAPTIGIM BIR SEYDEN ONU VAZGECIRMEYE CALISSAYDIM IHTIMAL NASIHATIM YANKI BULMAYACAKTI. BU SÜRE ZARFIN DA BEN ONU VÜCUDUMDAN ATIP DA ÖYLE NASIHAT ETMEK ISTEDIM".

EVET; DOGRU SÖZÜN YANINDA DOGRU HAREKET COK MÜHIMDIR. CÜNKÜ COCUGUN NAZARINDA; DAVRANISLARIMIZLA SÖZLERIMIZ ARASINDAKI TEZAT; ONUN BIZE OLAN GÜVENINI SARSAR. HAYATTA; BIR KEZ OLSUN YALANINIZI YA DA DAVRANIS VE SÖZ CELISKINIZI YAKALAYAN COCUK; BUNU ZIHNINDE TASIDIGI SÜRECE; SIZ ONUN NAZARINDA GÜVENILMEZ BIRI OLARAK KALIRSINIZ. ILERDE KÜCÜK BIR HOSNUTSUZLUK MEYDANA GETIREN DAVRANISINIZDA O HUSUS; SUUR ÜSTÜNE CIKAR VE SIZ EVLADINIZIN NAZARINDA TIKSINTI DUYULAN BIRI GIBI ALGILANIRSINIZ. DOLAYISIYLA DA SÖZLERINIZ ONA HIC MI HIC ETKI ETMEZ. ÖYLEYSE; DAVRANISLARIMIZI ÖYLE AYARLAYAMALIYIZ KI; ONLAR BIZI EVLERIN ICINDE BABA VE ANNE DEGIL DE BIRER MELEK FARZ ETMELILER.

BIZDE CIDDIYET; BIZDE VAKAR; BIZDE HASSASIYET GÖRMELI VE SONUNA KADAR BIZE GÜVENMELIDIRLER. ISTE DUYGU VE DÜSÜNCELERIN BÖYLESI BIR YOLLA ULASMASINI BASARAN ANNE VE BABALAR EN BASARILI ÖGRETMENLER SAYILIRLAR....
Kullanıcı avatarı
Naciye Soysal
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 1050
Kayıt: Prş Eki 06, 2005 8:40 pm
Konum: KÖLN/ALMANYA

Mesajgönderen Tuğba Çalıkoğlu » Çrş Ara 27, 2006 4:30 pm

Gerçekten çok güzel bilgiler...Paylaşımın için teşekkürler abla...
Kullanıcı avatarı
Tuğba Çalıkoğlu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 223
Kayıt: Prş Ağu 10, 2006 7:53 pm
Konum: TRABZON

Mesajgönderen Naciye Soysal » Çrş Ara 27, 2006 4:34 pm

YAZMIS OLDUGUM BILGILER ISE YARIYOR ISE NE MUTLU BANA TUGBACIM... SENDE ZAHMET EDIP GÖZ ATTIGIN ICIN TESEKKÜR EDERIM... 8)
Kullanıcı avatarı
Naciye Soysal
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 1050
Kayıt: Prş Eki 06, 2005 8:40 pm
Konum: KÖLN/ALMANYA

Mesajgönderen Muzaffer Mustafa Altuncu » Cmt Oca 13, 2007 8:18 pm

...BİLGİ OLURDA YARAMAZ MI ??????
EMEK VERİP YAZIYORSUN,TEŞEKKÜRLER ŞURLİ......
Kullanıcı avatarı
Muzaffer Mustafa Altuncu
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 26605
Kayıt: Cmt Şub 04, 2006 9:12 pm
Konum: GÖLCÜK

Mesajgönderen Naciye Soysal » Pzr Oca 14, 2007 8:51 pm

SENDE SAGOL MUZAFFER AMCA EKSIK OLMA....
Kullanıcı avatarı
Naciye Soysal
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 1050
Kayıt: Prş Eki 06, 2005 8:40 pm
Konum: KÖLN/ALMANYA

Mesajgönderen Dilek Aydınlı » Pzt Oca 15, 2007 10:41 am

ben de çok teşekkür ediyorum.4 aylık bir bebeğim var ve yazılarınızı okumaktan çok keyif alıyorum.
Kullanıcı avatarı
Dilek Aydınlı
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 223
Kayıt: Prş Tem 27, 2006 4:15 pm
Konum: istanbul

Mesajgönderen Hamide Kaymak » Cum Şub 09, 2007 6:38 pm

canm ablacm yazın cok guzel olmus.basarıların devamını dılrım :)
Kullanıcı avatarı
Hamide Kaymak
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 84
Kayıt: Prş Şub 08, 2007 9:20 pm
Konum: ızmır

COCUKLAR NEDEN YALAN SÖYLER??

