Bu Gün 23 Nisan (Maça mağlup başlayan çocuklara)

Gecmisimizle ilgili, paylasabileceginiz eski resimleri, burada hep beraber paylasmaya varmisiniz?

Moderatörler: Muzaffer Mustafa Altuncu, Fatma Ozbilgi, Sami Ayan

Bu Gün 23 Nisan (Maça mağlup başlayan çocuklara)

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Pzt Nis 23, 2007 5:14 pm

Karanlıktı evin içi, yalnızdık çoğu zaman. Su , besin, ateş gibi bir çok ihtiyacımız evin dışındaydı, ayrıca zor doğa koşullarına karşı savaşa savaşa bedenleri yorgun düşmüştü evlerimizin. Doğa karşısında ne kadar zayıf olsa da evlerimiz, tüm yorgunluğuna rağmen hiç şüphemiz olmadı bizi koruyamayacaklarından. Hiçbir zaman düşünmedik dışardan nasıl görünürler diye. Yaşamın ilk doğrusunu orada öğrendik; önemli olan dış değil iç… Başkalarının çok daha sağlam ve dinç evleri olduğunu aklımızın ucundan bile geçirmedik. Çünkü herkese göre en sağlam, en güvenli, en koruyucu, en sıcak ev kendi eviydi. O yüzden evlerimizi sevdik analarımızı sever gibi. Ana rahminin güvenliğini duyduk onlara karşı.


Resim

Zamanı geldi dışarı çıkmanın. Şimdi yanlarına gittiğimizde nasıl yine ağlamaklık oluyorsak o zaman da ağlaya ağlaya terk ettik sıcak ve güvenli evlerimizi. Dışarıda çim bir halıda başlayacağımız hayat denilen maç, tüm tazeliği ile bizi bekliyordu. Ayakta durmasını öğrendikten sonra yukarı adım atmak için önce sağlam düşmesini ve yuvarlanmasını öğrendik, çim lekeleri kıçımızdaki askılı pantolonlarımızla. O yüzden hayat denilen maçı hep defansif anlayışla sürdürür bu coğrafyanın çocukları.


Resim


Ne zaman aklımız başımıza geldi baktık ki, hem rüzgara karşı hem de yokuş yukarı oynuyoruz bu maçı. Ama doksanıncı dakika dolup uzatmalara bile gitse hiç birimiz pes etmedi, etmez bu maçta . Hayat stadının gördüğü en inat milletiz. Bu yüzden ne zaman hayata karşı bir gol attıysak bunu fazlasıyla hak etmişiz de atmışızdır. Ama çok sürmez gol sevinçlerimiz hemen ardından gol yememiz an meselesidir.Yine de bırakmayız yakasını bu adaletsiz maçın. Kadere inanırız kaderle savaşsak da. Çünkü hakem vardır biliriz. İlk yarıya pek müdahale etmese de ilk yarının bitiş düdüğünü o çalacaktır ve inişaşağı oynayacağımız zamanı başlatacaktır diye inanırız. Hakemi kızdırmamak için şartlardan hiçbir zaman şikayetçi olmadan tüm centilmenliğimizle oynarız, sıcak, korunaklı evimizden çıkar çıkmaz mağlup başladığımız bu yokuş yukarı maçı.


