1. sayfa (Toplam 3 sayfa)

BİZİM DÖNEMİN ŞANSSIZLIĞI

MesajGönderilme zamanı: Sal Ara 04, 2007 8:12 pm
gönderen İhsan Şahin
Tensip buyurursanız eğer, değişik anlamda bir pencere daha açmak istiyorum.
BİZİM DÖNEM yani bu gün ki tabir ile-elli yaş cıvarı- şanslımıydık yoksa tersi mi...
Mesela,
Naci Altuncu kardeşim; ayağına kundurayı kaç yaşında giyebildin. yani "kara lastikten" kurtuluş tarihini hatırlıyormusun. Ya senin oğlun?
Adnan Ayaz bey, ben şu pantolonu veya şu gömleği isterim diye bir seçme hakkın varmıydı? Ya senin kızın ...
Muzaffer hoca'ya soralım. Hadidan Çaykara'ya okumak için hangi servis arabasından yararlanıyordu.
Uzanır bu liste uzar gider...
Fukaralık daha güzelmiydi yoksa..
ŞANSLIMIYDIK ŞANSSIZ MI ? Bunu irdeleyelim isterseniz

MesajGönderilme zamanı: Sal Ara 04, 2007 10:50 pm
gönderen Naci Altuncu
İlk ayakkabıyı ne zaman giydiğimi çok net hatırlıyorum. Ayakkabının adını ilk İskabin olarak öğrendim. Bizim yaşdakiler bilir iskarbin derdi büyüklerimiz. Ben ortaokul 2. sınıftaydım. Rahmetli Mehmet Amcam Kırıkhan'dan gelmişti ve bana iskarbin getirmişt, Siyah bağsız ve ayakkabı bileğime kadar kapalı bir ayakkabıydı. Bir takımlıkta açık kahve kadife kumaş.
Kumaşı Makaza Ali Osman aüğabeye getirdik. Bana çift yortmaç bir takım elbise dikmişti. Ama çok komikti. Çeket dizlerime kadar, yırtmaçlar makas gibi açık, ispanyol paça pantolon çok geniş bir elbise. Orta üçte olan fırlatma tipler birbirine beni göstererek günlerce gülmüşlerdi bana. Uzatmayayım elbisede utanır hale getirdiler de çok giyememiştim.
Ama ayakkabıların ve kumaşın geldiği akşam o kadar sevinmiştimki akşam yemeğinde sevinç ten çay bardağını ısırmış ve kırmiştım. Çayın haşlamasına bile ağlamamıştım.
Kara lastikten kurtulmaya gelince . O iskarpin benim ortaokulda ki ilk ve son ayakkabım oldu. Zaten bayramların dışında da pek giymemiştim. Ama büyüdüm ve ayağıma küçük geldi kardeşime kaldılar.
Liseyi Konya da Dursun Amcamın yanında okuduğum için orda hep ayakkabım oldu. Kara lastikten kurtulmaya gelince . Allah göstermesin!

MesajGönderilme zamanı: Sal Ara 04, 2007 11:20 pm
gönderen İrfan Altuncu
Evet İhsan bu güzel bir konu az olsun bende bir katkıda bulunayım dedim.Bu garıban 1966 yılında lastik ayakkabısını giyerek kırıkhana gittim,orada giydiğimi hatırlıyorum ama okula başlarken hemen kurtulabilmişmiyim tam hatırlayamıyorum.İlk elektrik lambasi ile orada tanışmışım,bir yakıyorum,bir bakıyorum dekrar söndürüyorum,yine yakıyorum inan o gün aklıma geldimi başka bir alemde kendimi hissetiyorum,memlekette fener ile onuda kısarak kullanmak şartıyla fazla gaz gitmesin......o şartlarda okumaya calışıyor,başarılı olmaya gayret sarfediyortuk.Bir hatıramı paylaşmak isdiyorum,sene 1964 kulakları cınlasın Fahri Boranzacı ile çaykaraya gittik hayırsız çaykarada kaybolmuş zaman ilerlemiş açıkmışım ama cep zil calıyor,fırının önünden geciyorum karnım daha cok zil calıyor,uzatmayayım karşıdan Rahmetli Muhammet kılıç[Hafızoğlu] emice geliyor görünce hemen koşarak sarıldım,Rahmetli Allah nur içinde yatırsın bana elli kuruş verdi tam bir ekmek alıyordu,hemen fırına gittim yarım ekmek alarak karnımı doyurmuşum,yoksa aç eve dönecektim.Birileri diyorya nereden nereye.İnsan eskilere gittimi sözün sonunu getiremiyor,cok zor şartlarta yetişmişiz,şimdiki gençler bize göre şanslı doğuştan internetle tanışıyorlar.Ben burada kesiyorum,Dünya bir sinav, önemli olan bu sinavi başarı ile geçmek.Allah İmandan ayırmasın,AMİN...................