Mesajgönderen Naciye Soysal » Çrş Nis 04, 2007 8:13 pm

ALINTIDIR...

Bir anne cocugunu doktora götürü. “Doktor, der, oğlum sık sık yalan söylüyor. Yaşadığını söylediği hikâyeler uyduruyor. Ailece yalandan nefret ederiz. Çocuğuma yalan söylediğimizi hiç hatırlamıyorum. Bu durum beni çok üzüyor. Defalarca yalanın kötü bir şey olduğunu söylediğim halde vaz geçiremedim. Size gelmekten başka çarem kalmadı.”

Anneyi dinledikten, çocuk ve aile hakkında birkaç soru sorduktan sonra konu anlaşıldı. Tebessüm ederek, “Boşuna telaşlanmışsınız, ortada yalan diye bir şey yok, çocuğunuzun davranışları gayet normal,” dedim.

Anne rahatlayacağı yerde iyice telaşlandı:

–Nasıl olur, söylediklerinin yalan olduğununu ben biliyorum. Hatta, bir defasında, sıkıştırdığım zaman “Yalan söylemiyorum, sen de vardın, beraber otobüse bindik,” dedi.

Bu son sözler üzerine olay iyice aydınlanmıştı.

–Boşuna telaşlanmışsınız, dedim, olay gayet basit. Çocuk size rüyasını anlatmış.

Anneye gerekli açıklamaları yaptıktan ve örnekler verdikten sonra ancak ikna edebildim. Yalan söylediğinden yakındığı oğlu, üç buçuk yaşındaydı ve ilk çocuğuydu. Anne olaya yetişkin gözüyle baktığı için yanılıyordu. Ona göre, olmamış bir olayı olmuş gibi anlatmak ve kendisini olayın kahramanı olarak göstermek yalancılıktı. Annenin verdiği bilgiye göre, çocuğun yalan söylemesi için bir sebep yoktu. Anne ve baba çocuklarını seviyor, ona değer veriyor, yeterince zaman ayırıyorlardı. Aşağıda anlatacağımız gibi, çocuğu yalan söylemeye iten çeşitli sebepler vardır. Bunların başında “güvensizlik duygusu” gelir. Sevildiğinden ve kendisine değer verildiğinden emin olmayan çocuk, kendisinin merkezinde olduğu hikâyeler uydurarak dikkat çekmek ve güven kazanmak ister. Ancak, burada yine amacı yalan söylemek değildir. Vakamızdaki çocuğa gelince, teşhisimize göre, çocuk anneye ve babaya gördüğü rüyaları anlatmaktadır. Dört yaşına kadar çocuklarda benmerkezci (egosantrik) bir kişilik hâkimdir. Eşyaya ve olaylara kendi gözleriyle bakarlar. Dünyanın merkezinde kendileri vardır. Canlı-cansız ayırımı yapamazlar. Kendileri canlı olduğuna göre, her şey canlıdır. Bindiği oyuncak at ile gerçek at arasında fark yoktur. Onunla canlıymış gibi konuşur. Bu yaştaki çocuklar, rüya ile gerçek dünya arasında ayırım yapamazlar. Rüyayı yaşanmış olarak algılarlar. Vakamızda “yalan söylemiyorum, sen de vardın, beraber otobüse bindik,” sözlerinden bunu anlıyoruz. Eğer anne çocuk gelişimi ve psikolojisi hakkında bilgi sahibi olsaydı bize gelmesine gerek kalmaz, olayı kolayca çözerdi.

Yalan söylemek bir

davranış bozukluğudur

Beş yaş ve üzerindeki çocuklarda “yalan” bir davranış bozukluğu olarak değerlendirilir. Eğer buna tırnak yemek, altını ıslatmak, kekemelik, tik, inatçılık, tembellik, saldırganlık, korkaklık, içe kapanıklık gibi bir veya birkaç davranış bozukluğu da eşlik ediyorsa durum ciddi demektir.