Resim

Onca zor şartlar altında bir de okul sorumluluğu yüklenen çocuklar için okulu tatil eden her şey bayramdı. Bu milli veya dini bir bayramda olabilirdi, sel nedeniyle bir köprünün yıkılması veya boyları yüksekliğinde yağan kar nedeniyle yolun kesilmesine neden olabilen bir afette. Evet köy okullarının tatil olabilmesi için karın çocukların boyları yüksekliğinde yağması gerekiyordu neredeyse. Oysa şehirlerdeki okullar kar yağmaya başlar başlamaz tatil ediliyordu. Çok da zoruma giderdi bu ikinci sınıf insan muamelesi. Şimdi ise hava durumu raporlarından hareketle kar daha gelmeden bile tatil ediliyor şehir okulları ve inanın hala daha zoruma gidiyor. Şemsiye nedir bilmezdik; kafana güneşin vurması kadar yağmurun yağması da hatta karın tutması da normal bir doğa olayı idi bizler için. Ayaklarımıza giydiğimiz kara lastikler ayaklarımızı kuru ve sıcak tutması gibi bir amaçla değil (ki zaten böyle bir işe yaramaları mümkün değildi) sadece ayaklarımızı taşlar kesmeden daha rahat yürüyebilelim diye giyilirdi. Gerçe lastiği keseceğine ayağını kessen daha iyi olurdu ya, bu da ayrı bir konu. İçine su almaması için bir numara küçük lastik almak gerekirdi ama buda yetmezdi. Patika yollarda kendimizi kamyon yerine koyup eve doğru yol alırken yolumuza çıkan su birikintilerini es geçmek olayın tüm büyüsünü bozacağından suyun içine dalmak zorundaydık hem de traftan aşağa ne kadar su sıçratabilirsen o kadar gerçekçi olup o kadar fazla tat alacağın için tüm hızımızla dalardık su birikintisine, fren sesini de ihmal etmeden. İşte bu durumlarda lastiğin su almaması imkansız gibi olsa da ayağın sırtını kambur yapıp ciltle lastik arasında ki boşluğu ne kadar daraltabilirsen o kadar az su alırdın lastiğinin içine. Pantolon paçaları ise tekerin çamurluğu vazifesini gördüğü için işin havası idi önemsenmezdi bile.


Resim

Herhalde bunları bizim tür olarak şehirlerdeki çocuklardan farklılığımız olarak algılayıp, onlardan farklı türde muamele görmemizin haklı nedeni saydı yöneticilerimiz, siyasilerimiz. Şehir okullarında kalorifer yanlarında oturmayanların çoğu okullarının nasıl ısındığını bile bilmezken, bizler sobalarımızı kendimiz yakmak zorundaydık. Hem de her sabah evden okula taşımak zorunda olduğumuz, büyüklerimizin orman memurlarından kaçarak topladığı odunlarla. Herhalde ormanlık bir bölgede yaşadığımız için bu da bizim türe uygun görüldü. Evrim teorisini kabul etmeyen yöneticilerimiz bizlere niçin evrim teorisi yasaları ile bakmışlardır ve hala daha bakmaktadırlar anlamış değilim. Şehirdeki okullarda sınıf altı veya sekizer kişilik çalışma kümelerine bölünürmüş. Bizde ise salon ancak sınıflara bölünebilirdi. Bir salonun bir tarafı 2. sınıfların diğer tarafı 3. sınıfların örneğin. Bu kadar kalabalık sınıflarda niçin sobayı yakma gereği duyulurdu ve öğretmenlerimiz iki sınıfa aynı anda ders anlatmayı nasıl başarırdı bunları da şimdi soruyorum kendime.

Bunların dışında okul, bu zor coğrafyalarda her şeyden önce bir buluşma yeri idi. Oyun için buluşma. Çünkü hem evler köy içinde dağınık vaziyetteydi ve çocukların biraraya gelmesi çok zordu hem de dağlık arazinin en düz yerleri okulun olduğu yerlerdi. Okul, yayladaki ‘caminin yanı’nın görevini görürdü.


Resim

Dağ başlarındaki okullarımıza, senede bir gelip gelmeyeceğide belli olmayan müfettişleri dışında kravatlı bir kimse uğramasada, öğretmenlerimiz sanki gözleniyormuşcasına hiç ihmal etmeden günün anlam ve önemini belirten konuşmalarını yapıp, kahramanlık şiirlerini bizlere okuttuktan sonra hazırladıkları programı köylülere sunmak üzere gösterileri başlatırlardı. Bayrak yarışı, çuval içinde koşu yarışı, yoğurt yeme yarışı…..