MesajGönderilme zamanı: Sal Ara 04, 2007 11:39 pm
gönderen İlkay Güvercin
Bizim dönem(40 lı yaşlar) sizler kadar sefillikler içinde yaşamadıysa bile bir bölümünden nasıbini aldı.Evet ayakabiye geçişimiz biraz erken oldu.Orta okulun ilk sınıflarında kara lastik giydiğimi hatırlıyorum.Köyümüz çaykara boğazında en son elektriği alan köylerden biridir.Bundan dolayı Maçları istediğimiz gibi seyredemezdik.Hatta ofsayıtı kavramamız yıllar sonraya rastlar.Ayrı köylerden gelen Sınıf arkadaşlarımız seyrettikleri maçları bize anlatır biz kafamızda şekillendirmeye çalışırdık.Onun için Trabzonsporun o muhteşem günlerini doya doya yaşayamadık malesef.Birde Televizyon olmadığı için Sinema seyredemiyorduk.Ama bizim radyo tiyatrolarımız vardı ve bize bilmeden kavrama hissini verdiğini yıllar sonra öğrenecektik.
Sonuçta o günlerin dayanışması ve özverileri,bugünün olanak ve zenginlikleri beraber olabilseydi diyorum.
Bu anlamda bu konuyu acan İhsan Ağabiye teşekkürler.Selamlar.

MesajGönderilme zamanı: Çrş Ara 05, 2007 9:46 am
gönderen Cengiz Selimoğlu
Bizler bu günleri görememenin eksikliğini yaşıyoruz desek hangi biriniz inanır.Bahsi geçen yaş gurubuna bakıyorumda o dönemlerin ilkokul mezunları İki bilinmeyenli denklemleri çözerken şimdi lise öğrencileri çözmekte zorlanıyor.O zamanlardaki kitaplardan okuduğum ve büyüklerden duyduğum kadarıyle köy enstüdülerinde inek sağmasından tutun da kitap okuma alışkanlığına kadar öğretilmeyen şey yoktu şimdi nerde.Nerde o trpzon spor,nerde o dostluklar,nerde o kıyafetler,nerde o birliktelik,nerede o insanlar sizler yaşadıklarınızın özlemini çeksenizde bizlerde sizden duyduklarımızın ve sizlerin hoşsohbetlerinizin özlemlerini çekiyoruz.Bahsi geçen konuları hayalimde canlandırıp sizlerede saygılarımı sunuyorum

MesajGönderilme zamanı: Çrş Ara 05, 2007 10:52 am
gönderen Muzaffer Mustafa Altuncu
:arrow: Neyse herkes yazsın ... Ben İhsanı'ın ilk yazıda sorduğu bütün soruları kendime kabul edip cevaplayacağım ve de yorumlarımı ekleyeceğim inşallah...Sular biraz durulsun !!!!!!!!!

MesajGönderilme zamanı: Çrş Ara 05, 2007 7:59 pm
gönderen İhsan Şahin
Ben cevabımı Sevgili İlkay'ın satırlarından aldım.
"Maçları istediğimiz gibi seyredemedik..."
1962 de babam Kars'tan Grundig marka bir radyo getirmişti. O evde olduğu zaman çalıştırılır, evde olmadığı zamanlar ise sıkı sıkı bir tembihle yanına dahi yaklaşmamız yasklanmıştı.
Şimdi benim torunum ,henüz üç yaşında maosu kullanabiliyor v e artık televizyonu değil interneti açmamızı istiyor. Onun internette "animasyonlar" denilen bir yerde ki oyunları oynaması bizim için bir emir...!
Dikkat edin bu benim torunum...
Evlat ağaç, torun o ağacın meyvesi... Benim babamın bana koyduğu yasağı ben torunuma koyamıyorum
nereden nereye
O günlein en güzel yanı, kimsede yoktu... olanlarda ise insanlık vardı.
devam edeceğiz.