Gelişmiş elektronik cihazlarda, her biri farklı görevler yapan yüzlerce devre vardır. Bu devrelerden biri arıza yaptığı zaman devreye bağlı bir uyarı sinyali harekete geçerek kullanıcıyı uyarır. Bilgisayar kullananlar bunu çok iyi bilirler. Arıza giderilmediği ve çalışmaya devam edildiği taktirde bilgisayar sağlıklı çalışmadığı gibi, zamanla daha ciddi arızalar ortaya çıkacaktır. Aynen bunun gibi, çocuklarda ortaya çıkan bir davranış bozukluğu farkedilmez veya ciddiye alınmazsa zamanla daha ağır bozukluklar buna eşlik edecek, tedavisi güç ruh sağlığı problemleri ortaya çıkacaktır. Anne babalar, çocuklarında gördükleri bir davranış bozukluğunu, ruh sağlığının tehlikede olduğunu haber veren bir uyarı sinyali anlamına geldiğini bilmeli, çocuğu suçlayarak veya baskı kurararak bunu gidermeye çalışmamalı, “Ben nerede yanlış yaptım?” sorusuna cevap arayarak olaya yaklaşmalıdır.

Çocuk yalan söylemeyi bizden öğrenir

Amerika’da çalıştığım okullarda çocukların yalan söylediklerine ve kopya çektiklerine hiç rastlamadım. Yine üzülerek ifade edeyim ki, Türkiye’de çalıştığım okullarda en dindar aile çocuklarının bile sıkıştıklarında yalan söylediklerine ve kopya çektiklerine çok rastladım. Neden Amerikalı çocuk yalan söylemez de Türk çocuğu yalan söyler? Sorunun cevabı gayet basit: Çocuk yalanı aileden öğrenmektedir. Belki doğrudan değil, ama dolaylı yoldan çocuğa yalanı biz öğretiyoruz. Telefona cevap vermeye giden çocuğuna, “Beni filanca sorarsa evde yok dersin,” diyen bir baba veya anne dolaylı yoldan çocuğa yalan söylemeyi öğretmektedir. Yine okul yıllarında nasıl kopya çektiğini, bulduğu yeni kopya çekme usulleriyle öğretmenini nasıl atlattığını övünerek anlatan bir baba çocuğunu kopya çekmeye ve kolay yoldan not almaya özendirmektedir.

Bayanlar arasında sık kullanılan “beyaz yalan” sözünü duymuşsunuzdur. Kimseye zararı olmayan yalana beyaz yalan denirmiş. Bir kimseye yalan söylemekle onu aldatmış olmuyor muyuz? Aldatmanın siyahı ve beyazı olur mu?

Çocuk ilgi çekmek için

yalan söyler

Yalan söyleyen çocuğun yaşına bakılır. Eğer beş yaşın altında ise, yalan söylemenin amacı kesinlikle aldatmak değildir. Yeterli sevgi alamayan veya gördüğü sevgiden emin olmayan, ilgi eksikliği yaşayan çocuklar dikkatleri kendi üzerlerine çekmek için hikaye uydururlar. Bu çocuklar, azarlanmak ve dayak yemek pahasına da olsa her çareye baş vururlar. Yaramazlık yapan ve yalan söyleyen çocukların amacı anne babayı kızdırmak ve çileden çıkarmak değildir. Ancak, yaramazlık yapmalarına rağmen, yeterli ilgiyi elde edemezler ve sevildiklerinden emin olamazlarsa saldırgan bir kişilik geliştirmeye başlarlar.

Çocuk güven kazanmak için yalan söyler

Ana okuluna ve ilköğretim okuluna devam eden çocuklarda sık görülen bir yalan türüdür. Eğer çocuk derslerinde başarılı değilse, okulda ve ailede tembelliği başa kakılıyor, horlanıyor, aptal yerine konuyorsa; bu çocukta telafisi zor bir aşağılık duygusu gelişmeye başlar. Kendini değersiz, aptal, işe yaramaz biri olarak görmeye başlar.

Hiçbir çocuk bilerek tembelliğe ve başarısızlığa razı olmaz. Onu başarısızlığa iten sebepler vardır. Mesela, hiperaktivite ve dikkat eksikliği bozukluğu olan bir çocuk, dikkatini uzun süre yoğun tutamayacağı için istese de fazla başarılı olamaz. Dikkati sık sık başka şeylere kaydığı için sınıfta anlatılanları aklında tutamaz. Sırasında rahat oturamaz. Öğretmenini ve arkadaşlarını rahatsız edecek davranışlarda bulunur. Ev ödevlerini gerektiği gibi yapamaz. Tembellik ve başarısızlık bu çocuğun suçu değildir. Tedavi edilmesi gerekir. Hiperaktif çocuklar, başarısızlıklarını örtmek ve güven kazanmak için yalan söyler.