Resim

Sabahın köründe kalkıp öğlen olmadan töreni bitirdiğimizde öğretmenlerimiz yapılması zorunlu bir işi üzerlerinden atmanın rahatlığıyla evlerine giderken bizlerde televizyonu olan evlerde Ankara’da düzenlenen törenleri izlemek üzere dağılırdık. Ne bizim yaptıklarımıza ne de bize benzemezdi seyrettiklerimiz. Bir kere bizden çok daha boylu poslu, kemikli idi oradaki çocuklar. O zaman onların olduğu yerlerde bizden daha fazla kar yağmalıydı okullarının tatil olması için ama tersi oluyordu. Biz sabahın köründe kalkıp töreni möreni bitirip oturmuştuk aşağa, onlar daha başlamamışlardı gösterilerine. Onlar kızlı erkekli danslar ederken bizimkiler bizden ne anlıyolardıysa tüm oyunlarımız haremlik selamlıktı. Hele de akşam haberlerinde başbakanın falan koltuğuna oturup memleket meselelerini ve çözüm önerilerini sunan çocuklar yok muydu . Ya o çocuğu her şeyi biliyomuş gibi sevimli sevimli gülerek dinleyen bürokratlar. Bu kadar bihaber olunabilirdi memleketten.

Anlattıklarım çok eski gibi gelmesin. O zamanlar köy okulları ile şehir okulları arasında olan uçurumlar halen daha sürüyor. Hatta aynı şehrin içindeki okullar arasında bile o kadar derin uçurumlar var. Değişen bir şey varsa o da; belki o zaman yöneticiler bihaberdiler memleketin durumundan şimdi haberleri var ama umursamaz olmuşlar.

Maça beraber başladıklarımızdan bütün zorluklarına rağmen büyük başarılar elde etme şansı bulanlar olsa da yorulup düşenlerde var artık.

Resim

Hem bizim hem onların hem anadolunun tüm çocuklarının hiçbir zorluk çekmeyeceği bir dünya için, zaman bir su gibi akıp giderken ikici yarıya işi bırakmadan bir şeyler yapılmalı.

Resim

Örneğin bu akşam başbakanın koltuğuna oturtulacak çocuk lafı uzatmadan tek bir cümle dese: “derhal çocuklar arasında ki eşitsizlikleri kaldırın”. Bakalım yine sevimli sevimli gülebilecek mi etrafındakiler.

Bülent Hakan Altuncu
23.04.2007 Trabzon (Her 23 Nisan gibi yağmurlu bir gün)
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Cengiz Selimoğlu » Pzt Nis 23, 2007 5:32 pm

Fazla söze gerek yok sanırım.Sevgili Bülent harika bir yazıdaha alıştık artık çocukluk günlerimizde heyecanla beklediğiz trt radyolarında ki çocuk bahcesi yada arkası yarın gibi.Senin yazılarınıda inan ben okadar heyecenla bekliyom.Anlattıklarını hiç eksiksiz yaşadığım için o günleri yeniden yaşamış oldum.Eline,yüreğine,kalemine sağlık unutma arkası yarın bizler senin yazılarını beklemeye devam ediyoruz
Kullanıcı avatarı
Cengiz Selimoğlu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 520
Kayıt: Pzt Nis 10, 2006 3:32 pm

Mesajgönderen Yahya Ataman » Pzt Nis 23, 2007 5:43 pm

Abi yüreğine ve ellerine sağlık yine döktürmüşsün.Harbi sen niye yazar olmadın yaa
Kullanıcı avatarı
Yahya Ataman
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 235
Kayıt: Sal Eki 25, 2005 7:05 pm
Konum: trabzon/çaykara/şahinkaya