Nahırın arkasından daha inek pislemeden tenekiyi altına verip "buyurun buraya yapın" diyen bir hikayemiz var
Rahmetli anamın yaylaya götürdüğü şekeri aynen köye indiriş hikayem var. var var çok var.
sarmaçta Hacı Kara, Hasan Özbilgi, Kavu ve Mavro Saık ağabeyler ile hatıralarımız var.
herkesi bu sayfaya bekliyorum

MesajGönderilme zamanı: Çrş Ara 05, 2007 8:52 pm
gönderen Muzaffer Mustafa Altuncu
.Bizim dönemin şanssızlığı **?**

-Nereden başlayalım,bilmem ki…..
O kadar çok yazılacak şey var ki nerden başlasam…Neyse bir taraftan başlayalım… Aklımıza geldiklerini yazıp dökelim….

-Bizim en büyük şansızlığımız İlkokula başladığımız zaman okul olmaması ve okul olarak kırmada kadeloyonun evinde okumaya başlamamız..Ya benim şansıma bakın, Öğretmenliğe de ilk defa yine bir evi okul olarak düzenleyerek başlamam…

-İlkokulda iken süt tozlarını içenler unutabilir mi ? Ben çok zor içerdim,ama içerdim işte..Bu nesli belki de o süt tozlarıyla eflunlamaya başladı Amerika….

Ah ! O yıllarda oynadığımız oyunlar ,,,,, O yıllardaki neşe,,,,,, O yokluklardaki mutluluk,,,, Ne diyelim dostlar… Ben o günleri arıyorum……

Mademki soruldu,anlatalım… ilk ayakkabıyı 1962 yılında Samsun’a gittiğimde Rahmetli amcam yarı ibram bir ayakkabı vermişti..O zaman gördüm..Köye geldiğim zaman kısa zamanda koyverdiler..Tanıyanlar bilir bizim Şükrü amca vardı,o tamirlerini yaptı… Daha sonra 1965 yılında Kırıkhan’a ilk gidişimizde Trabzondan ucuz bir çift ayakkabı almıştım…Tabi Liseye başlayacağımız için kara lastikle gidemedik…Ve kara lastikten bu şekilde kurtulmuş olduk….

Peki naylon çorapla ne zaman tanışmıştım dersiniz…Tabi onunla da yine 1965 yılında….Çaykara ortaokuluna giderken naylon çorap giyenler hep imrenirdik…Ama güya bir çift naylon çorap alamıyorduk…Öyle alamıyorduk işte…

Ortaokulda iken takım elbise giyene rastlamak mümkün değildi…Çok az öğrencide takım elbise vardı….En azında ben giymedim…

Her gün 8 km. yolu yürüyerek Çaykara ortaokuluna gider gelirdik..Kışın çok kar olduğu zaman 2-3 ay Çaykarada ev tutardık…O yol ne çabuk biterdi..Neye yanarım bilir misiniz ? O kadar yolu giderdik,hiç geç kalmazdık…Bir tek defa geç kalmıştık ki her birimiz elimizden dörder değnek yemiştik…Onu hiç unutamadım..O zaman sadece kamyon vardı..Harheşli birisi vardı,Allah rahmet etsin bizi sadece o taşırdı…Tabi haftada belki ayda bir defa rastlayacak da...Onu da unutamam…Adamın ruhu şadolsun….

Peki gün boyu öğretim olduğu için öğle yemeği yenecek…Ne yerdik bilir misiniz ! Evet o zaman çeyrek ekmek 25 kuruş idi…Çeyrek ekmek alır ve dere kenarına gider öyle kuru kuruya yerdik….

Hepsinden önemlisi Para…O bizim için antika idi…Çünkü para bizim elimize zor geçerdi…Geçen parayı antika gibi saklar harcamazdım…İşte kuruş kuruş biriktirip kağit beş lira yapmıştım…Onu da Çaykara ile Kadahor mahallesi arasında kayıp ettim…Bakın 45 yıl oldu,unutamadım..Nasıl unutabilirim..Benim için bir servetti…

İlkokul ve Ortaokuldan şu an aklıma gelenleri sizinle paylaştım…

MesajGönderilme zamanı: Prş Ara 06, 2007 5:04 pm
gönderen Hakan Ayan
Bızler yanı otuzlu yasların temsılcılerı....
Kara lastık yerıne grı naylon ayakkabı gıyınenler tabıkı eskılere gore daha sanslı...
Hıc unutmuyorum ılk okula baslamadan oncekı salı annem pazardan almıstı bana grı naylonları vaybe ne degısık duyguydu o artık kara lastık degılde grı naylonlar gıyecektım...
Sımdı dusunuyorumda ne farkı vardı kı grı naylonların kara lastıkten sadece renk farkı ama o zaman sankı adidas spor ayakkabısı almıs gıbı sevınmıstım...
Ha bu arada ayakkabımız vardı ama bayramlık seyranlık yanı bayram da yada bır torende gıyılen cınsten....
Sımdı bakıyorumda bır yasıntakı cocugumuza ayakkabı alırken aman ortopetık olsun cocuk duzgun yurusun nerde yuruyecekse ...
Gelelım televızyona evet bızım cocuklugumuzda koyde televızyon vardı keske olmasaydı.Mahallede bır yada ıkı evde tv vardı utana sıkılada olsa o evlerın kapılarında yatardık ne ezıyetlerdı onlar....
Kadahor dıye bır yer ve bızım orda bı evımız vardı ve de o evde tv vardı ama ancak ılk okula baslayınca o eve ulasabıldık....