Her insan gibi, çocuk da toplum tarafından beğenilmek ve taktir edilmek ister. Çocuk ilk beğeniyi anne ve babasından bekler. Sevilen, ailede adam yerine konan, değer verilen ve iyi davranışları taktir edilen, zekası normal bir çocuğun başarılı olması beklenir ve başarılı da olur. Derslerinde başarısız, arkadaşlarıyla geçimsiz, davranış bozuklukları olan ve sık yalan söyleyen bir çocuk bize getirildiği zaman; ilk iş olarak aileyi inceleriz. Beyinde arıza bırakacak bir hastalık geçirip geçirmediğini, doğumunun normal şartlar altında gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırırız.

Çocuk cezadan kaçmak için yalan söyler

Dürüstlüğü ve doğru sözlülüğü karşısında ceza gören bir çocuk, cezadan kaçmak için yalan söyleyebilir. Cezalandırma dayaktan ibaret değildir. Dayak en kötü disiplin aracıdır ve eğitime olumlu bir katkısı yoktur. Günah keçisi gibi devamlı suçlanan, kendisini savunmasına izin verilmeyen, başkalarıyla kıyaslanan çocuklar da bir anlamda cezalandırılmış demektir. Eğer sınavdan aldığı düşük notu söylediğinde azar işitir, “Yine mi zayıf aldın, bu notlar ne zaman düzelecek, ne zaman çalışmaya başlayacaksın?” suçlamalarıyla karşılaşırsa; bir sonraki zayıfını söyleme cesareti gösteremeyecek, yalana baş vuracaktır.

Yalan söyleyen çocuğun kendisine saygısı kalmaz, kendisinden utanır. Özgüvenden yoksundur. Yeteneklerinin ve sahip olduğu değerlerin farkında değildir. Kendisini değersiz ve işe yaramaz olarak görür.

Anne babalar, çocuklarının fizik sağlığı ile ilgilendikleri kadar ruh sağlıklarıyla da ilgilenmelidir. Ruh sağlığı bozulmuş bir çocuğun fiziksel ihtiyaçları fazlasıyla yerine getirilse bile hastalıklı bir kişilik geliştirecektir. Yüksek makamlara gelmesi, büyük paralar kazanması onu mutlu etmeye yetmeyecek, içinde hep ruhsal bir açlık hissedecektir.

Kullanıcı avatarı
Naciye Soysal
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 1050
Kayıt: Prş Eki 06, 2005 8:40 pm
Konum: KÖLN/ALMANYA

MASALLARDAN NEDEN YARARLANMIYORUZ??

Mesajgönderen Naciye Soysal » Çrş Nis 04, 2007 8:19 pm



Çocuklara masalla hayatın doğruları anlatılabilir

Masalların çoğu, gizli ahlaki anlamlar taşır, hatta herkesin çok iyi bildiği türden olanlarda bile çokça öğütler yer alabilir. Örneğin, “Tavşanla kaplumbağa” masalı. İlk anlatıldığında aceleci insanlar için ikaz edici, basit bir masal gibi gelebilir. Ama görünenin altında daha katı ve daha derin bir anlam gizlidir. Kaplumbağa, sabır timsali olmasının yanında, geleneksel bir uzun ömür ve ölüm sembolüdür. Tavşana gelince, ahmaklığı ve çılgın enerjisiyle rakibinin azmindeki gücü anlamaktan uzak kalışıyla gençlik sembolüdür. Yarışın başından beri kaplumbağa, hiç vazgeçmeden, mecburen, ağır ağır ve sebatla yürümektedir, tavşanın o kadar öne geçmiş olması onun canını sıkmamaktadır. Onun tecrübeye güveni ve kaçınılmazlığa inancı vardır. Ahmak tavşanın en baştaki gücünün tükeneceğini, kısa zamanda dikkatinin dağılacağını ve sonunda kaplumbağanın can sıkıcı sebatkârlığına yenik düşeceğini bilir. Bu şekilde çocuk, kendisinin de bir gün zaman ve yıllara yenik düşeceğine dair bilinçaltından ikaz edilmiş olmaktadır. Bilgelik, tecrübe ve insanlık yarışının gerçekte nasıl koşulduğu konusunda olgun bir anlayış kazandırır.



MESELA...