Mesajgönderen Köksal Ağaoğlu » Sal Nis 24, 2007 1:11 pm

Maç yapalım, ama oyun olsun.
Bazen siz bazen biz yenelim.
Takım kadroları hep aynı olmasın.
Bir gün yenilen takımda yer almışsak bir başka gün yenen takımda yer alabilelim.
Eşit güçlerin maçı olsun, yani maç (oyun) sarsın diye mümkün olduğunca oyuncu paylaşımını adil yapalım.
Tıpkı çocukluktaki gibi…
Çocukluktaki yoksulluk bizlere paylaşımı öğretti. Oynamak, eğlenmek, çalışmak hayatta kalmak için birbirimize muhtaçtık.
Oyuncaklar yakınlaşmamız için aracıydı sadece.
Oyuncak dediğin herkesin sahip olabileceği bir şeydi: Ğar çamurları, kibrit kutusu kağıtları, sakız çıkartmaları, bilyeler, arabalar, funduk çubuğundan dömen, basit bir çubuk, basit bir tahta parçası…
Oysa şimdiki çocukların oyuncak çeşitleri arttı. İnsana, arkadaşa gerek kalmaksızın çocuklar eğlenmeyi, oyun oynamayı, sanal insanları, kahramanları arkadaş kıldı. Oyuncaklar çoğalınca paylaşım azaldı. Sahiplenme duygusu daha fazla arttı. İmkanlar arttıkça paylaşım azaldı ve yalnızlaştı çocuklar…
Evet belki maça yenik başladık ama farkında olmadan şartlar bize insanlığı öğretti.
Herkesin veya çoğunluğun aynı imkanlara sahip olduğu yerde azınlık çoğunluğa uymak zorundaydı. Herkes aynı sahada oyun oynuyordu.

Şimdilerde varsa bir umut, bunun büyük bir çoğunluğunu maça yenik başlayanlar ve çocukları inşallah gerçekleştirecek…
-Ola gelun maç yapalum
-Bülent al bi adam.
Kullanıcı avatarı
Köksal Ağaoğlu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 176
Kayıt: Pzt Eki 24, 2005 5:30 pm
Konum: Trabzon

Mesajgönderen Sabri Kahveci » Sal Nis 24, 2007 2:10 pm

Bülent ellerine yüreğine sağlık.
Kullanıcı avatarı
Sabri Kahveci
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 236
Kayıt: Prş Ara 29, 2005 2:26 pm
Konum: TRABZON

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Pzr Nis 29, 2007 9:43 pm

Bizden öncekiler bu maça çok daha kötü koşullarda başladı.İçlerinde maçı onurla, yüzleri ak bir şekilde bitirenlerde var şimdi sürdürenlerde. Yokuş yukarı nereye kadar, arazi yok, kardeş çok. Başka çareleri yoktu okumaktan başka ve kendilerinden sonra gelenleri okutmakta kutsal bir görev olacaktı onlar için. Hem de o kadar kutsal ki; babamın hastalığının kanser olduğunu öğrenip duygusal anlar yaşadığımız o günlerde ben tuvalete, oraya buraya kaçarak ağladığımı ondan ve evin diğer külfetinden saklarken, bir yere gidecek durumu olmayan babam tavana bakarak göz yaşlarını içine akıtırdı ve ağladığını saklardı sorsan ve hep beraber bu oyuna inanırdık ama iki kez gözyaşlarını içinde tutamayıp dışarı akıttığına tanık oldum ve şaşırdım. Onu ağlatan iki şeyden biri çalıştığı Of İmam Hatip Lisesi öğrencilerinin onu ziyareti , diğeri ilkokul öğretmeni İbrahim İbrahimağaoğlu'nun onu ziyareti oldu. Hayatında en büyük emek harcadığı iki şey ağlatmıştı onu işte. Ve ben bir şeyi daha öğrenmiş oldum; en kutsal şey emekmiş.

Babam Mehmet Altuncu'nun albümünden seçtiğim aşağıdaki fotoğraflarda ki çoğu öğrencide öğretmen olmuştur sonrasında. Evlerine 10 km uzaklıktaki Şahinkaya 1. İlkoklunda başlayan maçları daha sonra Sürmene'lerde, Trabzon'larda, Kırıkhan'larda devam etti.