MesajGönderilme zamanı: Prş Ara 06, 2007 7:38 pm
gönderen İhsan Şahin
Köyden yaylaya yaya gidebildiğime göre (üstelik sırtımda azık olarak bir "bleki" sıcak mısır ekmeği ve malum kuşmer peyniri azık olarak) demek ki 10-12 yaşlar arası...
Rahmetli anamın sırtında ki yük ise nereden bakarsan bak elli kilo...
Zaman değişti diyor gençlerimiz..
Ne münasebet gençler... Güneş batıdan mı doğuyor şimdi, yoksa gece ve gündüzler mi değişti... Belki de yağmur yağmıyor güneş doğmuyor,rüzgar esmiyor öyle mi
Zaman değişmedi insanlar değişti... Özden uzaklaşıldı,yapmacık olan ne varsa hayatımıza girdi... Sıkıntı bu
Neyse, Yaylaya kaç saatte gitiğimi hatırlamıyorum ama, "Hadi" değirmeninin yanındaki ormandan şimşir ağaçlarından yaptığım "çalika"
değneklerimi bir güzel anamın sepetinden çıkardığımı hatırlıyorum.
Anam evi düzeltti, ocağı (şömine) yaktı, "kızdırmayı" ayağa dikti ve bir güzel "muhlama" yaptı ... ou be Allah rahmet eylesin.
Bir gün"hanekada" yedi kat muşambaya sarılmış misali bir tutam kesme şeker buldum.
Anamdan çay yapmasını istedim.
- Uşağum şekerumuz yok.
-Ben "hanegada" gördüm ana..
-E uşağum ya "aynali" zehirlenirse (Aynali Pehlevan Ahmet amcadan aldığımız ve benim çok çok sevdiğim sığırımızın adı.) ne yaparuk.
Dostlar "aynali" zehirlenmedi ama o şeker de geldiği gibi köye geri döndü.

MesajGönderilme zamanı: Cmt Ara 08, 2007 11:34 am
gönderen Muzaffer Mustafa Altuncu
-Gençler o günleri büyüklerden mutlaka dinlemişsinizdir.Ama yine de kayıtlara geçmesi bakımından biz yaşadıklarımızı yazmağa devam edelim:

Mahallemize okul uzak olduğu için 2.okul açılmak isteniyor ama okul binası yok onun için ev, okul olarak düzenlenmişti…

Yol yok,elektrik yok,telefon yok,içme suyu yok…
-Sularımızı derelerden biz kafeka ve gügümlerle , büyüklerimiz ,istemlilerle taşımıştık.. Su taşımak başlı başına bir zahmetti..Müslimun suyu kışın bu ihtiyacımızı karşılardı ama yazın kuruduğu için yine dereden su taşımağa talim.. Dere de öyle yakın olsaaaa…
-Akşamdan ders çalışmak için ışık bulmak zor…Gaz idare lambası ile ders çalışmanın zorluğunu ah bir analayabilseniz… Onun yanında fenerler , şişeli lambalar ve leküsler vardı..Tabi leküsler herkeste yoktu ki… Düğünlere giderken leküsle gidenler maddi durumu iyi olanlardı…Fakirler fenerlerle giderdiler..İdare lambasından şişeli lambaya terfi ettiğimiz zaman bayram etmiştik.Ama her zaman yakamazdık.Çünkü onun masrafı idare lambasına göre çoktu ..Leküs o günlerde bize ulaşmadı..Ancak Kırıkhan’a gittikten sonra tarlada sulamaklarda kullandık leküsü.. Ah o günler…Ders çalışırken masa sandalye kullanıldığını sakın düşünmeyin..Yüzükoyun yatılır defter kitap açılır, önüne idare lambası konur ve o zor şartlarda güya ders çalışılırdı…Bu durumu gözünüzde canlandırabiliyor musunuz ?
-Yol köye daha dün geldi.. Dar patika yollarda gece nasıl yürürdük, şimdi ben de hayret ediyorum…O günlerden bu günlere Rabbim sana şükürler olsun…

MesajGönderilme zamanı: Cmt Ara 08, 2007 1:07 pm
gönderen Bülent Altuncu
iyi ki bu başlık açılmış ne güzel anılar okuyoruz; Muzaffer amcanın unutamadığı kaybettiği 5 lirası, İhsan abinin "buyrun buraya yapın" benzetmesiyle anlattığı nahır anısı, naci amcamın heyecandan bardağı ısırışı, Hakan ın beyaz naylon lastiğe sevinişi hepsi ayrı bir güzel.