* Yalana ‘Yalancı Çoban’ masalı

Çocuklarda yalan söyleme eğilimi gördüğünüzde onlara “Yalancı Çoban” masalını okuyun.





* Kardeş anlaşmazlığına ‘Hansel ve Gretel’

Kardeşlerine kötü davranan çocuklara, Hansel ve Gretel masalı kız ve erkek iki kardeşin birbirlerine bağlılıkları sayesinde her türlü kötülüğe karşı koyabildiklerini açıklar.





* Kötü davrananlara ‘Sinderella Kül Kedisi’

Kendilerinden daha güçsüz çocuklara kötü davrandıkları zaman, Sinderella Kül Kedisi masalı, onlara kurbağanın gözünden nasıl göründüğünü ve aynı zamanda büyüklük taslayanların sonunda nelerle karşılaştıklarını gösterir.





* İnsanlarla alay edenlere ‘Güzel ve Çirkin’

Gösterişsiz veya özürlü insanlarla alay eden çocuklar için Güzel ve Çirkin hikâyesi güzelliğin dışta değil, kalpte saklandığını kaydeder.





* Çabuk aldanan çocuklara ‘Kurnaz Tilki’

Özellikle çok çabuk aldanan saf çocuklar için Kurnaz Tilki ile Tavuk türünden hikâyeler insanın duyduğu her şeye inanmaması konusunda ibret dersi verir.





* İftira atanlara Ömer Seyfettin’in ‘Kaşağı’sı

İftiranın sonuçlarını göstermek için çocuklara, Ömer Seyfettin’in Kaşağı hikâyesi okutulabilir.
Kullanıcı avatarı
Naciye Soysal
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 1050
Kayıt: Prş Eki 06, 2005 8:40 pm
Konum: KÖLN/ALMANYA

COCUKLARA DIN VE ALLAH NASIL ANLATILMALIDIR??

Mesajgönderen Naciye Soysal » Çrş Nis 04, 2007 8:23 pm



ALLAH’A samimi bir kul olmak, zorlamayla olacak bir şey değildir. Kulluk yaşanacak bir haldir. Böyle olduğu için de, belli adımların sonunda belli sonuçlar cinsinden kalıplara uymaz.

Çocuğun dindar olması için anne baba olarak bizim yapabileceklerimizden bazıları şunlar olabilir:

Evvela, bunu ciddi olarak istemeli ve bu konuda kararlı olmalıyız. Şimşek ışığında yol alınmadığı gibi, bu arzu da geçici heveslerle olacak bir şey değildir.

Çocuk büyütmekle, çocuk yetiştirmenin arasındaki farkı iyi anlamalıyız. Çocuk yetiştirmenin, bilinçli bir süreci ve bu süreçteki kararlı çabaları gerektirdiğini bilmeliyiz.

Daha sonra da kesinlikle şuurunda olmalıyız ki, dindar olmanın özü özeti Allah’ı sevmektir. İnsan sevdiğine yaklaşır, sevdiğinin yolundan gider. Çocuğa Allah’ı sevdirmeliyiz; sevdikten sonra gerisini çocuk da getirebilir. Yoksa ezbercilikle dindar olunmaz. Dinden haberdar olmak başka, dindar olmak başkadır.

Ayrıca, çocuğumuzla sıcak bir yakınlık kurmalıyız; çocuğumuzun rahatça konuşabileceği, soru sorabileceği bir iletişim ortamı sağlamalıyız.

Bunların yanı sıra, çocuğuyla güzel bir diyalog içinde olan anne baba, ondan gelecek olan sorulara net ve kısa olarak cevap vermelidir.

Bilmeliyiz ki, çocuğumuz izah istemiyor, cevap bekliyor. Çocuk, “güneşi kim çıkardı?” diye sorduğunda, “Allah güneşi bizi aydınlatsın ve ısıtsın diye çıkardı,” gibi kısa bir cevap onu tatmin edebilir. Yoksa bu soruyu cevaplamak için evrenin yaratılışından başlamamız gerekmez. Zaten ne kadar uzatırsak, çocuğumuz bizi o kadar az anlayacaktır.

Çocuğumuzun sorularına mutlaka doğru cevaplar vermeliyiz. O küçüktür anlamaz diye cevapları geçiştirmemeliyiz. “Kardeşim nereden geldi?” diye sorduğunda, “onu Allah yarattı, büyüyünce beraber oynayacaksınız, birbirinize yardımcı olacaksınız” gibi doğru bir cevap verebiliriz. Yoksa “kardeşini leylekler getirdi” gibi, çocuğa bir faydası olmayacak masallarla onun zihnini dondurmaktan, düşüncesinin gelişmesini baltalamaktan kesinlikle kaçınmalıyız.