Resim
Şahinkaya 1. İlkokulu 1954-55

Resim
Soldan: Cahit Topaloğlu, Kadir Altuncu, Nurettin Topaloğlu (Aydın), Çaykara

Resim
Soldan: Kadir Altuncu, Mustafa Altuncu (Aksak), ?, bayram kıyafetleri ile Çaykara'da


Resim
Soldan:Azal hoca (Adem'in babası), Kadir Altuncu, Sürmene'de okurken

Resim
Soldan:Babam Mehmet Altuncu, Hanefi İşçi (çordan), Kırıkhan'da Lise de

Resim
Ayaktakiler soldan: Mustafa Altuncu(Aksak), Hamza Altuncu, babam Mehmet Altuncu
Oturanlar: Murut Ahmet amca, Mehmet Altuncu(kamarat)
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Sami Ayan » Pzr Nis 29, 2007 11:16 pm

Sevgili dostum yine bir Bülent Altuncu klasiği sundun bize. Bütün meşguliyetine yoğunluğuna rağmen bu yoğun duyguları nasıl yazıya dökebiliyorsun? Tebrik ederim. Sen daha önce bu içindeki duyguları nasıl hapsediyordun? O da ayrı bir merak konusu. Bu nefis duygular için teşekkürler...
Kullanıcı avatarı
Sami Ayan
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 724
Kayıt: Çrş Eyl 21, 2005 11:09 pm
Konum: Çaykara-Şahinkaya

Mesajgönderen Fatma Ozbilgi » Pzt Nis 30, 2007 4:25 pm

Yeni yazilarini okumak cok cok guzel, yine dokturmussun Bulent eline saglik vallah bazen diyorum sen dogri meslek sectiginden eminmisin? yazarligina diyecek soz bulamiyorum, yuregine saglik yine gecmisimize bir yolculuk daha yasattin bize eline ve klaviyene saglik...
Kullanıcı avatarı
Fatma Ozbilgi
Site Yönetim
Site Yönetim
 
Mesajlar: 5100
Kayıt: Pzr Eyl 04, 2005 6:06 pm
Konum: Fransa/ Lille/Ankara/ Caykara Sahinkaya

Mesajgönderen Cengiz Selimoğlu » Sal May 01, 2007 5:19 pm

Yahu sevgili bülent helal olsun.Resimlere baktım ve hey gidi günler dedim.Ahmet amca (murut)Mehmet amca(altuncu)Kamil amca(şahin kırıkhandan emekli banka müdürü)kamil amca yok ftğraflarda ama onuda hatırladım.Altı yıl yaz sezonu boyunca kahveci olarak hizmet ettiğim güzel insanlar.Yukarıda adını yazdıklarımın bende yeri çok farklı idi.Herkes top oynardı ben kahveden ayrılamazdım. Özlemle bakakalırdım oynayanlara her topa vurduklarında bende ayağımı oynatırdım hamle ederdim sanki oynayan benmişim gibi.Birde onların oyun oynadığı masada hiçbir zaman hesap sorunu olmazdı.Kim yenilirse yenilsin ne kadar çay olursa olsun onlar çıkarırı verirdiler hesabı.Bazen akşamları ihtiyarlara yasaklardım kahveyi gençlere açık olurdu.Her yaptığıma onay verirlerdi.Bir seferinde ihtiyarlar grev yaptı kahveye gelmedi.Bende gittim dedimki sizmi grev yabarsınız bende lokavt ilan ediyorum.Ahmet amcada ordaydı ne gülmüştü.İşte yukardaki adını yazdığım şimdi herbiri ebediyete intikal etmiş amcalarım geldimi bayramdı benim için.Onlar kahveci olurdular beni top oynamaya gönderirdiler.Aynı anda kahvede oldukları zaman rahmetli ahmet amca gelir oda bizimle top oynardı.Yaylaya çıktığımız ilk haftadan itibaren yollarını gözlemeye başlardım yukarki şurdan gelen herkese sorardım geldilermi köye diye.Bilirdim köye gelince en fazla üç gün kalır yaylaya gelirlerdi.Kamil amca kırıkhandan geldiği için bayburtdan gelirdi.Yani onun nezaman geleceğini kestirmek zordu.Hayatımın her döneminde iyiliklerini untmayacağım kendilerini herzaman seveceğim bu güzel insanları rahmetle anıyorum.Keşke onları geri getirmek için bir yol olsa
Kullanıcı avatarı
Cengiz Selimoğlu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 520
Kayıt: Pzt Nis 10, 2006 3:32 pm

Mesajgönderen Muzaffer Mustafa Altuncu » Cmt May 12, 2007 4:20 pm

23 Nisan başlıklı yazın harika.............



Resimler için teşekkürler....