İhsan abinin şekeri köyden yaylaya oradan tekrar köye taşıma hikayesini bende daha önce dinlemiştim, dedem başka bir şeyi anlatırken yüklendikleri şeylerin arasında şekeri de sayınca bende "ee çay almadınız mı yanınıza, bakkal varmıydı yaylada" diye sorunca dedem "ha s... akıl.." diye başlayıp getirdiği açıklama aynen İhsan abinin anlattığı gibiydi.

yıl 1980, 12 Eylül sonrası şimdi Düzköy e, o zamanlar Akçaabata bağlı bir dağ köyüne sürgün gidiyoruz. Gürgendağı köyü ortaokulu na müdür yapıyorar babamı. Mecbur müdür başka öğretmen yok çünkü hatta öğretmeni bırakın okul yok ortalıkta, bir ahırı okula çeviriyorlar. Yanyana üç oda, tuvalet bile yok. Bense ilokul 4 e başladım o yıl. İlkokulun iki ögğretmeni var. 1-2-3 ler bir sınıf, 4 ve5 bir . iLk ders öğretmenimimz bize nasıl ders çalışılırı anlatıyor. Yukarda biri bahsetmişti öncelikle yatmayacaksınız, masada ve sandalyeye oturarak çalışacakmışız. İkinci olarak herkes gaz lambasını sağ tarafına koyacak, bense solak olduğumdan sağ tarafıma koyacakmışım. o an bize en yakın olan insan bile bu kadar uzak olabiliyorsa dünyada ne uçurumlar var demekki diye içimden geçirmiştim. Tabi tüm sınıfın hocam bizde iki lamba olmaz uğultuları arasında. O zamanlar köylüye göre durumumuz iyi, en azından ele geçen para açısından öyle, köyde konumum hocanın uşağından çok daha ilerde vali çocuğu gibi bişeyim, öyle görüyorlar bizi. Neyse ki babam benim için ikinci lambayı aldı ama arkadaşlarımdan ikinci lamba babalarına aldıran olduğunu sanmıyorum. Bizim Şur a bile elektrik gelmişti arasıra düşük voltajda olsa, Gürgendağı nın üstüne bizim köy bana şehir geliyordu. 4. yılın üstüne elektrik geldiğinde okulun hemen yanında ki trafonun altında gaz lambalarının kırılarak şalterin indirilmesi aya uzay mekiği göndermek gibi bir sevinçle yapılmıştı, askeri giysili, kravatlı adamlarla beraber.

Şimdi şansızmıydık diye sorulunca ben hiç bir zaman şansız olarak görmedim kendimi, hiç bir zaman da sonraki hallerime şükretmedim doğrusu. Geri dönüp baktığımda her zaman en güzel yıllarımda o köyde geçti, en çok şey öğrendiğim yerde orasıdır.

MesajGönderilme zamanı: Cmt Ara 08, 2007 1:35 pm
gönderen Bülent Altuncu
yanlış yazmışım sağlaklar tabi ki "soluna" koyacakmış lambayı, bir de babamı "müdür yapıyorlar", düzelteyim. Ayrıca "değiştir" şıkkı niçin kaldırılmış acaba, ikinci bir mesaj yazmaya gerek kalmıyordu

MesajGönderilme zamanı: Cmt Ara 08, 2007 1:56 pm
gönderen Mehmet Aydinli
Keyifle okuduğum başlıklardan birisi .Sanırım bu başlık böyle devam ederse çok güzel bir seri yakalmış olcağız ve çok güzel anıları okuyacağız.Rekor bir başlık olabilir.

MesajGönderilme zamanı: Cmt Ara 08, 2007 2:26 pm
gönderen Fatma Ozbilgi
ya ben bu basligi nasil daha once gormedim, vallah keyifle okudum butun yazilanlari, koyden cocuk yasda ayrildigim icin cok fazla anim olmadi, olanlarin yazilariylan gecmisi bir daha hatirlamak cok guzel...

devamini bekleriz..