Çocuğumuzun sevdiği, beğendiği, varlığından haz aldığı şeylerin var olmalarının nedenini doğru olarak bildirilmeliyiz. Sevdiği bir şeyi, bir insanı, Allah’ın yarattığını öğrenmesi, çocuğu Allah’a yaklaştıracaktır. Sorduğu sorularına, tabiat ana, Noel Baba, evrim.. gibi gerçek dışı uydurma cevaplar alan bir çocuğun, duygusal zekası gelişemeyeceği gibi, belirsizlikler içinde kalan aklı, kainatı ve hayatı anlamakta da güçlük çekecektir.

Çocuğunu dindar bir insan olarak yetiştirmek isteyen bir anne babanın en büyük yardımcısı elbette Allah’tır. Çünkü Allah, insanı, kendine muhatap olacak imkânlarla donatıp yaratmıştır. Peygamberimizin ifadesiyle, “her çocuk İslâm fıtratıyla, yani Allah’a iman edecek bir karakterle dünyaya gelir.” Bize iman lütfeden Yaratıcımız, çocuğumuza da merakı ve soru sorma yeteneğini vermiş; böylece çocuğumuzu insana yaraşır bir gelişme sürecine hazır hale getirmiştir.

İkinci yardımcımız, kainattır. “Kainattan nasıl yardımcı olur,” demeyin. İnsanın Allah’ı tanıma yollarından birisi de kâinattır. İnsan, Allah’ın yarattıklarını görüp tattıkça, Yaratanına olan bilgisi ve sevgisi artar. Bu konuda bir kıssa vardır:

Allah (c.c.), Davud aleyhisselama buyurmuş ki:

“Beni kullarıma anlat, Beni sevdir.”

Davud aleyhisselam:

“Ey Rabbim! Seni kullarına anlatabilirim,” dedi, “ama nasıl sevdirebilirim?”

Allah (c.c.) buyurdu ki:

“Sen kullarıma, onlara ihsan ettiğim nimetlerimi hatırlat, açıkla; Ben onların kalplerinde sevgiyi yaratırım.”

Öyleyse çocuğumuza Allah’ı sevdirmek için daima kâinattan, Rabbimizin dünyada yarattığı güzelliklerden bahsetmeliyiz.

Ağaçların, çiçeklerin, yıldızların, Ay’ın, dünyanın, hayatın güzelliklerini onun dikkatine sunmalıyız.

Ayrıca, Allah’ın bütün bunları bizim için, bizi sevdiği için yarattığını söyleyebiliriz. Bir meyve yiyorsak, “Bak yavrum” diye başlayarak, “Allah bizi ne kadar çok seviyor, bizim için bu güzel meyveyi yaratmış, rengini, tadını, şeklini, kokusunu bizim hoşumuza gidecek gibi yapmış..” diyebiliriz.

Böylece sonuçta belki de hiç beklemediğimiz bir anda, çocuğumuz elinde bir meyve yiyor iken, “Biliyor musun baba, ben Allah’ı çok seviyorum” diyebilecektir.
Kullanıcı avatarı
Naciye Soysal
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 1050
Kayıt: Prş Eki 06, 2005 8:40 pm
Konum: KÖLN/ALMANYA

Mesajgönderen Muzaffer Mustafa Altuncu » Çrş May 23, 2007 1:21 pm

Merhaba Şurli,

Güzel yazılarını koymağa devam ediyorsun ,maşallah;teşekkür ederim.

Çocuklara milli-manevi değerleri vermeğe beşikte başlamak lazım.Yoksa günümüzde gençleri milli-manevi değerlerden koparmak için o kadar çok tuzaklar kurulmuş ki.....