Site sizinle daha başka,Dr.Bülent .................
Kullanıcı avatarı
Muzaffer Mustafa Altuncu
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 26605
Kayıt: Cmt Şub 04, 2006 9:12 pm
Konum: GÖLCÜK

Mesajgönderen Adnan Ayaz » Çrş May 16, 2007 11:13 am

.....Sevgili Bülent,
.....Yazdığınız yazıyı dikkatle ve o günleri yeniden yaşıyormuşumcasına okurken karşıma sanki birden beklemediğin bir sürpriz gibi çıkan fotoğraflar çıkınca,"dünya boş herşey boş" dercesine okulumuzdaki bilgisayar odasında olduğum için öğrencilerimin yanında zevkle ağlayamadım.Gözyaşlarımı malesef içime akıttım ve o fotoğraflardaki insanlarımızı birkez daha rahmetle anarak işte hayat bu demekten başka bir seçeneğimizin olmadığı gerçeğiyle size teşekkürlerimi bildiririm.
..........................................................................................
....
Kullanıcı avatarı
Adnan Ayaz
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 4990
Kayıt: Cmt May 06, 2006 11:31 am
Konum: TRABZON

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Pzt Tem 02, 2007 7:35 am

Ola Yahya Ataman bütün sayfa düzenini halletmişsin.

Maçı çok erken bitiren iki sevdiğim insan var resimde. Mustafa amca ve Ahmet amca. Maçın en heyecanlı zamanlarında, sakatlanmadan, daha yorulma bile yorulmadan, centilmenliğe aykırı hiç bir hareketleri bile görülmemişken haksız bir kırmızı kartla atılmış gibi ayrıldılar bu zor maçtan ve aramızdan. Heralde hakem daha fazla yorulmalarını istememiştir diye almıştır onları oyundan diye avuttuk kendimizi.


Resim
Shot with DMC-FZ7 at 2007-07-01

Ayaktakiler:Lefter, Ahmet Ayan
Oturanlar:Mustafa Altuncu, Mahmut Bayraktar, Fahri Borzancı
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Mesajgönderen Muzaffer Mustafa Altuncu » Sal Eki 09, 2007 9:33 am

-Bu resim nasıl gözümden kaçmış...Halbuki yukarıdaki resimlara bakmış ve yorum da yazmıştım....Bu resim sonradan eklenmiş,fark edemedim...

-acdurgun haklı,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Kullanıcı avatarı
Muzaffer Mustafa Altuncu
Bölum yetkilisi
Bölum yetkilisi
 
Mesajlar: 26605
Kayıt: Cmt Şub 04, 2006 9:12 pm
Konum: GÖLCÜK

Mesajgönderen Mehmet Zeki Sarı » Pzr Mar 16, 2008 9:09 pm

ölenlere allahtan rahmet,sağ olanlara ise uzun ömürler dilerim.resimleri güzel yazınla süslediğin için teşekkürer bülent abi.
Kullanıcı avatarı
Mehmet Zeki Sarı
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1575
Kayıt: Prş Eki 06, 2005 6:46 pm
Konum: istanbul

Mesajgönderen Bülent Altuncu » Pzr Mar 16, 2008 10:16 pm

ben tşekkür ederim Zeki. Bu yazıyı unutmuştum sayende tekrar bakmış oldum. Buraya bişeler daha eklenebilir çünkü
Kullanıcı avatarı
Bülent Altuncu
Sitenin Sahipleri
Sitenin Sahipleri
 
Mesajlar: 1533
Kayıt: Prş Ara 08, 2005 8:55 pm
Konum: Van (Erciş)

Sonraki

Dön NOSTALJIK KARELER

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir

cron