Allah yardımcısı olsun yeni doğan çocukların...
Kullanıcı avatarı
Muzaffer Mustafa Altuncu
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 26605
Kayıt: Cmt Şub 04, 2006 9:12 pm
Konum: GÖLCÜK

Mesajgönderen Naciye Soysal » Cmt Haz 02, 2007 8:18 pm

Televizyon ve zihin tembelliği

ÖZELLİKLE yaşlı insanlardan şu sözleri çok sık duyarsınız: “Televizyon çıkalı eski muhabbetler kalmadı.” Biz bu haklı sözleri değiştirerek şöyle diyoruz: “Televizyon çıkalı anne babalar çocuklarına eskisi kadar zaman ayıramaz oldu.” Anne gündüz televizyon izlerken eteğine yapışan çocuğu başından savmak için “git oyuncaklarınla oyna, görmüyor musun televizyon izliyorum” der. Baba işten dönüp akşam yemeğini yedikten sonra koltuğuna oturur, eline kumandayı alır, saatlerce şu kanal senin bu kanal benim dolaşır durur. Baba özlemi çeken çocuğuna yarım saatini ayırmaz.

Geliri yerinde, okumuş ailelerin çoğu çocuk odasına da televizyon almaktadır. Alırken çocukla bir anlaşma yapar ve söz vermesini isterler: “Ancak ödevini yapıp dersini çalıştıktan sonra televizyon izleyeceksin.” Çocuk hiç düşünmeden söz verir. Aslında bu anlaşmada iki taraf da birbirini aldatmaktadır. Anne babanın amacı çocuktan kurtulmak, çocuğun da amacı televizyon sahibi olmaktır. Araştırmalar, odasına televizyon alınan çocukların, beklenenin aksine okul başarısında düşme olduğunu göstermektedir. Çocuk, televizyon izleyebilmek için ödevlerini çala kalem yapmakta, derslerine yeterince çalışmamakta ve sınavlara iyi hazırlanamamaktadır.

Çocuklarda televizyon seyretme alışkanlığı sadece okul başarısını etkilemekle kalmıyor; fiziksel, sosyal, zihinsel ve duygusal gelişimlerini de yavaşlatıyor. Çocuk, televizyon başında yeterince hareket etmediği ve biriken enerjisini harcayamadığı için devamlı kilo almaktadır. Sokakta arkadaşlarıyla oyun oynayan ve koşan bir çocuk birikmiş vücut enerjisini boşalttığı için rahatlamakta; eve sakinleşmiş olarak dönmektedir. Halbuki televizyonun karşısında saatlerce oturan bir çocuk enerjisini boşaltmak şöyle dursun, aksine bu cihazlardan yayılan elektronlara maruz kalmakta ve vücudundaki statik elektrik yükü artmaktadır. Bu sebeple, televizyon bağımlısı çocuklar daha sinirli ve daha saldırgandır. Yaşlarına uygun olmayan programları izlemeleri halinde kafaları karışır, ruh sağlıkları bozulur.

Televizyona düşkün çocuklarda sosyal beceriler zayıflamaya ve içe dönük bir kişilik gelişmeye başlar. Ailesiyle, arkadaşlarıyla ve diğer insanlarla sosyal ilişki kurmada isteksiz davranırlar. Televizyon izleyen bir çocuk, kendisi birşey üretmemekte, sadece başkaları tarafından üretilen şeyleri izlemekte veya oynamaktadır. Hazırı kullanmaya alışmış bu çocuklarda el becerileri ve motor hareketler gelişmez, büyüklerin yardımı olmadan kendi başlarına bir iş beceremezler. Zihinsel ve duygusal gelişimleri de normal değildir. Olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kuramaz, bilgiyi yorumlayamazlar. Kitap okumak ve ders çalışmak gibi zihinsel çaba gerektiren işlerden hoşlanmazlar. Televizyon karşısında daima alıcı durumunda oldukları için konuşmaya ihtiyaç duymamakta, dolayısıyla dil becerileri gelişmemektedir. Dil becerileri zayıf olduğu için başkalarıyla diyalog kuramaz, duygularını ve düşüncelerini doğru ifade edemezler.

Küçük yaştan itibaren televizyon izlemeye alışan çocuklarda gelişim bozuklukları daha belirgin ve daha ciddidir. Bu çocuklar akranlarına nazaran daha geç yürür ve daha geç konuşurlar. Konuşulanları ve kendilerine verilen direktifleri anlamakta güçlük çekerler. Dil becerileri gelişmediği için isteklerini büyüklerin elinden tutarak veya işaret ederek anlatmaya çalışırlar. Anneye aşırı bağımlıdırlar. Yabancılarla duygusal ilişkiye giremezler. Öpülmekten ve kucaklanmaktan hoşlanmazlar. İsimleriyle çağırıldıkları zaman tepki vermezler. Yaşıtlarıyla oyun oynamayı ve oyun kurmayı beceremezler. Ellerini ve parmaklarını iyi kullanamazlar. Çarşı, pazar, toplu taşıma araçları gibi kalabalık yerlerde bulunmaktan hoşlanmaz, huysuzluk gösterirler. Doğuştan zihin geriliği olan ve fazla televizyon izleyen çocuklarda otizm belirtileri artmakta, bu çocukları eğitmek daha da zorlaşmaktadır.




Çocuklarınıza Zaman Ayırın

Çocukları televizyon bağımlılığından kurtarmanın tek çaresi onlara zaman ayırmaktır. Anne baba olarak öncelikli görevimiz çocuklarımıza iyi bir eğitim kazandırmaktır. Hiçbir işimiz çocuk eğitiminden daha önemli değildir. Eğer çocukların yapmaktan zevk alacakları müzik, resim, spor, kitap okumak gibi faydalı bir becerileri yoksa; anne babaların televizyonu yasaklamaları problemi çözmeyecek, daha da ağırlaştıracaktır.

Çocuğunun inatçılığından, söz dinlememesinden, aşırı televizyon izlemesinden ve okuldaki başarısızlığından yakınan bir babaya “çocuğunuza zaman ayırın” tavsiyesinde bulunduğumuzda, “her akşam en az bir saat beraber ders çalışıyoruz, ödevlerine yardım ediyorum, ama değişen bir şey yok” demişti. Gülerek: “Hayır, dedim, bizim kastettiğimiz beraberlik bu değil. Çocuk bu beraberlikten zevk almaz, aksine bir an önce bitmesini ister. Siz çocuğunuza zaman ayırmıyorsunuz, ona ders çalıştırıyorsunuz.”

Çocuğunuza ayırdığınız zamanın süresi değil, kalitesi önemlidir. Eğer bu beraberlikten iki taraf da zevk alıyorsa, kaliteli bir beraberlik var demektir. Birlikte yürüyüşe çıkmak, çocuk parkına gitmek, piknik yapmak, akşam yemeğinden sonra ailece çaylı-pastalı sohbet etmek, birlikte televizyonda kaliteli bir film veya program izlemek, uyku saatinde çocuğunuza masal veya kısa bir hikaye okumak ilk anda aklımıza gelebilen kaliteli beraberliklerdir.

Çocuğunuzla birlikte iken iyi bir dinleyici olmalısınız. Çocuk duygularını, hayallerini, düşüncelerini, endişelerini, korkularını çekinmeden dile getirmeli ve sizinle paylaşmalıdır.

Çocuklarını dinlemeyen anne babalar onları tanımakta güçlük çekerler. Çocuğunuzu ne kadar çok tanırsanız, yetenekleri konusunda beklentileriniz o kadar gerçekçi olur.
Kullanıcı avatarı
Naciye Soysal
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 1050
Kayıt: Prş Eki 06, 2005 8:40 pm
Konum: KÖLN/ALMANYA

Mesajgönderen Naciye Soysal » Cmt Haz 02, 2007 8:32 pm

Muzaffer Altuncu yazdı:Merhaba Şurli,

Güzel yazılarını koymağa devam ediyorsun ,maşallah;teşekkür ederim.

Çocuklara milli-manevi değerleri vermeğe beşikte başlamak lazım.Yoksa günümüzde gençleri milli-manevi değerlerden koparmak için o kadar çok tuzaklar kurulmuş ki.....

Allah yardımcısı olsun yeni doğan çocukların...


AMIN AMCACIGIM....

MUZAFFER AMCA COK TSK EDERIM SAYFAMI TAKIP ETTIGIN ICIN...GÖZLERINE SAGLIK....

SANA KATILMAMAK MÜMKÜN DEGIL MUZAFFER AMCA COK DOGRU SÖYLÜYORSUN.... YÜCE RABBIM BU KÖTÜ NIYETLI INSANLARA FIRSAT VERMEZ INSALLAH...SEYTANA UYUPTA BÖYLE TUZAKLAR KURANLARI ALLAH ISLAH EDIP DOGRU YOLA SEVK EYLESIN VE BIZLERIDE BÖYLELERINDEN KORUSUN...
Kullanıcı avatarı
Naciye Soysal
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 1050
Kayıt: Prş Eki 06, 2005 8:40 pm
Konum: KÖLN/ALMANYA

ÖncekiSonraki

Dön ŞAHİNKAYALI ÇOCUKLAR ALBÜMÜ

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 6 misafir

cron